a. Islâmiyetin başlangıcından Mü'minlerin emiri Hz. Ömer'e kadar olan devre.
b. Hz. Ömer devri.
c. Abbasî ve Selçuklu devri.
d. Osmanlı devri (Ali Şafak, Islâm Arazı Hukuku ve Tatbikatı, Istanbul 1977, s. 52). Bu dört dönemde de mülk arazının bulunduğunu ve umumiyetle bu arazının, sahiplerinin dinine göre, bazan öşrî bazan da haracî olarak isimlendirildığını söylememiz gerekiyor. Imam Ebû Yusuf'un (113-182/731-789)'da belirttiği gibi: Bu taksimde arazı sahibinin dini büyük bir rol oynamaktadır (Ebû Yusuf, Kitabu'l-Haraç, trc. Ali Özek, Istanbul 1970, s. 121.).
Islâm medeniyeti içerisinde başlı başına bir devreye konu olabilecek olan Osmanlı toprak uygulaması, toprak hukuku bakımından da büyük bir önem taşımaktadır. Filhakika Osmanlılar, birçok müessesede olduğu gibi, toprak mevzuunda da kendisinden önceki müslüman devletlerin tatbikatından istifade etmişlerdi. Zaten Osmanlıların onlardan uzak durmaları düşünülemezdi. Bu sebepledir ki, devlet, henüz bir beylik durumunda olduğu zaman bile, Islâmî bir sistemin yerleşmesi için çalışıyordu. Bu konuda uygulanan arazı sistemi ve taksimi bu ifadelerimizin bir delili olarak ortada bulunmaktadır. Bu durum, sadece arazı ile değil, ondan alınan vergilerle de ortaya çıkmaktadır. Nitekim daha sonra neşredilecek olan 1274 (m. 1858) tarihli Arazı Kanunnâmesi'ne göre Osmanlı devletinde bulunan bütün arazıler beş grupta toplanmıştır. Bunlar; 1) Köy ve kasaba içlerinde bulunan arsalarla, köy ve kasabaların kenarlarında bulunup da meskenlerin mütemmimi sayılan en çok yarım dönüm miktarı yerler. Ancak bu çeşit arsaların köy ve kasabalar içinde bulunması mülk olması için yeterli değildir. Bunların öşür veya harac arazısinden yahut ihya edilmiş mevât (ölü arazı)den yahut da usulüne uygun şekilde devletten temellük edilmiş yerlerden olması gerekir. Bu yüzden muhacırlere verilen yerler mülk değildir (Ömer Nasuhi Bilmen, Hukuk-i Islâmiyye ve Istilâhât-ı Fıkhıyye Kâmusu, Istanbul, 1967, V, 389).
2) Mîrî arazıden ifraz edilerek, şer'î müsadeye dayanılarak ve mülk olarak tasarruf olunmak üzere temlik edilen arazıler.
3) Öşür arazısi. Islâm orduları tarafından savaşla fethedilen topraklar ganimet sayılarak, beşte biri beytü'l-mâle ayrıldıktan sonra, geri kalan beşte dördünü devlet başkanı, savaşa katılanlara taksim ve temlik eder. Böylece öşür arazısi meydana gelmiş olur. Ancak zorla fethedilen düşman arazılerine Islâm devlet başkanının şu statülerden birisini uygulaması mümkün ve caizdir:
a) Beşte birini beytü'l-mâle ayırıp geri kalanını gazıler arasında dağıtabilir. Bu takdirde arazı mâlikleri öşre tabi olur.
b) Gayr-i müslim olan sahiplerinin elinde bırakabılir. Bu takdirde onlar harac vergisine tabi olur.
c) Bu arazıleri hiç kimseye temlik etmeyip, rakabesi, yani kuru mülkiyeti beytü'l-mâlde kalmak üzere alıkoyabilir.
Yeni fethedilen arazılere uygulanabilen bu çeşitli alternatıflerin dayandığı deliller şunlardır: