Her müslümanın meşrû olan her işinde ilerlemesi, yeni gününde; bir evvelki gününden daha ileride olması müslümanlığın icabıdır. Çünki müslümanlık ilerlemeyi emreden, durmayı duraklamayı, hele hele geriye gitmeyi yasaklayan bir dindir. Dolayısı ile müslüman ilminde, amelinde, ibadetlerinde, hizmetlerinde hulasa meşru her işinde en iyi dereceyi elde etmekle mükelleftir. Bu insanlığın yaratılış gayesidir. Hz. Allah (C.C):
الذى خلق الموت والحيات ليبلوكم أيكم أحسن عملا
“O Allah (C.C) ki hanginiz amelde daha güzel diye imtihan etmek için ölümü ve hayatı yarattı.”, buyurmuştur. Büyüklerimizin dediği gibi kötü amel mevzu bahis bile değildir. Peygamberimiz (S.A.V) şöyle buyurmuştur:
إلى الله ولا بورك لى فى طلوع شمس ذلك اليوم ëÚLn¿é إذا أتى على يوم لا أزداد فيه علما
“Yeni gelen bir günümde, beni Allah (C.C)’a yaklaştıracak yeni bir bilgi elde edememiş isem, o günün güneşinin doğmasında (o günde) benim için bir hayır yoktur.
Ayeti kerimeler ve Hadisi şerifler gösteriyor ki; müslümanların, hele hele ilim öğrenmek ve öğretmekle şereflendirilen bahtiyar kişilerin her gün ilim ve hizmetlerinde terakki etmeleri, iki günlerini birbirine musavi etmemeleri icap eder. Bunun içinde kendisinden ilerde olanlara gıpta edip, onlar gibi olmaya gayret göstermeleri lazımdır. Peygamberimiz (A.S):
لا حسد إلا في إثنين: رجل أعطاه الله القرآن فهو يقوم آناء الليل والنهار، ورجل أعطاه الله مالا فهو ينفقه آناء الليل والنهار
“İki kişi dışında hasetlik caiz değildir. Birisi: Allah (C.C)’ın Kendisine kur’anı (ilmi) verdiği ve onunla günün ve gecenin her saatinde meşgul olan kimse, diğeri de: Allah (C.C) ‘ın kendisine mal verdiği ve o malı gece ve gündüzün her saatinde infak eden kimsedir”.[3] Bu kimseler gibi olmayı istemek, hasetlik değil onlara gıpta etmektir ki dinimizde teşvik edilen bir husustur. İlim tahsili ve bu ilimleri yaymak ile meşgul olmak şerefine mazhar olan müslümanlar, Asr-ı Saadetten itibaren günümüze kadar geçen zaman içerisinde, bu sahada kendilerine gıpta edilecek o kadar çok ve mümtaz şahsiyetler yetiştirmişlerdir ki, emsâlini başka sahalarda bulmak ve görmek mümkün değildir.
Allah (C.C)’ın inzal buyurduğu her ayeti, yazıp ezberleyen ve mevcut müslümanlara hemen öğretip yayan ve onları cem edip mushaf haline getiren sahabe-i kiram (R.A), milyonlara baliğ olan hadisi şerifleri, senetleri ile beraber ezberleyen, yazan, nakleden böylece kıyamete kadar bekâsını temin eden hadis imamları, yüzlerce cild muhalled eserleri telif ve tasnif edenler, dinimizin itikadi, ameli ve ahlaki kısımları başta olmak üzere bütün hükümlerini kıyamete kadar gelecek müslümanların kolaylıkla istifade edebileceği şekilde, kitap kitap, bab bab, fasıl fasıl yazıp tertip eden mezhep imamları...
Bilhassa her müslümanın mutlaka tahsil etmesi lazım olan fıkıh (amel) ilmini, ekip diken (temellerini atan) Abdullah bin Mes’ud (R.A), dikilen bu ilmi sulayarak yetişmesini temin eden (ilerleten) Alkâme (R.A), ekilen ve yetişen bu ilmi biçip toplayarak müslümanların istifade etmesini daha da kolaylaştıran İbrahim en-Nehai(R.A), bu ilimleri dövüp savurarak harman eden, Hammad (R.A) bunları öğüten imamı Azam (R.h), öğütülen bu ilimleri hamur eden İmamı Yusuf (R.h) ve pişirerek, bütün müslümanların hiçbir zahmet çekmeden yemesi için hazır bir lokma haline getiren İmamı Muhammed (R.h),[ ve bu yolda ömürlerini bezleden, hayati tehlikelere rağmen okuyup-okutmaktan geri kalmayan, her türlü zahmeti nimet bilen Allah (C.C) dostlarının hepsi, hususu ile her türlü menfi şartlara rağmen, dini celili islamı tebliğ ve talim etmekten, bir an olsun geri durmayan Üstazımız (K.S), gıpta edilmesi, numune alınması icap eden muhterem ve mubarek şahsiyetlerdir. İmamı Rabbani hazretleri de (K.S):
“Kişinin hedefinin yüksek olmasının lazım olduğunu, ceviz ve mevizle (basit şeylerle ve küçük hedeflerle) iktifa etmemesini, hayırlı şeylerde gözünü ileriye ve ileridekilere çevirmesinin lazım olduğunu ifade buyurmuşlardır.