Son Şahitler 1.Cild s. 102
MOLLA HABİB
Aziz şehid
dünyayı kan çanağına çeviren Birinci Cihan Savaşında nice namsız nişansız şehidler ordusunu düşünsem, Zeve Şehidliğindeki Ahmed-i Câno, Gevaş topraklarındaki Fedâî ve Bitlis kalesinin dibinden şehidler kervanına kavuşan segili Ubeyd gelir gözlemin önüne..
İlimde ve yiğitlikte bir serdâr Üstadın yolunda nasıl can verilirmiş, diye kanlarıyla şehidlik fermanları yazan Şehid Habib tebessüm eder sanki gözlerime bakarak.....
Nurlu Üstad,Pasinler Cephesinde kendisine kâtiplik yapan Molla Habib'den şöyle bahsetmektedir:
"Meselâ, Harb içinde, avcı hattında düşmanın top gülleleri arasında Kur'ân-ı Hakîmin tek bir âyetinin, tek bir harfinin, tek bir nüktesini tercih ederek, o gülleler içinde Habib kâtibine 'Defteri çıkar!' diyerek at üstünde o nükteyi yazdırmış. Demek Kur'ân'ın bir harfinin, bir nüktesini; düşmanın güllelerine karşı terk etmemiş; ruhunun kurtulmasına tercih etmiş."
***
"Eski Harb-i Umumîde Pasinler Cephesinde şehid merhum Molla Habib'le beraber Rsuya'ya hücum niyetiyle gidiyorduk. Onların topçuları bir-iki dakika fâsıla ile bize üç top güllesi atıyordu. Üç gülle tam başımızın iki metre üstünden geçip, arkada dere içine saklanan askerimiz görünmedikleri halde geri kaçtılar. Tecrübe için dedim:
"Molla Habib ne dersin? Ben bu gâvurun güllesine gizlenmeyeceğim.' O da dedi: 'Ben de senin arkandan çekilmeyeceğim!' İkinci top güllesi pek yakınımızda düştü. Hıfz-ı İlâhî bizi muhafaza ettiğine kanaatle Molla Habib'e dedim: 'Haydi ileri! Gâvurun top güllesi bizi öldüremez. Geri çekilmeye tenezzül etmeyeceğiz' dedim."
Molla Habib ve Tâlikat
Evet, Molla Habib Milis Albayı Bediüzzaman'ın ilk nur kâtibiydi.
İşârâtü'l-İ'caz tefsirinde ve Emirdağ mektuplarında sadece ismini okuyabildiğimiz böyle bir kahraman şehid, şefkat kahramanı bir annenin sevgili bir kuzusuydu muhakkak.
1970'li senelerde Nur araştırmasının sevdasıyla dolaşırken Balıkesir'in Biga ilçesinin Güvemalan köyüne uğrayarak Molla Süleyman ismindeki bir nur talebesiyle görüşmüştüm. Genç ve dinç gönüllü nur kâtibi Habib'in nereli olduğunu sorduğunda eliyle çok uzakları göstererek "tâ aksa-yı şark!" diyerek Nurların ilk kâtibi Molla Habib'in de Doğubayezitli olduğunu ifade etmişti.
Seneler çok çabuk geçiyordu. l99l yazında Bayram Yüksel Ağabeyin aydınlık gayret ve himmetleri bir hayırlı ışığın daha meydanları aydınlatmasını sağlıyordu.
Bir asra yaklaşan zamandan beri sadece Tâlikat şeklinde ismini okuyup, duyduğumuz bu müstesna Nur Külliyesi parçalarından bir parça nihayet gün ışığına çıktı. Daha önceleri "Talikat yok Irak'ın bir şehrinde, yok Suriye'de, yok İran'ın bir köyünde bir nüshası var" derken, bir eksik nüshası Ankara'da Said Özdemir'in arşivinden çıkarken, bundan bir yıl sonra da Bayram Yüksel ve Mustafa Sungur Ağabeylerin himmetleriyle meydana çıktı. Bunlardan da Risale-i Nur Mütercimi İhsan Kasım Ağabeye intikal eden Tâlikat oradan da İsmail Yazıcı'nın sanatkâr ellerine geliyordu.
Şehit Habib'in kâtibliğini yaptığı Tâlikat ismindeki mantık kitabını lügatler şöyle anlatmaktadır: "Bir eseri açıklamak üzere kenarına yazılan veya ayrıca eser olarak hazırlanan notlar. Bediüzzaman Hazretlerinin ilm-i mantık üzerine telif ettiği eserinin ismi."
Nur Üstad Bediüzzaman'ın lahika mektuplarından mantık ilminin bir şaheseri olan Tâlikat'ın bahsi geçmektedir. Barla Lahikası'nda: "Risale-i Nurun tesvidinde çok hizmeti sebkat eden, temiz kalbli, ihlâslı güzel bir hâfız, müdakkik bir hoca olan Hâfız Halid'in" bir fıkrasında Tâlikat'tan bahis geçmektedir: "İlm-i mantıkta, İbn-i Sina'nın telifatından geçecek Tâlikat namında harika bir risalesi var. İşkâl-i mantıkıyeyi kıyâs-ı istikraî cihetiyle on bine kadar iblâğ edip, hiç bir âlimin yetişemediği bir derece-i ihata göstermiş..."
Kastamonu Lahikası'nda ise Tâlikat'ın bahsi şu şekilde geçmektedir:
"Eski Said'in ilm-i mantık noktasında bir şaheser hükmünde bulunan gayr-ı matbu Talikat'tan süzülen i'cazlı bir îcaz-ı harikada mudakkik ulemaları hayret ve tahsinle dikkate sevkeden matbu Kızıl İ'caz nâmındaki risale-i mantıkıye, Risale-i Nurla bağlanmasına ve şakirdlerinin, âlimler kısmınınn nazarına göstermek lâyık gördüm; fakat çok derindir. Bu günlerde Feyzi'ye bir parça ders verdim. Belki bir zaman Feyzi kendisi, başkasının da anlaması için dersini Türkçe kaleme alacak..."
Muhtelif yıllarda Mehmed Feyzi Ağabeye Tâlikâtın Türkçe dersini kaleme alıp almadığını sorduğumda, "Hayır yazamadım, kaleme alamadım" diye cevap vermişti.