MUSTAFA SUNGUR
"Onu terennüm edebilmek"
"Büyük Üstadın hayat hatıraları, hizmet-i imaniye ve Kur'aniye safhaları, hayat-ı şahsiye ve hayat-ı içtimaiyeye taalluk eden ahvali ve nihayet Esma-i İlahiyeye mazhariyet ve âyinedarlık noktasındaki ekmeliyeti o kadar berrak, ulvi ve yüksektir ki; bizim gibi, daha doğrusu benim gibi, en geride bir talebesinin haddi değil, onu terennüm edebileyim; o bâlâ kamete bir suret çizeyim. Bunu tevazu için söylemiyorum; ruhen, kalben, aklen yaşadığım ve idrak ettiğim hakikatler müvacehesinde söylüyorum. Hazret-i Said'in şahsî hayatiyle, şahs-ı mânevisindeki son asırlara, zamana ve mekâna uzanan mahiyet-i ulviyesini birbirine karıştırmamak, veyahıt beşerî ahvali arkasında tezahür eden hizmet-i imaniyesine ve o hizmetin ilâ yevmi'l-kıyame devam ile âlemde meydana getirdiği büyük neticelere de atf-ı nazar etmek lâzım geliyor. Mu'cizât-ı Ahmediye Risalesinin bir nüktesinde bu mânâ etraflıca ve temsillerle izah edilmiştir ki; Resul-i Ekrem Efendimizde bu hakikat bütün haşmetiyle carîdir. Ve onun yolundan giden ve din-i mübîn-i İslâma hizmeti gaye edinen her kümmelinde dahi, cüz'î, küllî bir nasib vardır bundan...
"Evet es-sebebü kelfâil sırrınca 1400 yıldan beri ümmetinin umum hasenatına daima hissedar Resul-i Ekrem Efendimiz, her gün devamla sonsuz terakkiyata mazhardır. İşte bu mazhariyet, Fahr-i Alem Efendimizin yolunda ve izinde gidenlerde de bulunur.
"Evet Hazret-i Said, Bediüzzaman, Said-i Meşhur, Said Nursî, muazzez Üstad; Müceddid-i Ekber, son asıraların tercüman-ı hakikatı, iman muallimi, fedakâr ve vefakâr Üstad, bir İslâm fedâisi vs. gibi ulvi mânalarla yâd edilen bu zât-ı âlişanın da bu noktadan, cidden ve hakikaten tebrike değer, bakmaya layık güzel bir hayatı, nurlu, müşfik bir yüzü, bir vech-i bedii vardır...