3 sonuçtan 1 ile 3 arası

Konu: Güle hasret ağlayan şehir KUDÜS

    Share
  1. #1
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Güle hasret ağlayan şehir KUDÜS

    'Güle’ Hasret Ağlayan Şehir:KUDÜS


    İSMAİL ÇOLAK





    Peygamberler Şehri Kutsal Kudüs
    Kudüs, yeryüzünün en mukaddes şehirlerden biri; “bereketlendirilmiş”, “gökte yapılıp yere indirilmiş”, bir “Peygamberler Şehri”dir. Hz. İsa (a.s.) Kudüs yakınlarındaki Nasıra’da dünyaya gelmiştir. Topraklarına, Hz. Musa’nın (a.s.) mübarek alın teri, Hz. Yakup’un (a.s.) billurdan gözyaşı, Hz. Zekeriya’nın (a.s.) berrak kanı karışmıştır. Ve tabiî ki Miraç’ta, Kâinatın Serveri Hz. Muhammed Mustafa’nın (s.a.v.) aziz nuru ve müstesna ruhaniyâtı ile şereflenmesiyle birlikte makamların en yücesine erişmiştir.
    Öte yandan, Kudüs merkezli Filistin toprakları, tarih boyunca hak ile bâtılın, hilâl ile haçın/siyonun amansız mücadelesine sahne olmuştur. Hele de Müslümanların/Osmanlı’nın elinden çıktığından beridir, Batılı emperyalistlerin ve Siyonist Yahudilerin zulüm ve esaretine maruz kalmaktan ne yazık ki kurtulamamıştır. Hz. Zekeriya’nın (a.s.) pak vücudunun bir ağaç kovuğunda ikiye bölünmesinin üzerinden asırlar geçti; ancak “Çağdaş Firavun ve Nemrutların” vahşet ve barbarlıkları hâlâ dolu dizgin sürmektedir. Yaşanan yürek dağlayıcı hâdiseler, Müslümanlara dünden bugüne sürekli Asr-ı Saâdet’i, Hz. Ömer’i, Selâhaddin-i Eyyûbî’yi ve nitekim Devlet-i Âli Osman’ı hatırlatmakta ve serenatlara vesile olmaktadır.
    Zira bütün bu dönemler, üç ilâhî kökenli din mensuplarının barış ve istikrarı Kudüs’te doyasıya teneffüs ettikleri yegâne “altın çağlar”dı. Günümüzde Kudüs, İslâm’ın/Osmanlı’nın huzur ve merhamet yüklü hoşgörülü iklimini büyük bir hasret ve inkisarla aramaktadır. Günümüzde Filistin meselesinin, Kudüs’te varılacak nihaî bir sulh ile nihayete ereceği artık tüm mahfillerce kabul edilmekte; barış ve adaletin sağlanabilmesi için model arayışlarının odak noktasında en fazla da ‘Osmanlı’nın bulunduğu yüksek sesle dile getirmektedir. Kudüs’ün üç dinin aynı ölçüde kutsal merkezi olduğu dikkate alınırsa; buradaki tüm mukaddes mekân ve mâbetlere hürmet ve özen gösterilirse ve her türlü inanca tam bir hürriyet bahşedilirse, ceddimizin dört asır boyunca hâkim kıldığı barış ve istikrar neden yeniden yakalanmasın?
    Osmanlı’nın ‘Kudüs Mucizesi’ ve Mutlu Asırlar
    30 Aralık 1516’da Yavuz Sultan Selim’in, şehrin hâkimiyetini Memlûklulardan devralmasıyla Kudüs, Osmanlı gibi güçlü bir koruyucuya ve saadetinin üçüncü altın dilimine kavuşmuştu. Yavuz Sultan, 1517’de bir ferman yayınlayarak, Hz. Ömer ve Sultan Selâhaddin zamanından beri geçerli olan geniş hoşgörü anlayışına dayanan şartların aynen devam edeceğini bildirmişti. Ancak, Yahudilerin mukaddes topraklara yerleşmesini yasaklamaktan da çekinmemişti. (Aynı tavrı oğlu Kanuni de 1520’deki fermanıyla devam ettirecekti.)
    Bölgenin tüm nazik dengelerini bilen Osmanlı, birbiriyle sürekli çatışma ve rekabet halindeki Müslim ve gayrimüslim unsurlara eşit mesafede hitap eden, anarşi ve karmaşaya meydan vermeyen, âdil bir arabulucu olarak tüm meseleleri çözen ve kendinden sonra hiçbir devletin başaramadığı “kerim devlet rüyası”nı Kudüs ve çevresinde gerçekleştirme kudretini göstermişti. Buraların idaresini ayrı bir ihtimam, hürmet ve hizmet anlayışı çerçevesinde yerine getirmiş ve “Peygamberler Şehrinin” ihtiyaç duyduğu hiçbir şeyi ondan esirgememişti. Mesela, Sultan II. Abdülhamid, Hicaz Demiryolu’nu özellikle Kudüs’ten geçirmiş ve Müslümanların burayla irtibatını kuvvetlendirmişti.
    Kudüs’ün, üç semavî dinin mukaddes merkezi olduğunun bilinci ve titizliğiyle hareket eden Osmanlı, buradaki kutsal mekân ve mabetlerin tasarruf ve idaresini, muhtemel kargaşalara mahâl bırakmamak için ayrı bir dikkat ve hassasiyetle ele alıyordu. Misalen, taşıdığı misyon sebebiyle hassas bir konumu bulunan Kamame Kilisesi’nin kullanımını şöyle bir formüle bağlamıştı: Kuzey kapıyı Ermenilere, güney kapıyı Rumlara ve büyük kapıyı da Frenklere tahsis etmişti. Ayrıca, Kudüs’teki dinî meseleler ve anlaşmazlıklar, bizzat sultanlar ve dirayetli idareciler aracılığıyla anında çözülüyor, huzursuzluğa fırsat verilmiyordu. Böylelikle Kudüs, 19. yüzyılın ortalarına kadar Osmanlı sayesinde mutlu bir 401 yıllık dönem geçirecekti.
    Siyonistlere Direnen Osmanlı ve Hazin Veda
    Osmanlı, 19. yüzyılın sonlarında canlanmaya başlayan, Filistin’i ele geçirmeyi amaçlayan Siyonistlerin karşısına da heybetle dikilip, Kudüs ve çevresini müdafa etmesini çok iyi bilmişti. Devletin bütün dış borçlarını kapatmaya karşılık, Yahudilere Filistin’de bir miktar toprak verilmesini teklif eden Siyonist lider Theodor Herzl başkanlığındaki heyete, Sultan II. Abdülhamid, Müslümanların izzet ve haysiyetini koruyan şu muazzam sözlerle cevap vermişti: “Bu konuda sakın bir adım daha atmayın. Ülkemin bir çakıl taşını bile satamam. Bu devlet onu kanı pahasına aldı, kanı pahasına yaşattı. Birilerinin gasbetmesine izin vermeksizin kanımız pahasına da koruruz. Hiçbir parçasını veremem. Ne için olursa olsun, biz ölmeden kimse bizi birbirimizden ayıramaz.”
    Abdülhamid, Yahudilerin Filistin’e girmesini 1882’den itibaren yasaklama yoluna gitmiş ve iktidarı boyunca Siyonistlere göz açtırmamıştı. İşte bu noktada Siyonistler öncelikle, Filistin’deki emellerinin önünde âdeta heykelleşen Sultan Abdülhamid’i devirmeyi, eğer bu yetmezse sonra da Osmanlı Devleti’ni yıkmayı planlamaya hummâlı bir şekilde girişmeye koyulacaklardı. Meydana gelen dış baskı ve iç karışıklıklara daha fazla dayanamayan Abdülhamid, 1908’de Meşrutiyeti ikinci kez ilan etmek zorunda kalınca, buna en fazla sevinenlerin başında da Siyonistler gelecekti. Bir komplo ürünü olan “31 Mart Vak’ası” ile Abdülhamid’in hal’ edilmesi ise, Siyonistlerin sanki bayramı olacaktı. Yahudiler, İttihatçıları iş başına getirmek amacıyla sarf ettikleri desteğin semerelerini şimdi tabiî olarak devşirmek arzusundaydılar.
    Nitekim, Dünya Siyonist Teşkilatı başkanı David Wolfsohn İstanbul’a gelerek, Abdülhamid’in koyduğu Filistin’e göç yasağının kaldırılması için İttihatçılar nezdinde girişimlerde bulunmuş ve Sadrazam Hüseyin Hilmi Paşa’dan göç serbestisini koparmıştı. Fakat az bir zaman sonra İttihatçılar, Siyonistlerin gerçek emellerini fark etmiş, Abdülhamid’in göç yasağını Ağustos 1909’da yeniden tatbikata koymuşlardı. Osmanlı’ya dayanarak bir millî vatan kurma fikrinin suya düşmesiyle, yeni planlar geliştirmek mecburiyetinde kalan Siyonistler, sonunda Devlet-i Ali’yi çökertme düşüncesinde karar kılacaklardı. Siyonistler, I. Dünya Harbinde Kudüs ve Filistin’i Osmanlı’dan almak için İngilizlerle büyük bir işbirliğine girişmişlerdi. Sina-Filistin Cephesinde savaşmak üzere Siyonist lider Weizman’ın emriyle Vlademir Jabodinsky’nin organizatörlüğünde, “Kral Askerleri” ismiyle 5000 kişilik 4 alay tesis ederek, İngiliz General Allenby’nin 9 Aralık 1917’de Kudüs’ü zaptında oldukça aktif bir görev üstlenmişlerdi. Nihayet, Osmanlı’nın Cihan Harb’inden mağlup ayrılıp Mondros Ateşkes Antlaşmasıyla fiilen yıkılma sürecine girmesiyle beraber Filistin’de bir İngiliz manda idaresi ihdâs edilecek; bu da Yahudilerin işine yarayacaktı.
    Şurası muhakkak ki, Osmanlı Abdülhamid’in şahsında, gücünün son raddesine kadar Kudüs ve Filistin’e sahip çıkıp Siyonizm’in tahakkümünü bertaraf etmeye çalışmış; ancak bu kutsal topraklara hazin bir biçimde veda etmeye de mânî olamamıştır. Kudüs’ün düştüğü haberi İstanbul’a ulaştığında aslında devlet gerçek anlamda o vakit târumar olmuştu. Bir Osmanlı subayının aktardığı şu hissiyat, yaşanan hazin dramı anlatmaya yetmektedir: “Filistin’i kaybedecektik. Nasıl dönerdik evlerimize; nasıl bakardık bizi bekleyen analarımızın, bacılarımızın, hanımlarımızın ve çocuklarımızın yüzlerine!.. Mevzilerimizi terk etmiş, ayaklarımızdaki parçalanmış çarıklarımızla geri çekiliyorduk...”
    Bitmeyen Trajedi: Siyonist Zulüm ve Esaret
    Osmanlı hâkimiyetinin sona ermesiyle birlikte Kudüs’ün; İsrail’in kuruluşundan bugüne uzanan süreçte İslâm Tarihi’nin en trajedik serüvenine giriftar olmasının hikayesi de başlamış oluyordu. Osmanlı’nın bıraktığı boşluğu sonuna kadar değerlendiren Siyonistler, İngilizlerin de desteğiyle Filistin’de bir Yahudi Devleti kurabilmek için ne kadar fazla Filistinli katledilirse kâr düşüncesiyle hareket ederek, şu parolayı rehber ediniyorlardı: “Vatansız bir halk için halksız bir vatan!” Avrupa’da soykırıma mâruz kalan Yahudiler, bu defa aynı yöntemle kendileri soykırımın her çeşidini denemekten çekinmemiş ve 1947-1948 arasında 500’den fazla kent, kasaba ve köye kanlı baskınlar tertipleyip haritadan silerek, 950 bin olan Filistinli sayısını 138 bine düşürmeyi becermişlerdi. İsrail’in kuruluşundan Arap-İsrail Savaşı’na değin yurtlarından sürülen Filistinli mültecilerin sayısı 5 milyona ulaşacaktı. Kısacası Filistin, barbarlıkta şirretleşen Siyonistler eliyle, kan gölleriyle dolu koca bir kabristana ve ıssızlığa gömülen talihsiz bir diyar haline getirilmişti. Ve Filistin’i Müslümandan arındırma çabası, kesintisiz olarak toplu gösterime sunulan birbirinden kanlı katliamlarla devam etmişti: Kral Davut Katliamı, Deir Yasin Katliamı, Saf Saf Köyü Katliamı, Kibya Köyü Katliamı ve Sabra-Şatila Katliamı...
    İsrail’in bildik terörist taktik ve usûlleri, şiddeti ve toplu kıyım ölçeği daha da büyümüş bir vaziyette bugün de Filistin topraklarını kana ve soykırıma boğmayı son sürat sürdürmektedir. Yüz binlerce Filistinlinin hayatı ve geleceği, tüm insanlığın kahredici duyarsızlığı sayesinde, vahşet ve azgınlıkta sınır tanımayan Yahudiler eliyle, rutin bir şekilde mükerreren kararmaktadır. Hıristiyanlar bahis konusu olunca hümanizm edebiyatı adına kıyametler kopartan sözde çağdaş Batı (ABD) her zamanki alışkanlığıyla, sağır sultan kesilmeyi tercih etmektedir. İslâm Dünyası’nın göbeğindeki bu zulüm odağı ve insanlık ayıbının temizlenmemesi, medenî dünyanın ve bu arada bütün Müslümanların sırtındaki ağır bir vebaldir. Zâlimin zulmü yanına kâr kaldıkça, insanlığın bindiği dalı keserek, kendi sonunu hazırlamaya bir adım daha yaklaştığı ve dünyanın kıyametlerinden birinin de Kudüs’te saklı olduğu asla hatırdan çıkarılmamalıdır.

    *Somuncu Baba Dergisi, Ağustos 2007 Sayısı. a


    Seni çok Özledim Annem

  2. #2
    ***
    DIŞARDA
    Points: 4.816, Level: 44
    Points: 4.816, Level: 44
    Level completed: 33%,
    Points required for next Level: 134
    Level completed: 33%, Points required for next Level: 134
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    sonsuznur - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Banned
    Üyelik tarihi
    Jan 2009
    Mesajlar
    58
    Points
    4.816
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    0

    Standart Cevap: Güle hasret ağlayan şehir KUDÜS

    Peygamberler Şehri Kutsal Kudüs ağlıyor....Allah razı olsun ...

  3. #3
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Cevap: Güle hasret ağlayan şehir KUDÜS

    Sendende Allah razı olsun
    sonsuzluk kardeşim..


    Seni çok Özledim Annem

Benzer Konular

  1. Selahaddin-i Eyyubi, Kudüs ve Haçlilar
    By SiLa in forum Orta çaĝ
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 16.10.08, 13:25
  2. Güle Güle RAMAZAN (Şevket Okyay)
    By ArzuNur in forum Mübarek Gün Ve Geceler
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 28.09.08, 23:29
  3. Ben Güle Hasret
    By SiLa in forum Sevgi, Dost & Kardeşlik
    Cevaplar: 3
    Son Mesaj: 04.08.08, 23:31

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •