Sayfa 2/2 İlkİlk 12
17 sonuçtan 11 ile 17 arası

Konu: Refet Kavukçu

  1. #11
    BaRLa
    BaRLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: Refet Kavukçu

    "Hazret-i Üstadın huzurundayım"

    "Açık kapının karşısına gelmiştim. Hazret-i Üstadımız, karyolanın üzerinde yastığa yaslanmış, yorganı göğsüne kadar çekmiş olduğu halde, elinde tuttuğu ciltli bir risaleyi mütalâa ile meşgul idi. Bizi görünce iki eli ile işaret ederek, çağırdı. 'Esselâmü aleyküm Hazret-i Üstadım' dedim ve mübarek zayıf, nahif eline sarıldım, öpüp alnıma koydum.Alnım eline dayalı, her şeyi unutmuş, öylece kalmışım. Ne kadar bekledim, bilmiyorum. Şefkatli elinin itmesiyle ayrıldım. Karyolanın önünde ufak bir minder üzerine oturdum. Görüşme bitmişti.

    "Mektuplar okunuyor"

    "Mektuplar Üstadımıza verildi. Üstadımız, mektupları zarflı oldukları halde alt üst ederek bir sıraya koydu. Teker teker zarfları açıp, mektubu Hüsnü Bayram'a veriyor, o da seslice okuyordu. İlk mektup İslâm harfleriyle yazılmış. Son mektup ise Lâtin harfleriyle yazılan bu fakirin mektubu idi. Bütün Nur Talebelerinin Ankara'da toplandığını beyanla Üstadımızı Ankara'ya dâvet eden mektuptan sonra, Samsun ve Adıyaman'a dâvet eden mektuplar okundu. Erzurum, Erzincan ve Sivas'a dâveti muhtevi için bu âcizin mektubunu okunurken, hiçbir şey dinlemiyordum. Hatta Hazret-i Üstadımızın kaidesini de unutmuş, mübarek simasını ve o sakalsız zaif simadaki alâmet-i fârikaları seyrediyordum. Fakat Ali Rıza meseleyi sezmiş olacak ki, dizime dokununca aklım başıma geldi. Gözümü istemeyerek ayırırken, Üstadımızın ikazlı bakışlarıyla karşılaştım. Çünkü o yüzüne bakanlardan sıkılıyordu.

    "Mektuplardan sonra yaptığı konuşma, bazen çok sessiz oluyordu. Hüsnü Ağabey çok yakın oturduğu için bize tekrar ediyordu. Bir aralık, o kadar bâriz ve düzgün bir şive ile konuştu ki, sesi hâlâ kulağımda çınlıyor:
    "Ben çok hastayım. Bana 21defa zehir verdiler. Fakat ölüm yatağında da olsam bu dâvetlere icabet edeceğim' demişlerdi. Ne hikmetse Şarklı olduğu halde, Şark şivesi ile konuşmamıştı. Onun huzurunda, onun sohbetinde geçen o dakikalar, hakiki ömür onlarmış ve o kadarmış gibi geliyor bana...
    "Bir aralık, eğik başımı yüzüne bakmak için tekrar kaldırdım. Eşsiz, keskin nazarlarını üzerime tevcih etmiş, âdeta aczimi, fakrımı ve naksımı süzüyordu. 'Böyle bir bîçareden ne köy olur, ne kasaba' der sanki tartıyordu ruhumu. Korktum, başımı tekrar eğdim.

  2. #12
    BaRLa
    BaRLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: Refet Kavukçu

    "Arabayı acele hazırlayın"

    "Ne kadar zaman geçti bilemiyorum. Başucunda asılı olan zile bastı. İçeriya zayıf, halsiz, uzun boylu, kalın bıyıklı, çatık kaşlı bir zat girdi. Son derece hürmet ve huşû içinde yatağa yaklaştı ve hafifçe eğildi ve dikkat kesildi... Beni bütün zerratımla ürperten ve sihirleyen, rahmetli Zübeyir Ağabeyimi o hürmet ve sadâkat ve ciddiyetin mümteziç olduğu bâriz hatlı ve eşsiz revnaktar tabloda ilk defa gördüm, temaşa ettim. Sonra ismini öğrendim.
    "Üstad,
    "Arabayı acele hazırlayın! Kardeşlerim Ankara'da beni bekliyorlar gideceğiz' diye buyurdu.
    "Hazret-i Üstadımız, bize hitaben, 'Siz de dışarıda bekleyin, hep beraber gideriz' dediler.
    "Kalktık, tekrar elini öpmek istedim.
    "El bir kere öpülür' diyerek vermedi.

