Bir Ömür Bitmeyen Ders
Bir Ömür Bitmeyen Ders
Ölüm öğrenilmedikçe hayat ne ifade eder? Özün özü ölümün içinde gizlihayat; onun içinde saklı gonca gül… Gülmek ağlamaya ne kadar yakın
ağlamak gülmenin kapı komşusu…
Ölüme gülmek hayata ağlamak mıdır? Hayata alaya almak; ona öldürücü darbe vurmak değil midir?
Ölümü sevmek hayata küsmek değil ki; yaşama coşkusunu en derin yerinde hissetmekdüşünce burçlarına hikmet yıldızlar nakşetmek… Ömürde nakış nakış sonsuzluğa dokumak; harfi okumak eşyayı
hadiseleri… Hadise selinde
keder denizinde boğulmamak; sahil selametini ömrün bir adım ötesinde görebilmek…
Hemen gidecek gibi durmak bu yerdekalacak gibi yaşamamak… Yaşlanmayı beklememek onu düşünmek ve anlamak için; giden her “an” da onu hissedebilmek… Hislerini canlı
düşüncelerini diri tutmak; hayatı ölümsüzleştiren sırlar…
Ondan kaçmak mümkün mü ve ne kazandırır? Ona hayatın sahibi adına koşmakneyi kaybettirir? Tefekkürle süslenen
hikmetle bürünen hayat; ölümün öldüremeyeceği hayat…
Hevanın heba ettiği hayat; ölmeden önce ölünmüşlük hali… Hüda adına yaşanan hayat; ölmeden önce ölümsüzlüğün tadıldığı hayat… Ölümle ölümsüzlük arası bu kadar kalın ve o kadar ince; ince ipte yürüyebilmekkalın duvarı aşabilmek tefekkürün keskinleştirdiği nazarla mümkün…
Aklı hezeyanlar dolmuşkalbi karamsarlıklar kaplamış
duyguları dünyevilikle delik deşik olmuş
keder rüzgârlar önünde savrulan “ben” e
ölüm ne söylesin
hayat neyi haykırsın? İçindeki cenneti keşfetmek için verilmiş istidatlar yerinde kullanılmıyorsa
ömür ateşe akıyordur…
Yüksekten akan ırmak gibi dökülen ömür suları; sel olup savurur dasonsuzluğun içildiği ab-ı hayat olur yudumlanır da… Damla damla dökülen “an”larda deryalar saklı
saklandığı yerden ansızın çıkan ölümden erken davranıp o damlardan kana kana içmek; hayatın özünü emmek…
Keyif kaçıran ölüm düşüncesifirak hissi
kör nefsin gözünü açar; pencerelerden güzellikler seyrederek geçirtir ömrü… Ölüm ve hayatla kardeşçe geçirilen ömür; gönlü muhabbet ve uhuvvet doldurur… Batan güneş
kayan yıldız
karanlığa gömülen ay; bitiş ve son değil
yeni diriliş ve aydınlığın habercisi olduğunu düşündürür…
Yıldızlar kadar yalnızlığın galaksiler kadar kalabalıklığın dengeli birlikteliğini düşündürürçiçek çiçek açan ölüm hissi… Her doğan gün batmak için doğar
her batan gün doğmak için batar… Düşe kalka gittiğimiz hayat yolu bir gün ölüm tökeziyle alt üst olacak; bugün üstünden altına bakabilirsek siyahî peçenin altındaki beyazlığı göreceğiz…
Bir gün ölüm de ölecek; her nefis sahibine tattırdığını o da tadacak… Hayat ise sonsuzluğa akacak; ama sonsuz kedereama sonsuz mutluluğa… Gurbet diyarda ölümle hemhal olan ondan hayat dersler çıkaracak
geçicilikte ayağına takılan küçük kederlere takılmak değil sonsuzluğun ufkuna kanat çırpacaktır… Yapmayansa kara topraktan sonsuz karanlıklara geçecektir…
Ölüme hayat kadar sevmekhayata ölüm kadar değer vermek; hakikatin iki kanadı… Kalp ve kâinat kanatlarıyla ölümün uzaklarına uçmak için geldiğimiz dünya toprağında; ölüm sen ne büyük derssin? Bir ömür geçse okunmakla bitmezsin.
Hüseyin EREN