2 sonuçtan 1 ile 2 arası

Konu: Yollarına Taş Koyulan Öğrenciler: İMAM HATİPLİLER

    Share
  1. #1
    ***
    DIŞARDA
    Points: 5.236, Level: 46
    Points: 5.236, Level: 46
    Level completed: 44%,
    Points required for next Level: 114
    Level completed: 44%, Points required for next Level: 114
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    TEKAMÜL - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Üye

    Üyelik tarihi
    Apr 2009
    Mesajlar
    194
    Points
    5.236
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    17

    Standart Yollarına Taş Koyulan Öğrenciler: İMAM HATİPLİLER

    Onlar okumak, eğitim almak, devlete ve millete faydalı olabilmek için okula gidiyorlardı. Okuyorlardı da… Bazıları imam, bazıları doktor, bazıları da mühendis oluyordu. Sonra bir gün onlara “Okumak istiyorsanız başınızı açın” diye emir verildi, “katsayı” diye garip bir şey icat edildi. Okuyup doktor, mühendis, hâkim olma yolunda yollarına taşlar konuldu. Taşlar canlarını acıttı, acıtmaya devam ediyor.

    Devletin din adamı ihtiyacını karşılamak üzere 6 Mart 1951’de açtığı imam hatip okullarına millet büyük bir teveccüh göstererek sahip çıkar. Burada okuyan öğrencilerin bazıları imam hatip, müezzin olurken bir kısmı da üniversite eğitimine devam ederek mühendis, doktor, avukat, hâkim, müftü olur.
    Ancak artık günümüzde imam hatip okulları geçmişin başarılı öğrencileriyle değil, başörtüsü mağduru öğrencileriyle anılır oldu. Başörtüsü sorununun yanına bir de yüksek öğrenim için katsayı adaletsizliği getirildi. Zorunlu eğitimin 8 yıla çıkarılmasının ardından imam hatiplerin öğrenci sayısında büyük düşüşler yaşandı.
    Nazire Gedik, Aslıhan Akbayrak, Yusuf Altunbay, Samet Bingöl ve Elif Bingöl başörtüsü sorununun yaşandığı dönemlerde imam hatip liselerinde okumuş öğrencilerden... Yarınları vardı onların... Kafalarını yastığa koydukları zaman umutları gelirdi akıllarına. Hayallerini gerçekleştirmek için yürüyeceği yollarda, düşleri vardı akıllarında. Sonrasında kendilerini sabaha kavuşturacak tatlı bir uyku... Ama geceler sabaha zor ulaşır oldu zamanla. Ansızın kapılarını çalan kıyamet, uyandırmadan itti onları kâbusun ortasına. Ne olduğunu anlamadan gözlerini açtıklarında, karanlıktan başka bir şey görmez olmuştu gözleri. Bir çıkış yolu olmalıydı. Umutlarını tüketmek istemiyorlardı. İleride, çok uzakta bir ışık ilişti gözlerine. Ulaşmalı o ışığa. Yılmamalı, çıkmalı bu karanlıktan diye düşündüler; ulaşmalı aydınlığa, “Yarınlarımıza sahip çıkıp, devam etmeliyiz yola” dediler. Direndiler… Yılmadan, durmadan, usanmadan ve bıkmadan direndiler. Ama olmuyordu. Evet, bir ışık vardı ileride ve bir umut vardı içlerinde ama olmuyordu. Ya yollar uzuyor, ya ışık uzaklaşıyor ya da farkında olmadan oldukları yerde tökezliyorlardı. Ya gerçekten içlerinde bir ışık vardı ya da içlerinde kocaman bir umut. Hayır değil. Hiçbiri değil. Onlara engel olan birileri vardı, yollarına taş koyan. Bir karanlık vardı etraflarını saran. Karanlıktan uzanan bir el vardı yakalarını bırakmayan. Umutlarına kilit vurup, hayallerini umursamayan. Sevinçlerine tokat atıp, yarınlarını kovan eller dünlere hapsediyordu onları. Yaşamlarının en çok zihinlerinde yer edecek anları onların zihninde karanlık, yarınlar ulaşılmaz, dünler hayal kırıklığı olarak kalacaktı. Kalpleri yanmaktaydı. Dilleri suskun, başları yerde, gözleri yaşlar içinde, zorla içine itildikleri bu karanlıktan çıkmanın derdindeydiler…
    Onlar binlerce mağdur öğrenciden sadece beşi... Onlar seslerini duyurmaya çalıştılar ama seslerini kesen birileri hep oldu. Durmak yoktu, hele yılmak asla. Ama ne yapsalar da önlerine çıkan birileri oluyordu. Karanlık eller genç kızların örtüsüne uzanmıştı bir kere…

    İlk yasak hocalara
    Birçok yerde buna benzer yazılar, hikâyeler okumuşsunuzdur. Ben de sizlere bu zulme tanık olmuş ve okul yıllarından bu zamana kadar bağlarını hiç koparmamış, beş dostun, beş yol arkadaşının; Aslıhan Akbayrak, Nazire Gedik, Yusuf Altunbay’ın ve geçirdikleri zor dönemlerde Allah’ın kalplerine muhabbetini verdiği, bu zorlu süreçten sonra el ele verip hayatlarını birleştiren Elif ve Samet Bingöl’ün o dönemlerde yaşadıkları kötü olayları yine onların ağızlarından sizlere aktaracağım.
    Nazire Gedik; 23 yaşında, özel bir firmada danışman olarak görev yapıyor. Aslıhan Akbayrak; İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde çalışıyor. Bir süre siyasetle uğraşır ama bu fazla kalıcı olmaz. Şu an ney ve hat eğitimi alıyor. Aynı zamanda kendisi senaryo yazıyor ve yakın bir zamanda kitap çıkarmaya hazırlanıyor. Yusuf Altunbay; 23 yaşında serbest meslekle uğraşıyor. Samet Bingöl; 24 yaşında 2. el oto alım-satım işinde çalışıyor. Şu an açık öğretimde okuyor. Geçtiğimiz ÖSS’de ilginç bir eylem yapmış Samet. Başörtüsü yasağından dolayı başörtüsünü çıkaran kızlardan birinin başörtüsünü alıp başına takarak sınava öyle girmiş. Elif Bingöl;23 yaşında. Geçirdiği zor dönemlerde kendisinden desteğini hiç esirgemeyen Samet Bingöl’le 2005 yılında evlendi. Bir sene sonra bir kız çocukları oldu. Elif de şu an açık öğretimde üniversite okuyor. Kamu Yönetimi 4. sınıf...
    Bir akşam evimde misafir ediyorum onları. Karşılıklı masaya oturuyoruz. Elimin altında birçok soru var onlara soracağım. Hangisinden başlasam diye düşünürken, konuşma kendiliğinden başlıyor. Geçmişe yolculuk çoktan başlamıştı. Beden burada olsa bile, ruh çoktan düşmüştü yollara. Okul kapısında buluyorlardı kendilerini, belki de meydanlarda. Omuz omuza aynı dava üzerinde yürüyen arkadaşlarının arasında.
    “28 Şubat’tan sonra ilk hocalarımıza geldi başörtüsü sorunu” diyerek konuşmaya başladı Aslıhan ve devam etti: “Biz ilk o zaman karşılaştık bu problemle, daha önceden duyuyorduk üniversiteli öğrencilerden ama biz ilk kez hocalarımızın başlarına gelince tanıştık bu sorunla. Hocalarımızın bazıları başlarını açtı, bazıları açmadı. Hatta başını açmayan hocalara, okulumuzdaki bir sınıf gül dağıttı. O sınıf hakkında disiplin soruşturması açıldı. Daha sonra okuldaki bütün hocalara gül verildi. Bir zaman sonra biz başlarını açan hocalarımıza neden başınızı açtınız sorusunu yöneltince, şöyle cevap verdiler: “Eğer biz başlarımızı açmasaydık, farklı zihniyetli hocalar gelir ve sizin de başlarınızı açtırırlardı.” Seneler sonra başörtüsü sorunu bizlere sirayet edince, başlarını açan o hocalarımız aramıza katılıp “başınızı açın” diye bizi ikna etmeye çalıştılar. Bu beni her zaman çok düşündürmüştür.”

    Biz okumak istiyorduk
    “Bazı şeyler duymuştum; kimi zaman bazı öğrencileri gözaltına almak için, onları polis aracına bindirip olup olmadık yerlerde, mesela Belgrat Ormanı gibi yerlerde indirdikleri ve hatta genç bir kızın üzerinde hiç para olmadığı, onları oraya getiren bir polisten yol parası istediği gibi... Bu söylentiler doğru mu? Sizlerin de başına geldi mi bu tür olaylar?”
    “Evet, oluyordu bu ve buna benzer şeyler.” diye başlayan Samet, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Birbirimize ulaşamayalım diye, cep telefonlarımızın bataryalarını alıyorlardı. Dayak yiyen arkadaşlarımızın resimlerini çektiğimiz zaman fotoğraf makinelerimize el konuluyordu.” Konuşmanın burasında birden hiddetleniyordu Samet; ”Ya böyle bir şey olabilir mi? Çatılara keskin nişancılar yerleştiriliyordu. Başörtüsü eylemlerine keskin nişancı getirmişler. Sanki ülkeyi bölme eylemleri yapıyoruz. Biz okumak istiyorduk ama boş yere karakola götürülüp dayak yiyorduk.” Samet’in anlattıklarına kilitlenmişken, Nazire’nin söyledikleri çok acı geldi: ”Hastaneye gidiyorduk darp raporu almaya, doktorlar rapor tutmuyorlar. Hayret bir şey ya, biz dayak yemişiz ama bize rapor tutmuyorlar.”
    “Eylem esnasında ya da okul önlerinde polisle her zaman bir aradaydınız. ‘Ben bu anı hiç unutmam’ dediğiniz bir an yaşadınız mı?” diye sorduğumda ise “Evet” dedi Elif, “Benim öyle bir anım var. Milli Eğitim binasının önüne siyah bir çelenk bırakılmıştı. O gün bir ara polislerle öğrenciler birbirine girmişti. Benim elimde de gazete vardı. Gazeteyle bir polisin kafasına vurdum. Polis bana baktı, içimden dedim ki, “Tamam Elif, şimdi sana saldıracak.” Ama öyle olmadı. Polis bana baktı ve o esnada gözleri doldu, sanki ona vuran ben değilmişim gibi arkasını döndü ve gitti.”
    “Peki beyler sizler bu zor durumdaki kız arkadaşlarınıza nasıl yardım ediyordunuz?” şeklindeki sorumu ise, “Biz desteğimizi hiç esirgemedik onlardan” diye cevaplıyor Samet. “Bizim derslere girmeme gibi bir problemimiz yokken, onlar olmadan derslere girmedik. Eylemleri bizler organize ederdik. Buluşma yerlerini bizler ayarlardık. Çoğu zaman otobüs biletlerini bizler alırdık.”
    “Bir de şöyle bir şey var” deyip konuşmaya katıldı Aslıhan, “Normalde dersleri dışında hiçbir şey düşünmeyen erkek öğrenciler, bizleri yalnız bırakmamak adına derse girmiyorlardı. Şunu hiç unutmam, polisler bir ara kızların üzerine yürümeye başladı. O esnada erkekler hemen kızların önüne geçip, kol kola girip kızları korudular. Düşüyorlardı ama bizlere zarar gelmesin diye, hemen kalkıp tekrar kol kola girip polislerin bizlere ulaşmasını engelliyorlardı. Ben bu sahneyi Çağrı filminin bir bölümüne çok benzetiyorum. Hani Kâbe’ye yürüyorlar kol kola verip, biz de aynı o sahneyi yaşadık. Erkekler isteselerdi girebilirlerdi derslere ama girmiyorlardı. Gerçekten bize çok destek oldular.”

