Hz. Üstazımız edebi şöyle tarif buyurmuşlardır: “Edep; akıl ve şeriata muvafık hal ve harekete denir.Yine edep: “Haya, nezaket, zerâfet, güzel terbiye, edebiyat ilmi, mekârimi ahlak ile ittisaf, insanı mucib-i âr olan hallerden vikâye eden nezih bir melekedir.”, şeklinde de tarif edilmiştir. Talebe ilim tahsil etmenin edeplerini ve hocasına karşı takınacağı edepleri öğrenip, aksine hareket etmekten hazer edecektir. Edep çok mühim olduğu için Allah (CC) bunu kitabında öğretiyor.Hz. Allah (C.C):
يا أيها الذين آمنوا لا تقدموا بين يدي الله ورسوله واتقوا الله إن الله سميع عليم.
“Ey iman edenler, Allah (C.C) ve Rasülünün (as) önüne ( hiçbir şeyi ) geçirmeyin. ( Böyle bir hatayı yapmaktan ) Allah (C.C)’ tan korkun. Allah (C.C) her şeyi (her hatanızı) işitir ve bilir.” Ayeti kerimedeki (لا تقدموا) kelimesinin mefulü, tâmimi kasdetmek için hazfedilmiştir: Yani hiçbir şeyi Allah (C.C) ve Rasülünün (A.S) önüne geçirmeyin, onların hüküm ve fermanını gözetmeden kendi hükmünüzü vermeyin. Hiçbir hususta Allah (C.C) ve Rasülünü geçmeyin demektir. Ayeti kerimenin hedefi müminlerin peygamberimize (A.S) ve onun varislerine hürmet ve ittiba edip, onlara karşı edepli olmanın ehemmiyetini beyandır. Ayeti kerimelerin başında Allah (C.C)’ın isminin zikredilmesi peygamberimizin (A.S) zikredilmesine tevtıe, yani köprü ve vasıta olmuş ve peygamberimizin Allah (C.C) indindeki derecesinin yüksekliğine işaret kabul edilmiştir. Zira müminlerin maddi ve zahiri noktadan edepli olup olmamaları daha ziyade peygamberimiz (A.S) hakkında bahis mevzudur. Hz. Allah (C.C):
يا أيها الذين آمنوا لا ترفعوا أصواتكم فوق صوت النبي ولا تجهروا له بالقول كجهر بعضكم لبعض أن تحبط أعمالكم وأنتم لا تشعرون
“Ey iman denler! Seslerinizi peygamberin (A.S) sesinden daha yüksek kaldırmayın ve (ona söz söylerken) birbirinize bağırdığınız gibi yüksek sesle söylemeyin zira amelleriniz habt olur (hiçe gider) de haberiniz olmaz” buyurmuşlardır.
Ayeti kerimede, edepsizliğin insanı dinden çıkarabileceğine işaret edilmektedir. Zira amellerin habt olması için sahibinin dinden çıkması lazımdır. Şurası bir hakikattir ki; amelsizlik insanı dinden çıkarmaz, edepsizlik, din ve dini şeylerle istihza ve istihfafa mukarin olursa dinden çıkarır. Bir başka ayeti kerimede de şöyle buyuruluyor:
يا أيها الذين آمنوا قوا أنفسكم و اهليكم ناراً
“Ey iman edenler kendilerinizi ve ailenizi (çocuklarınızı) cehennem ateşinden koruyun.” Hz. Ali (R.A) bu Ayeti kerimeyi
(أدبوا هم وعلمو هم): “Çocuklarınızı edeplendiriniz ve talim ediniz (dinlerini öğretiniz)”diye tefsir etmişlerdir.
Hz. Peygamberimiz (A.S)’de:
أكرموا أولادكم وأحسنوا ادبهم)
“Çocuklarınıza ikram ediniz (iyilik yapınız) edeplerini de güzel yapınız.”, buyurmuşlardır.
Bu üç Ayeti kerimeden ve Hadisi şeriften, edebin ne kadar lüzumlu ve güzel, edepsizliğin de ne kadar çirkin ve tehlikeli olduğu anlaşılmaktadır. Haya, terbiye ve edep müslümanın en lüzumlu ve en güzel vasıflarındandır. Bu güzel ve lüzumlu vasıflar şüphesiz ki, herkesden evvel, Allah (C.C)’ın mükerrem kıldığı insanın talim ve terbiyesi ile meşgul olanlara lazımdır. Edepsizlik müslümana, bilhassa talebeye hiçmi hiç yakışmaz.
İlim talibi olmak gibi muazzez bir yolun yolcusu olanlar, bu yolun bütün edeplerine riayet ettikleri takdirde o yolun hakiki yolcuları olacaklardır. Aksi halde, o yola yakışmayan, ne ile meşgul olduğundan habersiz mefkûre nimetinden mahrum, manadan uzak, eyyamcı bir güruhu lâ yeş’urûn olurlar.
Bu sebeplerle, talebe hocasının huzurunda edebe aykırı bir harekette bulunmamalı, onun huzurunda onu dinlemekten, emir ve işaretlerine muntazır olmaktan başka bir işle meşgul olmamalı, yaptığı her işi, onun izni dahilinde yapmalıdır. Ve her halükârda bu hususdaki âdâba uyup yerine getirmelidir. Aksi halde ilim ile elde edilecek maddi ve manevi derecelere vasıl olamaz.
