MAHŞER
Allah Teâlâ, mahşer gününden söz ederken; “büyük gün,” “bütün insanların, âlemlerin Rabbi huzuruna çıkacağı gün” ifadelerini kullanmaktadır.
O gün, sûr sesini duyanların gözü dehşetle açılacak; o kimseler dört yana dağılmış çekirgeler gibi kabirlerinden fırlayacaklar ve kendilerini çağırana doğru koşacaklar.
İlk insandan son insana kadar herkes bir araya gelecek; o gün yer başka bir şekle büründüğü, dağlar toz gibi savrulduğu, bir çukur, bir tümsek bulunmadığı için; dümdüz, bembeyaz, hiç kimsenin tanıdık bir işarete rastlamadığı bir yerde bütün insanlar toplanacak.
İnsanlar mahşer yerinde, Cenâb-ı Hakk’ın huzuruna,
- yalınayak,
- çıplak,
- ve sünnetsiz olarak çıkacaklar. Kapıldıkları dehşet, korku ve şaşkınlık yüzünden birbirlerine dönüp bakamayacaklar.
O dehşetli zamanda güneş insanları yakıp kavuracak, herkes günahı ölçüsünde tere batacak; kimi topuklarına, kimi dizlerine kadar, kimi beline, köprücük kemiklerine kadar, kimi de ağzına ve kulaklarına kadar tere gömülecektir.
Hiçbir gölgenin bulunmadığı o dehşetli günde, Allah Teâlâ bazı kimselere özel ikrâmda bulunacak; onları Arş’ının gölgesinde dinlendirecektir.
Bu bahtiyar insanlar:
- âdil devlet başkanları,
- temiz bir hayat içinde Rabbine kulluk ederek büyüyen gençler,
- kalbi mescidlere bağlı Müslümanlar,
- birbirlerini Allah için seven; buluşmaları da, ayrılmaları da Allah için olan insanlar,
- güzel ve mevki sahibi bir kadının beraber olma isteğine “Ben Allah’tan korkarım” diye yaklaşmayan yiğit adamlar,
- sağ elinin verdiğini sol elinin bilemeyeceği kadar gizli sadaka verenler,
- tenhâda Allah’ı anıp gözyaşı dökenler olacaktır.