ESTAĞFİRULLAH DİYEBİLMEK
Hayırda yarışma, hizmet, başarı, iyilik ve hakkın gerçekleşmesi ve benzeri kavramlar…
Çoğu Müslüman kardeşimiz bu kavramların ardından “Allah rızası” diyerek kolları sıvayıp, İslam yolunda, bu iyilik kervanında yerini, konumunu belirlemiştir. Artık o kavramlardır hayatına, cehd ve çabasına yön veren.
Ama bir nokta var ki hep unutulur, gaflete girilir, farkında olunması çok zordur. Girilen gafletten çıkmak da pek zordur. Çünkü bu biz Müslümanlara şeytanın öteden beri yürüttüğü bir tuzaktır. Deyim yerindeyse bu şeytanın kirli siyasetidir.
Bu nokta insanın kendi enaniyetinden, beninden, kurtulamadığı noktadır. İşte bir çok Müslüman burada kaybeder. Yıllarca koşuşturduğu, şu iyilik-hizmet benim, bu hayır senin derken Allah rızasıdır diye çıktığı yollarda tam zafere, başarıya ulaştığı an en kritik andır. Zaferden kastım uzun uğraşılar sonucu Allah için yapıp ettikleri, gerçekleşmesini istediği başarıdır. Çoğu Müslüman işin sonuna gelip de dıştan zaferi (başarıyı) elde eder belki, ama içten içe enaniyetinin (benliğinin) kabarmasından dolayı ilahi mizanda kaybeden kendisidir. Çünkü gerçekleşen başarının, zaferin Allah sayesinde, Allah’tan olduğunu unutur.Elde edilen başarılı sonucun, kendisi sayesinde gerçekleştiğini vehmeder, kendi nefsinden bilir. İçten içe kendinde bir büyüklenme hissi belirir, ve bu hisler çoğunlukla belirgin bir şekilde dışa vurulmaz. Ancak bazı işaretler ve tavırlarla kendisinin ve elde ettiği başarılarının “alemlere rahmet” olduğu zannına kapılır.
Oysa ki Rabbim, biz olsak da olmasak da olmasını istediği şeyi mutlaka gerçekleştirebilme kudretine sahiptir. Sadece kişiler değişecektir. Burada bize düşen pay “şereften” başka bir şey de değildir.Yüce Allah zafer emanetini bizim elimize vermekle, elimizde gerçekleştirmekle bizi onurlandırmıştır ve bu bizim için bir şereftir. Yoksa olacak olan başarı, zaten Allah istediği için gerçekleşecektir.
Biz Müslümanlar her defasında bu gaflette bulunabiliyor ve çabalarımızın “Salih amel” olma vasfını kendimiz yok ediyoruz. “Ben yaptım, yıllarca emek vermiştim, yazdım, koşuşturdum, evimi ve kendimi ihmal ettim.” gibi sözlerle başardığımız, ya da gerçekleşmesine vesile olduğumuz hayırların sayemizde gerçekleştiğini zannederek, nefsimize de bir pay biçmeye çalışırız. Ve işte bu noktada kaybederiz. Oysa bize düşen her durumda övgüyle Rabbimizi yüceltmek ve tesbih etmektir. “Estağfirullah” diyebilmektir zaferin ahlakı. Ulaştığımız her başarının İslam’ın gölgesinde, Allah sayesinde gerçekleştiğini unutmamalıdır.
Buna en güzel örnek, Rasulullah’ın Mekke’yi fethederken sergilediği tavırdır. Resulullah’ın Mekke’ye girişi müzaffer bir komutan edasıyla değil, Rabb’in şanını övgüyle yücelten “bir kul” vaziyetinde olmuştur. Bineğinin üzerinde başını eğmiş, Mekke’ye bu şekilde girmiştir. Zafer konumundaki durumu ve duruşunda en ufak gurur işareti yoktur. Tam tersi hamd ve takdisle Rabbinin yüceliğini dile getirmiştir.Vahyin kendisinde inşa ettiği ahlaka göre davranmış, Allah’ın zaferi ve fetih kendisine nasip olunca, Peygamber zaferin sevincini unutmuş, şükreden bir kulun tutumu ile başını devesinin boynuna değecek kadar eğmiş, Rabbinin kendisine vahyettiği şekilde O’na hamd etmiş, O’nu tesbih etmiş ve günahlarının bağışlanmasını dilemiştir. Gözleri yaşlı ve kıpırdayan dudakları ile…Hatta rivayetlere göre, hamd ve tesbihini her zamankine göre daha da arttırmıştır.
O halde böyle durumlarda duruşumuzu ve tutumumuzu Resul’ün sünnetine göre belirleyelim. Ömrümüzü tüketmek pahasına, bin bir zahmetle bir hayrın gerçekleşmesine vesile olmuşsak, bu hayrı (iyiliği) bizim elimizle gerçekleştiren Allah’a yönelip, şükrümüzü, tesbih ve hamdımızı O’na tahsis edelim. Tıpkı ahlakını vahyin inşa ettiği Resulullah gibi .Gerçekleşen hayırda benim payımda vardı havasına girip, nefsimize övgü dizmeyelim. Bize, övgü dizmeye çalışanlara Rasul’ün örnek tavrını hatırlatalım. Ve şu ayetlere kulak verelim. Bu ayetlerdir ki, her muhatabını iliklerine kadar titretmelidir:
“Allah’tan bir zafer geldiğinde (yürekleri fethettiğinde), ve insanların kitleler halinde Allah’ın dinine gireceklerini gördüğünde, (senin görevin tamamlandı demektir) durma ve Allah’ı tesbih et, Rabbine ham et ve O’ndan bağışlanma dile. O’dur içten içe tövbeleri kabul eden.”
İşte budur Zafer Ahlakı…
Nurcan Haydaranlı