Yemek ve içmek, hayatın gayesi değil, yaşamanın vasıtasıdır. Onun için kişi önüne gelen ve eline geçen her şeyi değil, dinin müsaade ettiği şeyleri yiyip içmelidir.
Yenilen şeylerin ve alınan gıdaların, insanın maddi vücut yapısında ve teşekkülünde olduğu gibi, manevi terakkisinde de çok büyük te’siri vardır.
İnsanların yedikleri taam amellerinin tohumudur. Eğer o tohum, güzel bir mahsulün ve tatlı bir meyve ağacının tohumu olursa mahsulü hoş, meyvesi güzel olur. Eğer o tohum, acı bir meyve veya zehirli bir ağacın tohumuysa bittabi mahsul acı yada zehirli olacak, yiyenleri zehirleyecek ve onlara zarar verecektir.

Peygamber Efendimiz bir hadis-i şeriflerinde:
(إن الله طيب ولا يقبل إلا الطيب. وإن الله أمر المؤمنين بما أمر به المرسلين. فقال: يا أيها الرسل كلوا من الطيبات واعملوا صالحا ……. الآية وقال:يا أيها الذين آمنوا كلوا من طيبات ما رزقناكم ثم ذكر الرجل يطيل السفر أشعث أغبر يمد يديه إلي السماء يا رب يا رب، ومطعمه حرام ومشربه حرام وملبسه حرام وغذى بالحرام فأني يستجاب لذا لك).
Allah güzeldir. Ancak güzel şeyleri kabul eder. Allah peygamberlerine emrettiğini müminlere de emretti. Hak Teala şöyle buyurur:
“Ey Rasüller! Temiz ve helal olan şeylerden yiyin ve salih amel işleyin.” Yine:
“Ey iman şerefi ile müşerref olan ehli iman! Size rızık olarak verdiklerimizden en temiz olanlarından yiyin.”
Bu ayetleri okuduktan sonra Efendimiz: Uzun yolculuğa çıkmış, dağınık, üstü başı perişan ve: Ya Rabbi! Ya Rabbi!, diye dua etmekte olan bir adamı zikrederek, “Onun yediği haram, içtiği haram, giydiği haram, ve haram ile beslenmiş. Böyle bir kimsenin duası nasıl kabul olunur.” buyurmuşlardır.
Haram gıda ile beslenen uzuvlar, bir fesat makinesi gibi şerre çalışırlar.
Helal ve temiz yiyen insanların azalarında hayırlar, faziletler ve güzellikler tezahür eder. Haram yiyenlerin uzuvlarındaysa günah ve kötülükler ortaya çıkar. Helal ve temiz yiyenin bünyesi sağlam, karakter ve seciyesi metin, kalbi huzurlu, ibadeti güzel ve duası makbul olur.
Ashabın büyüklerinden Sa’d bin Ebi Vakkas Hazretleri Peygamberimize gelerek: “Ya Rasülallah! Dua buyurunuz da ben duası makbul olanlardan olayım.” dedi. Peygamberimiz de O’na:
(أطب طعمتك تستجب دعوتك)
“Ya Sa’d! “Helal ve güzel ye. Duan kabul olunur.”, buyurdu.[4] İyilikler daima iyiliği, kötülükler de daima kötülüğü celbeder. Bütün günahlar kalbi karartır, katılaştırır ve ibadet yapma zevkine mani olur. Ancak buna en çok müessir olan da haram lokmadır.
Helal lokma ise başka hiçbir şeyin te’sir edemeyeceği şekilde kalbe te’sir eder. İyiliğe ve ibadet yapma zevkine sebep olur.
Hz. Üstazımız:
“Vera ve takva cüzüne riayet ehemmi mehâmmı islâmiyyeden, eşeddi zaruriyyatı diniyyedendir. Bu riayetin medarı maharimden ictinap üzerinedir. ” buyurarak bu hakikatları en güzel ve veciz bir şekilde ifade buyurmuşlardır.
İbrahim bin Ethem Hazretleri: “Kemâle erenler, ancak midelerine girenlere dikkat etmekle kemale ermişlerdir.”, der.
Yahya bin Muaz Hazretleri:
“Taat ( kulluk vazifelerini ifa )bir hazinedir. Anahtarı, dua; anahtarın dişleri ise helal lokmadır ”der.
Abdullah bin Abbas (R.A): “Midesinde haram lokma olan kimsenin ibadetlerini Allah kabul etmez.”, buyurmuştur.
Benzin ile işleyecek şekilde imal edilmiş bir motora mazot konulunca nasıl çalışması aksarsa , insan vücuduna şüpheli bir lokma girince ilahi füyuzat kesilir ve letaif çalışmaz hale gelir.
Vücut gemisinin pusulası kalptir. Füyuzat geldikçe o daima doğru istikameti, cennet ve cemali ilahi yolunu gösterir.
Vücuda haram lokma girince kalbin ibresi yön değiştirir ve yanlış istikameti göstermeye başlar.
Her müslümanın hususi ile ilim erbabının gıdalarının helal, temiz olmasına ve birde kafi miktarda bulunmasına dikkat etmesi lazımdır. İslam büyükleri, çarşıdan, gelişi güzel yerlerden ve alâ meleinnas alıp yeme ve içmenin muallim ve müteallim için iyi olmadığını ifade etmişlerdir.
Haramlardan kaçınmaya îtina göstermek icabettiği gibi şüpheli şeylerden dahi kaçınmak icabeder. Bilhassa zamanımızda o kadar çok şüpheli gıdalar var ki; Müslümanların kendilerinin yaptığı veya çok iyi bildiği kimselerin yaptığını yemelerinden başka çare yoktur.
Ehli ilim, zekasının nur-u ilahi ile çalıştığına inanarak bu nuru söndürecek amellerden kaçınmalı, yediklerinin helal ve temiz olmasına, besmele ile kesilmiş ve meşru bir şekilde te’min edilmiş olmasına i’tina göstermelidir.
Nitekim Peygamberimiz (S.A.V) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuştur:
ألحلال بين والحرام بين وبينهما أمور مشتبهات. لا يعلمها كثير من الناس فمن إتقى الشبهات فقد إستبرأ لعرضة ودينه. ومن وقع في) المشتبهات وقع في الحرام. …… الحديث)
“Helaller bellidir, haramlar bellidir. İkisinin arasında müştebihat (haram olup olmadığı belli olmayanlar) vardır. Bunları insanların çoğu bilmez. Kim şüpheli şeylerden kaçınırsa, ırzını ve dinini korumuş olur. Kimde şüpheli şeylere dalarsa, harama düşmüş olur...”
İslam büyükleri, yedikleri ve içtikleri şeylerin helal ve temiz olması hususuna çok hassasiyet göstermişlerdir.
Hz. Ebu Bekir (R.A), bir gün kölesinin getirdiği sütten içti ve hemen kölesine, “Bunu nereden aldın?”, diye sordu. Köle“Kehanette bulundum, karşılık olarak bunu aldım.” dedi.
Bunun üzerine Hz. Ebu Bekir, içtiği sütü midesinden çıkarmak için boğazına parmak saldı ve boğulacak şekilde istifra ederek çıkarmaya çalıştı. Sonra: “Allahım! Midemde kalıp damarlarıma karışan kısmından sana sığınırım.”, dedi.
Abdullah bin Ömer (R.A): “Namaz kılmaktan yay gibi, oruç tutmaktan çöp gibi kalsanız da, haram ve şüpheli şeylerden kaçınmazsanız, Allah o ibadetleri kabul etmez.”, buyurmuştur.
Hulasa; helal ve temiz gıda almak, haram ve şüpheli şeylerden kaçınmak bütün Müslümanlar için, hususiyle ehli ilim olan hoca ve talebe için en mühim vecibelerden biridir.