Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.s) 12 yaşında amcası Ebu Talip ile birlikte katıldığı kervanla konuk olduğu Bahira Manastır'ı

Hz. Muhammed’in oniki yasina girdikleri günler. Amca Ebu Talib, Sam tarafina mal götürecek olan bir Kureys Kervanina katilma niyetinde. Amcasinin Mekke’den ayrilarak uzun bir yolculuga çikacagini anlayan Sevgili Peygamberimiz de Ebu Talib’le gitmek istiyor. Fakat halalari ve amcalari böyle bir niyete muhalifler. Efendimiz, israrlilar. Seyahat hazirlaklari, denkler baglanip, develer yüklenerek, ihtiyaçlar tedarik edilerek devam ediyor. Sevgili Peygamberimiz, hazirliklari kol ve kanatlari kirik, mahzun takip ediyorlar.

Bir gün Ebu Talib, devesi ile bir yerden geçerken can yegenini görür. Güzel çocuk, gözden sakli bu köseye çekilmis agliyor. Ebu Talib, saskin ve müteessir bir halde yegenine yönelir.

-Niçin agliyorsun gözümün nuru? Ayriligima mi üzülüyorsun?

Ebu Talib’e gelen Peygamberimiz, devenin yularindan tutarak amcanin cigerini yakan su sözleri söyler:

-Evet amcacigim! Beni burada kime birakip gidiyorsun? Ne annem var, ne babam.

Yegenin gözlerinden akan billur yaslar, Ebu Talib’i çok üzmüstü. Kat’i kararini verdi. kim karsi çikarsa çiksin aldirmayacak ve O’nu da yanina alacakti. Hazirliklar tamamlandiktan sonra Hatemül Enbiya’nin da aralarinda bulundugu Sam kervani yola koyuldu.

Kervan menzilden menzile varirken Kainatin Efendisini bir bekleyen var.

Busra yakinindaki Küfre köyünün bütün ovayi görebilen yamancindaki bir manastir eski devirlerden beri orada. Tarihi bir hiristiyan mabedi.

Bu manastirin önce yahudi iken sonra hiristiyan olan bir rahibi var. ?smi Bahira, künyesi Ebu ?das, Lakabi Cercis, Alim ve Zahid bir insan. Manastirda öteden beri mevcut olan kiymetli bir kitap, ahir zaman Peygamberinden haber veriyor ve O’nun bir gün buradan geçecegini anlatiyordu.

Bahira, bir zamandir sabah erkenden Manastir’in damina çikarak ufuktan gelip ovadan geçen yolculari dikkatle yokluyor ve birini bekliyordu… bir, üç bes,on … sabah bakip usanmadan süren bir gözetleme.

Bir sabah ovanin öbür ucundan bir kervan karaltisi belirdi. Bahira elini gözlerine siper ederek bütün dikkati ile o tarafa bakiyor. Acaba bu kervan da asagidaki yoldan gelip geçenlerden biri mi, yoksa bekledigi yolcu mu geliyor?

Deve katari yaklastikça Bahira’da dikkat daha keskinlesiyor. Kitaplardan edindigi isaretler görünmeye baslasmistir. En mühimi de günese perde olan su bulut. Evet, evet!… Bir beyaz bulut, kervana kanat germis bir koca kus gibi süzüle süzüle onlari takip ediyor.

Bekledigi insanin bu kevanda olduguna süphe kalmamisti. Hemen damdan inip kervana bir haberci yollayarak yolculari ertesi gün yemege davet etti. Ve büyük-küçük herkesin davetli oldugunu bilhassa tenbihledi. Yemek saatinde herkes gelmisti. Bahira misafirleri ayri ayri gözden geçiriyor ama aradigi zati göremedikçe hayreti içten içe büyüyordu. Yemek devam ederken Rahip, bir firsatini bulup dama çikti ve kervanin konakladigi noktaya bakti. Olacak sey degil! Bulut yerinde oldugu gibi duruyor.

Tekrar davetlilerin yanina dönerek:

-Yemege hepinizin gelmesini rica etmistim. Tahmin ediyorum kalan biri var.

Bir misafir:

-Hayir, hepimiz buradayiz. Sadece bir küçük çocugu esyalarimizi beklemesi için biraktik, dedi. -O’nu da yemege davet ediyorum. Getirilmesini rica ederim. Lütfen gelsin…

Söze Resulullah’in amcasi Haris karisti:

-Biz burada yemek yerken Muhammed’in aramizda olmamasi münasip degildir, dedi ve yegenini getirmek için hemen disari çikti.

Bahira, Peygamberimizin ismini isitince kulak kesildi ve tekrar dama çikarak çocugun kulak kesildi ve tekrar dama çikarak çocugun gelisini takip etti… Efendimiz, Manastira dogru yürürken bulut da yakici günesten koruyarak O’nunla geliyordu.

Rahip Bahira, Sevgili Peygamberimiz, içeri girince O’nu ayakta hürmetle karsiladi. Simdi son Peygamber oldugunu tahmin ettigi çocugu yakinda görme firsatini bulmustu.

Yemekten sonra Bahira, Ebu Talib’e bazi sualler sormak istedi. Ebu Talib ile aziz misafir arasinda bir yakinlik oldugunu farketmisti.

-Bu çocuk neyiniz olur?

Ebu Talib:

-Oglum,

Cevaba sasiran Rahip, mütereddid bir dille itiraz etti.

-Kitaplardan ögrendigime göre bu çocugun anne-babasi vefat etmis olmali.

Ebu Talib:

-Kardesimin ogludur.

-Simdi dogru söyledin, dedi. Bahira Sevgili Peygamberimize dönerek:

-Soracaklarima Lat hakki için dogru cevap vermenizi istiyorum, ricasinda bulundu.

Nur çocuk ise:

-Onlarin ismiyle yemin verme. Dünyada bana onlardan büyük düsman yoktur, hakikatini hatirlattilar.

Lat ve Uzza ismini misafirlerden isiten Bahira, Efendimizi sinamak için bu sekilde yemin vermisti. Peygamberimizden bu karsigi alinca bu defa ALLAH adina yemin verdi.

-Uyur musun?

-Gözlerim uyur, fakat kalbim uyumaz.

Bahira, Peygamberimizin mübarek gözlerine bakarak Ebu Talib’e sordu:

-Bu kirmizilik çocugun gözlerinde devamli bulunur mu?

-Evet! Gözlerindeki kirmizligin kayboldugunu hiç görmedim.

Bütün isaretler O’nun, sallALLAHü aleyhi ve sellem, en son Peygamber oldugunu gösteriyordu. Sadece bir belirti kalmisti. Sayet bu da mevcutsa vakti eristiginde Peygamber olacagini kabul ve tasdik edecekti:

Mührü nübüvveti görme arzusu ile efendimizden sirtini açmalarini rica etti. Peygamberimiz edeplerinden göstermek istemediler. Ebu Talib’in:

-Ricasini kirma gözümün nuru, demesi üzerine Resullerin efendisi, Bahira’nin, mübarek sirtlarinda iki kürek kemigi arasindaki Peygamberlik mührünü görmesine müsaaede ettiler.

Mühür, kitaplardaki tarifini tipkisiydi. Bahira gözlerinden yaslar bosanarak mührü öptü ve Kelime-i sehadet getirerek Efendimizin ALLAH’in resulü olduguna sehadet etti… Kervan ahlinden orada hazir olanlar olup bitenleri saskinlikla takip ediyorlardi.

Süphesiz hayatinin en mes’ud dakikalarini idrak etmekte olan Bahira, ihtiyar yanaklarindan sevinç gözyaslari süzülürken Ebu Talib’e sunlari söyledi:

-?ste alemlerin efendisi! ?ste ALLAH’in Resulü! ?ste ALLAH’in alemlere rahmet olarak gönderdigi büyük Peygamber! Yegenin son Peygamberdir. Getirdigi din, önceki dinleri yürürlükten kaldirarak bütün yeryüzüne yayilacaktir… Bu emsalsiz kiymeti Sam’a götürme; yahudilerin bir zarar vermelerinden korkarim.

Ebu Talib, “Yahudiler zarar verir” sözünden çekindigi için mallarini ucuz-pahali demeden satarak yegeni ile Mekke’ye gitmek üzere oradan ayrildilar.