2 sonuçtan 1 ile 2 arası

Konu: İnsan Hırsına Düşkündür

    Share
  1. #1
    ***
    DIŞARDA
    Points: 455.346, Level: 100
    Points: 455.346, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 100,0%
    Overall activity: 100,0%
    Achievements
    SiLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    EMEKTAR KURUCU

    .
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    ISPARTA
    Mesajlar
    18.956
    Points
    455.346
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    İnsan Hırsına Düşkündür

    İnsan Hırsına Düşkündür
    Meariç Suresi (sure 70) sf:567 44 Ayet


    Bismillahirrahmanirrahim

    19.Gerçekten insan, pek hırslı (ve sabırsız yaratılmıştır.


    20.Kendisine fenalık dokunduğunda sızlanır, feryat eder.


    21.Ona imkan verildiğinde ise pinti kesilir.


    KURAN-I KERİM VE AÇIKLAMALI MEALİ SF:568



    Hak Dini Kur'an Dili Cilt: 8 Sure:70 Meariç Suresi

    Ayet Sayısı:44 SF:329-344




    19. Doğrusu insan dayanıksız ve huysuz yaratılmıştır.

    20. Kendisine kötülük dokundu mu sızlanır.

    21. Kendisine hayır dokundu mu cimrilik eder.

    22. Ancak namaz kılanlar bunun dışındadır.

    23. Onlar ki namazlarını sürekli kılarlar.

    24. Onların mallarında belli bir hak vardır.

    25. İsteyen için ve istemekten utanan yoksul için.

    26. Onlar ki ceza gününü tasdik ederler.

    27. Rablerinin azabından korkarlar.

    28. Çünki Rablerinin azabına güven olmaz.

    29. Onlar ki ırzlarını korurlar.

    30. Ancak zevcelerine ve cariyelerine karşı hariç. Çünkü onlara karşı

    yaklaştıklarında kınanmazlar.

    31. Bundan ötesini isteyenler, işte onlar haddi aşanlardır.

    32. Onlar emanetlerini ve ahitlerini gözetirler.

    33. Şahitlikerinde dürüsttürler.

    34. Namazlarına devam ederler.

    35. İşte bunlar cennetlerde ağırlanır.



    Helu, esasında bir çabukluk manası bulunan, bir taraftan tahammül

    süzlük, mızıkçılık; bir taraftan da siddetve hırs gibi farklı kavram

    arasında bir huysuzluk ifade eden, manası tam açık olmayan bir

    vasıftır ki, şu iki ayet ile izahı yapılmıştır. Kendisine kötülük dokun

    duğu zaman çok sızlanır. Kendisine mesela bir ağrı, bir sıkıntı,bir

    yoksulluk , hastalık gibi bir acı dokundu mu kıvranır, sızlanır, feryat

    eder, dayanamaz, başkalarından medet bekler. Yine kendisine bir hayır do

    kunduğu zaman da kıskanır. Mesela bir servete, bir sıhhate, bir makama

    kondu mu hırsından, kıskançlığından kimseye birşey vermek istemez, ağla

    dığı günü derhal unutur. Başı ağrıdığı zaman, herşeyden ümit bekleyen o

    mızmız adam; bu kez kuvvet bulunca kimseye bir lokma vermemek, hayra

    engel olmak için sımsıkı bir afacan kesilir. Hakka ve hayra sırtını

    çevirir. Eline geçeni toplayıp yığmaya, saklamaya çalışır. O'nun için de

    o salgın ateş onu çağırır.



    Ancak namaz kılan o müminler; o huydan, o ahlaksızlıktan, o azap

    tan, o kötü sonuçtan istisna edilmişlerdir. Onlar aşağıdaki gibi güzel

    huylarla nitelenmiş olup, cennetlerde ikram göreceklerdir. O huylardan:


    Birincisi: Namazlarına devamlıdırlar. Sadece ''onun farz olduğuna inan

    dım'' , demekle kalmayıp Allah'ın emrettiği, Peygamber'in öğrettiği şekilde

    bilinen namazlarını terk etmeksizin devamlı kılmayı da huy edinmişler

    dir. Allah'ı ve emirlerini unutmazlar.


    İkincisi: Mallarında (sade nasıl isterse öyle verecekleri nafile bir yar

    dım değil, malına göre) belirli oranda bili nen bir hak, yerine geti

    rilmesi farz bir Allah borcu olmak üzere bir vergi vardır. Buna inanıp

    da, dilenen ihtiyaç sahiplerine ve dilenmeyi gururlarına yediremedikleri

    için dilenmediklerinden dolayı zengin zannedilen fakat hiçbir kazançları

    bulunmayan yoksullara o hakkı seve seve iyi niyetle bizzat veya vekil

    leri vasıtasıyla verirler. (bilgi için Zariyat Suresi , 51/19 tefsirine

    bakınız.)


    Üçüncüsü: Din gününün ( iyi veya kötü amellerinin cezasının verileceği

    haşır, neşir ve hesap gününü ) tasdik ederler. İmanlarında doğru olduklarını

    gösterirler. Yani hakkı ve hukuku tanıyıp ahirette verilecek sevaba iman

    ederek bedenle ve malla ilgili ibadetleri yapmak için çalışırlar, nefisle

    rini zahmete koşar, ceza gününe inandıklarını böyle bizzat yaptıkları

    işlerle kanıtlarlar. Burada ahiret gününü tasdikten maksadın sadece kalp

    veya dil ile yapılan ve teoride kalan bir tasdikten ibaret kalmayıp

    bizzat yaparak kanıtlamak manasına olduğu, bu tasdikin namaz ve zekattan

    sonra ameli ibadetler arasında sayılmasından ve bunun onlardaki ihlas ile

    samimiyet anlatılırken söylenmiş olmasından anlaşılır.


    Dördüncüsü: Rablerinin azabından korku üzere bulunurlar, kendilerine acıya

    rak azaptan korku ve sakınma üzere bulunurlar. Görevlerinde, yapmaları

    gereken işlerde kusur etmiş veya yasak olan birşeye atılmış bulunmak ve

    Hakka layık işler yapamamış olmak endişesiyle korkar dururlar. Güzel

    güzel işler yapmakla beraber çalıştıkları, yaptıkları işlere güvenmezler,

    sonunda varıp kavuşacakları Allah'a karşı onları büyük bir şey yapmış gibi

    saymayıp küçük görürler. O'nun huzuruna çıkacakarını düşünerek; '' Rableri

    nin huzuruna döneceklerinden kalpleri çarparak, zekatlarını verenler....''

    (Müminun, 23/60) övgüsü üzerine kalpleri titreye titreye çalışırlar. Çünkü

    Rablerinin azabından emin olunamaz. Aman verilmiş, kendisinden güvence

    alınmış değildir. Zira insan için bu dünyada herşeyi çözümlemiş, bütün

    görevlerini yerine getirmiş ve sakınılması gereken herşeyden sakınmış bulun

    duğunu iddia mümkün olmadığı gibi, kaderin sırrı da bilinmemektedir. İnsan

    ın bugüne kadar hiç kusur işlememiş olduğu varsayılsa bile yarın nasıl

    bir durum kazanacağını Allah'tan başkası bilmez.



    Beşincisi: Irzlarını, apışlarını korurlar, kimseye açmazlar. Ancak hanım

    larına ve ellerinin kazandığı,mülkleri altındaki cariyelerine başka. Çünkü

    onlara karşı kınanmazlar.Falancanın üç dört zevcesi var, mülkü altında şu

    kadar cariye var diye övülmeleri gerekmezse de, kınanmazlar ve yerilmezler.

    Kimsenin onları edebe, hukuka ve şeriata aykırı davranıyor görerek kına

    maya ve yermeye hakkı yoktur. Zira hanımları nikah akdi, cariyeleri de on

    ların mülkü olmalarıyla kendilerine helal olmuşlardır. Fakat ondan ötesini

    isteyenler, nikahlı eşlerinin ve mülkleri altında bulunan cariyelerin dışın da

    zevk aracı arayan, ırzlarını korumayan, harama açılan, gayrı meşru

    ilişkide bulunanve fuhuş yapan kişi, gerek erkek, gerek hanım, işte on

    lar haddi aşan, sınır tanımaz kişilerdir. Onlar her türlü kınama ve yerme

    ye, yasaklama ve engellemeye layıktırlar.



    Altıncısı: Onlar emanetlerine ve verdikleri sözlere uyarlar. Kendi

    lerine emanet edilen söz, hal, fiil, mal, Allah haklarına ve kul

    haklarına; Allah'a ve kularına, aileleri ne, çoluk - çocuklarına, mülkleri

    altında bulunanlara, komşularına, yabancılara ve yakınlarına vermiş olduk

    ları ahit ve sözlere uyarak onları tutarlar, bozmaktan sakınırlar.

    Şeriatın bütün hakları birer emanet olduğu gibi, yüce Allah'ın kullarına

    vermiş olduğu uzuv, mal, çoluk- çocuk , makam ve diğer nimetlerin hepsi de

    emanettir. Onları kullanılması gereken yerin dışında kullananlar emanete

    hainlik etmiş olurlar. Buhari ve Müslim'de İbnü Ömer'den rivayet edildiği

    üzere dört huy kendisinde bulunan katıksız münafık olur. Kendisinde bu

    dört huydan birisi bulunan da münafıklıktan bir huy, bir alamet bulunmuş

    olur. ''Emanet verildiği zaman hainlik eden, söz söylediği zaman yalan

    söyleyen, söz verdiği sözünde durmayan, düşmanlığa kalkıştığı zaman

    da edepsizlik eden, yalan ve iftira ile edepsizliğe sapan.'' (1)



    Beyhaki'nin ''Şuab-ı İman''da Hz. Enes'ten rivayet ettiği bir hadise

    göre;Peygamberimiz (s.a.v.) bir hutbesinde şöyle buyumuştur: ''Haberiniz ol

    sun ki, emaneti olmayan kimsenin imanı yoktur. Ahdi olmayanın da dini yok

    tur.''


    1. Buhari, İman, 24; Mezalim, 17; Cizye, 17; Müslim, İman, 106; Tirmizi,

    İman, 14; Nesai, İman, 20; Ahmed b. Hanbel, II , 189, 198, 200.


    2. Ahmed b. Hanbel, III , 135,154, 210, 251.



    Yedincisi: Şahitliklerinde dürüsttirler. Doğru, dürüst, adaletle şahitlik

    yaparlar, şahit oldukları şeyin hiçbir noktasını gizlemeden, eğip bükmeden

    dosdoğru şahitlik ederler. Bu özellik, emanet kavramı kapsamına girmekle

    beraber , önemini açıklamak için özellikle zikredilmiştir.



    Sekizincisi: Namazlarını koruyucu olurlar. Ta başta namaza devam söylenil

    dikten sonra , sonunda da namazın korunmasının ayrıca söylenmesi hakkın

    da tefsirciler şöyle demişlerdir: Namaz vakitleri açısından, namazın hiç

    bir vakit terkedilmemesi için, ' namazlarına devam ederler ' denilmiş;

    namazdan önce, namaz kılarken ve namazdan sonra yapılacak işlere özen

    göstererek en mükemmel bir şekilde olmasına dikkat etmek için de

    ''namazlarını korurlar'' denilmiştir.



    Namazdan Önceki İşler; Namazın mükemmel bir şekilde kılınabilmesi

    çin vaktinden evvel gözetilmesi gereken hazırlıklar, vakitlerin girişi

    ne kalben ilgi göstererek dikkat, abdest ve temizliğe özen göstermek;

    avret yerlerini örtmek, kıbleyi aramak, temiz elbise, temiz yer ve

    mükemmel olmak için cemaat ve camii gibi hususlara dikkat etmek, namaz

    dan evvel kalbini vesveseden , Allah'tan başka şeylere çevirmekten arın

    dırıp kalp huzuru bulmaya, gösterişten sakınmaya çalışmak.



    Namaz Kılarken Yapılacak İşler; Namazın Allah'ın huzuruna yükselten bir

    miraç olduğunu düşünerek ve hikmetini bilerek sağa sola dönmeksizin ,

    okurken ve zikrederken kalp huzuru üzere bulunmak.



    Namazdan Sonra Yapılacak İşler; Namazdan sonra boş söz ve işlerden,

    günaha girmekten sakınmak. Bununla birlikte,bütün bunları yapabilmek için

    en önemli bir şart daha vardır ki,o da namazın ''korku namazı''halinde

    kalmaması ve namazı kılmaya engel olacak bir dış düşman saldırısına

    düşüverilmemesi için esenlik içinde bir vatan, bir İslam yurdu ve

    burada iyiliği emir, kötülükten nehiy ile huzur ve sükunu gözetecek

    bir toplumun gerekli olduğu bilincine vararak o hususta gereğine

    göre karakol ve cihad görevine hazır bulunmak, yani Allah'tan

    başka hiçbirşeyden korkmayacak bir durumda bulunmak üzere korun

    maktır. Tevbe Sure'sinde geçtiği üzere, '' Allah'ın mescitlerini ancak,

    Allah'a ve ahiret gününe inanan, namazı kılan, zekatı veren ve

    Allah'tan başkasından korkmayan kimseler imar ederler.'' (Tevbe 9/18)

    Yoksa namaza devam ihtimali kalmaz. Bu şekilde müslümanların taşıdığı

    bu sekizinci özellik, İslam'da toplum kurumuyla asayiş, yönetim ve

    askerlik işlerinin namazı koruma gayesiyle özellikle ilgili olması

    gereğini anlatmıştır. Dolayısıyla namaza devam ederken , namazın

    önünde ve sonunda bu koruyuculuk görevini unutmamak gerektiği gibi,

    korurken de namaza devamı unutmamak ve onu korumak üzere yapmak

    gerekir.Gerçi bu sure Mekke'de inmiş olması ve Mekke'de henüz savaşa

    dair bir emir inmemiş bulunması itibarıyla orada askerlik işleri söz konu

    su olamaz ise, askerlik işlerinin hazırlanmasıyla ilgili böyle esaslar da

    yok değildir.


    Görülüyor ki, burada bu sekiz özelliğin başı ve sonu namaz ile çer

    cevelenerek, hepsi de namaz kılan kişinin niteliği olarak özetlenmiş ve

    bu şekilde namazın dinin direği olduğu anlatılmıştır.


    İşte bunlar Cennetlerde ikram olunacaklardır. Demek ki, bu sekiz

    huy, cennetin sekiz kapısı yerindedir.



    -------------------------------------------------------------------------------



    Fecr Suresi (Sure:89) Sf:592 30 Ayet


    Bismillahirrahmanirrahim


    16. Onu imtihan edip rızkını daralttığında ise '' Rabbim beni önemsemedi''

    der.

    17, 18, 19, 20. Hayır! Doğrusu siz yetime ikram etmiyorsunuz, yoksulu yedir

    meyi birbirinize teşvik etmiyorsunuz. Haram helal demeden mirası yiyorsunuz.

    Malı aşırı biçimde seviyorsunuz.


    ( Cahiliye devrinde Araplar , mirastan kadınlara, çocuklara ve yetimlere

    pay vermezlerdi.)


    KUR'AN-I KERİM VE AÇIKLAMALI MEALİ SF:593




    Hak Dini Kur'an Dili Cilt:9 Sure:89 Ayet Sayısı: 30 Sf:182-208



    14. Kuşkusuz Rabbin her an gözetlemededir.

    15. Ama insan, her ne zaman Rabbi onu sınayıp da ikram da bulunur,

    nimet verirse, 'Rabbim bana ikram etti' der

    16. Ama her ne zaman da sınayıp rızkını daraltırsa,o vakit de, ''Rab

    bim beni zillete düşürdü'' der.

    17. Hayır, hayır, doğrusu siz yetime ikram etmiyorsunuz.

    18. Birbirinizi yoksula yedirmeye teşvik etmiyorsunuz.

    19. Oysa mirası öyle bir yiyorsunuz ki, haram helal gözetmeden.

    20. Malı öyle bir seviyorsunuz ki, yığmacasına.



    Kuşkusuz Rabbin ( her hal ve durumda) gözetlemededir. Bu cümle yemin

    in cevabını vurgulamaktadır.

    Mirsad, gözetleyicilerin gözetledikleri, etrafı kolaçan ettikleri yerdir.

    (Nebe Suresi'nde 'Kuşkusuz cehennem gözetleme yeri olmuştur' , ayetinin

    tefsirine bakınız.) Bu sözde istiare-i temsiliye vardır. Yani seni yetiş

    tiren, her işini yöneten Rabb'in kullarıüzerinden gözetleme yerinden gözet

    en bir gözetleyici gibi her an ve her durumda gözetip duran bir şahit

    ve görendir. Hiçbirşeyi kaçırmaz, herbirine bakar, yaptığı işe göre karşı

    lığını verir. Onun için yeryüzünde kargaşayı çoğaltıp duran taşkınlar

    Allah'tan, Allah'ın azabından kaçıp kurtulacaklarını sanmasınlar.


