İblis melek miydi? İnsan neden ve nasıl yaratılmış olabilir?
Evvelâ iblis, bir melek değil. Kim melek diyorsa, büyük bir yanılgının içersinde. Allahû Tealâ; iblisin cin olduğunu söylüyor. Sadece ateşten yaratılması değil, açık bir şekilde Kur'ânı Kerim'de Allahû Tealâ, iblisin bir cin olduğunu söylüyor. İnsanın yaratılışında Allahû Tealâ'nın sadece bir tek hedefi var: "İNSANIN MUTLULUĞU."
Allahû Tealâ, insanı mutlu olması için yaratmış. Çünkü kâinatta en çok değer verdiği, en üstün mahlûku, bütün kâinatı, gökleriyle yerleriyle insan için yaratmış ve kâinatta yarattığı herşeyi de canlı veya cansız, insanın emrine musahhar kılmış, yani emrine âmâde kılmış, emrine vermiş. Öyleyse; kâinatın bu en değerli mahlûku olan, bizim sevgili ateist kardeşlerimiz de, âyetleri bize bu istikamette ulaştırmış oluyorlar.
Bazı ateistlerin yaratılış konusundaki görüşleri:
"Kur'ânda insanın yaratılışı, çeşitli surelerde değişik tarzda geçiyor. Mu'minun Suresi âyet 12, Rahman Suresi, âyet 14, Al-i İmran 19, Secde 7, En'am 2, Hac 5, Hicr 26-27-28-30-31-33-34. Bir insanın çamurdan meydana geldiğini ve hayat nefesi verilerek canlandığını düşünmek, kadının erkeğin kaburgasından yaratılmış olduğunu kabul etmek; ancak barbarların yaşadığı çağa ait olmalı. Bunlara inananlar, ayın küflü peynirden yapıldığı, dîn kitaplarında yazılsa, ona da inanırlar".
Beraberce verilen âyetleri gözden geçiriyoruz.
Rahman 14: "Halakal insâni min salsâlin kel fahhâri"
"İnsanı ateşte pişmiş gibi kuru bir çamurdan yarattı."
Mu'minun 12:" Ve lekad hakaka insâni min sulâleti min tîn"
"Andolsun, Biz insanı süzme bir çamurdan yarattık." diyor.
Önce çamur yaratılmış; şekillendirilmiş, Allahû Tealâ tarafından, sonra da ateşte pişmiş gibi kurumuş.
Hac 5: "Yâ eyyuhen nâsiddekû rabbekum enne zelzeleten sâate şey'en azîm."
"Ey insanlar! Rabbinizden korkup, sakının. Çünkü kıyâmet saatinin sarsıntısı büyük bir şeydir."
Bununla, insanın yaratılışı arasındaki ilişkiyi kuramadık; ama aslında, kıyâmete de inanmazlar tabiî şimdi bunlar. Zamanın geri döneceğine de inanmazlar. Herkes bir şeyler zannediyor sadece; ama ilmî olarak konunun derinlerine giremiyorlar. Çünkü sırları bilmiyorlar.
En'am Suresi 2. âyet-i kerime:
6/ EN'AM-2: "Huvellezî halakakum min tînin summe kadâ ecel(ecelen) ve ecelun musemmen ındehu summe entum temterûn(temterûne)."
"Sizi topraktan yaratan, sonra bir ecel (zaman dilimi) tayin eden O'dur. Ve ecel-i müsemma (mekânı ve zamanı belirlenmiş ecel) Allah'ın katındadır. Sonra da siz, şüphe ediyorsunuz." diyor
Gerçekten hayatınızın, hepinizin hayatının kader hücreleri, yedinci katın birinci âlemini teşkil ediyor. Ey ateist kardeşlerim! Bunları gören birisi konuşuyor. İnanmayabilirsiniz ama gören birisi konuşuyor. Allah'ın gösterdiği birisi konuşuyor. Altıgen kader hücreleri. Eğer konuşmalarımızı takip ederseniz yedi gök katını ayrı ayrı tarif ettiğimizi göreceksiniz Tabiî siz; Allahû Tealâ tarafından, insanın kalp gözünün açılacağına da inanmazsınız; ama açıyor, gösteriyor bütün katları. Yedinci gök katının yedi tane âlemini de. Birinci âlem; kader hücreleri. Yani geleceğiniz hep orada.
