Neden, Niçin, Nasıl?


30 Ekim 2008 Perşembe


Tembelliğin en kötüsü düşünme tembeli olmaktır. Düşünmek gayret işidir, yorar adamı.Bir meseleyi bütün boyutlarıyla değerlendirip bir sonuca varmanın bir bağı bellemekten aşağı kalır yanı yoktur. Bu yüzden çoğu insan kafa yormaya, derin tetkikatlara hiç gelmez. Akıl terazisinde dünyayı tartmak, herkesin yapabildiği bir iş değildir. Fikrin dik yokuşlarına tırmanmak yerine ataletin ve ülfetin kollarında rahat bir uykuya dalmak tercih edilir.

İnsanı ve hayatı ne kadar sorgulayabildik. Neden kirpiklerimiz var? Bebeklerin niçin dişleri yok? Dağlar olmasaydı ne olurdu? Dünyanın ekseni neden hafif eğik? Güneş niçin batar? İnsan nerden gelir, nereye gider? Güller niçin siyah değil? Kavun neden güzel kokar? İşte bunlar gibi binlerce “neden, niçin nasıl”… Her varlık, var olan her şey sorguya tabidir. Olmayan bir şeyin sorusu da yoktur. Issız bir dağda bir fil heykeli niye yoktur diye sorulmaz; ancak ıssız bir dağda bir fil heykeli bulunsa binlerce “neden, niçin , nasıl” sorusu terettüp eder. Kainatta en az isimler kadar sorular, hikmetler adedince niçin’ler vardır.

Kafamızı ellerimiz arasına alıp kaç dakika düşünebiliriz? Kendimizi, yaptıklarımızı, yapamadıklarımızı bir hakim hassasiyetiyle akıl süzgecinden geçirip biraz kafa yorsaydık ne güzel olacaktı.

Tasavvufta hayret makamı vardır. Bu makama çıkan veli her varlığa, her olaya hayretle bakar.Bizim “Bunda ne var canım “ dediğimiz şeyler onlar için bir ibret ve hayret levhasıdır. Kabe’nin karşısında ilk ve en önemli duasında “Allah’ım hayretimi arttır.” Diyen veliyi ne kadar anlayabiliriz. Hani adamın sineğe hayret ve ibretle baktığını görsek “Ne var bunda sinek işte, hiç görmedin mi?” deyip onu görgüsüzlükle itham edeceğiz. Hayret eden adama hayret edeceğiz. Hayatımızdaki kalın ülfet perdesinin azıcık aralanmasını “Böyle karışık şeylere kafa yorma.”düşüncesiyle geçiştireceğiz. Her şeye hayret edecek kadar gözü, gönlü açık olmak herkese nasip olmaz.

Düşünmeyi alışkanlık haline getirmek, onu bir sisteme bağlamak eğitim işidir. Çocuklarımıza düşünmeyi, sorgulamayı öğrettiğimiz gün onları gerçek manada eğitmiş oluruz. Onlara düşünceyi değil, düşünmeyi öğretmek hedef alınmalıdır. Bir baba, bir öğretmen “Evlatlarım, yanlışımı gördüğünüz zaman beni rahatlıkla eleştirebilirsiniz.” Derse saygısız bir nesil mi yetişir acaba? Düşünen, sorgulayan kişiler mi; yoksa silik sünepe tipler mi bize lazım.

Düşünmenin kimi insanların işine gelmediği de bir gerçektir; çünkü düşünse aklı onu hiç sevmediği, istemediği kapılara götürecek. Düşünmemek için kendini içkiye verip aklını devreden çıkaranlar az değildir. Ne gariptir ki bunun da adı kafayı bulmak olmuş. Kuranda “Hiç düşünmez misiniz?” ayetinin defalarca tekrarlanması her şeyi izah eder.

Sahi neden elmanın çekirdeği, atın kuyruğu var?




Celal Kaplan