Takvanın üç derecesi vardır. Bu hususta Hz. Üstazımız şöyle buyurmuşlardır:
“İttika:
1- İman ile küfürden,
2- İbadet ile isyandan,
3- Füyûzât ve rabıta ile gafletten kurtulmaktır...”
Hoca ve Talebelerin uyması icap eden hallerden bahseden Talimü’l-Mütealim isimli kitapta takva hakkında şunlar mevcuttur: “Karnını haddinden fazla doyurmaktan, uykunun fazlasından, menfaatin bulunmayacağı yerde fazla konuşmaktan, mümkün olduğu kadar çarşıdan yemek yemekten kaçınmak takvadandır. Çünkü çarşı yemekleri necaset ve habasete daha yakın, Allah’ı zikirden daha uzaktır. Yine gaflete daha yakındır. Çünkü fukaranın satın almaya imkânları olmadığı halde onlarda gözleri kalır. Bununla da eza duyarlar. Böyle olunca bu yemeklerin bereketi kalkar.
“Fesât, meâsi ve eğlence ehlinden kaçınmak da vera’dandır.” buyurmaktadır.
İlimde bir bahr-ı ummân olan İmam-ı Âzam hazretlerinin takvası da, ilmi kadar çok idi. İsa bin Yunus rh. İmam Âzam hazretlerinin takvası hakkında şöyle buyurmuştur: “İmam-ı Âzam hazretlerinin ilk ictihadı Allah Teâlaya zerre kadar isyan etmemek ve şer’an muhterem olan şeylere kemâ yenbeğı ta’zîm eylemek hususlarına masruf idi....Ve bir meselede kendilerine işkâl vâkı’ olunca ashabına derdi ki: “Ancak ihdas ettiğim bir günahtan nâşi, bana bu yolda iştibah ârız oldu.” Hatta bazen abdest alarak iki rek’at namaz kıldıktan sonra istiğfâr ederdi ve bihikmetillahi Teâla mes’ele-i müşkile bis’sühüle hal olurdu. Ve bunun üzerine: “Sevindim! Çünkü tevbemin kabul olunduğuna bir emâre hasıl oldu” buyururdu. Fadl bin Iyaz rh.’a Hz İmamın bu hal-i seniyyeleri vasıl olunca, şiddetle ağlamaya başladı. Ve: “Ebu Hanife’nin günahı pek az olduğundan böyle oluyor. Ekseri nâsın günahları istiğrak mertebesinde bulunduğundan, sü-i tesiratına hemen tenebbüh etmezler” buyurdular.