    Rabbi'nin şanı bu: Kullarının ahiret için yaptıkları çalışmaları gözet

    ir. İnsana gelince, onun da buna göre Rabbi'nin rızası için çalışması gere

    kir. Fakat insan, o gafil insan, öyle yapmaz da dünya zevklerini gözetir.

    Onun için her ne zaman Rabb'i onu imtihan eder, yükümlü tutar, göstere

    ceği duruma göre, ahirette sorumlu tutmak,ona göre ceza ve mükafat ver

    mek üzere imtihan muammelesi yapar, görev yükler de bu sebeple ona ikram

    eder; hoşuna gidecek talih ve mevki ile yüze çıkarır ve onu nimete boğ

    ar, bol bol nimet ve mal ile rızkını çoğaltır, refaha erdirirse....


    Ebu's-Suud ve ona uyarak Alusi 'ona ikram eder' cümlesinin başındaki

    ''fa'' yı fa-i tefsiriyye (açıklama ''fa'' sı) saymış ve ''çünkü ikram et

    mek ile nimete boğmak, imtihan etmekle muradın aynıdır'' (1) demişler

    se de kanaatimizce doğru değildir. Bu 'fa'' sebebiyye (sebep bildiren

    ''fa'' olmalıdır. Zira maksat, mutlak ikram ve nimetlendirme değil, imti

    han etmek ve yükümlü tutmak hikmetiyle kayıtlı ikram ve nimetlendir

    medir. Bundan dolayıdır ki, iki ikram arasında fark vardır. İnsana

    dünyada olan ikram ve nimetin böyle imtihan hikmetiyle olduğu, bunun ise

    hesap ve sorumluluğu ağır olduğu halde gafil insan, onu düşünmez de,

    Rabbim bana ikram etti der. Kayıtsız şartsız, mutlak surette kendisine

    ikramda bulunulmuş gibi haz duyar, sevinir. Kendisini Allah'ın sonsuza ka

    dar ikramına mazhar kıldığı sevgi li kullarından imiş gibi sayar. O

    yüzden büyük felaketlere düşebileceğini ve asıl ikramın ahirette olduğu

    nu düşünmez. Ondan dolayı sorumluluğunu hesaba almadan zevk ve eğlence

    ye, taşkınlık ve fesada dalar, nankörlük yapıp hüsrana uğrar.




    Her ne zaman Rabb'i onu imtihan eder, sabrına göre ahiret

    te mükafat vermek üzere imtihan muammelesi yapar da bu sebeple ona

    rızkını daraltırsa, bunun da hesapta hafifliğini, ahirette ecir ve sevabı

    nın büyüklüğünü, dolayısıyla bunun başkaca bir ikram ve koruma olduğunu

    düşünmez de, Rabbim beni horladı, der.Rabbim bana hor baktı, beni küçüm

    sedi diye gücenir. Rızk, az da olsa yine şükrünün bilinmesi gerektiğini

    ve azın kıymetini bilmeyenin, çoğun kıymetini de bilemeyeceğini fark etme

    yerek rızık darlığını kendisine sırf bir horluk ve hakaret kabul eder

    de Rabbi'nin diğer nimetlerini hiç hesaba katmaz. Çünki bakışları fazilete

    değil, dünya zevkine çevrilidir. Hayır hayır, imtihan için olan rızık geniş

    liğini, dünya refah ve nimetini mutlak ikram saymak da doğru değil; rızık

    darlığını mutlak hor görme ve hakaret saymak da doğru değildir. İkisi

    de birer imtihandır. Hüküm, imtihandaki başarıya göre neticede belli olacak

    tır. Belki ikram sanılan, kötülüğe götüren bir başarı ile neticede zelillik;

    horlama sanılanda bir koruma ile netice de ikram çıkacaktır. ''Mal ve

    oğullar, dünya hayatının süsleridir.Baki kalacak olan iyi ameller ise, Rabbi'

    nin katında sevapça daha hayırlıdır, emelce de daha hayırlıdır.'(Kehf,18/46)


    Hayır hayır. Sözlü ayıplamadan fiili ayıplamaya, fertten topluma

    geçerek kınama ve ayıplamada, yükselme ve güzel ahlaka sevktir. Yani , ey

    Rabbi'nden ikram bekleyen ve rızkının daralıvermesini horluk ve hakaret

    gibi kabul eden insanlar ! Doğrusu siz vazifelerinizi yapmazken Rabbi'nizden

    ne yüzle ikram beklersiniz ki yetime ikram etmiyorsunuz.Rabbi'nizin size imti

    han için ikram etmiş olduğu nimetlerden üzerinize düşen vazifeyi yapmıyor;

    yetime iyilik yapıp,ihsanda bulunmak suretiyle ikram etmeniz gerekirken bunu

    yapmıyorsunuz, nasıl olur da, siz Rabbi'nizin katında ikrama layık olursu

    nuz? Ve düşkünü yedirmeye yani yoksul fakirlerin karnını doyurmaya, bakımları

    nı sağlayacak yollara birbirinizi teşvik etmiyor, özendirmiyorsunuz. Bu

    hususta birbirinizle yarışmanız gerekirken, siz ondan kaçınıyor, birbirinizi

    bunu yapmaktan nefret ettiriyorsunuz. Hatta onlar üzerinden geçinmek iste

    yip taşkınlık ediyorsunuz. ''Miras yiyorsunuz.''


    Ne yetime ikramda, ne de fakire yedirmekten hoşlanmadığınız halde

    başkasından miras kalan malı yiyorsunuz. Öyle bir yiyiş yiyorsunuz ki,

    oburcasına.


    Lemm, iyisine kötüsüne bakmayıp toplamak, derleyip toplamak, bir de

    bir yere konmak manalarına gelir.Burada ''yeme''nin sıfatı olması sebebiyle,

    haramına helaline bakmayıp yiyişte toplamak, toptan yemek, yahut hazıra

    konarak nereden geldiğini düşünmeksizin acımadan yemek manalarını ifade eder

    ki, ikisi de hak ve hukuku gözetmeyerek, şiddetli hırs ve iştah ile oburca

    sına yemek olur. Tefsircilerin açıklamasına göre maksat, yetimlerin ve diğer

    varislerin haklarını gözetmeyerek, hırs ile mirasın hepsine konmak istemek,

    yahut alnı terlemeden eline geçen mirası, bir hayra yaramasını sağlamayıp

    birçok mirasyedilerin yaptığı gibi , israf ve eğlenceyle, zevk ve sefa yo

    lunda yiyip bitirmek huylarının yerilmesidir. Hem mirası öyle bir yiyiş

    yiyorsunuz ve hem malı seviyorsunuz öyle bir seviş ki çok, yığmacasına

    bütün hırs ile. Düşünmüyorsunuz ki ,sahibinin elinde hayır için sarfedilme

    yip yığılan mal, mirasyedilerin ellerinde, eğlence yollarında yok olup

    gidiyor. Kazanıp yığana günah ve vebalinden başka birşey kalmıyor. Bütün

    bunlar ahireti düşünmemek, yüce Allah'ın gözetlemede bulunduğunu hesaba katma

    maktan kaynaklanır. Hayır hayır, öyle yapmayın; mirasa, mala öyle hırs ile

    sarılmayın da hayatta fırsat elinize geçmiş iken, Allah için güzel işler

    yapmaya çalışın,önden hayırlar gönderin. Yetime ikram ve fakiri yedirmek

    için birbirinizi teşvik ederek hayırda yarışın,ahireti gözetin.(SF:197,198,199)


    (1) Eb'u-Suud , a.g.e. , IX , 156; Alusi, a.g.e. , XXX,160

  2. #2
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Cevap: İnsan Hırsına Düşkündür

    Allah c.c. razı olsun emeğine gönlüne sağlık ablacım...


    Seni çok Özledim Annem

Benzer Konular

  1. İnsan Kirlenmesi
    By HiRaNuR in forum Hayata Dair
    Cevaplar: 1
    Son Mesaj: 10.03.13, 23:02
  2. İnsan
    By ArzuNur in forum İ -Harfi
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 16.12.08, 23:32
  3. İNSaN...
    By Konyevi Nisa in forum Psikoloji
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 01.11.08, 13:39
  4. İnsan ve sırları
    By SiLa in forum Risale-i sesli, Sohbetler
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 28.08.08, 09:13
  5. İnsan yetiştirmek
    By SiLa in forum Osmanlı tarihi
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 14.08.08, 10:25

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •