Evlilik bir erkekle bir kadının bir araya gelip aynı evde ayrı ayrı kendi
hayatlarını yaşamaları değildir.
Dinimiz, evlenmeleri sonucunda erkek ve
kadını bütünleştirir, böylece iki ayrı kişi sorumlu oldukları tek bir
hayatta birleşir.
Artık birbirlerinden ve birlikte bir hayattan sorumlu
olurlar.
Bu ortak hayat için erkek ve kadın kendilerine düşen görevleri
gönül hoşluğuyla kabul eder ve yerine getirirler.
Böyle evlilik fıtrî bir ihtiyacın karşılanmasını aşar, bir ibadete dönüşür.
Nitekim Peygamber s.a.v. Efendimiz’in, “bir erkek karısının elini tuttuğunda
parmakları arasından günahları akar gider” buyurduğu rivayet edilmiştir.
Çiftlerin birbirlerine güzel muameleleri ibadet niteliğindedir.
Evet,
cemaatle yapılan ibadetlerin en huzur verici olanı, kişinin cemaatle olduğu
halde kendini ayrık hissetmediği ibadettir ki, bu da kendinden gayrı
görmediği kişilerle kurmuş olduğu cemaattedir.
Bu hal kişinin eşiyle
birlikte olduğu zamanlarda kendini daha çok belli eder. Arada bir hukuk ve
bir sınır varsa da, hayatı ve sorumlulukları birlikte omuzlamış olmanın
ortak şevkiyle ibadetler coşkunlaşır, sürekli bir hale gelir.
Hayırlı, bereketli, saygıdeğer, hürmete layık temiz bir iş olan evlilik,
Allah rızası için yapıldığı zaman her şey de olduğu gibi mübarektir.
Bereketle vasıflanır, kudsiyet kazanır ve bizi ilâhi olana bağlar.
Bu bağlılık her işi rahmete dönüştürür.
Yaptığımız işler, evlilik, yuva
kurmak, karı-koca olmak, dünyanın geçici ve süfli boyutundan çıkıp yücelir,
derin anlamlar kazanır.
Bu sayede evlilik, eşleri bedensel hazların ötesine
taşır ve kalp itminanına yöneltir. Karı kocanın bu gerçeği görmeleri ve
fırsatı heba etmemeleri gerekir.
Bunun farkında olan müslüman erkek ve kadın, yuvalarının idaresinde,
birbirleriyle münasebetlerinde Allah rızasına uygunluğu gözetirler. Böylece
aynı gayeye yönelmiş insanların birlikte ibadeti gibi birbirlerine saygı ve
sevgiyle yaklaşırlar.