18. Dua
“Bir gün Hz. Peygamber, “Size Allah’ın en büyük is*mini (el-İsmu’l-A’zam) haber vereyim mi? O Hz. Yu*nus’un dua*sıdır.”[134] buyurdu. Bir şahıs, “bu sadece Hz. Yunus’a mı ait*tir?” diye sorunca Hz. Peygamber, “sen, “Bunun üzerine onun duasını kabul ettik ve onu kederden kurtardık. İşte biz müminleri böyle kur*tarırız.” (Enbiya, 88) şeklindeki âyeti duymadın mı? Hangi Müslüman bu duayı hastalığı sırasında kırk defa okur ve o hastalıktan ötürü ölürse şehit sevabı alır; iyile*şirse, günahları af olur.”[135] “Kim sabahladığı zaman şu du*ayı okur ve o gün veya gece ölürse şehid olarak ölür: “Allah’ım! Rabbim sensin, senden başka ilah yoktur, beni sen yarattın, ben senin kulunum, gücüm yettiğince senin ahdin ve va’din üzereyim, yaptıklarımın şerrinden sana sı*ğınırım, üzerimdeki nimetlerini ve günahlarımı itiraf edi*yorum, beni affet, zira ancak sen günahları affedersin.”[136]
İnsanın Allah’la ilişkisi, ibadet vasıtasıyla oluyor. İba*detin özü, diğer bir ifadeyle, bütün ibadetlerin icra edile*ceği öz, duadır.[137] İlim bu güne kadar, duanın neticelerini hay*ranlıkla seyretmesine rağmen, henüz duayı izah ede*memiştir. Dua, akıl üstü, ilim üstü bir nitelik olarak du*rumunu korumaktadır. Ve insanlık ilk günden beri, gerek*çesi ne olursa olsun, dua etmektedir.
Dua mutlaka ihtiyaçlarımızla ilgili bir şeyler istemek demek değildir. Bizi yaratan ve yaşatan sonsuz kudretin sahibi önünde, kendi aczimizi ve hiçliğimizi anlamak, kendi kendimize yeterli olmadığımızı bilmektir. Bizi en yakından tanıyan ve en yi anlayan Rabb’in huzurunda, iç dünyamızı olduğu gibi ona açmak ve bütün samimiyeti*mizle halimizi Ona itiraf etmektir. Hakiki dost ve sevgi*liyle baş başa kalmaktır. Böylece dua her şeyden önce, kötü duygu ve düşüncelerden boşalmak, temizlenmek ve iyileriyle dolmak sûretiyle, ruh huzuruna kavuşmaktır.
Dua, dudaktaki sesler ve kelimeler değil, kalpteki inil*tiler ile ruhtaki sızılardır. Kur'an'da bu nokta şöyle vurgu*lanıyor: "Rabbiniz’e yalvara yakara gizlice dua edin, muhakkak ki Allah, haddi aşanları sev*mez. Ona korkarak ve umarak dua edin." (A'raf, 7/55-56) Ve dua insanın değer ölçüsüdür: "De ki, eğer duanız olmasay*dı Rabb'im size değer verir miydi?" (Furkan, 25/77)
Dua, hemen her yer, zaman ve pozisyonda yapılabilir. Ancak Kur'an ve hadiste, seher vakitlerinde dua ve is*tiğfarda bulunulması tavsiye ve teşvik edilmiştir. Cennet ehli ve öte dünya nimetlerine nail olanlar anlatılırken bu durum özelikle hatırlatılmıştır. "Sabredenleri, doğru olanları, hu*zu*runda gönülden boyun büküp divan duranları, Allah için (mallarını) harcayanları ve seherlerde istiğfar edenleri (Allah görmektedir)" (Al-i İmran, 3/17) "(Cennetlikler) geceleri pek az uyurlardı. Seherlerde istiğfar ederlerdi." (Zariyat, 51/17-18)
Seherlerin dua için tercih edilmeleri bazı sebeplere da*yanmaktadır. Sükûnet ve müsbet duygu yoğunluğunun yanı sıra, o saatlerde Rabb'in dünya semasına nüzûl bu*yurması ve her gece var olan icabet saati, tercih edici faktörlerin başın*da gelmektedir. Gecenin belli bir saatin*den sonra, uyku ve rahatını terk edip namaz kılan, Kur'an okuyan ve günahlarına gözyaşı döken müminin kalbi yumuşamış ve dua fırsatını yakalamıştır. Nitekim Rahmet Nebisi, "Kalbiniz merhametle yumuşadığı zaman dua et*me fırsatını kaçırmayın. Çünkü, kalp yumuşaklığı Allah'ın rahmetindendir,"[138] buyur*mak*ta*dır. Zaten insana düşen, İlahî rahmet ve merhameti tahrik etmek, rahmet kapısını çalmak, yani dua etmektir. Şems-i Tebrîzî (645/1247) şöyle diyor: "Rahmet deryası daima coş*mak, dalgalan*mak ister. Bunu yapacak olan da senin yalvar*man, ağla*yıp feryat etmendir. Senin gamının bulutları gel*me*yince İlahî marifetin deryası dalgalanmaz, coşup kö*pür**mez."[139] Hastalık zamanı ise, duyguların ihlâsla coş*tu*ğu dönem*dir. Bu coşku kişiyi şehitlik makamına çıkara*bilir.