Leylime dolan Nur, Efendim ;
Sensiz geçirdigim anin kim bilir kaçinci gününün, kaçinci saatini yasamaktayim bugün. Kirik, dökük duvarimdaki ata yadigâri guguklu saatim, kim bilir kaçinci kez tik-tak’ lariyla Sensizligimi haykirdi bana.
Çok mu zaman oldu, bilemedim.
Ve ben, uyku perisini küstürdügüm andan beridir hep SEN’ i diledim, hep SEN’ i bekledim, Efendim; belki bir gün kimsesizligime Kimse olursun, su fakir gönlüme tesrif edersin diye o nurdan çehreli Cemalinle.
Simdi sükür O’na(c.c) ki karsimdasin, sükür O’na
(c.c) ki Gül kokunu hissedebiliyorum, güller içinde nura gark edilmis Gül Cemalini izleyebiliyorum, hicabimdan paramparça olmus yüregimle. Dilerim O’ ndan(c.c) ki bir ömür boyu öylece karsimda dur. Tüm seslerimi kurban edeyim ben de yoluna. Sessizligi seninle doldurayim varligima. Önce nurunla gark olayim sonra tekrar tekrar Sende yitip yeniden Varliginda dogayim…
Ama ne olur simdi izin ver de melalimi anlatayim. Insanoglundan, ten bezmimden dert yanayim, aglayayim aglayayim da çevrendeki gülleri gözyaslarimla sulayayim. Bir rayiha misali bendimden Bendine varayim.
Takvim yapraklarina dahi sigmayan bir firak yazilmis kaderime ve ben nicedir içimdeki atesi geceme sigdirmaya, hasretimi karanliklarla örtmeye çalisiyorum Efendim dilimde SETTAR ismi celiliyle.
Gündüzlerim mi?
Gündüzlerim ziyan, gündüzlerim harap…
Insanoglu yasayan bir ölü misali bitap…
Ve benim hikâyemde…
Hallac’ in, Nesîmî’ nin, Bistamî’ nin, tüm hikâyelerin aksine, isikla karanligin savasinda kazanan karanlik oldu. Isigim ardindan toplayip esyalarini giderken hayal köskümü depremlerle yikti ve bir ömrü, ömrümü de tamamen enkaza döndürdü. Simdi aklimin düsünceleri hezeyanlar içinde… Üftâde yalnizliklari soluyorum, hasret acisinin en çok ona yakistigi, uzun gecelerimde…
Bilir misin Efendim, ben her gece Seninle uyurum, her sabah günesi Seninle selamlarim. Issiz odamda bir gece yarisi simsek çaktiginda ya da gürüldediginde sema tüm siginagim, karanlik sokaklarindan geçerken sehrin, rüzgârin Hû’ larina karisan tüm nakaratlarim Sensin.
Asigin kâinatta Elif diye diye masukunu aramasi misali her bir yagmur damlasi Sen diye diye düser canima. Odamin perdesini hafifçe kimildatan rüzgâr Seni fisildar kulagima. Gecelerim gündüzlerime Seninle baglanir ve kitaplarimin en can alici cümleleri hep Seninle baslar, hep Seni anlatir.
Kelimelerim…
Kelimelerimse büyük harflerle hep Seni yazar, küçük harflerle beni; keske tüm büyüklükleri cem’ etmis varliginla bir ömür misafir edebilsem küçüklügümde Seni.
Kader hükmü yazilirken Levh-i Mahfuz’ a düsüp Kader Kalem’ inin bagrina kadim bir sir oldugum anda, kalem ince ince islemeye baslamisti önce ruhumu sonra sinirlarimi yani bedenimi. Gözlerime henüz fer damgasi vurulmamisti, burnuma his tohumlari atilmamisti Seni yasadigimda yüregimde. O an bir Ah’ la aldigim ilk nefesi dünyaya buyur edildigimde Sen diye geri verdim. Simdi, ne zaman yüregimi dinlesem her nefes alis-verisinde Ah Sen diye zikredisini dinlerim.
Ah Sen…
Ah Sen…
Keske Efendim, varligimda Varliginin yerini anlatabilmem için daha süslü kelimelerim, daha kafiyeli cümlelerim olsaydi ama gel gör ki zihnimde yok senden gerisi. Artik bu hasrete dayanmak can üzre oldu da asti yüregimi.
Simdi nihânice nigâhban bakislarini nazar et yüzüme de söyle bana; bir Azrail ziyareti mi, bir Israfil nidasi midir yüregimin bekledigi Sana kavusmak için?
Uzat bana ab-i hayat dagitan, pak ellerini de bir yol göster bu tenperver dünyadan, sinirlarimdan kurtulmam için…
Ne olur Efendim…
Ne olur…