MUHSİN ALEV
1974 kışının soğuk, 6 Aralık Cuma günü, Batı Berlin'de Fray Ünivertesinin mescidini arıyorduk.
Nihayet arkadışım ve dostum İhsan Atasoy'la epey yorulduktan sonra cumadan önce mescidi bulabilmiştik.
40 yaşlarında kısa boylu bir zat, aradığımız Muhsin Alev Bey, yeni abdest almış bize doğru geliyordu.
Küçük mescidde namazı kıldıktan sonra, Muhsin Alev'in hatıralarını tespit etmeye başlamıştık.
Muhsin Alev'in Türkiye'den ayrıldığı yirmi yılı geçmişti. Yirmi yıl vatandan, dostlardan uzak kalmak, en katı kalpli bir insanı bile rikkate getirirdi.
Muhsin Alev Türkiye'yi, buradaki dostlarını, bilhassa Üstadı unutamıyordu. Hasretle, hicranla anıyor, gözleri dolu dolu... Dalmış yıllar öncesini hatırlayarak anlatıyordu:
Muhsin Alev anlatıyor
"Unutamadığım, asla unutamayacağım anlar Üstadımla birlikte geçen anlardı. Hele birgün Afyon'da mahkemede koridorda bekliyorduk. Üstadım başını omzuma dayamıştı. İşte o günün, o anın lezzetini unutamam. Hayatımın bundan daha mes'ut bir hatırasını hatırlamıyorum."
Muhsin Alev duygulu bir insan, bu duygularından birinde şunları mısralaştırıyordu:
"Üstadım Said Nur
Onun kitapları var Risale-i Nur
Yanında alır ve kırlara açılır,
Rüzgârlar onu okşar, güneş onu kucaklar,
Çiçekler tebessümle ona doğru bakarlar
Kuşlar cıvıldaşarak, ona doğru koşarlar
Çünkü kâinatta, firaktan, ayrılıktan elemden bahsetmedi,
Sevinçten, kavuşmaktan, visalden haber verdi.
Böyle tefsir eyledi Nur'un bir bendesi."
1952 senesinde Üstad Bediüzzaman için açılan İstanbul Mahkemesinin diğer bir sanığı da Muhsin Alev'di.
1951 senesinde iki bin tane Gençlik Rehberi Risalesini matbaada bastırmıştı. Bu mahkeme dolayısıyla İstanbul'a gelen Üstad Bediüzzaman, Sirkeci'deki Akşehir Palas Otelinde kalıyordu.