Son Şahitler 2.Cild s. 227
HASAN ATIF EGEMEN
"Yâ Rab! Güldür Said'i"
Bediüzzaman Kastamonu Lâhikası'nda Hasan Atıf Egemen'i merak ederek kim olduğunu soruyordu: "Aydınlı Hasan'ın hakikaten gayet müstesna bir kalemi var ve yazılarında bir ihlâs görünür. Bu zat ne vakitten beri Risale-i Nura girdiğini ve ne halde olduğunu merak ediyorum."
Yine Hasan Atıf Egemen'in, İslâmköylü Hafız Ali'nin mektubunun kenarına yazdığı lâtif bir cümle Kastamonu mektuplarında şöyle geçmektedir:
"Yâ Rab! Güldür Said'i, tâ gülmelerinden güller açılsın."
Bu duanın bir tecellisi olarak, otuz günde birdefa gülmeyen Üstad bir günde otuz defa güldüğünü ifade buyurmaktadır.
Hasan Âtıf Egemen anlatıyor:
"l933'den evvel hastalanmış, kırk beş kiloya düşmüş. kendime sıcak bir yer arıyordum. Sandıklı'ya, daha sonra ise Nazilli'ye gelmiştim. Sandıklı'nın Kızılören köyündeydim. Çivril kaymakamı bizimle alakadar olmuş, Ankara'ya aleyhimizde telgraf çekmiş, bu telgrafta 'Bir Kürt varken, başımıza bir kürt daha çıktı' diye benden 'Kürt' diye bahsetmişti. Bu sebepten Kastamonu Lâhikasında 'Kürt Atıf' diye geçmektedir. Maksadı bizim vesilemizle terfi etmek.
"Nazilli'de Mehmed isimli bir arkadaş bana Nurlardan bahsetmiş ve ilk defa Nurları bu arkadaş vasıtasıyla tanımıştım. Ayrıca bana, 'Isparta'da Zühtü Bedevi diye bir arkadaş var, eğer onu bulursan, sana Nurlar hakkında tam malumat verir' dedi. Bu arkadaş cesur birisiydi. Seydişehirli Hacı Şeyh Abdullah Efendinin halifesi Mustafa Efendinin oğluydu. Ailece Nur talebesi olmuşlardı.
"l94l senesinde Çankırı yoluyla Kastamonu'ya, Üstadın ziyaretine gidiyordum. Yolda İbrahim Fakazlı ile karşılaştım. Fakazlı beni Üstada götürdü. Üstadı ilk ziyaretim böyle olmuştu.
"Üstadın yanında Mehmed Feyzi vardı. Sonra başka gelenler de olmuştu. Üstad kendisine Arapça ders veriyordu. Biz girince ders kesildi. Üstad beni bir sandalyeye oturttu. Sohbet esnasında Üstad, 'Atıf evli misin, bekâr mısın?' diye sordu. Benim de ağzım alışmış olduğundan 'Çok şükür bekârım' diye cevap verince, Üstad bu cevabıma çok güldü. Mehmed Feyzi'ye, 'Bak görüyor musun, Atıf ne diyor?' dedi. O da utancından ve mahcubiyetinden yere bakıyordu. Meğer o günlerde annesi kendisini evlendirmek istiyormuş. Sonra Üstad müsaade etmiş, yüz lira da para göndermiş, Emirdağ'dan kendisine.
"Üstadın yanında üç buçuk saat kadar kalmıştım. Hangi şeyden haberi olmazdı ki? 'Sinop'a gidecek misin?' diye sordu. 'Döneceksin, gitmeyeceksin, seni kimseye göstermeyeceğim' diye buyurdu. 'Yarın yola çıkarsın' dedi. Bir gece bir evde misafir olarak yattım.
"Daha sonraki yıllarda 'Atıf vazgeçsin, evlenmesin, sonra müteessir olacak' diye haber göndermişti. Bugün Üstadın 'müteessir olacaksın' sözünü tasdik ettim. Çok şükür çocuğum yok, çünkü büyüyünce nasıl olacakları belli değil; bunun yerine milyonlarca kardeşim ve evladım var.
***
"Aslen Sinoplu olduğum için oraya gitmek istiyordum. Benim pederim ilk mektep hocasıydı. Meşhur rıza Nur pederin talebesiydi. sonra Sav'a gitmiştim. Sav'da Sinop mahallesi varmış, ben de orada misafir olarak kaldım. Oraya Sinop'tan bir evliya gelmiş. Mahallenin ismi oradan geliyormuş. davraz dağının dibinde bu evliya metfun. Duası ile su çıkartmış, 'Bu suda yıkananlara kudur tesir etmez' demiş. Sinop'a gitme isteğim de böyle tahakkuk etmişti.