    Eğitim almamızı engellediler
    “Hiç tereddüt etmeden başlarınızı açma fikri gelmedi mi aklınıza?” sorumu ise Aslıhan şöyle cevaplıyor: “Evet aslında biz bu yasağı duyduğumuzda şimdi açmasak bile üniversite sınavında zaten açacağız diye düşünmüştük. Açmamız gerekiyordu, biz okumak istiyorduk. Üniversite evrakları için açık fotoğraf istiyorlardı. Bayan bir fotoğrafçıda başlarımızı açıp resim çekildik. Bu resimleri müdür yardımcımıza verdik. O hafta cuma günü İstiklal Marşı okunacağı sırada, İl Milli Eğitim Müdürü konuşma yaptı. Ardından okul müdürümüz kıyafet yönetmeliğine uyulacağını söyledi. Kimseden çıt çıkmıyor. “Başlarınızı açın, açmayanlar dışarı çıksın” dedi müdür. O anda daha önceden başlarını açma kararı alan bizler, kendimizi bahçe kapısından çıkarken bulduk. Açamıyorsun. Sıra ona geldiği zaman yapamıyorsun. Başka bir şey o, inancı anlatabilir misin? Ve inanç orada sadece dini inanç olmuyor, bir mücadele inancı da oluyor o esnada. Bu zulüm sana bana yapılmıyor, bu zulüm Allah’ın emrine yapılıyor.”
    Bu esnada Yusuf da sessizliğini bozuyor: “Bunun altında bir şeyler yatıyor. Başörtüsü sorunu 5-10 senedir olan bir sorun değil. Yıllar öncesine, çumhuriyetin ilk yıllarına dayanıyor.”
    “Hayır” diyor Aslıhan ve bakın ne diyor: “Hayır arkadaşım, bu, Efendimiz’in (s.a.s.) dönemine kadar uzanıyor.” Yusuf devam ediyor: “Bunu yaşayanlar sadece öğrenciler değil, orduda da yaşanıyor. Mesela benim babam 17 sene Türk Silahlı Kuvvetleri’nde görev yaptı ama sırf annem başörtülü diye ordudan atıldı. Benim de hayalim subay olmaktı. Hayal olarak kalacak belki de.”
    “Peki hayalleriniz?” diyorum; sesler kısılıyor, boğazlara bir hıçkırık yerleşiyor. Bir insanın en çok istediği şeylerden biri hayallerini gerçekleştirmektir, ya onların hayalleri neydi?
    “Benim en büyük hayalim polis olmaktı. Nerede bir polis görsem içim gider” diyor Samet ve çok anlamlı bir şey söylüyor: “Adam olmamızı engellediler bizim! Eğitimli bireyler olmamızı engellemeye çalıştılar.”

    Koridora çıkmayanlar
    Sohbet koyulaşıyor. Artık soru-cevap şeklinde değil de karşılıklı muhabbete dönüşüyor.
    Başörtüsü eylemleri yavaş yavaş sona erer. Eller alkış yapamaz duruma gelir. Sesler kısılır. Gözlerde yaşlar kurur. Kendilerini çaresizce okul kapılarının önünde bulurlar. Bir şey var onları rahatsız eden. Evet, okula giriyorlar, defterlerine, kitaplarına, kalemlerine kavuşuyorlar ama bir huzursuzluk var onları rahatsız eden. Okul bahçesinin kapısı açılıyor, bir adım atıyorlar ki, aman Allah’ım o an ne kötü bir an. İnsafsızca başörtüleri çekiliyor başlarından, erkek arkadaşları hemen çeviriyor başlarını onlara bakamadan. Kuruyan gözlerden nasıl da yaşlar akmaya başlıyor. Mecalsiz kalan bacaklar nasıl da hızlı koşuyor bir an önce okulun kapısından içeri girebilmek için.
    Günler geçiyor... Okulda tatlı, anlamlı bir destek var. Erkekler koridorlara çıkmıyor, kız arkadaşlarını utandırmamak adına. Sadece erkek arkadaşları mıydı onlara destek veren? Hayır, birçok hoca da vardı, onlardan sadece biriydi çok sevdikleri Ali Erkan Kavaklı hocaları. “Bu hocamız açığa alındı” diyorlar.
    Gelinen süreçte önceleri okulu kırmak, kaçmak için bahaneler ararken, okulun kokusuna hasret kalıp, koridorlarını özler oldular...
    Hayallerini aldılar ellerinden, umutlarını yıktılar… Zeynep Çingay

  2. #2
    ACİZKUL
    ACİZKUL - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: Yollarına Taş Koyulan Öğrenciler: İMAM HATİPLİLER

    emeğine sağlık kardeşim"ALLAH C.C." razı olsun..
    m.akif ersoy,un dediği gibi..
    medeniyet dediğin açmaksa bedeni
    desene hayvan senden daha medeni...
    dua ile....

Benzer Konular

  1. Yollarına güller döşesek....
    By HiRaNuR in forum Hz. Muhammed (S.A.V.)
    Cevaplar: 1
    Son Mesaj: 11.08.09, 12:52
  2. Yollarına Güller Döşesek
    By Reyhani in forum Sevgi Defteri
    Cevaplar: 6
    Son Mesaj: 19.06.09, 16:16
  3. Yollarına.....
    By İslam-Gülü in forum Sevgi Defteri
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 24.09.08, 16:19
  4. Gül Döktüm Yollarına...
    By SiLa in forum Sevgi Defteri
    Cevaplar: 2
    Son Mesaj: 09.08.08, 20:03

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •