"Üçüncü Tabur yandı"
"Bizim üsteğmen, topçu taburundan bir üsteğmen ile düşmanı gözetlemek için benim mevziye gelmişlerdi. Mevzimiz çok muhkemdi. Üzerinde büyük kalaslar vardı. Üstünde yedi kat kum torbası vardı. Düşman bizi anladı. Yağmur gibi havadan ateşine tuttu. Mevziye bir havan ateşine tuttu. Mevziye bir havan mermisi isabet etti. Üsteğmen ağır yaralandı. Benim makineli tüfeğin ayağı kırıldı. Bana hiçbir şey olmadı. Mevzide otuz bin mermi vardı. Mermilere de isabet etmedi. Düşman ikinci sefer o cepheye taarruza geçtiğinde biz istirahate çekilmiştik. Biz Üçüncü Tabura cepheyi teslim etmiştik. Düşman bizim tabura kırk bin kişiyle taarruz etmişti. Biz de geride istirahatta idik. Tam iftar zamanı oruç açıyorduk. Allah'a şükür hiçbir zaman namazımı terk etmedim. Hattâ cephede namazımı kılarken tüfek üzerinde secde ediyordum. Düşmanın havan mermisi mevziimin üzerine isabet etti. Bu esnada ağzıma toprak doldu. Ben gene namazımı hiçbir zaman terk etmedim. Cenab-ı Hak çok sıkıntılar içinde, çok kolaylıklar ihsan etti.
"Biz cepheye tekrar takviye gitmiştik. Cephe bir ana-baba günü idi. Zifiri karanlık... Ateş, barut, havan topları. Ben o esnada tüfek komutanı idim. İki tane ağır makinalıya bakıyordum. Bir üsteğmen gördüm 'Üçüncü Tabur yandı, Allah'ını, Peygamberini seven yürüsün' diyordu. O anda Üsdadımızın sen korktuğun zaman beni hatırla' sözü hatırıma geldi. Ben o esnada ezan okudum. Ve arkadaşlar 'Ateş!..' dedim ve yürüdük. O gece çok sevdiğim manga arkadaşlarımdan şehit olanlar oldu. Sabahleyin taarruz ettik. Cepheyi aldık. İkindi namazı geçiyordu. Hemen teyemmüm ettim, iki rekât ikindi namazının farzını kıldım. Beş metre gitmeden düşmanın bir havan topu sesi geldi. Havan topu mermisi tam başıma isabet etti. Beni yere oturttu. Havan topu mermisi patlamadı, yuvarlandı, gitti. Sadece miğferimde ufacık bir çukur açmıştı. Bana bir şey olmadı. Yalnız bir tank mermisi bir çavuş arkadaşımın kolunu kopardı. Hemen kolunu sardık, Çavuş ölmedi, fakat kolu gitti.
"Gece oldu. Düşman kırk bin mevcutla taarruza geçti. Amerika 8. Kolordu'dan bize emir geldi, cepheyi terk etmemiz için. Gece cepheyi terk ettik. Bizim uçaklar gece geldi. Cepheyi yangın bombaları ile yaktıklar, düşmana da bir şey kalmadı, bize de. Geri çekildiğimiz zaman bizim tabur komutanı geldi. Beni çağırdı, tebrik etti. Gözlerimden öptü. 'Bu gece senin ruhuna Yasin-i Şerif okumuştum' dedi. Ben de kendisinden rica ettim, Tokyo'ya gitmek için izin vermesini istedim. Bediüzzaman'ın teslim ettiği kitapları Japon Başkomutanına götürmem gerektiğini söyledim. O da, 'Ben götüreyim' dedi. Verdim. Birkaç gün sonra emir eri geldi, 'Komutan, götüremedim, diye sızlanıyordu' dedi. Zaten biz de Türkiye'ye dönme hazırlığı yapıyorduk. Dördüncü Tümen Türkiye'ye dönmüştü. Bunlar gibi çok hâdiseler var ki, anlatmakla bitmez.