Dağlar onu (asm) tanır ve severler
Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, Ebu Bekri’s-Sıddık, Ömerü’l-Faruk ve Osman-ı Zinnureyn ile Uhud Dağının başına çıktılar. Cebel-i Uhud, ya onların mehabetlerinden veya kendi sürur ve sevincinden lerzeye geldi, kımıldandı. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ferman etti ki: “Dur ey Uhud! Şüphesiz üzerinde bir peygamber, bir sıddık ve iki tanede şehid var.”
Şu hadis, Hazret-i Ömer ve Osman şehid olacaklarına bir ihbar-ı gaybîdir....
Bu misâlden anlaşılır ki, o koca dağlar birer müstakil abddir, müsebbihtir ve vazifedardırlar. Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâmı tanır ve severler; başıboş değillerdir.
Mektubat, s. 134
---------------------------------------------------------------------------
“Attığında sen atmadın”
“Attığın zaman sen atmadın; ancak Allah attı.” (Enfâl Sûresi, 6:17) nass-ı katîsiyle ve ehl-i tahkik umum müfessirlerin tahkikiyle ve umum ehl-i hadisin ihbarıyla, gazve-i Bedir’de, şu âyet haber veriyor ki:
Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm bir avuç toprakla küçük taşları aldı, küffar ordusunun yüzüne attı, “Bu yüzler kahrolsun!” dedi. “Bu yüzler kahrolsun!” kelimesi bir kelâm iken onların herbirinin kulağına gitmesi gibi, o bir avuç toprak dahi herbir kâfirin gözüne gitti. Herbiri kendi gözüyle meşgul olup, hücumda iken, birden kaçtılar.--------------------------------------------------------------------
Hem Gazve-i Huneyn’de, başta İmam-ı Müslim olarak ehl-i hadis haber veriyorlar ki:
Gazve-i Huneyn’de, Bedir gibi, küffar şiddetle hücum ederken, yine bir avuç toprak atıp, “Bu yüzler kahrolsun!” diyerek, herbirinin kulağına bir “Bu yüzler kahrolsun!” kelimesi girdiği gibi, biiznillâh herbirinin yüzüne bir avuç toprak gitti, gözleriyle meşgul olup kaçtılar. İşte, Bedir’de ve Huneyn’deki harika olan şu hadise, esbab-ı âdi ve kudret-i beşer dahilinde olmadığından, Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan “Attığın zaman sen atmadın; ancak Allah attı.” (Enfâl Sûresi, 6:17) ferman eder. Yani, “O hadise kudret-i beşer haricindedir. Kuvve-i beşeriye ile değil, belki fevkalâde bir sûrette, kudret-i İlâhiye ile olmuştur.”
Mektubat, s. 136