Ahmet Mekkî Efendi "Rahmetullahi Aleyh"
ÖLÜM ACISI ZORDUR
“Ahmet Mekkî Efendi”, bir günkü vaazında,
Konuşurken, "Ölüm"den açılmıştı mevzû da.
Biri ona sordu ki: (Efendim, bu insanlar,
Acabâ can verirken, ne kadar acı duyar?)
Cevâben buyurdu ki: (“Ölüm”ün en hafifi,
Öyle şiddetlidir ki, mümkün olmaz târifi.
Ne zaman ki bir kişi, gelse ölüm hâline,
Sanki konur "İki dağ" omuzu üzerine.
İğnenin deliğinden çıkacak rûhu sanır.
Yerle gök birleşir de, o arasında kalır.
“Can verme”nin acısı, fazladır hattâ şundan,
İnsana, "Yetmiş” defâ kılıç vuruluşundan.
Fakat “Mü'min”, görerek hûri ve melekleri,
Onların zevki ile, duymaz bu elemleri.
Daha da şiddetlidir lâkin "Kabir azâbı".
Hiç kalır buna göre, can verme ızdırâbı.
Çünkü kabir, yakındır âhiret hayâtına.
Benzer azapları da, âhiret azâbına.
Bu kabir azâbı da, böyle çok şiddetliyken,
Hiç kalır "Mahşer”deki azaplara nisbeten.
Bir damlanın, deryâya nisbeti nasıl ise,
Bunlar da, birbiriyle edilmez mukâyese.
O meydanda "Bin sene" bekleşirken insanlar,
Güneş, bir mızrak boyu yaklaşıp halkı yakar.
Bir ayağın üstünde, bulunur binbir ayak.
Günâhlarına göre, tere batar cümle halk.
Öyle çok sıkışır ki, kâfirler izdihamdan,
Temennî ederler ki, kurulsa hemen "Mîzân".
Derler ki: "Hesâbımız görülse de hemence,
Şu sıkıntılı hâlden, kurtulsak bir an önce."
Halbuki bilmezler ki, bitince suâl hesap,
Başlıyacak bu sefer, daha elîm bir azap.
Çünkü girecekleri "Cehennem"in ateşi,
Öyle şiddetlidir ki, bulunmaz aslâ eşi.
“Mahşer” meydanındaki acı ve sıkıntılar,
“Cehennem azâbı”nın yanında hiç kalırlar.
Bir kum tâneciğinin, kâinâta nisbeti,
Ne ise, öyle çoktur Cehennemin şiddeti.
Oradan bir kıvılcım, dünyâya düşse eğer,
Onun harâretinden, bu dünyâ erir, biter.
Hem kalmaz bir kararda azaplar Cehennemde.
Gün geçtikçe şiddeti, durmadan artar hem de.
Kalbinde zerre kadar “Doğru îmân”ı olan,
Cehenneme girse de, çıkarılır sonradan.)
Abdüllatif uyan