Cennetin Kapılarının Sayısı
Allah buyurur ki:
"Rablerinden korunanlar da bölük bölük Cennet'e sevk edildiler. Oraya varıp da (cennetin) kapıları açıldığında bekçileri onlara, selâm size, ne hoşsunuz, ebedî kalmak üzere buraya girin, dediler." (Zümer:73)
Cehennem hakkında da şöyle buyurur:
"Oraya geldikleri zaman cehennemin kapıları açıldı." (Zümer:73)
Birinci âyet vâvlı olarak (vefütihat şeklinde), ikinci âyet, vavsız olarak (fütihat şeklinde) gelmiştir.
Bir gurup; bu vâv, sekiz vâvıdır, cennetin kapıları, sekiz olduğu için gelmiştir, Cehennemin kapıları yedi olduğu için ikincide gelmemiştir, dediler. Bu görüş zayıftır, delili yoktur, ne Arapların ne Arapça üstadlarının bilmediği bir görüştür. Bu sadece bazı sonraki âlimlerin bir yorumudur.
Diğer bir gurubda; birinci âyette vâv ziyadedir, şartın cevabı daha sonraki (bekçileri dediler) kısmıdır. Nitekim ikinci âyette aynen bu şekilde gelmiştir, dediler. Bu görüş de zayıftır. Çünkü Arapların sözlerinde vâvın ziyade olması tanınan birşey değildir. Sözlerin en açığı olan Kur'an'da ise bir mânâ ve fayda yokken vâvı ziyâde saymak lâyık değildir.
Üçüncü bir gurup ise; cevap mahzuftur, "kapıları açıldığında" kısmı, "geldiklerinde" kısmına bağlıdır (ma'tuftur) dediler. Ebu Ubeyde, el-Müberrid, ez-Zeccâc ve başkası bu görüşü seçmişlerdir. (Buna göre ayetin anlamı: Oraya vardıklarında ve kapıları açıldığında ve bekçileri dediğinde [ne güzeldir ne güzel! gibi] (çeviren.)
el-Müberrid der ki:
"Cevâbı hazfetmiş (zikretmemiş) olmak ilim ehline göre daha manâlıdır."
Ebu'l-Feth İbn Cinnî de:
"Bizim ashabımız vâvın ziyade olmasını kabul etmezler, caiz de görmezler, onların görüşü, cevabın, bilindiği için hazfedilmiş (zikredilmemiş) olmasıdır," demişdir.
O zaman bir soru kalıyor:
Cennet ehline dair olan âyette vâv'ın zikredilip, cehennem ehline dair olan ayette zikredilmeyişinin sırrı nedir?
Bu konuda şunlar söylenebilir:
Her iki yerde de öyle olması daha manâlıdır. Çünkü melekler cehennem ehlini oraya doğru, kapıları kapalı olduğu halde sürüyorlar. Nihayet oraya vardıklarında birden yüzlerine kapıları açılıveriyor. Ansızın azabı karşılarında görüveriyorlar. Oraya vardıklarında kapılar bir bekleme olmaksızın hemen açılıyor. Kapıların açılması varmalarına bağlı olduğu için (şart; varmak, cevab; açılmak) varmalarının hemen arkasından kapılar açılmış olmalıdır. Çünkü orası bir aşağılama ve rüsvây etme yeridir. Oraya girmeleri için onlar adına bir izin istemede olmaz, Cehennem bekçilerinin onlara giriş imkânı vermesi falan da talep edilmez (vardıkları gibi içini boylarlar).
Cennete gelince; o (bambaşkadır), Allah'ın yurdu, O'nun ikram ülkesi, havas ve evliyasının (müminlerin) mekanıdır. Onlar cennete vardıkları zaman kapılarını kapalı bulurlar. Cennetin sahip ve malikinin, kapılarını kendilerine açmasını arzu ederler, O'na karşı, ülü'l-azm (büyük) peygamberinin şefaat (dua, niyaz)'mı umarlar. Hepsi geri durur söz sırası artık onların hatemi, seyyidi ve üstünleri olan (Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e gelmiştir. Bu iş benim iş der, Arş'ın altına gelir, Rabbi için secdeye kapanır, Allah onu, istediği kadar öylece bırakır, sonra ona, başını kaldırması ve hacetini istemesi için izin verilir, o da Allah Sübhânehû'ye Cennet kapılarının açılması için duâ eder. O'nun bu duâ ve şefaati kabul edilir.