Ne olmuş? Kıyâmet günü, hayat filmlerimiz oradan alınmış. Zaman geriye doğru gittiğinde, sıfırlandığı noktada, ezele taşınmış ve Allah'ın cennetine girecek olanların kader hücreleri, yedinci katta, söylediğimiz yere yerleştirilmiş; bir sonsuzluğu ifade ediyor. Zülmanî ilimlerle meşgul olanların, başka bir ifadeyle, cehenneme gideceklerin kader hücreleri de; zemin kattan yedi kat aşağıda. Onların da hepsinin kader hücreleri var. Ve herkesin ne zaman öleceği de orada var. Zaten olay tamamlanmış. Herşeyden sonra, kıyâmet koptuktan sonra; zamanın evveline götürülmüş, oraya yerleştirilmiş. Kıyâmetin, zamandan önce geri dönüş olduğunu unutmayın!..
Secde Suresi 7. âyet-i kerime:
32/SECDE-7: "Ellezî ahsene kulle şey'in halakahu ve bede'e halkal insâni min tîn(tînin)."
"O, herşeyi ahsen yaratandır ve insanı yaratmaya çamurdan (tînden) başlamıştır."
3/AL-İ İMRAN-19: "İnned dîne ındâllâhil islâm(islâmu), ve mahtelefellezîne ûtûl kitâbe illâ min ba'di mâ câ'ehumul ılmu bagyen beynehum, ve men yekfur bi âyâtillâhi fe innallâhe serîul hısâb(hısâbı)."
"Allah katındaki dîn; hiç şüphesiz (sadece) İslâm'dır. O kitap verilen kimseler, kendilerine ilim geldikten sonra sırf kendi aralarındaki ihtiras yüzünden ihtilâfa düştüler. Kim Allah'ın âyetlerini inkâr ederse (bilsin ki) Allah, SERÎUL HISÂB'tır."
Bu, Al-i İmran Suresinin on dokuzuncu âyet-i kerimesi, bir hakikati ifade ediyor. İslâm deyince, bu ateist kardeşlerimizin düşüncelerine göre; önce Hristiyanlık çıkmıştır, önce yahudilerin dîni çıkmıştır, sonra Hristiyanlık çıkmıştır. Sonra da İslâm çıkmıştır.
Üç ayrı dîn vardır, zannediyorlar. Ondan evvel de her peygamber zamanında, o peygambere ait, başka bir dîn vardı, diye düşünüyorlar. İslâm'ı da, son dîn olarak düşünüyorlar.
Hayır!
Böyle bir şey yok. Sadece tek bir dîn var. O dînin Hazreti İbrâhîm'in "HANİF DİNİ" olduğunu biliyoruz. Adını öyle koymuş, Allahû Tealâ. Ama Âdem (A.S)'ın da dîni oydu.
İlk insan ve ilk peygamber olan, Âdem (A.S)'ın, son peygamber olan Peygamber Efendimiz (S.A.V)'in de dîni aynı idi. Hazreti İsa'nın da, Hazreti Musa'nın da, bütün peygamberlerin de dîni aynıydı. Hiç bir değişme olmamıştır, insanlık tarihi boyunca. Ama burada anlatıldığı gibi, insanlar kendi aralarındaki ihtiras yüzünden, ayrılığa düştüler. Ve Allah'ın âyetleri bugün, açıkça inkâr ediliyor. Allah'ın âyetlerini kim inkâr ederse; "Allah serîul hısâb'tır" diyor, Allahû Tealâ.
Bu âyetler, sadece insanın yaratılmasına ait değil. O zaman, şu konunun da cevabını verelim. "Rabbinizden korkup sakının! Çünkü kıyâmet saatinin sarsıntısı büyük bir şeydir." diyor, Allahû Tealâ.
