ACILARLA PİŞMEK
İnsan hayatı basit bir tarife göre; kahkaha ve gözyaşının karışımıdır.
Ancak bu karışım dengeli değil; gözyaşının, kederin çok; kahkahanın, neşenin de
az miktarıyla oluşmuştur.
Hayata ağlayarak başlayan insanoğlu küçük büyük birçok sıkıntıyla yaşamını sürdürür.
İnsan hep sıkıntılar içinde sevincin ve huzurun peşinden koşar.
Özellikle hayat şartlarının ağırlaştığı günümüzde bu sıkıntılar, stresler daha da artmış,
acılar, dertler, üzüntüler, tasalar hayatımızda daha fazla yer almaya başlamıştır.
Mevlâna bu durumu bir talihsizlik olarak görmez.
Aksine her derdin, insan için bir kazanç olduğunu belirtir.
Günümüzde yurdumuzda ve batıda birçok psikolog, hastalarının stresle baş edebilmesi için
Mevlâna’nın konuyla ilgili bakış açılarını aktarmaktadır.
Mevlâna’nın bu konudaki en önemli tavsiyesi, dertlerin insanı olgunlaştıran yönünden faydalanmaktır.
Her sıkıntı, her üzüntü insanın iç dünyasında derinleşmesi, zenginlik kazanması için bir fırsattır.
Bu görüş açısı, doğuda da batıda da bütün dünyada kabul edilen bir gerçektir.
Örneğin Konfüçyüs:
“Elmas nasıl yontulmadan kusursuz olmazsa, insan da acı çekmeden olgunlaşamaz” derken;
Eckhart da: “İnsanı olgunluğa götüren en hızlı at ıstıraptır” sözleriyle bu gerçeği dile getirir.
Mevlâna konuyu basit bir örnekle açıklar, nohut hikâyesiyle bize büyük bir hayat dersi verir.
Hikâye şöyledir:
Evin hanımı nohut pişirecektir. Nohut tencerede kaynamaya başlayınca, sıçramaya,
tencereden kaçmaya başlar. Evin hanımına:
“Neden beni ateşe atıp, kaynatıyorsun…
Mademki para verip satın aldın, şimdi neden beni bu hallere uğratıyorsun” der.
Yemeği pişiren hanım da nohuda kaşıkla vurup der ki;
“Yok, güzelce kayna, sakın tencereden kaçmaya kalkma. Seni sevmediğimden veya
senden hoşlanmadığımdan kaynatmıyorum. Bir lezzet kazan, tatlan, güzel bir yemek ol.
Bizim canımıza karış diye kaynatıyorum. Bu ateş sana eziyet etmek için değil. Çünkü
ateş görmemiş, ham kalmış, kaynamamış şeyler lezzetsiz olur” der.
Nohut, bu sözleri duyunca,
“Mademki böyle hanımcığım, güzel güzel kaynarım, sen artık kepçeyle vursan da kaçmam” der.
Hikâyeciğin sonunda Mevlâna;
“İnsan da beden tenceresinde, kızgın ateşte kaynayan nohut gibi acılarla, dertlerle, kederle pişer, olgunlaşır.
Allah(cc)’ın rahmeti, kahrından fazladır.
Bu yüzden de insanı belâlara uğratması, dert vermesi onun lutfundandır, rahmetindendir” der.
alıntı