Af: Bağışlamak, suçtan geçmek, azletmek, günahkâr kimse hakkında layık olduğu muâhezeyi, ukubeti, bil-ihtiyar tefazzulen terk etmektir.
Müsamaha ise: Tesâhül, tekâsül, aldırmamak, görmemezlikten gelmek, dikkatsizlik, bir hususta suûbetle değil, rıfk-u suhûletle muamele etmek, terkedilmesi vâcib olmayan bir şeyi tenezzühen terkedivermek. Manalarına gelir.
Müslümanlarda ve hususiyle muallimde bulunması icap eden vasıflardan biri de af edici ve müsamahakâr olmaktır.
Af herşeyi bağışlamak değildir. Affın ölçüsü kaçırılarak suça teşvik edici bir hale getirilmemelidir. Hoca bunun ölçüsünü güzel ayarlamalıdır. Yerine göre uygun ceza, yerine göre af olmalıdır.
Müsamaha da, tekâsül, aldırmamak, vurdumduymazlık, dikkatsizlik şeklinde olmamalı; talebenin bir hatasına karşı müsamaha ile müdahele arasında tercih yapılırken talebenin terbiyesi noktasından hangisinin daha faydalı ve müessir olacağı iyi hesap edilmelidir.
İnsan oğlunun beşeri hislerden tecridi tamamen mümkün olmadığı için zaman zaman elinden bazı hatalar sadır olmakta ve daha sonra pişman olup incittiği kimseden af talep etmektedir. İman sahasında kemale ve fazilette yüksek bir hale sahip bulunan Müslümanlar af yolunu tercih etmelidirler. Af ve müsâmahanın zıddı olan öfke ve intikam, nefsi emmareyi tatmin ederse de Rabbimizi razı etmez. İslam cezayı meşru görmekle beraber Mevlamız bizlere affetmeyi telkin eder. Ayet-i kerimelerinde şöyle buyurur:
وجزاء سيئة سيئة مثلها فمن عفى وأصلح فاجره على الله
“Kötülüğün karşılığı ona denk bir kötülüktür (bir misilleme)dir. Fakat kim affeder ve uzlaşırsa mükâfatı Allah’a âiddir.”
يا أيها الذين آمنوا إن من أزواجكم وأولادكم عدوا لكم فا حذروهم وإن تعفوا وتصفحوا وتغفروا فان الله غفور رحيم.
“Ey iman edenler haberiniz olsun ki zevcelerinizle evlatlarınızın bir kısmı size bir nev’i düşmandırlar. O halde onlardan sakınınız, bununla beraber affeder, kusurlarını bağışlar, günahlarını örterseniz şüphe yok ki Allah çok bağışlayıcıdır.
Af yüce bir gayeye vesiledir ki bu gaye kalp kazanmak , insanlar arasında yakınlık meydana getirmektir. Müsâmaha gösteren müsâmahaya mazhar olur. Bu ise ferd ve cemiyeti huzur ve mutluluğa götüren şeydir. Peygamber Efendimiz bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurur:
“Eğer siz (küçüklerinize) müsamaha gösterirseniz, (büyüklerinizden) müsamaha görürsünüz.”
Allah tevbe edeni affeder. Hoca da hatasına anlayan çocuğu affetmelidir. Bazı nâlayık halleri, bir nazar-ı müsamaha ile görmek büyüklük eseridir. Affetmekle, hata dahi yapılmış olabilir. Fakat verilecek hatalı cezadan yine de iyidir. Taşköprülüzade Mevzuatül Ulum kitabında: “Af canibinde hata ukubette hatadan efdaldir.” buyurur.
Tarih tetkik edilecek olursa suçu affetmekle alakalı pek çok vâkıâya tesadüf edilir. Bilhassa Peygamberlerin nezih hayatları bu gibi fazilet numuneleri ile doludur. Allah’ı inkar eden ve insana acıması bulunmayan nice kimseler yine de O’ndan af ve müsâmaha ile muamele görmüşlerdir.
İntikâmın zevki nihayet bulur. Fakat, affın neşvesi nihayet bulmaz.