Allahû Tealâ, Enbiya Suresinin otuzuncu âyet-i kerimesinde buyuruyor ki:
21/ENBİYA-30: "E ve lem yerellezîne keferû ennes semâvâti vel arda kânetâ retkan fe fetaknâhumâ, ve cealnâ minel mâi kulle şey'in hayy(hayyin), e fe lâ yu'minûn(yu'minûne)."
"O inkâr edenler (kâfirler) görmüyorlar mı ki; (başlangıçta) muhakkak ki göklerle yer birbiriyle bitişik iken, bir iken (bir tek noktayı oluştururken) Biz, onları fetkettik (mekânlarından kopardık ve dağıttık). Ve her canlı şeyi sudan yarattık. Yine de onlar inanmayacaklar mı?"
Ne olmuş? Enerji partikülleri, yani nötrinolar, kâinatın her zerresinde o gezegeni vücuda getirmek için, harekete geçmişler ve nötrino, anti nötrino, karşıt nötrino, karşıt anti nötrino, altı âleme ait, altı grup nötrino, enerji partikülü. Enerji partikülleri, hiç bir âleme ait olmadıkları için, sonsuz hızla hareket ederler. Sonsuz hızla ulaştıkları gezegeni oluşturmak üzere, oraya varıyorlar.
Orada; her bir çift nötrino sağ ve sol spinli nötrino, bir çift elektrona dönüşüyor. Böylece kâinatın temel yapı taşları, nötrinolar oraya ulaştıktan sonra, görev yapıyorlar. Yani; maddeyi vücuda getirmek üzere oluşuyorlar. 3676 tane elektronla, 3676 tane karşıt elektron, bir nötron oluşturuyor. Bir hidrojen atomuyla bir nötron, birbirine eşittir. Bir protonla bir elektron da gene aynı eşitliktir.
İşte hidrojen atomu, merkezde nüklousta, 3676 tane karşıt elektron, 3675 tane elektron bulunan, yani bu bir protondur. Çevrede de sadece bir elektron dönen, bir temeli ifade eder. Bütün elementler, hidrojen atomlarının yan yana, Allahû Tealâ tarafından birleştirilmesiyle oluşmuştur. Öyleyse, orada Allahû Tealâ, bütün gezegenleri vücuda getirdikten sonra, o gezegenlere bir itiş enerjisi veriyor.
Ne yapıyor Allahû Teala? Evvelâ,orada enerjiyi madde haline getiriyor. Neden madde olarak göndermemiş? Çünkü; madde sonsuz hızla hareket edemez. Allahû Tealâ, enerjiyi gönderiyor, orada maddeyi oluşturuyor ve gezegenler vücuda geldikten sonra, onları bir itiş enerjisiyle, birbirinden ayrılmaya doğru hedeflendirerek, harekete geçiriyor.
Zaman nasıl başladı? Allahû Tealâ'nın kâinatı yaratmak üzere, bir olan, uzaysız olarak bir arada duran kâinatı, uzayın içine dağıtmak üzere harakete geçmesiyle başladı. Bir noktadan, her tarafa dağılan partiküllerin, harekete başlamasıyla zaman başladı. Ve kıyâmete kadar, zaman devam edecek.
Zamanın kıyâmete kadar devam etmesi neyi ifade ediyor? Şunu ifade ediyor: Kıyâmete gelmeden önce, Allah'ın bütün bu sistemlere verdiği kinetik enerji, itiş enerjisi sona eriyor. Gezegenler artık birbirinden ayrılmıyor, kâinat büyümüyor, büyüme duruyor. Zaman da duruyor. Bir noktadan ayrılmakta olan bütün sistemler duruyor, zamanı da durduruyor.
Sonra ne oluyor? Sonra gravitasyon başlıyor; büyük kütlelerin küçük kütleleri çekmesi. Ne oluyor? Uzay küçülüyor, yani aynı noktaya tekrar geri dönüş başlıyor. Geçmişten geleceğe doğru uzanan zaman duruyor. Kıyâmet günü durduktan sonra, tekrar küçülerek, başlangıç noktasına doğru geri dönüyor. Zaman tersine dönüyor.
Bu süreç içersinde yaşamakta olan bütün insanlar; zamanın kendilerine ulaştığı noktada hayattalar zaten. Yerçekimi kuvveti, Allahû Tealâ tarafından yok edildiği için, orada kalamıyorlar. Kendilerini çeken bir tek yer var: "İNDİ-İLAHİ." Mahşer meydanı, bütün insanlar oraya ulaşıyor. Ve zaman sıfıra doğru ulaşıyor. Ve kıyâmet günü, orada bulunan hayat filmleri; kader hücrelerini oluşturmak üzere, sonuçlar belli olduğu için ikiye ayrılıyor.
Cennete girecek olanların kader hücreleri, zemin kattan yedi kat yukarda. Söylediğimiz Allahû Tealâ'nın bize gösterdiği, kader hücrelerini oluşturuyor. Cehenneme girecek olanlarınki de zeminden yedi kat aşağıda, Siccînde. Cehenneme gidecek olanların kader hücrelerini oluşturuyor.
İşte bu sebeble, zaman var. Kıyâmet bu sebeple önemli. Öyleyse zaman, geçmişten geleceğe doğru akan, bir seyir içersinde şimdi. Ama sonra, geriye dönüp sıfırlanacak. Bütün insanlar için Allahû Tealâ'nın ecel tayin etmesi, son derece normal bir olay, tabiî bir olay.
Herkesin ne zaman öleceği, zaten Allahû Tealâ tarafından biliniyor. Ama tayini yapan "O," kaderi oluşturan Allah. Al-i İmran suresinin, on dokuzuncu âyet-i kerimesi'nde olayı söyledik. Yani dînlerin nasıl birbirinden ayrıldığını Allahû Tealâ ifade ediyor. İslâm dediği de Hazreti İbrâhîm'in hanif dîni dediği de; Hazreti Âdem'in dîni de, bütün peygamberlerin dîni de; aynı dîn.
15/HİCR-26:" Ve le kad halaknel insâne min salsâlin min hamein mesnûn(mesnûnin.)
"Andolsun ki; Biz insanı, "hamein mesnûn olan salsalinden" (standart insan şekli verilmiş ve organik dönüşüme uğramış salsalinden) yarattık."
Nârın semû; cinler, enerji adı verilen, bir özel Allahû Tealâ'nın yaratılışıyla yaratılmışlardır. Ama insan, topraktan yaratılmıştır.
15/HİCR-30-31: "Fe secedel melâiketu kulluhum ecmaûn(ecmaûne). İllâ iblîs(iblîse), ebâ en yekûne meas sâcidîn(sâcidîne.)"
Böylece meleklerin hepsi birden, toplu olarak secde etti. İblis hariç. Secde edenlerle beraber olmaktan (direnerek) kaçındı.
İblis, Âdem (A.S )'a secde etmedi. İblis, bir cindi. Melek değildi. Ve iblis, hâlâ hayatta, kıyâmete kadar da hayatta olacak ve mel'anetlerine devam edecek. Bu ateist kardeşlerimiz, şeytanın önünde bir oyuncak olduklarını, ancak öldükleri zaman anlayabilecekler. Öldükleri zaman, her birinin yanında bulunmak isterdim. Onlara: "Nasıl! Doğruyu söyleyebilmiş miyiz?" diye sorabilmek için.
15 /HİCR-33: "Kâle lem ekun li escude li beşerin halaktehu min salsâlin min hamein mesnûn(mesnûnin.)"
(İblis
"Ben, hamein mesnun (standart bir şekil verilmiş, organik dönüşüme uğramış) olan salsalinden halkettiğin bir beşere secde etmem (eden olmam)." dedi.
Toprak, organik hüviyete dönüşebilen bir özelliğin sahibi olarak, Allahû Tealâ tarafından yaratılmış. Şimdilik bu izahatlar; bunları ihata ediyor. İnşaallah bu kardeşlerimizin, bu konuda sualleri olur da; onlara birer birer cevap veririz. O zaman kaza neymiş, kader neymiş, bunları birer birer, onlara inşallah söyleriz. Akıllarını kullandıkları zaman, itiraz edecek bir şeyin kalmadığını görecekler. : "Tanrı yoksa, evreni kim yarattı? Ortada evren diye bir şey var, yani kâinat. O halde bu evrenin bir de nedeni olması gerekir şeklinde düşünmek isteyişimizin nedeni, şimdiye kadar gördüğümüz, bildiğimiz her şeyin bir nedeni olmasıdır."
Felsefeye bakın! Madem ki; dünya vardır, öyleyse bunun bir nedeni vardır, diye başlıyor konuya. Aslında muradı, bu nedeni ortadan kaldırmayı sağlamak.
"Peki gerçekten var olan her şeyin bir nedeni olmalı mıdır?"
Düşünen bir insan için, mutlaka olmalıdır.
"Bazı şeylerin de nedensiz olması, ezelden beri gelmesi, nedeninin yine kendisi olması, mümkün olabilir mi?"
Mümkün olabilir. Allah öyledir. Ezel dediğimiz şey de, eğer bir zaman parçası ile ölçülüyorsa, zamandan evvel de Allah vardı. Ne kadar geriye giderseniz gidin, hep vardı. Ne kadar ileriye giderseniz gidin, zamanın geleceğine; zaman bitecek, kıyâmetle zaman bitecek. Geriye dönüp sıfırlanacak. Ama Allah gene var olmakta devam edecek. Kâinat yok olacak, Allah gene var olmakta devam edecek. Zamandan evvel de Allah vardı. Şimdi zaman devam ediyor. Allah gene var. Zamandan sonra da Allah var olacak. Nerede? Hep yoklukta. Allah, yoklukta. Öyleyse, ezelden beri gelmesi, zaten eksik bir ifade. Zamandan evvel de Allah vardı.
Evet, bazı şeyler nedensiz olmalı derseniz; niçin o nedensiz olan şeyin, evren olduğunu kabul etmeyesiniz? Yani evrenin, nedeni olmadan da var olabileceğini söylemek istiyorlar. Bu zavallı insanlar, Allahû Tealâ'nın söylediğini, hiç bilmiyormuş gibi görünüyorlar.
Allahû Tealâ diyor ki: "Evvelce göklerle yerler, biraradaydı." Bütün uzayların yok edildiği, bir tek nokta. "Sonra biz onu fekhettik, mekanlarından kopardık, dağıttık." diyor. Bir noktadan ayrılan bütün partiküller, bütün enerji partikülleri sebebi ile zaman başlıyor. Bu zamanın başlaması ile herşey artık var. Zaman, saniyenin milyarda kırk kadar bir zaman parçasında, Allah'ın yarattığı, Allah'ın patlattığı noktadan, bütün nötrinolar, enerji partikülleri, enerji partikülleri hiçbir âleme ait olmadıkları için, sonsuz hızla hareket edebilirler. Sonsuz hızla, ait oldukları gezegenleri oluşturmak üzere oraya gidiyorlar. Orada Allahû Tealâ, her sağ ve sol spinli bir çift nötrünodan bir çift elektron; sağ ve sol spinli bir çift karşıt nötrinodan da bir çift karşıt elektron vücuda getiriyor ve böylece maddenin temel yapısı tahakkuk ediyor.
Bu temel yapıya dikkat edin! Her bir, bütün kâinatın yapı taşı, hidrojen atomudur. Hidrojen atomuna baktığınız zaman, merkezde bir proton göreceksiniz. 3676 tane karşıt elektronu olan, 3675 tane de elektronu olan bir varlık bu. Proton adı. 3676 elektron ki; denge mutlaka sağlanır, onunla sağlanır. Eliptik bir yörünge üzerinde, elektronun etrafında hareket etmektedir. Bu bir hidrojen atomudur. Bütün elementler, hidrojen atomlarının 2-3-4-5-6 ışımasız olanları, radyasyon yayınlamayanları. Mutlaka çift sayıda olması gerekir.
Elementler, hidrojen atomlarının biraraya gelmesi ile oluşuyor . Allahû Tealâ diyor ki; Biz kâinatı hünnes ve künnes kanunlarına göre yarattık, diyor. Bir hidrojen atomunun nükleusundaki proton ile çevresinde dönen, eliptik yörüngede dönen elektron arasında, hangi ilişki varsa; güneş sistemimizde de aynı ilişki var. Aynı kudret eli, hem o elektronu yaratıyor; mikro planda, hem de güneş sistemlerini yaratıyor; makro planda.
Öyleyse her biri, hünnes ve künnes kanunlarına göre bir merkezî çekim gücü, bir de çevrede, eliptik bir yörüngede dönen künnes. Allahû Tealâ, böyle yarattığını söylüyor. Ve Profesör Hubble'ın Nobel mükâfatı kazanmasının arkasında, kâinatın hâlâ büyümesinin var olduğunu görüyoruz, ispatını görüyoruz; yıldızların birbirinden ayrılması ile.
Kıyâmete kadar kâinat, büyümeye devam edecektir. Çünkü Allahû Tealâ, nötrinoları elektronlar haline getirdikten sonra, karşıt elektronlar haline getirdikten sonra, atom yapısını koyduktan sonra, kâinatın oluşması söz konusu. Bu oluşma ile birlikte, bütün gezegenlere, onları birbirinden ayıracak olan, bir kinetik enerji yüklüyor Allahû Tealâ. Ve zamanın durmamasını o temin ediyor. Bu kinetik enerji var olduğu sürece, yıldızlar birbirinden ayrılacak, aynı noktadan ayrılan o sonsuz kâinat büyümesi; aynı noktadan ayrılan noktalar, devamlı olarak uzaklaştıkları için, zaman geçmişten geleceğe doğru uzayacak.
Kıyâmet günü ise Allah'ın verdiği kinetik enerjinin sona ermesi, kıyâmet günüdür. Zaman duracak. Çünkü büyüme duracak. Büyüme durduktan sonra, olay bitmeyecek. Gravitasyon başladığı için, geri çekim söz konusu. Allahû Tealâ diyor ki: "Güneş dünya ile birleştiği zaman, dünya ay ile birleştiği zaman, o zaman kıyâmet günüdür." diyor. Bütün büyük kütleler, küçük kütleleri kendisine çekecek ve uzay giderek daralacak, uzay giderek yok olacak ve küçülen, küçülen, küçülen kâinat, en küçük noktaya doğru gidecek. Ve sıfır zamanda, o noktada, enerjiye dönüşmüş olacak. Şu anda zaman, geçmişten geleceğe doğru yürüyor. Allah'ın yarattığı bir kâinat dizaynı içersinde.
"Evren dediğimiz şeyin her tarafını gezip gördünüz, sınırlarına kadar her şeyini biliyor musunuz da, evren nedensiz değildir diyorsunuz?"
Evet biliyoruz, evren dediğimiz bu şeyin, kâinatın ne olduğunu biliyoruz. Çünkü onu gördük. Allahû Tealâ bize, kâinatı gösterdi. Hangi gün, Allah'ın o şerefine erer de Allahû Tealâ sizin kalp gözünüzü, varlıklar âleminin ötesine geçirirse, oradan geriye baktırırsa size, o zaman kâinatı göreceksiniz; cinsiyetsiz bir insan vücudu. O zaman bunu göreceksiniz. Rengini de söyleyebilirim. Hani yağmur yağdıktan sonra, dereler sarı ile kahverengi arasında çamurlu bir renkte akarlar ya, işte kâinatın rengi de o. Hiç kımıldamayan bir dizayn. Aynı hüviyetini hep koruyor. Hiçbir uzvu kımıldamayan bir insan vücudu. Ama giderek adım adım büyüyor, zamanın devamı istikametinde. Eğer "gördünüz mü?" diye soruyorsanız,
evet gördük
"Belki de evren, kendisinin nedensiz olmasını sağlayacak ve bizim henüz bilmediğimiz, bazı ek özelliklere de sahiptir."
Ne yazık ki; nedensiz değil, nedenli. Bu bakımdan sizi, sukûtu hayale uğratacağım için üzgünüm; ama nedenli. Çünkü Allah, yaratmayı diledi ve o bir tek noktayı, kâinatı oluşturacak olan özellikle uzayla donattı ve kâinat, hâlâ büyüyor. Ve zaman da geçmişten geleceğe uzanıyor .
"Bazı web sayfalarında yayınlanan bir yazıya göre; evren yaradılışının, bir nedeni olmak zorunda değil."
Nedeni olmak zorunda veya değil, bunun tartışması mânâsız geliyor bize. Ama evren, bir yaratıktır ve Allahû Tealâ tarafından yaratılmıştır.
"Acaba bu insanlar; Allah'ın varlığını kabul etmektense, böyle bir inanca sığınmayı daha mı kolay buluyorlar?"
Aslında o zavallı insanlar da bir araştırma içersinde. Yani tutunacak bir dalları yok, boşlukta bu insanlar. İnsan olmaları, düşünüyor olmaları, birtakım mevkilerin sahibi olmaları, bu ateist kardeşlerimizi aklî bir kibire götürüyor, gurura götürüyor ve bu gurur, Allah'ı ortadan kaldırmalarını istiyor. Gurur, nefsimizin afetlerinden biridir. Kibir ve gurur. Bu da şeytanın hakimiyeti altında bir faktördür. Bütün afetler, şeytanın kontrolü altındadırlar. Bu insanlar, devamlı olarak şeytanın onları yönlendirdiğinin farkında değiller. Ne akıllı olmaları, ne zeki olmaları, ne üniversite bitirmeleri, bu vasfı hiç değiştiremez . Ve netice işte böyle!..
"Yoktan yaratıldık. Bugün evrende varlığını gözlediğimiz herşey, bir bing-bang öncesinde yoktu.Doğru, gerçek. "Vücudumuzu oluşturan atomların bir kısmı, bing-bang sırasında, diğerleri ise yıldızların merkezinde sentez edildi.
Hiç biri bing-bang sırasında sentez edilmedi. Bing-bang sırasında, sadece enerji vardı. Elektronlar, sonsuz hızla hareket edemezler. Elektronların hızı, ışık hızının altındadır. Bunları bilmiyor musunuz?
Sevgili Allah'a inanmayan kardeşlerimiz, kendinize yazık etmiyor musunuz? Bu teorilerin büyük kısmı zaten yanlış. Bakın, ne diyorsunuz? Bing-bang sırasında atomların bir kısmı oluştu diyorsunuz. Hayır! Oluşmadı. Bing-bang sırasında oluşan, sadece enerjidir. Sadece enerji, sonsuz hızla hareket edebilir ve Allah'ın patlattığı noktadan, gezegenleri vücuda getireceği noktaya, bir anda ulaştılar hepsi. Orada anlattığım olay oluştu. Her bir çift nötrinodan, bir çift elektron; her bir çift karşıt nötrinodan, bir çift karşıt elektron oluştu.
Siz ateist kardeşlerim, karşıt elektronların, elektron ağırlığının yarısı kadar devir sayısına sahip olduğunu biliyor musunuz? Yarısı kadar ağırlığa sahip olduğunu biliyor musunuz? Ve ağırlıklarının negatif olduğunu biliyor musunuz? Buna; "YARIM AĞIRLIKLAR KANUNU" diyor, Allahû Tealâ. Bakalım sizin ilminiz, kaç yüz yıl sonra oraya ulaşacak?
"Diğerleri ise yıldızların merkezinde sentez edildi."
Yıldızlarda gerçekten bir sentez olayı var. Enerjinin maddeye çevrilmesi olayı. Ve süpernovalarla evrene saçıldı. Hayır! Zaten saçıldığı yerde oluştular. Herşey Allahû Tealâ tarafından evvelden planlanmış durumda. Nihai noktalara ulaşıyor sonsuz hızla hareket eden nötrinolar, enerji partikülleri. Orada maddeye dönüşüyorlar. Kâinata yayılan süpernovaların patlaması değil; onlar sonradan oluşuyor. Herşeyin başlangıç anında nereye ulaşacağı belli.
Bütün elektronlar, karşıt elektronları, elektronlar da karşıt elektronları oluşturmak üzere, bütün enerji partikülleri bilinçle ait oldukları yerlere ulaştılar. Bütün kâinatın temel yapı taşları, orada o anda oluştu.
"Bu arada daha ağır elementler oluştu."
Elementlerin oluşması hep aynı standart içinde. Hidrojen atomlarının Allahû Tealâ tarafından çoğaltılması ile oluştu.
"Bazı atomlar ve organik maddeler dünyada buluştu ve ilk canlı hücre oluştu."
Oluşmadı. Canlı hücreyi, Allah oluşturdu. Bir düşünün bakalım, neye hayat verebilirsiniz? Canlının, canlı olabilme özelliğine sahip olmak başka şey, canlı olmak başka şey. O özelliğin sahibi kıldığı nesneleri, canlı kılan Allah'tır. Bunu bilmiyor musunuz?
"Evren, yarattığı insanda bilince kavuşmuş."
İnsanı, evren yaratmadı. İnsanı, Allah yarattı. Sizi de sevgili ateist kardeşlerim. 70 trilyon hücrenizle, her hücrenizde 23 çift kromozomla, DNA (deoksiribonükleik asit) sarmallarıyla, sizi fizik vücudunuzu, insan kılan O'dur. Bir düşünün şöyle, uzuvlarınızı. Nasıl harika bir yapı içinde gerçekleşmiş? Nasıl Allahû Tealâ sizi yaratmış? 4.2 katrilyon siz varsınız. Aynaya baktığınız zaman, kendinizi tek başınıza görüyorsunuz; ama 4.2 katrilyon sizle temsil ediliyorsunuz.
"Evren, yarattığı insanda bilince kavuşmuş; var olduğunun farkına varmıştı. Hemen kendini daha yakından tanımak için harekete geçmeliydi, kimdi, neydi, , bilmeliydi."
Evren şimdi, kendisini bilecek! "Bütün evreni yaratan kendisi değil miydi?" Yani evreni yaratan, evren! "İnsandan önce kendi varlığının farkında değildi, ancak insan aklında bilince kavuşmuştu.
Ateizmde yaygın olarak benimsenmiş olan, yaratılış teorisi:
Kâinatın oluşumundan sonra bir takım kabul edilen yağmurlar, depremler, çeşitli doğa olaylarından sonra; yeryüzü, atmosfer oluşuyor. Bununla birlikte, bir su birikintisi içerisinde tek hücreli bir canlının oluşabilmesi için, gerekli olan tüm mineral, aminoasit vs. bulunuyor ve son olarak bunların bir etki ile bir araya gelmesi kalıyor ki; bu da bir yıldırım olarak düşünülüyor. Yıldırım gelecek ve bir araya gelmeyi temin edecek.
O yıldırım ki; ulaştığı yerde hayatı yok eder. Hayatı var etmek şöyle dursun, ulaştığı yerde hayatı yok eder. İsterlerse bu kardeşlerim, kendilerine yıldırım isabet etsin de hayatta kalsınlar bakalım, bir görelim yıldırım nasıl hayat veriyormuş insanlara. A benim canım kardeşlerim Allah'ı yok sayacaksınız diye, bu kadar mantıksız iddialarda bulunmak size hiç yakışmıyor. Evvelâ şu yaratılışı bir okuyun, öğrenin, o zaman sizinle konuşalım. Ya da bir akşamımızı size ayıralım, bize suallerinizi iletin.
Bir ilmin sahibi olarak, biz onların bütün suallerine cevap verebiliriz. istedikleri zaman, üç saatlik zaman dilimi içinde üç dört suali bize sorsunlar. Biz de onlara cevap verelim, ve anlasınlar ki; ne kadar boşluktalar, ne kadar ilimsizler. Yani bununla şunu söylemek istiyorlar;
Oraya yıldırım düşünce hayat olmayan o aminoasitler hayatı oluşturacak. Hayır! Hayat sadece Allahû Tealâ tarafından verilir. Cansızları, canlılardan ayıran bir şeydir. Bir aminoasit içine elektrik enerjisi ulaşması ile, hiçbir zaman canlı bir hücreyi vücuda getiremez. Buna kendileri de inanmıyorlar, ama izah etmeleri lâzım bir şeyler, onun için çalışıyorlar.
Eğer sualleri varsa, hele yaratılış konusunda onu bize sorsunlar ve bugün ki ilmin de daha ötesindeki şeyleri biz onlara söyleyelim. Biz tartışalım, hatta karşılıklı tartışalım. İSKENDER ALİ MİHR