İlim taleb eden de ilim yolunun edeplerini terk ederse ilim sahibi olamaz. Olsa bile, bunu mevladan bir lütuf değil, bir mekr (hile) bilmelidir.
İmamı Azam efendimiz, Abdestin küçük bir edebini terk ederek kıldığı kırk yıllık namazını yeniden kılmıştır. Peygamberimizin ravzasına (A.S) hiçbir ziyaretinde edebinden dolayı yaklaşmamış, vardığı noktaya kadar da sürünerek varmıştır. Bir defasında, Peygamberimizin (A.S):
“Yaklaş ya imam” buyurması üzerine yaklaşabilmiş, ziyaretinide iki büklüm vaziyette îfa etmiştir.
Hz.Üstazımız (K.S):
(الطريق كلها أدب) “(Manevi yolun tamamı edeptir.) “Hiçbir bî edep vasılı hûda olamaz”buyurmuşlardır.
İmamı Rabbanî Hazretleri (KS):
“Yolumuzun tamamı edepten ibarettir. Bunlardan âri ve uzak olanların Allah (C.C)’a vasıl olmaları mümkün değildir.”, buyurmuşlardır. Edep, insanı yüksek kültüre erdiren, irfan erbabı ile muaşerete layık mertebeye çıkaran bir haslettir. Bir zâhid:
“Bir nimete nail olan edebi sebebi ile nail olur, o nimeti kaybeden de edebi terkettiği için kaybeder.” diyor. Salihlerden birisi ne güzel söylemiş:
“Mecliste, üst makamda iken edepsizlik yapan kapıya, oradada edepsizlik yapan ise hayvan çobanlığına indirilir” Sırrı Sakatî Hazretleri:
“Namazdan sonra mihrapta rahat oturup ayaklarımı uzatmıştım. Bana, “Ancak kırallar öyle oturur” diye nida edildi. Bundan sonra hayatımın sonuna kadar ayaklarımı hiç uzatmadım”buyuruyor. Ebu Yezid Bistamî Hazretleri:
“Bana bir abidden bahsettiler. Onu ziyaret etmeye karar verdim. Ziyaretine gittiğimde kıble tarafına tükürdüğünü görünce, onu ziyaretten derhal vaz geçtim. Çünki edebe riayet etmeyen kimse islamî sır ve makamlara mazhar olamaz.”buyurmuşlardır.
Talebe de, hocalarına ve büyüklerine karşı edepte kusur ederse kusuru nisbetinde maddi ve manevi birçok nimetlerden mahrum kalacaktır.“Yetim anası ve babası ölen değil, ilim ve edebi terkedendir” sözüde bu hakikatin şahididir. Talibi ilim, dünyevi ve uhrevi her ameli esnasında islami edebi bilip gözetmelidir. Peygamberimizin (A.S) Amcası Abbas (R.A)’a, “Peygamberimiz mi büyük, yoksa sen mi büyüksün?”, diye sorulduğunda:
“Peygamberimiz (A.S) benden büyüktür, fakat ben ondan evvel doğdum.”, diye cevap vererek edebe riayet ederlerdi.
Her vazifenin, her ibadetin ve her yolun kendisine has edepleri vardır. Hususu ile bu yol Allah (C.C) Hazretlerine vusul yolu ve bu vusul yolunu öğreten ve gösteren ilim yolu olursa, elbette çok mühim usul ve edeplerinin olması muhakkaktır. İmamı Rabbanî Hazretleri:
والخائب فى هذ الطريق والخاسر فيه شخص يدخل فيه ولا يرعى آدابه
“Bu yolda kaybedip zarar eden, bu yola girdiği halde adabına riayet etmeyen şahıstır., buyuruyor. Buna göre, ilim taleb edenlerin içinde bulundukları ilim yolunun edeplerine riayet etmemeleri de büyük bir kayıp, telafisi imkânsız bir zarardır.
Hulasa olarak talebe ve hoca, islamî edeplere en çok riayet eden, cemiyyetin en edeplilerini teşkil eden, her zaman her yerde edepten ayrılmayan, Hz. Allah (C.C) ve onun, kullarının hidayet ve irşadına mezun ve salahiyetli kıldığı dostlarının kendisini murakabe ettiğine inanan ve bu inançlarına göre yaşayan mümtaz kimselerdir. Şair ne güzel söylemiş:
Gezdim Haleb’i Şamı eyledim ilmi taleb,
Meğer ilim gerideymiş, illa edep illa edep.
Aynı köyden okumaya giden iki kişiden birisi muvaffak olduğu halde, diğeri muvaffak olamıyor. Fukaha aynı şartlar içinde okuyan bu talebelerden birisinin derslerine çalışırken kıbleye döndüğünü diğerinin dönmediğini öğrenince, muvaffak olanın islamın bir adabına riayet etmesinin bereketi ile muvaffak olduğunu, diğerinin de âdâb-ı İslama değer vermemesi sebebi ile muvaffak olamadığında ittifak etmişlerdir. Görülüyor ki bilhassa talibi ilim için islami edeplere riayet çok mühimdir ve muvaffakiyeti için lazımdır. Dinimize göre dünyevi ve uhrevi bütün işlerin, maddi ve manevi edepleri vardır. Peygamberimiz (A.S) ve varisleri bunları ümmetlerine ve evlatlarına öğretmişlerdir. Bize düşen vazife, öğrenmek ve riayet etmektir.