3 sonuçtan 1 ile 3 arası

Konu: Elbiseleri, Takıları, Mendilleri, Döşekleri, Yaygıları, Yastıkları, -Kirlet ve Minder

    Share
  1. #1
    ***
    DIŞARDA
    Points: 39.109, Level: 100
    Points: 39.109, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Günışıgı - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Üye

    Üyelik tarihi
    Nov 2008
    Yer
    memleketim (sivas) yaşadığım yer (istanbul)
    Mesajlar
    6.281
    Points
    39.109
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    23

    Elbiseleri, Takıları, Mendilleri, Döşekleri, Yaygıları, Yastıkları, -Kirlet ve Minder

    Elbiseleri, Takıları, Mendilleri, Döşekleri, Yaygıları, Yastıkları, Kirlet ve Minderleri
    Allah buyurur ki:
    "Muttakîler emin bir makamdadırlar, cennet (bahçe)lerde ve pınarlardadırlar, ince ipek (sündüs) ve atlas (istebrak)'tan elbiseler giyinir, karşı karşıya (keyf çatarlar)." (Duhan, 51-53)
    "İman eden ve salih ameller işleyenler (ne olacak denirse), biz öyle güzel amel işleyenlerin ecrini zayi etmeyiz. Onlar için, kendi altlarından nehirler akan Adn cennetleri vardır." (Kehf, 3031)

    Müfessirlerden bir gurup, ayetteki sündüs, ince ipektir, istebrak (atlas) ise kalın ipektir demiştir. Bir taife, maksat kalın ipek değil, sık dokunmuş olmasıdır demişlerdir, ez-Zeccâc, sündüs ve istebrak iki çeşit ipektir, bunların rengi en güzel olanı yeşildir, elbiseler içinde en yumuşağı ise ipektir, böylece Allah elbisede hem dış güzelliği ve gözün lezzet duymasını, hem yumuşaklığı ve böylece bedenin lezzet duymasını bir araya getirmiş oluyor, demiştir.

    Yine buyurur ki:
    "Orada elbiseleri ipek (harîr)'dir." (Hacc, 23)
    Tam burada zikredilmesi gereken bir mesele var. O da şu:
    Allah Sübhanehû Cennet ehlinin giysilerinin ipek olduğunu bildirmiştir. Ancak Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem, sahih bir hadisde "kim dünyada ipek giyerse onu ahirette giyemez" buyurmuştur.
    (Buharî, X, 284, Libas kitabının, Erkeklerin ipek giymesi ve caiz olan mikdarı babı; Müslim, 2073, Libas ve ziynet kitabının, Altın ve gümüş kap kullanmanın erkek ve kadınlara haramlığı babı)
    Bu hadis Ömer b. el-Hattâb ve Enes b. Malik'den rivayet olunuyor ve şahinliğinde ittifak edilmiştir.
    İmdi bu hadisden maksadın ne olduğunda ihtilâf edilmiştir. Selef ve haleften bir gurup, onlar cennette ipek giyemez başka elbise giyerler, demiş ve ilâve etmişlerdir:
    "Ancak Allah'ın "onların orada giysileri ipektir" (Hacc, 23) ayetine gelince bu âyet tahsis edilmiş âmm bir lafızdır."
    Cumhur ise şöyle söylemiştir:
    "Hadisdeki o tehdid sâir tehdidler gibi yasaklanan işi yapana lâzım gelen cezayı ifade eder, ancak bazan bir mâni olur ceza geri bırakılır uygulanmaz.
    Meselâ, hem naslar (ayet-hadisler) hem icmâ, tevbenin, tehdid edilen cezayı engellediğini bildirmektedir. Aynı şekilde kötülüğü yok kılan haseneler (iyilikler), günahlara keffaret olan musibetler, müslümanların duaları, Allah'ın o kişi hakkında şefaate izin vereceği kimselerin şefaati ve rahmetlilerin en rahmetlisi (Allah)'ın bizzat kendi şefaati bu cümledendir. O hadis aynen şu hadise benziyor:
    "Kim dünyada içki içerse, âhirette içemez."
    (İbn Mâce, 3373, içecekler kitabının, içkiyi dünyada kim içerse... babı; Ebû Davud, 3679, içecekler kitabının, sarhoş ediciden nehiy babı; Nesâî, VIII, 318; İçecekler kitabının, içki içenin tevbesi babı; Ahmed Müsned, II, 22.)

    Allah buyurur ki:
    "Sabretmelerine karşılık onlara Cennet ve ipek lütfeder." (İnsan, 12)
    "Onların üstü (nde), yeşil ince ipek ve atlas elbiselerdir." (İnsan, 21)
    Bak da düşün "üstü" kelimesi bu elbiselerin onların dışını ne kadar güzel süslediğini ifade ediyor, bu elbiseler iç elbisesi değil, aksine güzellik versin diye çamaşırların üzerine giyilmişlerdir.
    Yedi kıraat imâmı ayetteki üstü (âliyehum) kelimesini iki türlü okumuştur.
    Bir, âliyehum, iki âlîhim.
    Âliyehum şeklindeki (mansûb) okuyuşu, nahivciler hâl veya zarf olarak mansub saymışlardır. Müfessirler burada anlatılan özelliğin kime ait olduğu konusunda ise iki görüş belirtmişlerdir. Bazıları bu özellik ebedileştirilmiş çocukların hâlidir, onlar efendilerinin başında, kendi üstlerinde bu ipek ve atlas elbiseler olduğu halde dolaşırlar demiş, diğerleri ise bu özellik efendilerin hâlidir, yani efendiler bu elbiseler içinde iken uşaklar onların başında dolaşırlar demişlerdir. Doğrusu bu cümlenin hâl oluşu da açık değildir, böyle kabul edildiğinde ayetin o parlak güzel mânâsı da gitmektedir. O halde "âliyehum" zarf olduğu için mansubtur. Çünkü bu kelime fevka (üst) mânâsına geldiği için "fevka" gibi zarf muamelesine tâbi tutulmuştur.

