11. İlim Tahsil Etme
“İlim tahsil ederken (ilmî çalışma yaparken) vefat eden şehittir.”[105]

Kültür ve medeniyetlere bariz vasıflarını kazandıran ve bu yolla bir kültürü başka bir kültürden ayırmamıza yar*dımcı olan bir takım temel unsurlar vardır. İslâm kültür ve medeniyeti söz konusu olduğunda bu ayırıcı vasıf, şüphe*siz ilimdir. İslâm bir ilim dinidir ve meydana getirdiği mede*niyet ilim medeniyetidir. Özellikle klasik dönem (XIII. Yüz*yılın sonuna kadar) için bu geçerli ve doğrudur.

Şüphesiz ilim her medeniyette vardır ve her medeniyet için önemlidir. Ama bu medeniyetlerde ilim, bütün bo*yut*la*rıy*la hayatın bütün derin noktalarına nüfûz etmiş gö*rün*mü*yor. Oysa İslâm'da el yıkamadan, ölüme kadar, her şey, bir ilim ve kitap meselesi haline gel*miştir. Kur'an-ı Kerim, peygamberlere ve onlar vasıtasıyla bütün insanlığa ilim, kitap ve hikmetin öğretildiğinden sık sık bahse*de*rek, vahiy müessesesinin İlahî bir mektep olduğu haki*ka*tını hatırlatır. İlim kelimesi ve ondan türe*yen isim ve fiiller Kur'an'da yak*laşık 750 yerde geçmekte*dir. Çoğu kez epis*temolojik bir anlam ifade eden hikmet, kitap gibi keli*meler; anlama, far*kın*da ol*ma, akletme vs. gibi terimler (ve bunlardan türe*yen yüz*ler*ce isim, sıfat ve fiil), yukarıda verilen sayının dışında kalmaktadır. Bir de kelimelerin zıtları düşünülürse, Kur'an'ın epis*temolojik te*rimler örgü*sünün ihata gücü tahmin edile*bi*lir.

İşte İslâm medeniyetini bir ilim medeniyeti haline geti*ren baş faktör, Kur'an'ın bu ilim görüşüdür. Bu görüş doğru ve tam olarak anlaşıldığı sürece Müslümanlar, in*sanlık tarihinin medenîleştirici gücü olmuşlar, yanlış ve eksik anlaşıldığı za*man ise, Müslümanın fikir ve fiili dar*madağınık, onun mü*ces*sem vahdet demek olan hayatı alt üst olmuştur.

Kur'an'ın ilim ve hikmet telakkisi, ilk tatbik sahasını el*bette Hz. Peygamber'in hayatında bulmuştur. Müslü*manlar bu Yüce insanın zuhurundan önceki dönemi cahiliye devri olarak vasıflandırmakla, Kur'an'ın beşer tarihinde başlattığı yeni döneme de adını vermiş oluyor*lardı. İlim ve hikmetle gerçekleştirilmiş Saadet Asrı'nın banisi Yüce Peygamber'in ilim telakkisini görebilmek için, elimizdeki hadis külliyatına bir göz atmak kafidir. Başta kütübü sitte olmak üzere, hemen her hadis mecmuasında yer alan müstakil kitabu'l ilim'ler vardır.

Yine hemen bütün kelâm kitapları, epistemoloji konu*sunu, yani bilginin kaynağı ve değeri problemini ön planda tutmakta ve bütün kelâmî meseleleri epistemolojik bir zeminde tartışmaktadır.

Eğer tasavvufu bir tek kelime ile anlatmaya çalışmak durumunda kalsaydık, ilim kelimesinin çok kere eş an*lamlısı olan marifet kelimesini kullanırdık. Muamelat sa*hasında ilmin yer ve önemini görmek için bu sahanın di*siplinli bir etüdü demek olan fıkıh kelimesinin Tabiun devrinden itibaren kazandığı anlamı hatırlamak kafidir. Felsefe ise, Müslüman filozofların gözünde bir ilmu'l- ulûm'dur; yani bilgi objesi olma vasfını kazanmış her şe*yin bütünlük içinde ele alındığı bir sahadır.

Bu söylediklerimiz, ilim kavramı ile ilgili -tabir yerinde ise- coğrafyanın kaba çizgilerinden sadece bir kısmını teşkil etmektedir. Ama bu bile İslâm medeniyeti bir ilim medeni*ye*tidir hükmünün teyidi için yeterlidir. Bilmiyo*rum ki, yeryüzünde, ilim talebini, dinin merkezî kategorisi olan farz terimiyle (ama farz-ı 'ayın, ama farz-ı kifaye) açık*la*yan başka bir kültür var mıdır?[106]

İşte ilme bu derece önem veren İslâm medeniyeti, Mek*ke ve Medine'de doğup dört bir yana yayıldı. Önce*leri yakın çevredeki düşüncelerle ilgilenmeye başladı, gi*derek âleme bütünüyle yöneldi. Burada çıkış noktası daima, Kur'an ve Hz. Peygamber'in sünneti oldu. Bu iki kaynak üzerinde dü*şü*nüldü ve hakikat, öncelikle on*lardan çıkarılmaya çalışıldı.

Bu yönden bakıldığında İslâm düşünce/ilim hayatı, Kur'an'ın anlaşılıp yorumlanması gayretinden başka bir şey olarak görünmemektedir. Nitekim, ondaki amelî hü*kümler Fıkıh ve Hukuk, onun metafiziği belirleyen İlahî bir kitap olarak anlaşılmasından Kelâm ve bir dereceye kadar Felsefe, uhrevî bir kaynak diye değerlendirilmesin*den zühd, ahlak ilmi ve Tasavvuf ve nihayet İlahî bir lisan olarak anlamaktan da Dil ve Tefsir; keza sünnetin bir bütün olarak ortaya konması çabalarından Hadis ilimle*rinin doğduğunu ve yine İslâm dünyasında talî derecedeki görüş, ilim ve sanatların, başka kültür ve düşüncelerin kendisine uygun gelen katkılarını da alarak, bu asılların dallanıp budaklanmasından oluştuğunu söylemek müm*kündür. Pozitif ilimlerde de dünyaya öncülük eden bir çok icat ve gelişemeye imza atıldı. İslâm âleminin, her sahada olduğu gibi, ilimde de tekrar kendine yakışan yere çıkma*sını ümit ediyoruz. İşte, ilim adamına yakışır bir şekilde ve ilmin gayesine uygun olmak şartıyla, ne türden olursa olsun, ilmî faaliyet, araştırma, eğitim, deney vb. etkinlik ve gayretleri sırasında ölen, şehit sevabına nail olmakta*dır.