İşte Allah, hem cennetin sânını ta'zim, hem Rasülünün, katındaki makam ve kerametini izhar için Cennet kapılarını bu şekilde açar.
Evet, meliklerin melik'i, bütün âlemlerin rabbi Allah'ın yurdu olan o yurt öyle bir yurttur ki oraya büyük korkular geçildikten sonra girilmiştir. Bu korkular, kul, bu dünyada akıl-baliğ olduktan itibaren başlamış Cennet'e varıncaya kadar sürüp gitmiştir. Merhale merhale bu korkuları çekmiş, üstüste zor günler, yıllar geçirmiş, ta gelinmiş, Allah peygamberlerinin ve rasullerinin hâtemine, mahlûkatının, kendine en sevgili olanına onlar için şefaat ve niyazda bulunmasına izin vermiş ve Cennet kapıları (o kadar sıkıntının arkasından böyle sabırlı, zevkli ve ihtişamlı bir açılışla) açılmış. Nimetlerin mükemmelliğini ve tamam oluşunu, sevinç ve neş'enin düşünülenden daha fazla olarak gerçekleşmesini göstermek bakımından böyle bir açılış daha anlamlı ve daha görkemlidir. Ta ki cahiller, Cennet'i, arzu edenin girdiği bir han sanmasınlar.
Hayır Allah'ın cenneti çok yücedir, insanlar arasında çok pahalıdır, oraya varmadan önce engeller, engin geçitler, tehlikeler vardır. Cennet ancak bunlarla elde edilir.
Cennet kim, nefsini hevasına uydurup Allah'a karşı ucuz kuruntular besleyen kim ki o, onu elde edecek! O, gitsin kendine, daha layık olduğu, yaratılıp hazırlandığı (cehenneme) dönsün.
Şimdi her iki gurubun her iki yurda doğru sevk edilişlerini bir düşün.
Cennete, kardeşleri ile birlikte, her gurup kendi başına gidişlerini birbirlerini görüp sevinişlerini, amelde ortak, amellerine göre kendi zümre ve cemaatlerine eşlik ederek, müjdeler alarak, sevinerek, dünyada iken hayırlarda bir araya geldiklerinde olduğu kadar şimdi de yürekleri sağlam fütursuz gidişlerini düşün. Birbirlerine ünsiyet ediyorlar, birilerini görüp gönülleri sevinçle doluyor.
Öbür taraftan bir de cehennemlikleri düşün. Onlar da Cehennem'e bölük bölük sürülüyorlar, birbirlerine lanet ediyor, beraberliklerinden eziyet duyuyorlar. Rezilligin, rüsvaylığın ve aşağılığın böylesi, tek tek götürülmelerine göre daha etkileyicidir. Allah'ın "bölük bölük" deyişini düşünmeyi ihmal etme.
Sonra cennet bekçileri cennetliklere "size selâm olsun" diyorlar. Her türlü şer ve nahoşluklardan uzak olmayı ifade eden "selâm" ile söze başlıyorlar. Artık selamet buldunuz, bundan sonra sevmediğiniz haller başınıza gelmeyecek demek istiyorlar. Arkasından "ne hoşsunuz (veya hoş idiniz), artık ebedi kalmak üzere oraya girin" diyorlar. Yani sizin selamete ermeniz ve cennete girmeniz hoş oluşunuz sebebiyledir, demek istiyorlar. Çünkü Allah hoş olanlardan başkasına Cennet'i haram kılmıştır. Bekçiler onları, selamet, hoşluk, giriş ve ebediyet ile muştulamış oluyorlar.
Cehennemliklere gelince; onlar gamlı, tasalı, üzüntülü bir halde cehenneme varıp da kapıları yüzlerine açılıverince kapı başlarında çakılıp kalıyorlar. Üstelik bir de cehennem bekçilerinin azar ve eleştirileri başlıyor:
"Size, içinizden Rabbinizin âyetlerini okuyan, bu gün ile karşılaşacağınızı belirterek sizleri uyaran, elçiler gelmemiş miydi?" (Zümer: 71)diyorlar.
Günahlarını itiraf edip, evet gelmişdi, diye cevap veriyorlar. Bekçiler hemen, oraya gireceklerini, orada ebediyen kalacaklarını ve oranın ne kötü bir sığınak olduğunu müjdeliyorlar.
Ayrıca, cennet bekçilerinin cennet ehline "oraya girin" deyişi ile, cehennem ehline cehennem bekçilerinin "cehennem kapılarına girin" (Nahl: 29) deyişini düşün.
Bu iki farklı ifadenin altında fevkalâde bir mânâ ve çok latif bir sır bulacaksın. Düşünenlere bu mânâ ve sır gizli kalmaz. O da şudur:
Cehennem ceza yurdu olduğu, kapıları alabildiğine korkunç, sıcak ve gam verici olduğu için oralara giren oralardan daha şiddetli bir azab ile karşılaşacağını anlıyor, (kapısı böyleyse kimbilir içerisi nasıl?) Gamından, kederinden, rüsvaylığından dolayı onlar önce kapılara (dehlizlere) yaklaşıyorlar, onlara, küçültücü, rezil ve rüsvây edici bir ifâde ile "kapılara (dehlizlere) girin" deniyor. Sonra da bu korkunç kapılara girmekle işiniz bitmeyecek, bunun arkasından ateş içinde ebediyen kalmak var deniyor.
Cennet'e gelince; orası, bir ikram yurdudur. Allah'ın dostlarına hazırladığı ve onların hemen tâ başta, oturacakları yerlerle, makamları ile ve orada ebediyen kalmakla müjdelendikleri bir yurttur.
Şimdi de şu âyetleri düşün:
"Kapıları kendilerine açılmış Adn cennetleri. Orada yaslanmış, birçok meyve ve içecek isterler." (Sâd: 50-51)
Bak bu âyetin içinde ne güzel bir mânâ buluyorsun. Bu mânâ şudur:
Onlar Cennet'e girdiklerinde kapılar üstlerine kapatılmamış bilakis hâlâ olduğu gibi açık duruyor. Cehennem ise öyle değil. Cehennemlikler oraya girdiklerinde üstlerine kapılar kapatılıyor.
Allah buyurur ki:
"O, onların üzerine kapatılıp kilitlenecektir." (Hümeze: 8)
Bu âyette geçen "mü'sadeh" kelimesi kapanmış kilitlenmiş demektir ve aynı kökten gelen "vasîd" de kapı demektir. Ve bu kapılar "kapanıp kilitlenmiştir, uzatılmış direkler içinde." (Hümeze: 8-9)
Yani direkler, tıpkı kapılar arkasına açılmasın diye konmuş kocaman taşlar gibi kapıları tutsun diye dayanmışlardır.
Mukâtil der ki:
(Mu'sade demek), kapıları üstlerine sıkı sıkıya kapatılmış, birinin bile açılma imkanı olmayan demektir. Öyle sıkı kapatılmış ki ne dışarıya bir gam-keder çıkabilir ne oraya artık ebediyyen bir ferahlık girebilir. Cennetliklere kapıların açık bırakılması ise, onların istedikleri yere girip çıkmalarına, oturmalarına, dönüp dolaşmalarına, melekleri, Rablerinden getirdikleri hediyeleri ve lutufları vermek üzere onların yanlarına girip çıkacaklarına ve daha onları sevindirecek nice şeylerin her zaman onlara geleceğine işarettir. Ayrıca oraların emniyet yurdu olduğuna, dünyada muhtaç oldukları gibi orada cennet kapılarının kapanmasına muhtaç olmadıklarına da işarettir.
Buhari ve Müslim'de, Sehl b. Sa'd'dengelen Ebû Hâzim hadisinde Rasulullah'ın Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
"Cennette sekiz kapı vardır, onlardan bir kapıya Rayyân denir, ondan sadece oruçlular girerler."
(Buhari, IV, 111, Oruç kitabının, oruçlular için Rayyân babı; Müslim 1152, Oruç kitabının, orucun fazlı babı. Orada, Cennette Rayyân denir bir kapı vardır, oradan kıyamet günü oruçlular girer, onlarla birlikte kimse girmez, şeklindedir.)
Buhari ve Müslim'de Humeyd b. Âbdirrahman'dan o da Ebu Hureyre'den, yapılan rivayette Ebu Hureyre, Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu dedi:
"Kim Allah yolunda herhangi bir şeyden çifter çifter infak ederse Cennet kapılarından, "ey Allah'ın kulu, bu pek büyük bir hayırdır" diye seslenilir.
Kim de namaz ehlinden ise namaz kapısından, kim cihâd ehlinden ise cihâd kapısından, sadaka ehlinden ise sadaka kapısından, kim oruç ehlinden ise rayyân kapısından çağrılır.
Ebu Bekir bunu duyunca, anam babam sana feda olsun ya Rasülallah, bu kapılardan çağrılanlara hiçbir zaruret yok ya acaba bir kişi bu kapıların hepsinden çağrılacak mı? dedi.
Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem;
"evet, buyurdular, senin onlardan olmanı umuyorum."
(Buhari, IV, 111, Oruç kitabının, oruçlular için Rayyân kapısı babı; Müslim, 1027, Zekat kitabının, sadaka ile hayır işlerini birlikte yapanlar babı.
Çifter çifter infak ederse, el-Kazî, el-Heravî bu hadisin şerhinde şöyle dedi der; Çifter çifter nedir denildi, Dedi ki: İki at, iki köle, iki deve. İbn Urve, eşiyle verilen her şey çifttir, dedi.
Cennetle seslenilir. Bunun anlamı, senin için burada hayır, sevab ve gıbta vardır, demektir. Başkası da, bu kapı, senin için diğer kapılardan daha hayırlıdır, çünki sevab ve nimeti çoktur, demektir, demiştir.)
Müslim'in Sahih'inde Ömer b, el- Hattab'dan, o da peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den. O şöyle buyurmuştur:
"Sizden kim abdest alır, azalarını güzelce yıkar sonra:
أَشْهَدُ أَنْ لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللهُ وَحْدَهُ لاَ شَرِيكَ لَهُ وَأَشْهَدُ أَنَّ مُحَمَّداً عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ
"Şehâdet ederim ki Allah'dan başka ibadete layık hiçbir ilah yoktur, sadece O vardır, O'nun hiçbir ortağı yok, yine şehadet ederim ki Muhammed O'nun kulu ve resuludur." derse, ona Cennet'in sekiz kapısı da açılır." (Müslim, 234, Taharet kitabının, abdestten sonra müstehap olan zikir babı)
Tirmizî'de, şehâdet kelimesinden sonra: "Ya rab beni sana dönüp tevbe edenlerden ve tertemiz temizlenenlerden eyle" ziyadesi vardır. (Ebu Davud, 170, Taharet kitabının, abdestten sonra söylenecekler babı)
Ebu Davûd ve İmam Ahmed'de "sonra yüzünü göklere çevirerek şöyle şöyle derse" şeklindedir. (Ebu Davud, 170, Taharet kitabının, kişi abdestten sonra ne der babı, Ahmed, IV, 151)
İmam Ahmed'de Enes'den gelen başka merfû bir rivayette ise şu şekildedir:
"Kim güzelce bir abdest alır ve üç kere:
أَشْهَدُ أَنْ لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللهُ وَحْدَهُ لاَ شَرِيكَ لَهُ وَأَشْهَدُ أَنَّ مُحَمَّداً عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ
"Şehâdet ederim ki Allah'dan başka ibadete layık hiçbir ilah yoktur, sadece O vardır, O'nun hiçbir ortağı yok, yine şehadet ederim ki Muhammed O'nun kulu ve resuludur." derse ona cennetin sekiz Kapısı açılır hangisinden isterse ondan girer." (Ahmed, Müsned, III, 265)
Ufbe. b. Abdillah es-Sülemi'den, der ki:
Rasûlullah'ı Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle derken işittim:
"Hangi müslümanın buluğ çağına ermemiş üç tane çocuğu vefat ederse onu, Cennet'in sekiz kapısından karşılarlar, adam hangisinden isterse girer."
(İbn Mace, 1604, Cenâiz kitabının çocuğu ölenin sevabına dair şeyler babı, burada (vefat ederse yerine) ölürse geçiyor. Hadisde geçen (ve bizim buluğ diye terceme ettiğiniz) hıns kelimesi günah demektir. el-Cevheri, çocuk hınse ulaştı demek, masiyet ve taat (yaşın) a ulaştı demektir, demiştir. Bu hadisi İbn Hace ve Abdullah b. Ahmed, "İbn Nümeyr'den, bize İshâk b. Süleyman tahdis etti, bize Hırriz b. Osman tahdis etti, Şürahbîl b. Şüf'a'dan, Utbe'den" şeklindeki sened ile rivayet ettiler.)