
Hayal şehrimin revnak bahçelerinden, kızıl
goncalar yağıyor avare düşlerime…
Kursağımda yokluğunun bilenmiş hançeri,
dilimde ateşten çemberi zemherinin…
Sen!...
Zamanın tütsülenmiş karelerinde gizli kalmış
sevda güneşim… Seni bulmak için geldiğim
diyarlarda, toprağıma kokun düştü düşeli
yetiminim...
Sen kapısını defalarca çaldığım!
Sen, yüzüme bakmasa da eşiğine yüz
sürmekten usanç duymayacağım, cefasında
dahi muhabbet kokusu aldığım güzel!
Toprağıma kokun düştü düşeli yetiminim! Gel
yetiş imdadıma…
Yetiş! Hasretin hummalı sızısı yüreğime girdi
gireli yetiminim…
Sen gül yaprağıma sinen koku… Sen güle
yazgılı bülbülün sevda soluğu… Sen tutuşmuş
bağrıma düşen ılık yağmur… Sen inciden elleri
umudumun…
Yetiminim, gel yetiş imdadıma…
Çıkar beni ezelî kovuğumdan, yetiminim yalancı
diyarlarda! …
Ellerimi tut; başımı okşa, nemli gözlerime bir
şefkat öpüşü kondur ki bayramım olsun…
Gel!... Gel de gir sadrıma ama ne olur çıkıp
gitme bir misafir çabukluğunda…
Sözün vardı; ben bilmedikçe Seni;
gitmeyecektin… Sözün vardı; ellerin hep
ellerimde, sevgin hep sevgimde olacaktı ya?
Bilemedim ki, yaşayamadım ki aşkı aşk gibi
ben… Bahar dalında bir gül yaprağı olamadım
ki daha…
Sözün vardı; Sen bırakmayacaktın, Ben
bırakmadıkça Seni… Adım adım kuşatacaktı ya
meleklerinin safiyeti kalbimi…
Adını anmakta değil miydi bütün sır? Hani Sen
hep bana koşacak değil miydin; “Allah, Allah,
Allah…” diye haykırdıkça ben.
Gel yetiş imdadıma! Nur yağmurların
göğsümden kalbime inmeyeli yetiminim!
Her unuttuğumda ben, varlığını anımsatan
varlığına andolsun ki; Sensizliğin korku dolu
nöbetine askerim…
Unuttuysam affet!... Affet gafletini kalbimin…
Affet ki, kuşatmadı henüz sadrımı fâziletin…
Ama gitme…
Adını anmaktan yüz çevirdiğim her an, nûruna
yüz çevirmişliğimdir bilirim… Bilirim sebebi
nefsimdir her terk edilişin… Ama gitme, yalancı
diyarlarda aşkının yetimiyim.
Unuttuysam affet! Affet gafletini kalbimin…
Bir yürek atışı sessizliğinde göğe yükseliyor
suskunluğum her gittiğinde sen… Bir keskin
acı, bir kısık öksürük tıkıyor soluğumu… Lâl
oluyorum yokluğunda, korsan istilâsına uğrayan
sularında savruluyorum, anlamsızlığında
boğuluyorum yoksunluğunun…
Unuttuysam affet, ama gitme… Gitme!
Yetiminim Seni bulmaya geldiğim diyarlarda…
Yetiminim! Gel de gör hâlimi…
Bir gizli tuğyan düşmüşken gecemin ortasına…
Suskun bakışlarımı daldırdığım gül mahzeninde
ne yana baksam, karşımda Sen…
Güne kaim gecede göğe yükselen haykırışların
yegâne sebebi Sen… Sensizliğin şaşkına
çeviren bakışlarını devşiriyorum yıldızlara,
yokluğunda… Hasretin yürek sökücü tırpanını
bırakıyorum sonsuzluğun ellerine…
Unuttuysam affet, ama gitme!
Nefes aldığım her güne, gözlerimle dürüp
sabaha gömdüğüm geceye andolsun ki, katran
karası bulaşmış ellerimi arıtacak yegâne ırmak
Senin…
Muhtacım kör kuyulara düşen Yûsuf’un gibi
Sana…
Muhtacım, ümidimin solgun çiçeğini diriltecek
baharına…
Unuttuysam affet, ama gitme! Yetiminim yalancı
diyarlarda…
Yüreğimin kör kuyuları imdat diler ışıklı
sabahından… Ömrüme doladığım her sayfada
yazıp yaşamak istediğim, yana yana dilediğim
sevgilim Sen…
Yokluktur, ruhuma melce diye dilediğim
ezelden… And olsun ki; adını zikrettikçe titreyen
aşk ehline âşık şu gariban yüreğim… Gelmiş
gelecek Hakk dostlarının kapı eşiğinde Hakk’a
köle olmak dilerim. Andolsun ki, katından
lutfettiğin nûr ile Sana mülâki olmaktır varlık
sebebim… Yalnız Seni yol bilir; yalnız Senden
istiane isterim.
Unuttuysam affet, ama gitme!... And olsun ki bir
çirkefe saplanmış nefs kabzasından kurtarmayı
dilediğim şu vücut Senin…
Yetiminim!
Dokun kalbime yine ve yeniden… Ama gitme
bir misafir çabukluğunda… Sana sakladım kalp
sarayımın bütün inişli çıkışlı merdivenlerini ben.
Zulmetin efendisine kapat ki kapılarımı, Sana
varayım yollar üstüne!... Sana aksın her daim
hasretin damlaları… Erenlerin diyarına yağan
nur yağmurları dökülsün pencereme…
Masivadan gelen sesini işittir ki; huzurunda
okunan ezanlarda bulayım Seni…
Unuttuysam affet, affet gafletini kalbimin… Ama
gitme…
Yetiminim, yokluğun zihnimin sevda arklarına
düştü düşeli… Yetiminim; bu dağlara çığ yürekli
canlar düştü düşeli…
Hissedemeyen, acziyetinin, idraksizliğinin
mahbesinde tutuklu olan benliğimle açıyorum
ellerimi Sana şimdi… Yunus’a verdiğin aşk
kadar aşkını istiyorum… Yetiminim! Doyur
kimsesizliğimi… Üftadeler gibi yak; Hüdai’nin
aşk testisinden doldur yavan testimi… Doldur ki
taşsın damarlarımdan aşkının hayat suyu…
Doldur ki yetimliğime yetişsin rahmeti
kudretinin.
Mührü boynunda Geylâni’yi sever gibi sev
beni… Sevdir ki sevilen ben olayım… Sevindir
ki, vuslatınla coşayım…
Gül açtır küllerimin üstüne, güle kandır ki,
Habib’in aşkı üzere gül olayım.
Unuttuysam affet! Ama gitme… Hücrelerime
kadar var olan Sensin! İliklerimi dokuyan Sen…
Yetiminim! Gel yetiş imdadıma… Ahir zamanın
son halkasında ahir zaman sahâbesi kıl beni…
Yetiminim, sar İlâhî aşkın kanatlarında
bedenimi…
Gel yetiş imdadıma… Azap günü gelmeden
mekânsızlığa gömülsün ruhânî bakışlarım…
Münteha’nın ışıklarıyla ışıldat solgun çehremi…
Yetiminim! Gel de dirilt zamanın son halkasında
beni…
Unuttuysam affet, ama gitme… Hayat verdiğin
kalbin kara ölümüdür her gidişin. Gitme,
kıyılarında kayboluyorum kopan her
kasırgasında Sensizlik saatlerimin.
Yetiminim… Bırakma ellerimi…
Mahbesim Sensin, özgürlüğüm Sen. Çokluğum
Sensin, tekliğim sen.
Sen varsan, mânâsı var nefesimin. Sen yoksan
yok bu âlemde tek zerre dilediğim.
Gitme! Sen yürek âlemimin tek vazgeçilmezi,
ömür atışımın olmazsa olmazısın.
Yetiminim toprağıma kokun düştü düşeli…
Yetmiyor, yetmeyecek sevdanın gönül bahçeme
düşen cılız güneşi…
Yetiminim! Gel yetiş imdadıma…
Yetiminim! Gel çıkar beni ezelî kovuğumdan…
Ellerimi tut, başımı okşa, nemli gözlerime bir
öpücük kondur ki bayramım olsun…
Mehtap Abdi