    Ebu Alî der ki:
    Bu izah daha açıktır.
    "Âliye" sıfat (ismi-fail) olup zarf yapılmıştır. Nitekim "kervan sizden daha aşağıda (esfele min-küm)," (Enfal, 42) ayetinde de aynı şey söz konusudur.
    Aynı tarz ile araplar o evin bir kenarında (nâhiyeten minhâ) derler. Merfû olarak (âlîhim) okuyanlara gelince o zaman "âlî" mübteda olur, ipek elbise (siyâbü sündüsin) haberdir. Bu durumda "âlî" nin müfred, siyâb'ın çoğul olması bir engel teşkil etmez, çünki ism-i fail (olan âlî) kesret bildirebilir. Nitekim şâir;
    İşte benim bakın şu akşamki komşularım gidici (râih)'dir, (komşular çoğul, gidici tekil),
    Onları bir takım aşk sebebleri ve matemler çağırmıştır.
    Allah Teâlâ da şöyle buyurmuştur:
    "Ona (beyt-i harama) karşı kibirler satarak (çoğul), (toplanıp onun etrafında) gece laklak ederek (tekil),(Kur'anı) terk ediyor (hakkında hezeyanlar söylüyor) sunuz." (Mü'minûn, 67)
    Yeşil anlamındaki "hudr" kelimesini merfû (ötreli) okuyan onu siyâb'ın sıfatı kılmıştır. Çeşitli yönlerden bu daha kaideye uygundur:
    a. Hudr da siyâb da çoğul olarak birbirine uygundur.
    b. (Kehf. 31'deki) "hudr siyâb (yeşil yeşil elbiseler) giyerler" âyetine uygundur.
    c.Tekil bir kelimeyi çoğul bir kelime ile niteleme problemi yoktur. Hudr kelimesini mecrûr (esreli) okuyanlar onu sündüs kelimesinin sıfatı yapmışlar ve kelimeyi cins isim saymışlardır. Nitekim "insanları sarı sarı dinar (dînar sufr) ve beyaz beyaz dirhem (dirhem bîd) helak etti" denir (ki dirhem ve dinar tekil fakat cins isim yani anlamı çoğul, safr ve bîd ise hem lafzan hem man'en çoğuldur.)
    Birinci okuyuş dördüncü tür vecihten de ağır basmaktadır. O da şu ki. Araplar tekil lafza sahip çoğulu (çoğul manâlı kelimeyi) tutup tekil gibi muameleye tabi tatarlar. Meselâ Allah "size yeşil ağaç(lar)'dan ateş yapan" (Yasin, 80) ve "sanki onlar kökten sökülmüş hurma-ağaç (lar)ının kütükleri gibidirler." (Kamer, 20)
    (Her iki ayette de şecer=ağaç ve nahl=hurma ağacı kelimeleri lafzan tekil mânâca çoğuldur, lafızca tekil olduğu için her ikisine de tekil sıfat (ahdar ve munkaır) getirilmiştir.) Binaenaleyh böyle mânâsı çoğul kelimeye tekil sıfat getiriyorlarsa, tekilin sıfatını tekil getirmek -çoğul manada bile olsa- daha evlâdır.
    İstebrak (atlas) kelimesinde de iki okuyuş vardır. Biri siyâb'a bağlıyarak istebrakun, öbürünü sündüs'e bağlıyarak istebrakın şeklinde.
    Oku da düşün. Allah ne güzel yapıyor. Hem giysi hem takı yönünden her iki dış güzellik ve süslemeyi zikrettiği gibi, az önce geçtiği üzere onlar için hem dış hem iç güzelliği de zikretmiştir. Yani onların tertemiz bir içki ile içlerini, bileziklerle kollarını, ipek elbiselerle de dışlarını güzelleştirmiştir.

    Yine Allah buyurur ki:
    "Allah, iman edip sâlih ameller işleyenleri altından ırmaklar akan cennetlere koyacaktır. Orada inci inci, altın bilezikler takınırlar. Orada onların elbisesi ipek (harîr)'dir." (Hacc, 23)
    Bu ayetteki inci (lü'lü) kelimesi mecrur mu (lü'lüin), mansub mu (lü'lüen) olacak, ihtilaf etmişlerdir. Mansub okuyan için iki vecih vardır.
    a. İnci kelimesi bilezikler kelimesinin mahalline ma'tuftur (atf-ı beyandır). (O zaman bilezikler inci ve altından olur, tıpkı hem billur-kristal hem gümüş olan kadehler gibi.)
    b. Ya da ikinci bir "takınırlar" fiilinin mefulüdür, İlk zikir ikinciye de delâlet eder. Yani "altından bilezikler takınırlar ve inci (takınırlar)."
    Mecrur okuyan "altın" (=zehebin) kelimesine atfetmiştir. Sonra burada iki ihtimal olur:
    a. Ya ayrı ayn hem altın hem inci bilezikleri vardır.
    b. Ya da bir bilezikde ikisi birden vardır ve altın madenine inci çakılmıştır. Ne murad ettiğini Allah bilir.

    İbn Ebi'd-Dünya der ki: Bana Muhammed b. Zürayk anlattı,
    ... Ka'b dedi ki:
    "Allah azze ve celle'nin bir meleği vardır ki yaratıldığı günden beri cennet ehlinin takılarını dökmektedir, bu kıyamet kopuncaya kadar da sürecek. îmdi şayet cennet ehlinin takılarından bir öz (bir parça) çıkarılsa güneşin ışığını alır giderdi. Tamam artık bundan sonra Cennet ehlinin takılarını sorup durmayın."
    (el-Anberî hakkında, Nesâî, fena değil, Mürra, birşey yok, dimağı hafif demişlerdir, bk. Mizan el-l'tidal, I- 525)
    (Muhammed b. Zürayk; Zehebî, bu zât bilinmiyor der, bk. Mizan el-l'tidal, III, 545. 699 İbn Ebî Şeybe, el-Musannef, XIII, 115-116)

    el-Hasen b. Yahya b. Kesir el-Anberi bize anlattı
    ... el-Hasen dedi ki:
    "Cennette takılar erkeklerin üzerinde, kadınların üzerindeki duruşundan daha güzeldir." (İbn Kesîr, en-Nihaye, II, 442)
    ...Bize İbn Lehîa anlattı...
    Peygamber buyurdu ki:
    "Şayet Cennet ehlinden bir uzanıp bakacak olsa ve onun bileziği görünse, o bilezik güneşi, güneşin, yıldızların ışığını söndürdüğü gibi söndürürdü."
    (İbn Ebi'd. Dünya rivayet etmiştir, bk, en-Nihaye, 11,442; et-Terğib ve't-Terhîb, IV, 558; Ebu Nuaym Sıfat el-Cenneh, rk, 266; Tirmizî, 2538, Cennefin sıfatı kitabının, Cennet ehlinin sıfatı hakkında gelenler babı, Tirmizî bu ğarib bir hadistir der. Bu hadisin senedinde İbn Lehîa vardır. Bu zat hakkında, İbn Main, zayıftır onunla hüccet getirilmez, Yahya, zayıftır, Ebû Hâtem, durumu çalkantılıdır, Cûzcânî, hadisi üzerinde nûr yok, hüccet getirilmesi yaraşmaz demişlerdir, bk, Mizan el-hidâl, II, 475-483.)

    İbn Vehb der ki:
    Bana İbn Lehîa anlattı,
    ... Ebu Ümâme, Peygamber'in Sallallahu Aleyhi ve Sellem Cennet ehlinin takılarını zikriyle şöyle söylediğini anlatmıştır:
    "Altın ve gümüş bilezik giyerler. înci taç takınırlar, üzerlerinde peşpeşe dizili yakuttan ve inciden taçlar vardır, üzerlerinde kralların tacı gibi taç vardır, gençtirler, bıyıkları yeni terlemiş (taptaze)dir ve sürmelidirler."
    (İbn Kesir, en-Nihaye, II, 442 ve Tefsir, III, 565'de Ibn Ebi Hatem'den; Ebu Nuaym, Sıfat el-Cenneh, rk. 267.)

    Buharî ve Müslim Ebu Hâzim'den şunu rivayet etmişlerdir ve ifade Müslim'de şöyledir:
    Ebu Hâzim dedi ki:
    Ebu Hureyre Radıyallahu Anhu namaz için abdest alırken arkasında idim. Kollarını yıkarken elini tâ koltuğuna kadar uzandırıyordu.
    Ey Ebâ Hureyre, bu ne biçim abdest? dedim. Dedi ki:
    "Bre Ferrûh oğulları, siz burda mıydınız?"
    Eğer sizin burda olduğunuzu bilseydim böyle abdest almazdım. Ben dostumu Sallallahu Aleyhi ve Sellem, şöyle derken işittim:
    "Mü'minin süsü (nuru) abdestinin ulaştığı yere ulaşır."
    (Müslim, 250, Taharet kitabının, Ta ki abdestin ulaştığı yere ulaşır babı.)

    Pazuların yıkanmasının ve daha uzatılmasının müstehab olduğunu rivayet edenler bu haberi delil getirmişlerdir. Sahîh olan şu ki bu müstehab değildir. Bu da Medine ehlinin görüşüdür. Bu konuda Ahmed'den iki rivayet vardır. Peygamberin o sözü, abdesti koltuğa kadar uzandırmaya delâlet etmez. Çünki süs ve takı ancak bilek ve kolda olursa süs olur. Pazuda ve omuzda değil.
    Gelelim hadisin sonundaki "sizden kimin, nurunu uzandırmaya gücü yeterse yapsın" sözüne.
    Bu söz aslında Rasulullahın Sallallahu Aleyhi ve Sellem sözü değildir, müdrecdir. Ebu Hureyre'nin sözüdür. Bunu birçok hadis hafızı beyan etmiştir.
    (Buhari, I, 235, Abdest kitabının, abdestin fazileti babı; Müslim 246, Taharet kitabının, Ğurra'yı uzandırmanın müstehaklığı babı. Ğurra atın alnındaki beyazlıktır. Kıyamet günü abdest azalarında bulunacak nura teşbih yoluyla ğurra denmiştir.)
    İmam Ahmed'in Müsned'inde bu hadis hakkında Nuaym şöyle demiştir:
    "Sizden kimin nurunu uzandırmaya gücü yeterse yapsın" sözü Peygamber'in Sallallahu Aleyhi ve Sellem sözünün devamı mıdır yoksa Ebu Hureyre'nin kendinden eklediği bir şey midir bilmiyorum."
    (Ahmed, Müsned, II, 334. Ibn Hacer der ki: "Bu hadisi rivayet eden on sahabinin hiçbirinin rivayetinde bu cümleyi görmedim. Ebu Hureyre'den rivayet edenler içinde de Nuaym'dan başkasının rivayetinde görmedim. Doğrusunu Allah bilir, bk. Feth el-Bârî, I, 236.)
    Şeyhimiz derdi ki:
    Bu ifadenin, Rasulullahın Sallallahu Aleyhi ve Sellem kelâmından olması mümkün değildir. Çünki ğurra (alındaki beyazlık), elde kolda olmaz sadece yüzde olur. Bunu uzatmaya çalışmakda mümkün değildir.
    Çünki başa girilmiş olur, başdaki nura ğurra denmez. (Ayrıca baş yıkanmaz meshedilir.)

    Müslim'in Sahih'inde Ebu Hureyre Radıyallahu Anhu den Peygamber'in Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurduğu nakledilmiştir:
    "Cennet'e kim girerse hep nimet görür, fenalık görmez, elbiseleri eskimez, gençliği bitmez, Cennet'te onun için hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın işitmediği ve hiçbir beşerin kalbine gelmeyen şeyler vardır."
    (Müslim, 2836, Cennet ve nimetleri ile ehlinin sıfatı kitabının, Cennet ehlinin nimetlerinin devamı babı, burada gençliği gitmez kısmına kadardır; Musannifin zikrettiği ifadeler şu kaynaklarda geçmektedir: Ahmed, Müsned, II, 369-370, 407, 416, 462; ed-Darimi, II, 332, Rıkak kitabının, Cennete giren nimet görür fenalık görmez babı; Ebu Nuaym, Sıfat el-Cenneh, rk., 97.)
    Elbiseleri eskimez sözünde görünen mânâ eskimeye maruz kalmayacak muayyen elbiseler olmalı. Bununla cins de kasdedilmiş olabilir. Çünkü aynı cins yiyecekleri nasıl hiç kesilmeden devam edip gidiyorsa üzerinde de daima yeni elbiseler olacaktır. Hatta belki de yediği her şeyin arkasından bir başkası hemen gelecektir. (Elbiseler de öyle olabilir.)
    Doğrusunu Allah bilir.

    Ahmed der ki:
    ... Abdullah b. Amr şöyle demiştir:
    "Kanbur cüretkâr bir bedevi arap geldi ve ey Allah'ın elçisi, bana haber ver, hicret nedir, nerede olsan sana gelmek midir, belli kimseler mi yapmalıdır, belli bir yere mi gitmektir, yoksa sen ölünce hicret biter mi?
    Bunu üç kere sorup oturdu. Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem biraz sustu sonra, soru soran nerde dedi. Adam, burdayım ey Allah'ın Rasülü dedi. Buyurdular ki:
    "Hicret, gizli açık her türlü çirkin işlerden uzaklaşman, namazı dosdoğru kılman, zekatı vermedir. Sonra sen kendi memleketinde de ölsen muhacir (sayılır)sın."
    Sonra başka biri kalktı, ey Allah'ın Rasûlü, bana cennet ehlinin elbiselerini haber ver, onlar yaratılı yaratılıverir mi yoksa dokunu dokunu verirler mi?
    (Ravî) der ki:
    Milletin bazısı gülüştü. Bunun üzerine Rasûlulllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bir bilene soran bir câhile mi gülüşüyorsunuz, buyurdu.
    Sonra bir müddet başını eğdiler, sonra, o soru soran nerde buyurdular. Adam burdayım, dedi. Buyurdular ki:
    "Hayır, bilakis cennet meyveleri onların içinden yarılır çıkar (yani meyvenin, içinde oluştuğu yapraklardandır)."
    (Ahmed, Müsned, II, 224, Heysemi, Mecmau'z-Zevaid, V, 235'de der ki: "Bunu Ahmed ve Bezzar rivayet etmişlerdir, Ahmed'in iki senedinden biri hasendir, ayrıca Taberani de rivayet etmiştir.")

    Taberani Muceminde der ki:
    ... Bize Fudayl b. Merzuk anlattı, Ebu İshak'dan,
    ... Abdullah'dan Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem dedi ki:
    "Cennet'e girecek ilk zümrenin yüzleri, dolunay gecesi ayın ışığı gibi olacaktır, ikinci zümre, gökteki incimsi en güzel yıldızın rengi üzere olacaktır. Her birinin ceylan gözlü hurilerden iki eşi olacaktır. Her bir eşin üzerinde yetmiş hülle (elbise) vardır.. İnciklerinin iliği etlerinin ve elbiselerinin arkasından (içinden) gözüktüğü gibi."
    Bu hadisin isnadı sahih hadis isnadında bulunması gereken şartlara sahip bir isnaddır.
    (Heysemi, Mecmau'z-Zevaid, X, 411'de der ki: Bunu Taberani, el-Evsatta rivayet etmiştir. İbn Mes'ud'un isnadı sahihtir. İbn Kesir en-Nihaye, II, 444'de zikredip demiştir ki: ed-Dıya, bu bana göre sahihlerin şartı üzeredir; demiştir; el-Mûnziri, et-Terğib vel-Terhib, IV, 529'da, bunu Taberani sahih bir isnadla rivayet etti demiştir.İsnadında Ebu İshak vardır, ihtiyarladıktan sonra karıştırdığı için onu terkettiler, bk. Mizan el-l'tidal, III, 270.Fudayl b. Merzüh hakkında ise Nesai, zayıftır, İbn Hıbban, hadisi çok münkerdir, sikalarda hata edenlerden ve Atıyye'den mevzu hadis rivayet edenlerdendir, demişlerdir, bk. Mizan el-İ'tidal, III, 362)

    İmam Ahmed der ki:
    ... Bize el-Hazrec b. Osman anlattı
    ... Ebu Hureyre Radıyallahu Anhu, Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu demiştir:
    "Cennette sizin bir kamçılık şeyiniz, dünya ve bir o kadar daha buradaki şeylerinizden daha hayırlıdır. Cennette bir avucu ile birinizin tutacağı şey, yine dünyadan ve bir o kadar daha şeyden daha hayırlıdır. Cennette bir kadının eşarbı (nasîf) dünyadan da ve bir o kadar daha şeyden de hayırlıdır.
    Dedim ki (Ebû Hureyre demiş):
    Ey Allah'ın Rasûlü nasîf (eşarp) nedir?
    "Başörtüsüdür" buyurdular."
    (Ahmed, Müsned, II, 483. Senedindeki el-Hazrac b. Osman hakkında, Darakutni, terk olunur demiştir, bk. Mizan el-İ'tidal, I, 652; İbn Kesir de, el-Hazrec b. Osman el-Basri hakkında konuştular demiştir, bk. en-Nihaye, II, 444)

    İbn Vehb der ki:
    ... Ebû Saîd el-Hudrî'den.
    Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
    "Kişi Cennet'te yetmiş yıl hâlini değiştirmeden yaşlanır durur. Sonra ona bir kadın gelir ve omuzlarına vurur. Adam yüzünü o kadının yanaklarında aynada gördüğünden daha net görür. O kadının üzerindeki en aşağı bir inci tanesi doğu ile batı arasını aydınlatır. Adama selâm verir, o da selâmı alır ve sen kimsin diye sorar. Kadın, ben o mezîdim (ziyâde, fazla olarak verilenim) der. (Bk, Yunus, 26).
    Kadının üzerinde yetmiş giysi vardır, en aşağısı Tuba ağacının şakayıkları (şakâik en-nu'manları) gibidir. Adam ona derinlemesine bakar elbiselerinin içinden inciklerinin iliğini görür. Kadının üzerinde taçlar vardır, o taçlar üstündeki en düşük inci doğu ile batı arasını aydınlatır." (Bunu Harmele bk. en-Nihaye, II, 445; ve Ahmed rivayet etmiştir, bk. el-Müsned, III. 75)
    Tirmizî bu hadisi değişik bir yolla rivayet etmiştir. (...)
    (Tirmizi, 2562, Cennetin sıfatı kitabının, Cennet ehline verilen ikramların en azı hakkında gelenler babı. Tirmizi bu ğarib bir hadistir, der)

    İbn Ebi'd-Dünya der ki:
    ... Bize İsmail b. Ayyaş anlattı. Saîd b. Yusuf dan, Yahya b. Ebî Kesîr'den;
    ... Ebu Ümame Rasûlullahın Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle dediğini anlatmıştır:
    "Sizden her kim cennet'e girerse hemen Tuba'ya götürülür. O kişi için Tuba'nın tomurcuklan açılı açılıverir. Çiçeklerinden hangisinden isterse alır, beyazdan isterse beyaz, kırmızı isterse kırmızı, yeşil isterse yeşil, sarı isterse sarı, kara isterse kara, tıpkı şakayık en-nu'man (gelincik çiçekleri) gibi ve daha ince daha güzel."
    (İbn Ebi'd-Dünya rivayet etmiş, bk. Tefsir İbn Kesir, II, 531; en-Nihaye, II, 447 ve "ğarib ve hasendir" demiştir.)
    (İsmail b. Ayyaş hakkında, Ebu Hatem, leyyindir, Nesai, zayıftır, İbn Hıbban, hadisinde çok hata eder, bu sebeble deli olma sınırından dışardadır, Ebu salih el-Fezari, bu, kafasından ne çıktığını bilmeyen bir kişidir, demişlerdir, bk. Mizan el-İ'tidal, I, 241)
    (Said b. Yusuf'u İbn Main zayıf saymış, Nesai, kavi değildir, demiş, Zehebi, münker bir hadisini rivayet etmiştir, bk. Mizan el-İ'tidal, II, 163)
    (Yahya b. Ebi Kesir, tedlisle zikredilmiştir, Yahya el-Kattan, Yahya'nın mürselleri rüzgara benzer, Zehebi, Zeyd b. Sellam'dan rivayeti munkatı'dır, çünki onun imzasını taşıyan bir kitabdan rivayet etmektedir, demişlerdir.)

    İbn Ebi'd-Dünya demiştir ki:
    Bize Süreyd b. Saîd anlattı, bize Abd Rabbihî b. Bârik el-Hanefi anlattı,
    ... İbn Abbas, Cennet ehlinin elbiseleri nedir sorusuna şöyle cevap vermiş:
    "Orada bir ağaç vardır, o ağaçta, nar gibi meyveler vardır. Allah'ın bir velisi kisve (giysi) istediği zaman o ağacın dallan o adama doğru eğilir, yetmiş hülle (elbise) çatlayıp ortaya çıkıverir, rengârenk elbiseler sonra o çatlayanlar birleşir ve ağaç eski hâline gelir."
    (Bk. en-Nihaye, II, 447. Süveyd. Said hakkında, Ebu Hâtem, saduktur, tedlisi çoktur, Buhari, hadisi münkerdir, Nesai, zayıftır, demişler, İbn Main onu yalancı saymış, sayıp dökmüştür, İbn el-Cevzi, Ahmed'in bu zat hakkında hadisi metruktür dediğini nakletmiştir. Abd Rabbih b. Barik el-Hanefi hakkında ise, Ahmed, fena değildir, Nesai, kavi değildir, İbn Mavin, zayıftır, demişlerdir.)

    Yine der ki:
    ... Ebû Saîd'den o da Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem den, Ebu Said dedi ki:
    Bir adam gelip, ey Allah'ın Rasûlü, Tûbâ seni görüp sana iman edenin midir? Buyurdu ki:
    "Tûbâ beni görüp bana iman edenindir. Tuba sonra Tûbâ beni görmediği halde bana iman edenindir."
    Bunun üzerine bir adam, Tûbâ nedir diye sordu.
    "Cennet'te yüz yıl mesafeli bir ağaçtır, cennet ehlinin elbiseleri onun tomurcuk (yaprak) larından çıkar."
    (Ahmed, III, 71. Heysemî, Mecmau'z-Zevâid, X, 67'de, bunu Ahmed ve Ebu Ya'lâ rivayet etmişlerdir der.)

    Yine dedi ki:
    ... Ebu Hureyre şöyle söylemiştir:
    "Müminin Cennetteki evi bir incidir, onda elbiseler bitiren bir ağaç vardır. Kişi iki parmağı ile -şehâdet ve baş parmağı ile diye gösterdi- inci mercan kuşamlı yetmiş elbise alır."
    (İbn Ebi'd-Dünya mevkuf olarak rivayet etmiştir. bk. et-Terğib vet-Terhib, IV, 530; Ayrıca bk. İbn Ebi Şeybe. el-Musannef, XIII, 129; İbn el-Mübarek, Zevak ez-Zühd, s. 74; Suyuti ed-Durr el-Mensur, VI, 152.)

    Yine der ki:
    ... Ka'b şöyle demiştir:
    "Şayet cennet ehlinin elbiselerinden biri bugün dünyada birine giydirilse ona her bakan düşen bayılır ve gözler ona tahammül edemez" (İbn Ebi'd-Dünya rivayet etmiştir, bk. et-Terğib vet-Terhip, IV, 530.)

    İbn el-Mübârek der ki:
    ... Beşir b. Ka'b veya başkası şöyle demiştir:
    "Bize zikredildiğine göre cennette eş olan kadınlardan her birinin yetmiş elbisesi vardır. Onlar şu sizin şeffaf elbiselerinizden daha incedir, inciklerinin iliği etin içinden görünür." (İbn el-Mübarek, Ziyadat ez-Zühd, s. 72.)

    Buharî ve Müslim'de Enes b. Mâlik'den şu rivayet edilmiştir.
    Enes der ki:
    "Ükeydir Dûmet (el-Cendel) Peygamber'e Sallallahu Aleyhi ve Sellem, ince has ipekten bir cübbe hediye etti. İnsanlar onun güzelliğine hayran oldular. Buyurdu ki:
    "Sa'd'in Cennetteki mendilleri bundan daha güzeldir."
    (Buhari, VI, 319, Yaratılışın başlayışı kitabının, Cennetin sıfatı ve onun yaratılmış olduğu hakkında gelenler babı; Müslim, 2469, sahabenin faziletleri kitabının; Sa'd b. Muaz'ın faziletleri babı.)

    Yine Buharî ve Müslim'de el-Berâ'nın şöyle dediği rivayet edilmiştir:
    "Rasûlullah'a Sallallahu Aleyhi ve Sellem bir ipek elbise hediye edildi. Yumuşaklığına hayran oldular. Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem buyurdu ki:
    "Buna mı hayran oluyorsunuz? Sa'd b. Muâz'ın Cennetteki mendilleri bundan daha güzeldir."
    (Buhari, VI, 319; Müslim, 2468, (Aynı kitab ve bablar).

    Burada özellikle Sa'd b. Muaz'ın zikredilmesindeki hikmet gizli değildir. Çünki bu zat -Allah ondan razı olsun- Ensar içinde, Ebu Bekr'in muhacirûn içinde sahip olduğu yere sahipti.
    Ölümü sebebiyle Arş titredi.
    Allah'ın hakkı söz konusu ise kimsenin kınamasına bakıp duraksamazdı.
    Allah ona şehâdet nasîb etmiştir.
    Allah ve Rasûlünün rızâsını kavminin, aşiretinin ve anlaşmalılarının rızasına tercih etmiştir.
    Verdiği hüküm, Allah'ın yedi kat göğünün üstünde verdiği hükme muvafık düşmüştür.
    Öldüğü gün Cebrail Aleyhisselam onun haberini Peygamber'e Sallallahu Aleyhi ve Sellem getirip taziyede bulunmuştur.
    Artık onun Cennette ellerini sileceği mendillerin, kralların elbiselerinden daha güzel olması O'nun hakkıdır.


  2. #2
    ***
    DIŞARDA
    Points: 39.109, Level: 100
    Points: 39.109, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Günışıgı - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Üye

    Üyelik tarihi
    Nov 2008
    Yer
    memleketim (sivas) yaşadığım yer (istanbul)
    Mesajlar
    6.281
    Points
    39.109
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    23

    Cevap: Elbiseleri, Takıları, Mendilleri, Döşekleri, Yaygıları, Yastıkları, -Kirlet ve

    Başlarındaki Taçlar
    Beyhakî, Ya'kub b. Humeyd b. Kâsib hadisinde şunu zikretmişti?:
    ... İsmail b. Rafi'den,
    ... Ebu Hureyre Radıyallahu Anhu Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu demiştir:
    "Kim Kur'anı okur, gece gündüz onunla kıyam ederse (anlar, anlatır ve yaşarsa), helâlini helal bilir uygular, haramını haram bilir kaçınırsa, Allah Kur'an'ı onun etine kanınma karıştırır, onu şerefli iyiliksever elçilerin (melek veya insan elçilerin) yoldaşı kılar. Kıyamet günü olduğu zaman, Kur'an o kişiyi savunur ve der ki:
    Dünyada çalışan herkes ameli karşılığı dünyadan nasibi neyse onu alıyordu. Ancak falanca, gece gündüz boyu kalkıp kıyam ediyor benim helalimi helal bilip yaşıyor, haramımı haram bilip kaçmıyordu. Böyle der ve ekler:
    Yarabbi artık ona ver!
    Hemen Allah o kişiye kırallar tacını giydirir, keramet (şeref ve izzet) libasına büründürür.
    Sonra (Kur'an'a) razi oldun mu, der. Kur'an:
    Ya rabbi, onun için bundan daha fazla ve üstününü arzu ederim, der. Allah o kişiye sağ eli ile saltanatı, sol eli de ebediyeti verir. (Kur'an'a):
    Şimdi razı oldun mu, der, Kur'an:
    Evet ya rabbi, diye cevap verir."
    (Beyhaki rivayet etmiştir, bk. Kenz el-ummal, I, 539-540. Senedinde bulunan Ya'kub b. Humeyd b. Kasib hakkında Yahya ve Nesai, bir şey değildir, Ebu Hatem, zayıftır, Zehebi, hadis alimlerinden idi, ancak onun münker ve ğarib hadisleri var, demişlerdir, bk. Mizan el-İ'tidal, IV, 450-451. İsmail b. Rafi'e, gelince onu, Ahmed, Yahya ve bir gurup zayıf saymış, Darakutni ve başkası, bu zatın hadisi metruktür. İbn Adiyy, bütün hadisleri gözden geçirilmelidir, demişlerdir, bk. Mizan el-İ'tidal, I, 227.)

    İman Ahmed Müsned'de İbn Büreyde hadisinde bu zâtın, babasından şöyle rivayet ettiğini belirtir:
    "Bakara sûresini öğreniniz, çünki ona sarılmak bereket, onu terk, hasrettir, batale (sihirbazlar) onun hakkından gelemezler. Sonra (babam) bir müddet sustu, sonra dedi ki:
    Bakara ve Al-i İmran sûrelerini öğreniniz çünkü o ikisi, öğrenenler için beyaz-berrak iki buluttur, kıyamet günü sahihlerine iki bulut veya iki gölgelik gibi olur gölgelendirirler, ya da iki küme, kanatları dizi dizi uçan kuşlar olur gölgelerler.
    Şüphesiz Kur'an, kişinin kabri açılıp kabirden kişi solgun bir hâl ile çıktığı zaman onu karşılar ve beni tanıyor musun der. Kişi seni tanımıyorum diye cevap verir. Kur'an ona, ben sıcak öğle vakitlerinde seni susuz bırakan, gecelerini uykusuz geçirtenim, her ticâretçi kendi ticaretinin kârını alır. Sen bugün bütün ticâretlerin kârına konacaksın der.
    Hemen adamın sağ eline saltanat, sol eline ebediyet verilir, başına vakar tacı konur, anne ve babasına dünyayı versen değişilmez iki elbise giydirilir de derler ki bize bu niçin giydirildi? "Çocuğunuz Kur'an'a tutunmuştu" denilir. Sonra o (çocukları olan) kişiye oku ve çık Cennet'in derecelerine, ğurfe (oda) larına yüksel denir. O ki hızlı ağır nasıl okuduysa o okuyuşlarına göre durmadan yükselir, yükselir."
    (Ahmed, Müsned, V, 348, Heysemi, Mecmau'z-Zevaid, VII, 159'da, bunu Ahmed, rivayet etmiştir, ravileri sahih hadis ravileridir, demiştir.)

    Abdullah b. Vehb der ki:
    ... Ebu Saîd el-Hudrî, Peygamber'in Sallallahu Aleyhi ve Sellem;
    "Adn Cennetlerine girecekler ve orada altından bilezikler takınacaklar" (Fatır, 33) âyetini okuyup, "başlarında taçlar olacak, o taçların en aşağı incisi doğu ile batı arasını aydınlatır" buyurduğunu nakletmiştir."
    (Tirmizi, 2562, Cennetin sıfatı kitabının, Cennet ehlinin en aşağısına verilen ikram hakkında gelenler babı, Tirmizi bu ğarib bir hadistir, der; Ahmed, Müsned, III, 75; Hakim, el-Müstedrek, II, 426-427, Hakim bu isnadı sahih bir hadis demiş, Zehebi de ona muvafakat etmiştir.)


  3. #3
    ***
    DIŞARDA
    Points: 39.109, Level: 100
    Points: 39.109, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Günışıgı - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Üye

    Üyelik tarihi
    Nov 2008
    Yer
    memleketim (sivas) yaşadığım yer (istanbul)
    Mesajlar
    6.281
    Points
    39.109
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    23

    Cevap: Elbiseleri, Takıları, Mendilleri, Döşekleri, Yaygıları, Yastıkları, -Kirlet ve

    Döşekleri
    Allah buyurur ki:
    "Altları, atlastan döşeklere dayanmış olarak," (Rahman, 54)
    "Ve yükseltilmiş döşekler üstündedirler." (Vakıa, 34)
    Birinci âyette Allah döşeklerin alt kısmının atlas olduğunu belirtmiştir. Bu iki şey ifade eder.
    a. Yüzleri içinde daha üstün ve güzel olmalıdır. Çünki alt kısmı yere konur, yüzleri ise güzellik, ziynet ve mübaşeret içindir.
    Süfyan es-Sevrî der ki:
    ... Hübeyre b. Yerîm'den Abdullah "altları atlastan döşekler" ayetinde "size alt kısımlarının özelliği haber verilmiştir. Şimdi düşünün bunların yüzü nasıl olur?" demiştir.
    (Hakim, el-Müstedrek, II, 475, Hakim, Buhari ve Müslim'in şartı üzeredir, rivayet etmemişlerdir, der; Beyhaki, el-Ba's ve'n-Nuşur, 309)
    (Hübeyre b. Yerîm; Bu zat hakkında, Nesai, kavi değildir, İbn Harras, zayıftır, Ebu Hatem, meçhule benziyor, demişlerdir, Mizan el-İ'tidal, IV, 293)
    b. Bu döşeklerin yüksek oldukları ve kalınlıklarının ve alt kısımları ile yüzleri arasında dolgu maddesinin (iç) bulunduğu anlaşılıyor. Kaim ve yüksek oluşlarına dair bazı haberler vardır. Eğer bunlar mahfuz (iyi ezberlenmiş) iseler herhalde maksat bulundukları mahallin yüksek olmasıdır.
    Nitekim Tirmizi Ebu Said el-Hudri'den Peygamberin Sallallahu Aleyhi ve Sellem;
    "ve yüksek döşekler üstündedirler" (Vakıa, 34) ayeti hakkında "yükseklikleri gökle yer arası gibidir, gökle yer arası mesafe ise beşyüz yıldır" buyurduğunu rivayet etmiştir. (Tirmizi, 3294, Kur'an'ın Tefsiri kitabının, Vakıa süresi babı)
    Tirmizi, bu ğarib bir hadisdir, bunun sadece Rişdîn b. Sa'd'den rivayet edildiğini biliyoruz demiştir.
    Bunun anlamı, mezkur yükseklik, derecelerin ve onların üstündeki döşeklerin yüksekliğidir, denilmiştir.
    Ben derim ki:
    Rişdîn b. Sa'd'in münkerleri vardır. Bu zât hakkında, Darekutni, kavi değildir, Ahmed, kimden rivayet ettiğini önemsemez, rikâk (a dair hadisler)'de onda beis yoktur ve umarım hadisleri salih bir kişidir, Yahya b. Main, bir şey değildir, Ebû Zur'a, zayıftır, Cûzcâni, münkerleri var, hiç şüphe yok ki hıfzı kötü idi, binâenaleyh sadece onun rivayet ettiği hadislere itimâd edilmez demişlerdir.

    İbn Vehb der ki:
    Ebû Said el-Hudrî Radıyallahu Anhu Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem;
    "Ve yüksek döşekler üstündedirler" âyeti hakkında söyle buyurdu demiştir:
    "İki döşek arası gökle yer atası gibidir." (Ahmed, Müsned, III 75; Tirmizi, 2540, Cennetin sıfatı kitabının, Cennet ehlinin elbiselerinin sıfatı babı, bu ğarib bir hadistir, der; Heysemi, Mevarid ez-Zam'ah, s. 653; Beyhaki, el-Ba's ve'n-Nuşûr, rk, 311)
    İşte bu asıl mâhfuz (iyi ezberlenmiş) olan hadis olmaya daha çok benziyor.
    Doğrusunu Allah bilir.

    Taberanî der ki:
    Bize el-Mikdâm b. Dâvud anlattı,
    ... Alî b. Zeyd'den,
    ... Ka'b "ve yüksek döşekler üstündedirler" âyetinde "kırk yıllık mesafedir" demiş,"
    (Ebu Nuaym, Sıfat el-Cenheh,II, 203. el-Mıkdam b. Davud hakkındâ Nesai, el-Künâ'da, sika değildir, İbn Yunus ve başkası, hakkında söz etmişlerdir, demişlerdir, bk. Mizan el-İ'tidal, IV, 175-176. Ali b. Zeyd b. Ced'an ise zayıftır, bk. Takrib et-Tehzib, II, 37)

    Taberanî der ki:
    ... Ca'fer b. ez-Zübeyr'den
    ... Ebu Ümâme der ki:
    "Rasulüllâh'a Sallallahu Aleyhi ve Sellem yüksek döşekler soruldu;
    "Şayet bir döşek bulunduğu en yüksek yerden atılıverse duracağı yere varıncaya kadar yüz sonbahar (yıl) geçerdi" buyurdu.
    (Heysemi, Mecmau'z-Zevaid, VII, 120'de der ki: Bunu taberani rivayet etmiştir, Ca'fer b. ez-Zübeyr el-Hanefi zayıftır. Bk. et-Terğib vel-Terhib, IV, 531. Derim ki: Heysemi, Mecmau'z-zevâid; I, 293'de, Ca'fer b. ez-Zübeyr, yalancıdır, Buhari, onu terk ettiler, demişlerdir. Şube onu yalancı saymıştır. Bu yalancı adam Rasûlullah'a dörtyüz mevzu hadis yamamıştır, bk. Mizan el-İ'tidâl, I, 406)
    Bu hadisin merfu oluşunu incelemek lâzım. Çünki İbn Ebi'd Dünya, ...Ebu Ümâme'nin "ve yüsek döşekler üstündedirler" âyetinde "en yükseği düşse, en aşağıdakine kırk sonbaharda ulaşamazdı" dediğini rivayet etmiştir.
    Yaygı ve Minderleri
    Allah buyurur ki:
    "Orada yeşil refref (yastık) lara ve harikulâde güzel abkarî (döşeme veya yeşillik) lere yaslanırlar" (Rahman, 76)
    "Orada yüksek sedirler, konulmuş kadehler, dizi dizi kırletler ve serilmiş minderler vardır."
    Ebu Bişr'den Heşîm, Saîd b, Cübeyr'ih, "refref Cennetin yeşillikleridir, âbkarî ise kırletlerin en güzelleridir" dediğini nakletmiştir. (Tâberi, Tefsir, XVII, 85; İbn el-Mübafek, Ziyadat ez-Zühdt s. 76; İbn Ebi, Şeybe, el-Musannef, XIII, 136)
    İsmail b. Aliyye, Ebû Racâ'den el-Hasen'in şöyle dediğini nakletmiştir.
    el-Hasen Allah Teâlâ'nın "yeşil yastıklara (refreflere) ve harikulâde güzel döşemelere (âbkârîlere) dayanacaklar" (Rahman, 76) âyetinde demiş ki:
    Onlar döşemelerdir, Medine ehli onlar döşemedir derler.
    (İbn Ebi Şeybe, el-Musannef, XIII, 137; Taberi, Tefsir, XVII, 85, burada Taberi, cahiliyye ehli onlar döşemelerdir, derler, demiştir.)
    Nemârik'e (kırletler'e) gelince; el-Vâhıdî;
    "bütün herkesin görüşüne göre onlar dayanma yastıklarıdır, tekili numruka'dır,
    el-Ferrâ, "tekili nimrika'dır" diye bir görüş zikretmiştir,
    Ebu Ubeyde şu beyti okumuştur;
    Oyun yaygısı (döşemesi, sergisi) yayılıpta onun zevkine varmak için oturulacak sergi ve yastıklar (nemârik) yaklaştırıldığı saman, (Beyit Muhammed b. Abdillah b. Nümeyr es-Sakafi'nindir, bk. Lisan el-Arab, nmrk maddesi.)
    el-Kelbi nemârik, birbirine (dayalı olarak) döşenmiş dayanma yastıklarıdır, demiştir.
    Mukâtil, sergi (halı-kilim vs,) üzerine dizilmiş (duvar) yastıklarıdır, zerâbî (harikulade döşemeler) ise, yere yazılan yazgı ve sergilerdir, tekili bütün dilci ve tefsircilere göre, zerîbi'dir, mebsûse ise yere yazılmış ve yayılmış demektir, demiştir.
    Refref
    Refref hakkında el-Leys, "bir çeşit yeşil çamaşır (siyâb)'dır, yere serilir, tekili refrefe'dir" demiştir.
    Ebu Ubeyde "refârif (refrefin çoğulu), döşeme (sergi)'lerdir," demiş ve İbn Mukbil'in bir beytini okumuştur;
    Şüphesiz biz konar göçer konarız ve ayakkabılarımız çeşit çeşit çarşaf ve çamaşır (refref)'den oluşan obaları çiğner durur.

    Ebu İshak demiştir ki;
    "Burada refref, Cennetin ravza (yeşil, bahçelik yer)leridir. Refrefin yastık olduğunu da, çarşaf olduğunu da söylemişlerdir. Bazıları da ayrıca serilen yaygılardır," demiştir.
    el-Müberrid, bu, kralların döşeklerde ve başka şeylerde kullandıkları fazla giyecek (lüks sergilerdir) demiştir.
    el-Vâhıdî der ki: Anlaşılan refref budur. Çünki Araplar, çarşaf kırımlarına ve çarşafın altına iliştirilen bez parçalarına (karyola örtüsü v.s.) refref derler.
    Peygamber'in vefatı üzerine söylenen şu söz de böyledir:
    "Refref (örtü, çarşaf, yaygı v.s. in ucu) kaldırıldı ve onun yüzünü yaprak veya kağıt (varaka) gibi gördük." (İbn el-Esir, en-Nihaye, II, 242; Ibn el-Cevzi, Ğarib el-Hadis, I, 407; kurtubi, Tefsir, XVII, 191.)

    İbn el-A'râbi, burada refref serginin (yaygının) ucudur. Çarşafların altında artan kısım (bez kısmının artıp yere sarkanı) çadırların yere değen uçlarına benzetilmiş ve ondan dolayı refref denmiştir.

    Ben derim ki:
    Bu kelimenin kök anlamı uç ve yandır.
    Duvarın refrefî (çelen), zırh (veya gömlek) lerin sarkan kısımları (etekleri uçları), çadır bezinin yerde bulunan kıvrımları refreftir. Tekili refrefedir. Kuşların refrefî açık vaziyetteki kanatlarıdır.
    Refref aynı zamanda yeşil giyecek (kumaş v.s.)'dir, onlardan çarşaf yapılır. Yani bir artan, sarkan, eğilen her şey refrefdir. (Türkçe'ye bu kökten raf kelimesi girmiştir).
    İbn Mes'ud'un hadisinde "Rabbinin âyetlerinden en büyüğünü gördü" (Necm, 18) âyeti ile ilgili olarak demiş ki:
    "Ufku kapatan yeşil bir refref (bir uzantı, yaygı, sarkmış bir şey v.s.) gördü." (Buhari, VI, 313, Yaratılışın başlangıcı kitabının, Sizden biriniz amin dediği zaman... babı ve VIII, 611, Tefsir kitabının, "Rabbinin ayetlerinden en büyüğünü gördü, ayeti" babı.)
    Bu hadis Buhârî ve Müslim'de vardır.
    Abkarî
    Ebû Ubeyde, "Döşeme türünden her şey abkarîdir onlar, dekor, yapılan (süslü nakışlı şeylerle örtülen) yerdir, derler" demiştir.
    el-Leys "Abkar, çölde cinleri çok bir yerdir ve şöyle bir söz vardır, "sanki onlar abkar cinleri gibidir" der.
    Ebu Ubeyde, Peygamberin Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Ömer Radıyallahu Anhu'nun (rüyada gördüğü) hâlini anlatırken söylediği "onun gibi yarıp su çeken abkarî (yiğit) görmedim"sözü hakkında der ki:
    Denildiğine göre bunun aslı tamamen abkar'a (bir yer) nisbettir (yani abkar'lı demektir). Bu yer, cinlerin oturduğu bir bölgedir ve yüksek bir şeye mensub herşey için bu kelime kullanılmıştır."
    (Buhari, VII, 41, Sahabenin faziletleri kitabının, Ömer'in menkıbeleri babı; Müslim, 2392, 2393, Sahabenin faziletleri kitabının, Ömer'in faziletleri babı)
    Sonra Ebu Ubeyde, Züheyr'in şu beytini okumuştur:
    "Üzerinde abkar'lı bir cin (cin gibi sürücüler) olan atlarla (giderler).
    Bir gün ulaşıp öğrenmeye layıktırlar." (Bk. Lisan el-Arab, abkr maddesi. Beyit buradaki şekliyle terceme edilmiştir.)

    Ebûl-Hasen el-Vahidi der ki:
    Bu görüş, sahih olan görüştür. Çünki Araplar, bir şeyi nitelerken eğer mübalağa yapmak isterlerse onu cinlere nisbet eder veya benzetirler (cin gibi derler meselâ). Lebîd'in şu sözü de böyledir:
    "Ayakları sağlam sağlam basan Bediy cinleri." (Bediy bir yer ismidir. Bk. Divan Lebid, s. 317.)
    Bir diğeri de bir kadım tasvir ederek şöyle demiştir:
    "O bir cinniyye (dişi cin)'dir, ona cinler, kirişsiz yay ile kalpleri vurmayı öğretirler."
    Çünki arapların cinler hakkında şöyle bir inançları vardır: Cinler her acayip özelliğe sahiptirler her acayip şeyi yapabilirler. Abkar yöresi, onların meskenleri olarak bilindiği için mübalağa yapacakları her şeyi oraya nisbet ederek, bu iş sanki o cinlerin işidir, yapsa yapsa onlar yaparlar demek istediler.
    Sonra böyle dene dene abkarlı (=abkarî) sözü, aşırı ve harikulade özelliğe sahip olduğu söylenmek istenen her şey için kullanıldı. Züheyr'in beyti de buna şahittir. Çünki o, cinlerin abkar'lı olduklarını söylemiştir. Sonra bakıyoruz döşeme ve sergi dışında başka şeylerin de abkar'a nisbet edildiğini görüyoruz.
    Nitekim Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Ömer'e abkarlı (=abkarî) demiştir.
    Seleme, el-Ferrâ'nın, "abkarî, erkeklerden reis (seyyid) olana denir, hayvanlardan, cevherlerden görkemli olana da abkari denir" dediğini nakletmiştir.
    Eğer abkar sadece süse, dekora ait birşey olsaydı, süslemeli, dekorlu şeyler dışında bir şey ona nisbet edilmezdi. Zikrettiğimiz gibi (böyle olmadığı için) ona hem sanatı fevkalâde süslemeli döşemeler nisbet edilmiş aynı zamanda aşırı şekilde nitelenen, vasfında mübalağa yapılan şeyler de ona nisbet edilmiştir.
    İbn Abbas der ki: "Abkarî ile (Allah), döşeme ve sergileri kasdediyor."
    el-Kelbî, "abkarî, güzelleştirilmiş sergilerdir."
    Katâde; "onlar fevkalâde güzel sergilerdir",
    Mücâhid "kalın ipektir" demişlerdir.
    Abkarî, çoğuldur, tekili abkariyyedir. Bu sebeble çoğul sıfat (hıssân) almıştır. Şimdi düşün, nasıl da Allah teâlâ, bu döşekleri yüksek, döşemeleri serili, duvar yastıklarını (veya kırletleri) dizili olarak nitelemiştir. Döşeklerin yüksek olması kalınlıklarına ve yumuşaklıklarına, döşemlerin serili, saçılı olması, çokluğuna, sadece baş köşede falan olmayıp her yerde bulunduklarına, yastık ve kırletlerin dizili olması ise her zaman oturup dayanmaya hazır olduklarına, bir yerde saklı olup zaman zaman oturmak için çıkarılmalarının gerekmediğine delalet eder.
    Doğrusunu Allah bilir.


Benzer Konular

  1. Örgü Bebek Elbiseleri
    By ArzuNur in forum Tiriko yün örgü
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 19.01.09, 21:33
  2. örgü bebek elbiseleri
    By SiLa in forum Tiriko yün örgü
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 15.07.08, 16:32

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •