"Lezzetin bekası, lezzetten daha lezizdir" der Bediüzzaman.
Lezzeti lezzet yapan, devam etmesidir her zaman.
Bir lezzet ki, son bulmaya mahkûmsa, bitmelidir daha o ân.
Yoksa acı duyar her lahzâda insan.
***
İnsan, sevdiği şeylerin bitmesini, son bulmasını istemez. Hatta bu duyguyla sarılır herşeye.
Ne ki bu duygu kimi zaman vehmîdir. Faniliklere olan sevgiler gibi... Hiç bitmeyecekleri zannıyla sarılır, bel bağlar insan onlara.
Lâkin aldanır; anlık gafletlerin toplamıdır tüm fânî sevişler...
***
"Ejderhayı ve tutunduğum dalı kemiren fareleri gördüğümde ise, artık hiçbir baldan tat alamaz oluyordum" diyordu Tolstoy.
Ölüm bir sonsa, hayat da anlamını yitiriyordu çünkü. Lezzet lezzet olmaktan çıkıyor, nimet nikmete dönüşüyordu.
Zehirli bir bal gibiydi dünya lezzetleri... Vicdanı dâim azap içinde bırakan... Daha dünyada iken Cehennemi yaşatan... Onun için buyuruyordu ya, "Günaha dalan kâfirler Cehennem ateşindedir" (İnfitar: 14) diye Hazret-i Kur'ân...
***
İnsan, gerçeklerle yüzleşmek ya da onları es geçmekle karşı karşıyadır aslında.
Ve esgeçilen kimi gerçekler, belki bir takım mutluluklar yaşatır insana şu dünyada.
Lâkin "gelmesi muhakkak olan" büyük gerçek, esgeçilse ve bu sayede nice mutluluklar yaşansa da, hepsini sahte gülüşler kılar sonunda...
***
"Yine de düşünmeyeceğim!.." diyebilir mi insan?
Nereye kadar?
Düşünmemek mümkün müdür?
"Ya aklını çıkar at, hayvan ol, kurtul. Veya aklını imanla başına al, Kur’ân’ı dinle, yüz derece hayvandan ziyade ve fâni dünyada dahi sâfi lezzetleri kazan!" der Bediüzzaman.
"Ey zevk ve lezzete mübtelâ insan!
"Ben yetmiş beş yaşımda, binler tecrübelerle ve hüccetlerle ve hâdiselerle aynelyakîn bildim ki, hakikî zevk ve elemsiz lezzet ve kedersiz sevinç ve hayattaki saadet yalnız imândadır ve imân hakikatleri dairesinde bulunur. Yoksa, dünyevî bir lezzette çok elemler var. Bir üzüm tanesini yedirir, on tokat vurur gibi, hayatın lezzetini kaçırır." (Sözler, s.137)
***
Sâfî lezzetleri, kedersiz sevinçleri kazanmanın tek yoludur iman.
İman ile lezzetler dünyasına girer insan. Bazen bir hakikatin dünyasına açılmasıyla imanının ziyadeleştiğini hisseder. Ve hayatta tadılacak bambaşka zevklerin olduğunu anlar o demler.
Artık bir mutluluk yolcusudur o. Envâı çeşit çiçekten topladığı özlerle bal yapan arı misâli, lütuflu kahırlı türlü tecellilerden aldığı feyizle, iman ve marifet balını elde eder kalbinde.
Ve işte o marifet, o Rabbini biliş, onu sonsuz nurlara, sırlara ve mutluluklara mazhar eder her zaman ve her yerde...
İsmail Tezer