REFET KAVUKÇU
"Uykudan ani ve korkunç bir sarsıntı ile uyandık"
"Sene 27 Aralık 1939. Karlı, soğuk bir kış gecesi... Üzeri 40-50 santimetre toprak yüklü, bir o kadar da karla kaplı, düz damlı, kerpiç duvarlı evimizin bir odasında, yanyana dizilmiş yataklarımızda yatıyoruz.
"Fecre yakın bir saatte, gecenin gaflete bürünmüş tatlı uykusundan, ani ve korkunç bir sarsıntı ile uyandık. Duvardan duvara uzanmış 20 santip çapındaki ağaçların yüklendiği damdan; akşam özenerek hazırladığım ödev defterimin üzerine dökülen topraklar, çökmek üzere olan Erzincan'ımızının ilk gözyaşları olmuştu.
"Korku ve sarsıntı, hepimizi sanki yataklarımıza çivilemiş, kırmaşamıyoruz. Durmadan beşik gibi sallanıyoruz. Başucumuzdaki duvar büyük bir gürültü ile bahçe tarafına devrildi. Damı omuzlayan ağaçlar istinatsız kalınca toprak ve kar yüklü dam yekpare olarak üzerimize indi. Bu inişe, çok nezaketli bir eda ile oturdu denebilir. Süratli ve ani yıkılış, damın tonajını da arttırdığı halde hiçbirimiz ezilmemiştik. Neden ve niçin? Ailece yan yana dizilmiş kurbanlık koçlar gibi ölüme hazır duran, yani hep birden ölmek için, sanki kasten sıraya dizilmiş ve bir odaya getirilmiş olduğumuz halde ölmemiştik. Ölmek için her türlü esbabın içtima ettiği bir anda, ne idi bizi kurtaran? Şefkatli bir annenin mışıl mışıl uyuyan yavrusunu uyandırmak için dikkatle örttüğü battaniye hafifliğinde, o toprak yığınını üzerimize koyan kimdi? O dehşetli hâdiseyi her hatırlayışımda, bu suallere cevap ararım. Şefkat ve Rahmet-i İlâhiyenin tecellisini ayne'l-yakin seyredip Rabb-i Rahimime şükrederim.