    "İfademizi almak üzere götürdüler"

    "Meydanlığa çıkmıştık ki, bir bekçi bize yaklaştı, müdüriyetten çağırıldığımızı söyledi, gittik, ifademizi alıp, hüvviyetlerimizi tesbitten sonra:
    "Herbiriniz bir vilâyetten nasıl bir araya geldiniz?' diye sordular. Biz de Ankara'da otelde tanıştığımızı, bir araba tutarak Bediüzzaman Hazretlerini ziyaret için geldiğimizi; fakat görüşmeden ayrıldığımızı söyledik.
    "Üstadımızı ziyaretten çıkarken, 'Birbirimizle görüşemedik' deyin demişlerdi. Biz de o tenbihi hatırlayarak öyle ifade verdik. Polis memuru, 'Demek görüşemediniz' diyerek bizi serbest bıraktı.

  3. #13
    BaRLa
    BaRLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: Refet Kavukçu

    "Yola çıkıyoruz"

    "Emirdağlılarla kısa bir sohbetten sonra Üstadımızın yola çıktığı haberini alır almaz biz de geldiğimiz minibüsle ayrıldık.
    "Hazret-i Üstad, 'Isparta 2001' plâkalı takside, arka koltukta, yorgan göğsüne çekilmiş, dik ve vakur bir halde, nazarlarını araba istikametinde ufka dikmiş oturuyordu. Hüsnü Bayram arabayı kullanıyordu. Zübeyir Ağabeyimiz de şoför mahallinde bulunuyordu.
    "Bir müddet Hz. Üstadımızın arzuları vechiyle bizim araba öne geçti; fakat içimiz rahat etmedi. Arabaya ters oturmuş, arkayı seyrediyorduk. Elhasıl, gidemedik, durduk. Onlar öne geçti. Kısa bir zaman sonra Zübeyir Ağabeyimiz, 'Üstadımızın önde gitmemizi istediklerini' söylediler. Tekrar geçtik, yine rahat edemedik, durduk. Böylece 3-4 defa aynı mübadeleli yolculuk devam etti. Yanımızdan geçerlerken doya doya Üstadımızı seyrediyorduk.

    "Küfrün belini kırdık"

    "Emirdağ - Ankara yolu, çok zaman ufukta kaybolan düz hatlara sahipti. Bizim araba 110 km. üzerinde seyrederken Üstadın arabasının ufukta tozunu dahi göremezdik.
    "Durmuş bizi bekliyorlardı. Yaklaştık. Zübeyir Ağabeyimiz gelerek, 'Üstadımız diyor ki: Kardeşlerime söyle korkmasınlar, küfrün belini kırdık. Beli kırılan yılan gibidir...' dedi ve sonra yola devam ettik.
    "Ben hakikaten endişeli idim. Bunun üzerine rahatladım.

  4. #14
    BaRLa
    BaRLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: Refet Kavukçu

    "Emirdağ'dan çıkışımız her tarafa duyurulmuştu"

    "Emirdağ'dan ayrılış, bir bakıma Ankara'da kiralanan eve yerleşmek içindi. Üstadımızın bütün eşyasını almıştık. Bir kısmı Chevrolet'in bagajına konmuş, bir kısım kitaplar da büyükçe bir paket halinde bir bavulla beraber bizim pikapta idi.
    "Geçtiğimiz köy ve kasabalarda halkın çoğu, bahususus resmî memurlar, geçiş yoluna dizilmiş, Üstadın arabasını merakla karşılıyor ve seyrediyorlardı. Anladığımıza göre Emirdağ'dan çıkışımız yol güzergâhındaki yerlere, emniyet tarafından bildirmişti.

    "Hükümet, Üstadı Emirdağ'da mecburi iskana tabi tutuyor"

    "Öğle namazını, bir çeşme başında Üstadımız ayrı, bizler de Zübeyir Ağabeylerle beraber kıldık. Öğle haberlerini, arabasındaki radyodan dinleyen Üstadımız, Zübeyir Ağabeyimizi tekrar gönderdi.
    "Şimdi radyodan öğrendik. Bakanlar Kurulu, Üstadımızı Emirdağ'da mecbûrî iskâna tâbi tutan bir karar almış. Fakat Üstadımız diyor ki: 'Biz Ankara'ya gideceğiz. Kardeşlerim merak etmesinler.'
    "Ankara'ya yaklaşırken, radyodan durumu öğrenen ağabeyler bir taksi ile Üstadımızı karşılamış, durdurmuşlardı. Biz de durduk. Chevrolet'teki eşyaları kendi arabasına aldılar, bizimkiler bizde kaldı.
    "Aktarma esnasında, her gören arabasını durdurup, o günlerin meşhur ve maruf plâkalı arabasının içini araştırıyor, Üstadı hayretle seyrederken, büyük bir şefkat ve iki eliyle yapılan tebessümlü selâmına muhatap oluyordu.

  5. #15
    BaRLa
    BaRLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: Refet Kavukçu

    "Çiftlikte Üstadın arabasını durdurmuşlardı"

    "Çiftlik mevkiine geldiğimizde, emniyet memurları arabaları ile yola barikat kurmuş, Üstadımızı durdurmuşlardı. Biz aradan geçmeye çalıştık, bizi de durdurdular. Bir polis memurunu yanımıza koyarak 1. Şube'ye gönderdiler. Üç arkadaş nezarete alındık. Araba ise içindeki emanetlerle birlikte serbest bırakıldı.

    "Geceyi nezarette geçiriyoruz"

    "Said Özdemir de Üstadı karşılamak için medreseden ayrılırken tutuklanmış, yanımıza getirilmişti. Av. Bekir Berk Ağabeyi, ilk defa, o gün, Av. Necdet Doğanata ile nezarettekileri ziyarete gelişlerinde gördüm ve tanıdım.
    "O geceyi, odalardan birinin masaları üzerinde namaz kılarak, Cevşen okuyarak geçirdik. Oda sahibi şahıs, o sıralarda Ankara otobüslerinde ve DDY garajına asılan ve Risale-i Nur'u reklâm eden vecizeli, kompozisyonlu levhaları indirip, 'Ben sağ oldukça bu levhalar asılmayacak' diyen şef imiş. Bir hafta evvel ölmüş. Yerine henüz tayin de yapılmamış. Kaderin böyle ne garip tecellileri var...
    "Sabahleyin ifadelerimizi alarak bizi serbest bıraktılar. İfade muhteviyatında yine Üstadımızla görüşemediğimiz kaydı vardı. Çünkü şifreli tenbihat öyle idi.

  6. #16
    BaRLa
    BaRLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: Refet Kavukçu

    "Üstadımız geri dönüyor"

    "Daha sonraları rahmetli Zübeyir Ağabeyim anlatmıştı. Hz. Üstadımız, emniyet mensupları, kendisine Emirdağ'da mecburî iskân kararını tebliğ ettiklerinde elini şiddetle koltuğa vurarak,
    "Ben bu kararı dinlemiyorum. Binlerce talebem beni Ankara'da bekliyor. Ben Ankara'ya gireceğim' demiş; sonra da kendisinden geri dönmesini son derece hürmet ve nezaket içinde rica eden memura, gayet şefkatle, 'Yalnız senin hatırın için dönüyorum' buyurmuş ve o yolculuğun büyük mâna taşıdığını da belirtmiş...
    "Günlerden 12 Ocak 1960 Pazartesi günü idi. Üstadımız mecburî iskân kararı ile Emirdağ'a dönmüştü. Ankara'ya gelen Nur Talebeleri de Meclis koridor ve salonunda kendi memleketlerinin milletvekilleri ile görüşmeler yapıyor, bakanların evlerine kadar gidip, mevzuatı anlatıyorlar, Risaleler veriyorlardı.

    "Kenan Yılmaz'la görüşüyoruz"

    "Biz de Ahmed Feyzi Kul, Dr. Yzb. Keşşafoğlu, Av. Necdet Doğanata ve isimlerini hatırlayamadığım 5-6 ağabeyle Savunma Bakanı Kenan Yılmaz Beyden akraba olmamız hasebiyle randevu alarak evlerine gittik. Kenan Bey fazlaca endişelenmiş ve konuşmalar esnasında çok terlemişti. Durumun iyi olmadığından, Nurcuların takip altında olduğundan, hükümetçe bir yardımın mümkün olmayacağından; hatta bu görüşmenin dahi zarar getireceğinden bahsetmişti. Fazla durmadan ayrıldık. O zat, sonradan Yassıada'da kalp krizinden vefat etti. Allah rahmet eylesin...

  7. #17
    BaRLa
    BaRLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: Refet Kavukçu

    "Onu görmenin heyecanı ve hazzını her an duyarım"

    "O günden bugüne kadar, onu görmenin, ona ermenin ruhumdaki heyecanını ve eşsiz heyecanın latif hazzını her an duyarım. Her hatırlayışta onunla olurum. Onunla görüşmem hizmet şevkimin kaynağı oldu. O görüşme ve yolculuk, muhterem Nur ağabeyim Zübeyir Gündüzalp'ın şahsına has tabir ve edasıyla, çok daha başka mâna taşıyordu...
    "Onun öpülmeye layık, hem bin kere elyak o nur eli, bütün letafetiyle, bütün şerafetiyle hâlâ elimde ve alnımda. Hele Nurlar okunurken hep o anı yaşarım.
    "Hazret-i Kur'ân'ın nuru ile nurlanmanın, Hazret-i Resûlullahın (a.s.m.) sünneti ile müşerref olup şefaatına ermenin saadetini, o saadetin vesilesini ve vesilenin şahını, şahikasını, ancak onda ve onun nurlu eserlerinde buldum.
    "Kur'ân'dan akseden o nurlu hakikatler; kudurmuş dalgaların, inci ve elmas külçelerine çarparken yıpratmak yerine parlatması misillü; yerli, yabancı, renkli renksiz her türde ve boyda, her türlü fitne ve hâdiseler karşısında daima parlayan, yılmayan ve yıkılmayan, yanılıp yanıltmayan, şaşırıp şaşırtmayan Kur'ânî hakikatler oluşunun tarihî ispatını çoktan tamamlamıştır.

    "Nur içinde yat, aziz Üstadım"

    "Nurlardan müstefit olup, tefeyyüzlerin, din için, millet ve vatan için ve hatta âlem-i İslâm ve insaniyet için, ne derece aranılan mürecceb bir ihtiyaç ve çare olduğuna, insaf sahiplerinin ittifakına inanıyorum.
    "Takvimden kopan her yaprak; fert ve cemiyet olarak, maruz kaldığımız her müşkilat, ona kondurulmak istenen gubarı silmiş, o Kur'ânî hakikatlerin mücellâ simasını, mütemerritler nezdinde dahi kabul ettirmiştir.
    "Nice büyük sanılanları, saman çöpü misali alıp götüren zaman ve hâdiseler, o mümtaz Üstadı ve onun sunduğu hakikatlerin ve hayat ölçülerinin hakkaniyetini daima tasdik ve tasvip etmiştir. Buna âlem şahit, buna tarih şahittir.
    "İşte bunun için hayranım ona... Hem ona ebediyen hürmetkârım, minnettârım, müteşekkirim. Nur içinde yat, aziz Üstadım!"

    (Son Şahitler kitabının, üçüncü cildinden derlenmiştir...)

Sayfa 2/2 İlkİlk 12

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •