Sayfa 24/34 İlkİlk ... 2223242526 ... SonSon
334 sonuçtan 231 ile 240 arası

Konu: Mektubat-ı Rabbani

  1. #231
    Reyhani
    Reyhani - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Mektubat-ı Rabbani 230. Mektup

    Bu mektûb, seyh Yûsüf-i Berkîye yazilmisdir. Hâsil olan ile doymayip, dahâ yüksek seyleri istemek lâzim oldugu bildirilmekdedir:

    Allahü teâlâya hamd olsun. Onun seçdigi kullarina selâm olsun! Mubârek hâllerinizden birkaçini meyân Bâbû bildirdi. Bunlarin neleri gösterdiginin bildirilmesini istedi. Bunun için birkaç kelime yaziyorum. Yavrum! Böyle hâller, bu yolun baslangicinda bulunan acemîlerde çok hâsil olur. Bunlarin hiç kiymeti yokdur. Bunlari yok etmek lâzim olur. Sona kavusmagi göstermezler. Son nerede, kavusmak nerede? Arabî beyt tercemesi:.

    Sevgiliye kavusmak ele geçer mi acabâ?
    yüksek daglar ve korkunç tehlükeler var arada.

    Allahü teâlâ, bilinemez, anlasilamaz. Görülebilen, anlasilabilen, sühûd ve mükâsefe yolu ile belli olan hersey, o degildir. Allahü teâlâ, ötelerin ötesidir. Sakin, bu yolda ceviz gibi, cam parçalari gibi parlak görünen degersiz seylere, çocuklar gibi aldanmayiniz ve yolun sonuna kavusdum sanmayiniz! Hâsil olan hâlleri ve rü'yâlari, câhil olan seyhlere bildirmeyiniz! Onlar, anlamadiklari için, az birseyi çok sanirlar. Baslangicda olanlari, sona kavusmus sayarlar. Elverisli olan tâlib, böylece kendini sona ermis sanir, çalismasi gevser. Olgun kimseyi aramalidir. Gönül hastaliklarinin ilâcini ondan sormalidir. Kâmil olani bulunciya kadar, hâsil olan hâlleri (Lâ) derken yok etmelidir. (Lâ), yok demekdir. Sonra, hiçbirseye benzemiyen, düsünülemiyen Hak teâlânin varligini düsünmelidir. Hâce Naksibend-i Buhârî hazretleri buyurdu ki, (Görülen, bilinen, isitilen hersey, O degildir. (Lâ) derken, bunlarin hepsini yok etmelidir!). Hâsil olan seylerin hepsini yok ediniz! Hak teâlâ, verâlarin verâsi, ötelerin ötesidir. (Illallah) derken, hiçbirsey düsünmemelidir. Bu yolun büyükleri böyle yaparlardi. Dogru yolda olanlara ve Muhammed Mustafâya ?aleyhi ve alâ âlihissalevâtü vetteslîmât" uyanlara selâm olsun!

    Evliyâya kim bakarsa, ten gözü ile serseri,
    Bî basardir, câni yokdur, ölüdür, degil diri.

    Evliyâ candir, gerekdir can gözîle bakila,
    Zîrâ ki, canli kisiler, câna olur, müsteri.

  2. #232
    Reyhani
    Reyhani - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Mektubat-ı Rabbani 231. Mektup

    Bu mektûb, mîr Muhammed Nu'mâna ?kuddise sirruh" yazilmisdir. Yüksek sesle zikrin bid'at olmasi sebebi açiklanmakdadir:

    Allahü teâlâya hamd ederiz. Onun sevgili Peygamberine ?sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem" ve Âline ve Eshâbina salât ve selâm ederiz! Birinci mektûb, her ne kadar sikintili idi ise de, ikincisi yumusak ve uygun yazilmis idi ve çalisdiginizi bildiriyordu.

    Sevgili Kardesim! Mîr Sa'deddîn yola çikarken mektûb istedi. O günlerde, gönlümde darlik vardi. Aklim basimda degildi. Birsey yazamadim. Mevlânâ yâr Muhammed Cedîde, yazmasini söylemisdim. Aklim basimda olmadigi o zemânda, eger uygunsuz bir kelime yazilmis ise, kusûra bakmayiniz. Bununla berâber, az birsey sizi incitmemelidir. Isinizi karisdirmamalidir. Allahü teâlâ göstermesin aramizda hiçbir kiriklik yokdur. Kirilmis, üzülmüs olarak birsey yazilmis degildir. Nasîhat olarak bir sey yazilmis ise, sevinmek lâzim gelir. Ikinci mektûbunuza çok sevindik. Her isde atesli olmalidir. Sogukluk ve gevseklik düsmanlara olsun!

    Süâl: Husûl ile vüsûl arasindaki fark nedir?

    Cevâb: Kardesim! Husûlde uzaklik vardir. Vüsûl ise çok gücdür. Ankâ kusunu, kendimize göre bir sekl vererek düsünürsek, hâfizamizda Ankâ hâsil oldu denebilir. Fekat, Ankâya vâsil olunmamisdir. Çünki birseyin zilli, ya'nî ikinci bir mertebede görünmesi, hâsil olmasina mâni' olmaz. Fekat, vâsil olmak için, zilden kurtulmak lâzimdir.

    Süâl: Peygamberlerin ?aleyhimüssalevâtü vetteslîmât" mebde-i te'ayyünleri olan ismler, Evliyânin da, mebde-i te'ayyünleri midirler? Böyle ise, aralarindaki fark nedir?

    Cevâb: Peygamberlerin ?aleyhimüssalevâtü vetteslîmât", mebde-i te'ayyünleri, Allahü teâlânin ismlerinin bütünüdür. Evliyânin mebde-i te'ayyünleri ise, bu ismlerin parçalaridir. Bu parçalar, o bütünlerin altindadir. Parçalaridir demek, yalniz bir bakimdan düsünülmekdedir demekdir. Meselâ, bütün irâde ile, yalniz birseyi irâde gibidir. Evliyâ ?rahmetullahi aleyhim ecma'în" Peygamberlere ?aleyhimüssalevâtü vetteslîmât" uymakla yükselebildikleri için, o bir bakimi, ortadan kaldirarak, bütüne kavusabilirler. Bu ayriligi, birkaç mektûbumda açiklamisdim. Düsününce hâtirlarsiniz.

    Süâl: Yüksek sesle zikr bid'at oldugu için yasak ediliyor. Hâlbuki, böyle zikr etmek tatli oluyor. Insan birakmak istemiyor. Cübbe, kusak, don ve pantalon ve birçok baska seyler de, Resûlullahin ?sallallahü aleyhi ve sellem" zemâninda yokdu. Onlari niçin yasak etmiyorlar?

    Cevâb: Yavrum! Resûlullahin ?sallallahü aleyhi ve sellem" kullandigi seyler, yapdigi isler, iki dürlü idi: Biri ibâdet olarak yapdigi isler idi. Ikincisi, âdet olarak yapdiklari idi. Ibâdet olarak yapdigi islerin tersi, (Bid'at) olur. Böyle uygunsuz isleri yasak ederiz. Bunlar, dinde reform, degisiklik olur ki, buna hiç izn yokdur. Bir sehrin, bulundugu memleketin âdetine uyarak yapdigi islerin tersine, bu islerin aksine olan seyler bid'at olmaz. Bunlari yasak etmeyiz. Böyle islerin dinle ilgisi yokdur. Âdet olunca yapilir, âdet olmazsa yapilmazlar. Din ve ibâdet olarak yapilmazlar. Çünki, her memleketin âdetleri baskadir. Birbirlerine uymaz. Bir memleketin âdetleri bile, zemânla degisir. Böyle olmakla berâber, âdetlerde de sünnete uymak fâideli olur. Se'âdetlere yol açar. Allahü teâlâ bizi ve sizi, Peygamberlerin efendisinin yolunda bulundursun ?aleyhi ve aleyhim ve alâ tâbi'i küllin minessalevâti efdalühâ ve minetteslîmâti ekmelühâ". Vesselâm.

  3. #233
    Reyhani
    Reyhani - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Mektubat-ı Rabbani 232. Mektup

    Bu mektûb, Hân-i Hânâna ?rahmetullahi teâlâ aleyh" yazilmisdir. Dünyânin nasil oldugu bildirilmekdedir:

    Hak sübhânehü ve teâlâ, hiç sevmedigi bu alçak dünyânin içyüzünü ve onun asagi olan süslerinin ve yaldizlarinin çirkinligini, gönül gözünüze göstersin. Âhiretin güzelligini, tatliligini, Cennetlerinin ve nehrlerinin tâzeligini ve hepsinden dahâ tatli olan Allahü teâlânin cemâlini görmegi gönlünüze yerlesdirsin! Peygamberlerin en üstünü ?aleyhi ve alâ âlihi ve aleyhim minessalevâti efdalühâ ve minetteslîmâti ekmelühâ" hurmetine bu düâmi kabûl buyursun! Böylece, bu çabuk biten çirkinden igrenesiniz. Allahü teâlânin râzi oldugu sonsuz âlemi özleyesiniz. Bu alçagin çirkinligi anlasilmadikca, ona düskünlükden kurtulunamaz. Ona baglanmakdan kurtulunmadikca, âhiretde felâketden kurtulus ve se'âdete kavusmak olamaz. (Dünyâyi sevmek günâhlarin basidir) hadîs-i serîfi sasmaz bir formüldür. Zararlari gidermek, tersini yapmakla oldugundan, bu alçagin sevgisinden kurtulmak için, âhirete yariyan islere yapismak, islâmiyyetin iyi olarak bildirdigi isleri yapmak lâzimdir. Hak sübhânehü ve teâlâ, dünyânin bes sey, hattâ dört sey oldugunu bildirdi. Hadîd sûresinin yirminci âyetinde meâlen, (Dünyâ hayâti, elbette la'b, ya'nî oyun ve lehv ya'nî eglence ve zînet ya'nî süslenmek ve tefâhur ya'nî ögünmek ve mali, parayi, evlâdi çogaltmakdir) buyuruldu. Islâmiyyetin (A'mâl-i sâliha) diyerek övdügü seyler yapilinca, dünyânin büyük parçasi olan lehv ve la'b için zemân kalmaz. Bu ikisi azalir. Erkekler ipek elbise giymez ve zînet esyâsinin yapildigi madde olan altini ve gümüsü kullanmazsa, dünyânin üçüncü parçasi olan zînet de azalir. Allahü teâlâ, üstünlügün ve kiymetin vera' ve takvâ ile oldugunu, sa'y ile, mal ile olmadigini bildirmisdir diyen kimse, hiç ögünmez. Evlâdin ve malin, mülkün artmasi, Allahü teâlâyi zikr etmegi azaltacagini ve Onu unutduracagini bilen, bunlari çogaltmak için ugrasmaz, bunlarin çogalmasini ayb sayar. Sözün kisasi, zararlardan kurtulmak için, Hasr sûresinin yedinci âyetinin, (Resûlullahin emrlerini yapiniz ve yasaklarindan kaçininiz!) meâl-i âlîsine uyarak yasamalidir. Fârisî beyt tercemesi:

    Aranilan hazînenin nisânini verdim sana,
    belki sen kavusursun, biz varamadiksa da!

    Meyân seyh Abdülmü'min, temiz âiledendir. Ilm ögrendi. Tesavvuf yoluna girdi. Sasilacak hâllere kavusdu. Çoluk çocugun çoklugundan, insanlik dolayisi ile sikilmakdadir. Sikintisini gidermek için, size basvurmasini söyledim. Ihsân sâhibinin kapisi çalininca açilir. Vesselâm.

  4. #234
    Reyhani
    Reyhani - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Mektubat-ı Rabbani 233. Mektup

    Bu mektûb, yüksek, nakîb seyyid seyh Ferîde ?rahmetullahi teâlâ aleyh" yazilmisdir. Birkaç fâideli bilgi verilmekdedir:

    Allahü teâlâ, bizi ve sizi, yüksek ceddinizin yolunda bulundursun ?aleyhi ve alâ âlihi minessalevâti efdalühâ ve minetteslîmâti ekmelühâ"! Hâce Ciyûnun nikâh yemegi günlerinde, mubârek Dehli sehrine gelmisdim. Yüksek hizmetinizde bulunmagi da düsündüm. O gün, yola çikilacagini isitdik. Elde olmiyarak, bu düsüncemize kavusamadik. Derme çatma birkaç kelime ile basinizi agritiyorum. Yaninizda olsak da, uzakda bulunsak da, bütün gücümüzle selâmetinize, yüksek varliginiza yakismiyan herseyden uzak kalmaniza düâciyiz. Size karsi olan iyi düsüncelerimiz kapladigi zemân, öyle oluyor ki, yüksek meclisinize geleyim, temiz kapinizda bekliyerek, size lâyik olmiyan birseyi içeri birakmiyayim. Uygunsuz kimseleri, kiymetli sohbetinize yaklasdirmiyayim diyorum. Bununla berâber, her istenilen seye kavusulamiyacagini da bilmekdeyim. Boynumu bükerek, arkadan âcizâne düâ etmekdeyim. Cenâb-i Hak, belki kabûl buyurur. Hâce Ubeydüllah-i Ahrâr ?kuddise sirruh" hazretleri, Hak teâlânin kendisine vermis oldugu büyüklükle buyurdu ki, (Bir kimse, öyle büyük olsa ki, Onun yikilmasi ile bütün âlem yikilmis olsun. Böyle olmagi istemek her ne kadar küfr olur ise de, ne yapalim ki, hiçbirimizin elimizde olmiyarak, beni böyle büyük yapmislardir). Bugün böyle bir büyüklük ve genislik, hemen hemen, sizin yüksek varliginizda bulunmakdadir. Çünki sizin iyi, râhat olmaniz, herkesin râhat olmasi demekdir. Aksi de böyledir. Bunun için insanlarin sizin iyiliginize düâ etmeleri, yagmur düâsi etmek gibi, herkese iyilik istemekdir. Fekat çok yazik oldu ki, o büyüklük ve yükseklik, simdi hashas dânesi ve parmak yeri kadar kaldi. Bu hashas dânesi, dostlarin ve düâcilarin gönlünde büyük bir üzüntü olmakdadir. Lutf ediniz! Bunlarin üzüntülerini gideriniz! Bu düâciniz, çok zemândan beri, böyle seyler yazmamisdim. Çok gelmesinden, usanç vermesinden çekinmisdim. Fârisî beyt tercemesi:

    Nazli yârim, esen havadan incinir,
    gül gibi, sabâh rüzgârindan incinir.

    Fekat, üzmemek için susmak, sevmege yakismaz. Fârisî beyt tercemesi:

    Hâfiz, senin vazîfen, yalniz bir düâ,
    duyar mi, hiç duymaz mi düsünme aslâ!

    Çok zemân olur ki, Mekke-i mükerreme ve Medîne-i münevvere ?harese-hümallahü anil-âfât" sehrlerini ziyâret etmek istiyorum. Dehli yolculugumuzun sebebi de, bu istek olmusdu. Bu istegimizin yerine gelebilmesi, sizin uygun bulmaniza ve rizânizi almamiza bagli oldugundan, Dehliden yola çikmaniz, bu ziyâret arzûmuzu da geriye birakdi. Iyilik, fâide, Allahü teâlânin yaratdigindadir. Vesselâm.

    Kimseye etmem sikâyet, aglarim ben hâlime,
    titrerim mücrim gibi, bakdikca istikbâlime!

  5. #235
    Reyhani
    Reyhani - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Mektubat-ı Rabbani 234. Mektup

    Bu mektûb, hakîkatleri bilen, ma'rifetler kaynagi, Allahü teâlâyi tanitan bilgilerin sâhibi olan büyük oglu seyh Muhammed Sâdika ?rahmetullahi teâlâ aleyh" yazilmisdir. Allahü teâlânin kendisi varlikdir. Mahlûklarin asllari ise yoklukdur. Kendini anliyan, Allahü teâlâyi bilir. Tecellî-i zâtîyi ve Nûr âyetindeki incelikleri bildirmekdedir:

    [Imâm-i Rabbânî hazretleri ?rahmetullahi teâlâ aleyh", bu mektûbda, Allahü teâlânin hakîkati vücûddür demis ise de, birinci cildin ikiyüzaltmisinci [260] mektûbunda, bu sözüne tevbe etmis, (Böyle olmadigini sonradan anladim) buyurmusdur].

    [Bu mektûb ve bundan evvelki birkaç mektûb, akl ile hiç anlasilamiyacagi için, bunlari okumak sâyan-i tavsiye degildir.]

    Bismillâhirrahmânirrahîm. Allahü teâlâya hamd olsun. Onun sevgili Peygamberine salât ve selâm olsun! Kiymetli oglum! Hak teâlânin hakîkati, yalniz vücûddür. [(Vücûd) var olmak demekdir.] Allahü teâlânin bu vücûdü, her hayrin, her kemâlin kaynagidir ve her güzelligin baslangicidir. Bu vücûd, bir hakîkî cüz'dür. Bir basîtdir ki, buna hiçbirsey karismis, hiçbirseyle birlesmis degildir. Böyle olmadigi gibi, olmasi düsünülemez de. Insan, Allahü teâlânin bu vücûdünü anliyamaz. Zât-i teâlânin aynidir. Ondan baska degildir. Aynidir demek bile, baskaligi düsündürebilir. Aynidir da denilemez. Zât ile birlikde olan vücûd, bu anlasilamiyan vücûdün zilli, görüntülerindendir. Bu ikinci vücûd, Zât-i teâlânin ve mahlûklarin varliklarindan baska bir varlikdir. Bu ikinci vücûd, Allahü teâlânin hakîkati olan vücûdün, asagi mertebelerde meydâna çikmasidir. Bu çesidli görüntülerin en yüksegi, en birincisi ve en üstünü, Zât-i teâlânin vücûdüdür. Demek ki, Allahü teâlânin hakîkati vücûddür denilebilir. Fekat, Allahü teâlâ, o mertebede mevcûddür denilemez. Zil mertebesinde, Allahü teâlâ mevcûddür denilebilir. Fekat, Allahü teâlâ vücûddür denilemez. Tesavvufculardan vücûd, zâtdan baska degildir diyenler, ikisi arasindaki baskaligi göremediler, zilli asldan ayiramadilar. Bunlar ve felsefeciler, zâtdan baska olan ve olmiyan vücûdleri birbirlerinden ayiramadilar. Vücûdün baska oldugunu çok güc söylediler. Isin dogrusu, Allahü teâlânin bize ilhâm eyledigidir. Vücûdün böyle asl ve zil olarak baska baska olmasi, öteki sifatlarin da asl ve zil olmalari gibidir. Asllarin mertebesi, icmâl, topluluk ve anlasilamamak mertebesidir. Sifatlarin bu asllari, Allahü teâlâdan baska degildirler. Bu mertebede, Allahü teâlâ ilmdir denilebilir. Fekat böyle söylemek de, bir zil mertebesi olur. Çünki zât mertebesinde, Allahü teâlâya hiçbirsey söylenemez. Allahü teâlâ âlimdir de denilemez. Çünki ilmin Ondan baskaligini gösterir. Bu makâmda baskalik hiç yokdur. Baskalik, zil mertebelerinde olur. Burada zil yokdur. Çünki, te'ayyün-i evvelin pekçok üstündedir. Çünki topluca bir baglanti, bu te'ayyünde bulunur. Bu makâmda, hiçbir bakimdan, hiçbirsey düsünülemez. Bu toplulugun açiklanmasi demek olan zil mertebesinde, baskalik söylenebilir. Uygunluk söylenemez. Fekat bu mertebede, sifatlarin uygunlugu, vücûdün uygun olmasindan ileri gelir. Bu vücûd, her iyiligin ve kemâlin baslangicidir. Her güzelligin ve düzenin kaynagidir. Bu fakîr ?kuddise sirruhül'azîz" mektûblarimda ve kitâblarimda, vücûd zâtdan baskadir dedigim zemân, zil olan vücûdün baska oldugunu bildirmisdim. Bu zil olan vücûd de, disardaki [ilmdeki degil] her varligin baslangicidir. Bu vücûde mâlik olan mâhiyyetler, hâricde var olan mertebelerin her mertebesinde bulunurlar. Bunu iyi anlamali. Birçok yerde ise yarar.

    Görülüyor ki, Allahü teâlânin sekiz sifati da disarda vardir. Mahlûklar da disarda vardir.

    Ey oglum! Ince bilgileri dinle! Allahü teâlânin kemâlleri, Zât-i ilâhî mertebesinde, zâtdan baska degildirler. Meselâ ilm sifati, o mertebede, Zât-i teâlâdan baska degildir. Bunun gibi, zâtin hepsi kudretdir. Zâtin bir parçasi ilm, baska bir parçasi kudret degildir. Orada parçalanmak, ayrilmak yokdur. Zâtda böyle olan bütün kemâller, ilm mertebesinde genislemisler, birbirinden ayrilmislardir. Zât-i ilâhîde, o basîtlik, o toplu kemâller hiç degismeksizin, ilm sifatinda hepsi dagilmislardir. Zâtda bulunan bütün kemâller, üstünlükler, ilmde de yerlesmislerdir. Ilmdeki bu kemâllerin de, zilleri vardir. Bu zillere (Sifatlar) denilmisdir. Bunlarin da asl kaynagi Zât-i teâlâ oldugundan, Zât-i teâlânin varligi ile vardirlar. (Füsûs) kitâbinin sâhibi, birbirlerinden ayri olarak ilmde bulunan, ya'nî (Vücûd-i ilmî)leri olan kemâllere, (A'yân-i sâbite) demisdir. Bu fakîre göre, mümkinlerin, ya'nî mahlûklarin hakîkatleri, ademlerle bu ademlere yerlesmis olan kemâllerin zilleridir. (Adem), yokluk demek olup, her kötülügün, her bozuklugun kaynagidir. Bunu biraz açikliyalim. Cân kulagi ile dinleyiniz! Adem, vücûdün karsiligidir. Ya'nî yokluk, varligin tâm tersidir. Ona bütün bütün aykiridir. Bunun için, her kötülügün, her bozuklugun baslangicidir. Hattâ kötülüklerin, bozukluklarin tâ kendisidir. Vücûd, toplu iken, her iyiligin, her üstünlügün tâ kendisi oldugu gibidir. O asl mertebede, vücûd, zâtdan baska olmadigi gibi, o vücûdün tersi olan adem de, yokluk mâhiyyetinden baska degildir. O mertebede, o mâhiyyete yok denilemez. Tâm yoklukdur. Bu yokluk mâhiyyetinin ilm-i ilâhîde ayrildigi mertebelerde, bu mâhiyyetden hâsil olan parçalara yok denilebilir. Bunlar o mâhiyyetden baskadirlar denilebilir. O toplu olan yokluk mâhiyyetinden meydâna gelmis gibi olan ve bu mâhiyyetin zilli gibi olan adem, o zillerin her parçasinda baska baskadir. Bunu dahâ asagida açikliyacagiz. Bu adem, o toplu mertebede, her kötülügün, her bozuklugun tâm kendileri oldugundan ve ilm-i ilâhîde, her kötülük, baska kötülüklerden ayri oldugundan, ilm-i ilâhîde birbirlerinden ayrilmis olan herbir kemâl ve her bir hayr karsilarinda bulunan herbir kötülük üzerine aks etmis, birbirleri ile birlesmislerdir. Herbiri kötülük ve bozukluk olan ademler, kendileri ile birlesmis olan kemâller ile birlikde, mümkinlerin, ya'nî mahlûklarin mâhiyyetleri, ya'nî asllari olmusdurlar. Böyle olmakla berâber, bu ademler, bu mâhiyyetlerin asllari, özleri gibidirler. Bu kemâller ise, bunlarin özellikleri gibidirler. Iste bu fakîre göre, (A'yân-i sâbite), bu ademler ve bunlarla birlesmis olan kemâllerin her ikisidir. Her diledigine gücü yeten Allahü teâlâ, bu yokluk mâhiyyetlerini bütün lüzûmlu seyleri ile birlikde ve ilm-i ilâhîde bu ademlere aks etmis olan vücûd zillerinin kemâlleri ile birlikde, mümkinlerin, mâhiyyetleri yapmisdir. Diledigi zemân, bu mâhiyyetleri, ilmdeki vücûd zilline yaklasdirarak, disardaki varliklari yaratmisdir. Bu mâhiyyetleri, disardaki varliklara baslangiç eylemisdir.

    Mümkinlerin a'yân-i sâbitesi olan ve onlarin mâhiyyetleri olan, ilm-i ilâhîdeki bu sûretleri, ilmdeki vücûd zillerine yaklasdirmak demek, ilmdeki sûretlerin ilmden çikarak disarida var olmalari demek degildir. Böyle sey olamaz. Allahü teâlânin ilminden disarda olmak, Allahü teâlânin câhil olmasi demekdir. Mümkinler disarida, ilmdeki sûretlere tâm uygun olarak, disarda ayrica var olurlar demekdir. Ilmdeki varlikdan baska, onlara tâm uygun olarak, disarda da, ayrica var olurlar. Sanki, marangoz ustasi, masanin seklini zihnde düsünür. Onun gibi bir masayi disarda yapmasi gibidir. Masanin zihndeki sekli, masanin mâhiyyeti demekdir. Bu mâhiyyet marangozun zihninden disari çikmamisdir. Zihndeki o sekle tâm uygun olarak, disarda da, ayrica bir masa vücûde gelmisdir.

    Her adem, vücûdün kemâllerinin, kendine tâm karsi bulunan ve kendisine aks etmis olan zillerinden bir zille yaklasarak, disarda var olmus, zînet hâsil etmisdir. Tâm adem, böyle degildir. Bu kemâllerin zillerine karsi olmaz. Onlarla birleserek, disarda bir vücûd kazanamaz. Çünki, bu zillerin karsisinda degildir. Eger, karsiligi bulunmasaydi, asl vücûde karsi olurdu. Hâlbuki, zâtdan baska olmiyan bu asl vücûdün karsisinda birsey bulunamaz.

    Tâm ma'rifet sâhibi olan bir ârif, asl vücûde ilerlerse, tam ademe iner. Böylece, bu ademin de, o hazretle baglantisi olur. Zînetlenmis olur. Güzellesmis olur. O vakt, ârifin kendi mertebeleri demek olan, kendi ademlerinin bütün mertebeleri, topluca olsun, ayri ayri olsun, hepsi güzel ve iyi olurlar. Kemâl ve cemâl hâsil ederler. Bütün mertebelerinin iyi, güzel olmasi, yalniz böyle ârif içindir. Ondan baskasinda, iyilik olursa, yâ ayri ayri ayrilmis ademlerin birkaç mertebesinde olur veyâ ayri ayri bütün mertebelerinde görülür. Bu ikincisi de, çok az bulunur. Fekat, her çesid kötülük ve bozuklukdan baska birsey olmiyan tâm ve toplu ademin iyi ve güzel olmasi, yalniz bu ârif içindir. Bu ârifin seytâni da, tâm iyi olarak, islâmin güzelligine kavusur. Nefs-i emmâresi mutmeinne olur. Mevlâsindan râzi olur. Bunun içindir ki, Peygamberlerin efendisi ?aleyhi ve aleyhimüssalevâtü vetteslîmât", (Benim seytânim müslimân oldu) buyurdu. Bundan sonra, gazâda, hiçbir gâzî ondan dahâ ileri olamaz. Iyilikleri seytân kadar gösteremez. Sübhânallah! Bu fakîrden elinde olmiyarak öyle ma'rifetler hâsil oldu ki, çoklari toplanarak çalissalar, bir benzerine kavusamazlar. Gelecegi haber verilmis olan hazret-i Mehdînin de bu ma'rifetlerden çok pay alacagi umulur. Fârisî beyt tercemesi:

    Pâdisâh, koca kari kapisina,
    gelirse ey yegit, sen buna sasma!

    En güzel yaratici olan Allahü teâlâ, çok mubârek, pek mukaddesdir. Yaratici sanilanlara benzemez. Âlemlerin rabbi olan Allahü teâlâya hamd olsun! Görülüyor ki, mümkinlerin zâtlari, asllari, ademlerdir. Vücûdün kemâllerinin zilleri bu ademlere aks ederek, bunlari süslemisdir. Böyle oldugu için, mümkinlerin zâtlari, her kötülügün, bozuklugun kaynagidir. Her çirkinligin, kusûrun yeri olmuslardir. Mümkinlerde yerlesdirilmis olan her iyilik, her kemâl, asl vücûdden ödünç olarak gelmisdir. Nisâ sûresinin yetmissekizinci âyetinde meâlen, (Sana gelen her iyilik, Allahü teâlâdandir. Sana gelen her çirkinlik de, kendindendir) buyuruldu. Allahü teâlânin ihsâni ile, bir kimse, kendindeki iyiliklerin ödünc olarak verilmis olduklarini görürse, üstünlüklerinin baskasindan oldugunu anlarsa, kendini yalniz kötülük bulur. Tâm kusûr bilir. Kendinde hiçbir kemâl göremez. Aks yolu ile geldiklerini bile göremez. Çiplak kimsenin ödünc çamasir giymesi gibi olur. Çamasirlarin ödünc oldugu, kendisini o kadar kaplamisdir ki, hepsini sâhibinde sanir. Kendini çiplak bulur. Üzerinde çamasir var ise de, kendini çiplak sanir. Böyle görüs sâhibi olan zât (Abdiyyet) kulluk, makâmi ile sereflenir. Bu makâm, vilâyet makâmlarinin en üstünüdür.

    TENBÎH: Kötülükle iyiligin ve asagilikla üstünlügün böyle biraraya gelmeleri, vücûd ile ademin bir araya gelmesidir. Bu ise, iki ters seyin biraraya gelmesi degildir. Bunun için, olmiyacak sey sanilmamalidir. Çünki tâm vücûdün tersi, tâm ademdir. Zil mertebelerinde ise, tâm vücûdden asagi dogru, derece derece inilmisdir. Adem tarafinda da, en asagi olan tâm ademden yukari dogru basamak basamak yükselmislerdir. [Bunlarin birlesmeleri, metal atomlari ile ametal atomlarinin birlesmeleri gibi, çekirdeklerindeki arti elektriklerin birbirlerini itme kuvvetleri, elektron kuvvetleri ile azalarak birbirlerini çekmege baslamislar, iyon sebekesi hâsil etmislerdir. Atom çekirdeklerindeki protonlari biraraya toplayan ve] Iyilik nûrlari ile kötülük karanliklarini biraraya getiren Allahü teâlâyi tesbîh ederiz. Hiçbir ayb ve kusûru Ona kondurmayiz.

    Süâl: Biraz yukarida, tâm ademin de, tâm vücûde yakin oldugu yazili idi. Tâm iki zid, iki ters birlesmis olmuyor mu?

    Cevâb: Iki zid sey, bir yerde birlesemez. Birinin, öteki yardimi ile durmasi ve birinin öteki tersi ile sifatlanmasi olamaz degildir. Adem, mevcûd olabilir. Vücûd ile yakînlik hâsil edebilir.

    Süâl: Adem, nazarî, teorik birseydir. Bunun disarda var olmasi, ne demekdir?

    Cevâb: Adem, ya'nî yokluk deyince, hâtira gelen sey teorikdir, hayâldedir. Fekat, ademin çesidlerinden birinin sonradan var olmasini söylemek niçin bozuk olsun? Eski Yunan felsefecilerinin vücûd için söyledikleri de böyledir ki, vücûd, Vâcib-ül-vücûdün zâtindan baskadir. Çünki vücûd, teorik birseydir, disarda bulunamaz. Vâcib-ül-vücûdün kendisi ise, disarda vardir. Bunun için ikisi baska baskadir diyorlar. Bunlara cevâb olarak da deniliyor ki, vücûd deyince akla gelen sey nazarîdir, disarda yokdur. Fekat, vücûdün çesidlerinden biri böyle degildir. Bunun için, vücûdün parçalarindan biri disarda bulunabilir.


  6. #236
    Reyhani
    Reyhani - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: Mektubat-ı Rabbani

    Süâl: Yukarida bildirilenlerden anlasiliyor ki, Allahü teâlânin sekiz hakîkî sifati, zil mertebelerinde vardir. Asl mertebesinde vücûdleri yokdur. Bu ise, dogru yolun âlimlerinin bildirdiklerine uygun degildir. Allahü teâlâ, o âlimlerin çalismalarina karsilik bol bol iyilikler versin! Çünki, bu âlimler sifatlarin Zâtdan hiç ayrilmadiklarini ve hiç ayrilamiyacaklarini bildirmislerdir.

    Cevâb: Söylediklerimizden, ayrilabilecekleri anlasilmaz. Çünki bu zil, o asla lâzimdir. Ondan ayrilamaz. Böyle olmakla berâber, yalniz Zât-i teâlâyi arayan, ismleri ve sifatlari hiç düsünmiyen bir ârif, o mertebede yalniz zâti bulur. Hiçbir sifati düsünmez. Bu, o zemân sifatlar bulunmaz demek degildir. Görülüyor ki, ârife göre, sifatlar, Zât-i ilâhîden ayrilmis gibi sanilmakdadir. Disarda ayrilmis degildirler. Bunun için, Ehl-i sünnet âlimlerinin ?rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma'în" bildirdiklerine uygun olur. Bunu iyi anlamalidir.

    Bu açiklamalardan sonra, (Kendini taniyan, Rabbini tanir) sözü iyi anlasilir. [Ibni Hacer-i Mekkî ?rahmetullahi aleyh", bu sözün sâhibinin hazret-i Alî ?radiyallahü anh" oldugunu bildiriyor. Mâverdî, (Edeb-üd-dünyâ) kitâbinda bunun hadîs-i serîf oldugunu yazmakdadir. Demek ki, ibni Hacerin sözü, bunun hadîs-i serîf olmadigini göstermemekdedir.] Çünki bir kimse, kendisini kötü olarak ve asagi olarak taniyinca ve kendisinde bulunan her iyiligin ve üstünlügün Vâcib-ül-vücûd hazretleri tarafindan ödünç verilmis oldugunu anlayinca, Hak teâlâyi iyi ve üstün ve güzel olarak tanir.

    Buraya kadar yapilan açiklamalar anlasilinca, Nûr sûresindeki, (Allahü teâlâ, yerin ve göklerin nûrudur) meâlindeki âyet-i kerîmenin özü meydâna çikar. Çünki, mümkinlerin hepsi ademlerdir. Ademler de hep kötülük ve asagilikdir. Mümkinlerdeki iyilik ve üstünlük ve güzellik ve düzgünlük, Allahü teâlânin kendisi olan vücûdden gelmisdir. Bu vücûd, iyiliklerin ve üstünlüklerin kaynagidir. Bu anlasilinca, göklerin ve yerin nûru bu vücûddür. Bu vücûd, Vâcib-i teâlânin kendisidir. Bu nûr, göklerde ve yerde, zillerinin yardimi ile bulundugundan, zillerin yardimi olmaksizin, dogrudan dogruya bulundugunu sanmamak için, bu nûru bir misâl ile anlatmakdadir. (Onun nûru bir fenere benzer. O fenerin içinde zeytinyagindaki fitilde yanan isik vardir. Bu isikli fitil cam bir kandil içindedir...) meâlindeki âyet-i kerîmeyi insâallah baska bir mektûbda uzun açiklayacagiz. Çünki, uzun yazilacak seyler vardir. Bu mektûbumuza sigdiramayacagiz. Âyet-i kerîmeleri böyle açiklamaya (Te'vîl) denir.

    Kur'ân-i kerîmin tefsîri, ancak Resûlullahdan ?sallallahü aleyhi ve sellem" isitildigi gibi yapilabilir. (Kur'ân-i kerîmi, kendi görüsüne, anlayisina göre tefsîr eden kâfir olur) hadîs-i serîfi, bunu bildirmekdedir. (Te'vîl) böyle degildir. Kur'ân-i kerîme ve hadîs-i serîflere uygun olmak sarti ile, her âlim, anladigi gibi te'vîl yapabilir.

    Mümkinlerin asllari, kendileri ademlerdir dedik. Mümkinlerin asagi, bozuk sifatlari, bu ademlerden, Allahü teâlânin îcâd etmesiyle hâsil olur. Mümkinlerdeki iyilikler ve üstünlükler, vücûdün kemâllerinin zillerinden ödünc olarak alinmisdir ve Allahü teâlânin îcâdi ile hâsil olmakdadirlar.

    Birseyin iyi veyâ kötü oldugunu anlamak kolaydir. Âhiret için olan seyler, güzel görünmeseler bile, güzeldir. Dünyâ için olan seyler, güzel görünseler, tatli ve iyi anlasilsalar bile çirkindir. Dünyânin yaldizli güzellikleri, hep böyledir. Bunun içindir ki, islâmiyyetde oglanlarin ve yabanci kadinlarin güzelligine istek ve sehvetle bakmak yasak edilmisdir. Dünyânin yaldizli, güzel görünen bütün pislikleri böyledir. Bunlar hep ademden hâsil olur. Ademden ise, hep kötülük ve bozukluk meydâna gelir. Eger bu güzellikler, bu iyilikler, vücûdün kemâllerinden olsa idi, yasak edilmezlerdi. Yalniz surasi var ki, asl dururken zille bakmak çirkin olacagi için, yasak edilebilir ise de, bu yasaklik, ademden olan kötülüklerin yasakligi gibi harâm olmaz, yapmakdan ise, yapmamak dahâ iyi olur. Görülüyor ki, dünyâdaki güzellerin güzellikleri, vücûdün güzelliginin zilleri degildir. Ademler, kemâllerin yaninda bulunmakla güzel görünmege baslamislardir. Ademin herseyi gibi, bu güzel görünüsü de çirkin ve kötüdür. Seker kaplanmis zehre benzer. Yaldizlanmis necâset gibidir.

    Islâmiyyetin, nikâh edilen güzel kadinlarla ve güzel câriyelerle eglenmege izn vermesi, çocuk elde etmek ve insanlari üretmek içindir. Âlemdeki düzenin bozulmamasi için buna izn verilmisdir.

    Tesavvufculardan birçogu, güzel yüzlere, tatli seslere baglanmislar. Bu güzelliklerin, Vâcib-ül-vücûd teâlâ ve tekaddes hazretlerinin kemâllerinden ödünc verilen güzellikler oldugunu sanarak, bunlara baglanmagi iyi ve güzel bilmisler. Hattâ, tesavvuf yolunda ilerlemek için yardimci sanmislardir. Bu fakîrin anladigi böyle degildir. Yukarda biraz bildirilmisdir. Suna çok sasilir ki, bunlardan birkaçi, bu yanlis hareketlerini hakli göstermek için vesîka da göstermege kiyor. (Oglanlardan sakininiz! Çünki onlardaki güzellik, Allahü teâlânin güzelligi gibidir) sözünü ileri sürüyorlar. Allahü teâlânin güzelligi gibidir sözü, bunlari sübheye düsürmekdedir. Hâlbuki bu söz, onlara yardimci olmuyor. Onlarin yanlis anladiklarini bildiriyor. Bu fakîrin anlayisinin da dogru oldugunu gösteriyor. Çünki (Sakininiz!) buyurmakda, onlara bakmayi yasak etmekdedir. Bunun yanlis anlasilabilecegini de anlatmak için (Onlarin güzelligi, Hak teâlânin güzelligi gibidir. Onun güzelligi degildir) buyurmakdadir. Böylece, yanlis anlasilmasini önlemekdedir. Resûlullah ?sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem", (Dünyâ ve âhiret, birbirinin ziddi, tersidir. Bu ikisinden birisini râzi edersen, öteki gücenir) buyurdu. Bu hadîs-i serîf de gösteriyor ki, dünyânin güzelligi ile âhiretin güzelligi birbirinin ziddidir. Birbirine uymaz. Herkes bilir ki, dünyâ güzelligini, islâmiyyet begenmez. Âhiret güzelligini begenir. O hâlde, dünyâ güzelligi kötüdür. Âhiret güzelligi iyidir. Birincisi ademden, ikincisi vücûdden hâsil olmakdadir. Evet, ba'zi seyler vardir ki, bir bakimdan dünyâdandir, baska bir bakimdan âhiretdendir. Bu seyler, birinci bakimdan çirkindir. Ikinci bakimdan güzeldir. Bu iki bakimi birbirinden ayirmak ve herbirinin güzelligini ve çirkinligini anlamak, islâmiyyeti bilmekle olur. Hasr sûresinin yedinci âyetinde meâlen, (Resûlullahin emr etdiklerini yapiniz! Yasak etdiklerinden sakininiz!) buyuruldu. Resûlullah ?sallallahü aleyhi ve sellem" buyurdu ki, (Dünyâ yaratildigi zemândan beri, Hak teâlâ ona begenerek bakmamisdir. Hak teâlâ onu begenmez). Bu hadîs-i serîfde dünyâda ademden hâsil olan kötülüklerin, çirkinliklerin ve bozukluklarin begenilmedigi bildirilmekdedir. Adem her kötülügün ve her bozuklugun yeridir. Bunun için dünyânin güzelligi, tatliligi ve tâzeligi kiymetsizdir. Allahü teâlâ, bunlardan râzi degildir. Allahü teâlâ, âhiretin güzelliginden râzidir. Âhiret güzelligine bakar. Enfâl sûresinin altmisyedinci âyetinin meâl-i serîfi, (Siz dünyâyi istiyorsunuz. Allahü teâlâ ise, âhireti istiyor) olup, Allahü teâlânin dünyâya düskün olanlari begenmedigini bildirmekdedir. Yâ Rabbî! Dünyâyi, gözümüzde küçült! Âhireti de kalblerimizde büyült! Fakr ile ögünen ve dünyâ güzelliginden sakinan Muhammed ?aleyhi ve alâ âlihissalevâtü vetteslîmâtü etemmühâ ve ekmelühâ" hurmetine, bu düâmizi kabûl eyle! Büyük âlim seyh Muhyiddîn-i Arabî dünyâdaki kötülüklerin, asagiliklarin ve bozukluklarin özüne bakmadigi için, (Mümkinlerin hakîkatleri, Hak teâlânin kemâllerinin ilmdeki zilleridir, sûretleridir) dedi. (Bu sûretler, disarda biricik varlik olan Zât-i teâlâ aynasinda aks ederek disarda görünmüslerdir) dedi. (Ilmdeki sûretler, Hak teâlânin sü'ûn ve sifatlarindan baska birsey degildirler) dedi. Bunun için de, (Vahdet-i vücûd) dedi. Mümkinlerin varligini, Vâcibin varligi sandi ?teâlâ ve tekaddese". Kötülük ve asagilik, iyilige ve yükseklige göre meydâna çikar. Tâm kötülük ve yalniz asagilik diye birsey yokdur dedi. Hiçbirseyin kendisi kötü degildir. Küfr ve dalâlet, sapiklik bile, îmâna ve hidâyete bakinca kötü olur. Yoksa kendileri kötü degil, iyi ve yarar olduklarini sandi. Kâfirlerde ve fâsiklarda bunlarin bulunmasi, dogruluk olur, sapiklik olmaz, dedi. Hûd sûresinin ellialtinci âyetinin, (Allahü teâlâ, her hayvani diledigi gibi kullanmaga kâdirdir. Benim Rabbim hak ve adâlet üzeredir) meâl-i serîfini kendine sâhid göstermekdedir. Evet, vahdet-i vücûde inanan herkes böyle sözlerden çekinmez. Bu fakîre bildirildigine göre, mümkinlerin mâhiyyetleri, hakîkatleri, asllari, ademlerle, vücûdün bu ademlere aks etmis ve birlesmis olan kemâlleridir. Bunu yukarida uzun bildirdik. Dogruyu meydâna çikaran, ancak Allahü teâlâdir. Dogru yola kavusduran ancak Odur.

    Oglum! Allah adamlarinin hiçbirinin ne açik olarak ve ne de isâret ederek söylememis olduklari bu bilgiler ve ma'rifetler, çok serefli, çok kiymetli bilgilerdir. Bin sene sonra meydâna çikan ve Vâcib-i teâlânin hakîkati ile mümkinlerin hakîkatlerini tâm uygun olarak anlatan yüksek bilgilerdir. Kitâba ve sünnete uymayan ve dogru yolun âlimlerinin sözlerine benzemiyen bir yerleri yokdur. Resûlullahin ?aleyhi ve alâ âlihissalâtü vesselâm" sanki ümmetine ögretmek için yapdigi, (Yâ Rabbî! Herseyin dogrusunu, bize oldugu gibi tâm göster!) düâsi, belki de, yukarida bildirilen hakîkatlerin, mâhiyyetlerin gösterilmesi içindir. Bunlar (Ubûdiyyet), kulluk makâminda anlasilir. Asagiligi ve alçakligi ve kirikligi görmege de isâret buyurmakdadir. Bunlari görmek, kulluga uygundur. Zevalli bir kulun, kendini sâhibi gibi bilmesi, hiç yakisir mi? Pek edebsizlik olur.

    Oglum! Simdi o zemândayiz ki, geçmis ümmetlerde, böyle çok karanlik zemân gelince, büyük bir Peygamber gönderilerek, yeni bir din kurulurdu. Bu ümmet, ümmetlerin en iyisi oldugu için ve bu ümmetin Peygamberi, Peygamberlerin sonuncusu oldugu için ?aleyhi ve alâ âlihi ve aleyhimüssalevâtü vetteslîmât", bunlarin âlimlerine, Isrâîl ogullarinin Peygamberlerinin mertebesi verilmisdir. Peygamberlerin ?salevâtullahi teâlâ aleyhim ecma'în" vazîfeleri, bu âlimlere yapdirilmakdadir. Bunun için, her yüz sene basinda, bu ümmetin âlimleri arasindan bir (Müceddid) yenileyici, kuvvetlendirici seçerler. Bununla islâmiyyeti tâzelerler. Hele bin sene geçince, geçmis ümmetlerde bir (Ülül'azm) Peygamber gönderdikleri ve Onun isini bir Nebîye birakmadiklari gibi, bu ümmetde de, tâm ma'rifetli, bilgili bir âlim, ârif seçilir. Bu zât, geçmis ümmetlerdeki Ülül'azm Peygamberlerin isini yapar. Fârisî beyt tercemesi:

    Rûhül-kudsün yardimi, imdâda yetisirse,
    Mesîhin yapdiklari, nasîb olur herkese.

    Oglum! Tâm varlik, tâm yoklugun karsiligidir. Mektûbun basinda tâm varlik, Vâcib-ül-vücûdün hakîkatidir. Her iyiligin ve üstünlügün de tam kendisidir demisdik. Böyle söylemek, topluca düsünerek olsa bile, o makâm için yakisik alamaz. Çünki, zil olmak anlasilir. Bu vücûdün karsiligi olan ademin de, hiçbirseye bagliligi, benzerligi yokdur. Bu ademin de, her kötülügün, her asagiligin tâm kendisi oldugunu söylemek de burada yakismaz. Çünki, bir baglilik anlasilabilir.

    Birsey, tâm olarak ancak kendine tâm zid, tâm karsi olan sey üzerinde meydâna çikar. [Meselâ ilik su, sogukda sicak görünür. Siyâh nokta, beyâz üzerinde belli olur. Yildiz gece karanliginda görülür.] Hersey, ziddi arasinda belli olur. Bunun için tâm vücûd, tâm olarak, tâm yokluk üzerinde belli olur. Tâm yokluk, tâm varliga bir ayna olur.

    Tesavvuf yolunda, geri dönüp inmek, ilerlerken yükselmek kadar olur. [Çok çikan, geri dönünce, çok iner.] Bir kimse, Allahü teâlânin yardimi ile tâm vücûde yükselirse, bu kimse dönüsde, tâm ademe kadar iner. Yükselirken ârifin sü'ûru gider, bilgisi kalmaz. Inerken sü'ûruna ve bilgisine kavusur. Bu sü'ûr ve ma'rifet makâminda, onu hiç zil bulunmayan ve zâtin sü'ûn ve i'tibârlarindan da uzak olan (Tecellî-i zâtî) ile sereflendirirler. Bundan önce olan bütün tecellîlerin, ismler, sifatlar, sü'ûn ve i'tibârât zillerinden bir zillin perdesi arkasinda oldugunu ona bildirirler. Her ne kadar ârif, o tecellîleri, ismlerin ve sü'ûnun arada perde olmayarak hâsil oldugunu, tâm vücûdün perdesiz olarak tecellî etdigini sanir ise de, bir zillin perdesi arkasinda tecellî etmekdedir. Sübhânallah! Her kötülügün, her asagiligin yeri olan bu adem, vücûdün tam zûhuruna vâsita oldugu için, güzellik kazanmakda, hiç kimsenin bulamadigina kavusmakdadir. Kendisi kötü olan sey, araya güzelligin karismasi ile, güzel olmakdadir. Insanin nefs-i emmâresi de, hep kötülüge kayar. Ademe her seyden dahâ çok yakîndir. Bunun için, tâm tecellîye herseyden dahâ çok kavusmakdadir. Herseyden dahâ yukari çikmakdadir. Fârisî misra' tercemesi:

    Ihsâna en uygun olan, günâh isleyenlerdir!

    Ma'rifeti tâm olan bir ârif, bütün makâmlardan ileri yükseldikden ve her mertebeden geçerek indikden sonra, tâm ademe inerek Vücûd-i teâlâya ayna olunca, sifatlarin ve ismlerin bütün kemâlleri onda görünür. Tâm vücûdde bulunan bütün latîfeler onda görünür. Ondan baska kimse bu ni'mete kavusamaz. Bu ayna olmak ni'meti, onun boyuna göre biçilip dikilerek, üzerine giydirilmis kiymetli bir elbiseye benzer. Kemâllerin, üstünlüklerin zilleri, sûretleri, her ne kadar ilm-i ilâhîde birbirlerinden ayrilmislar ise de ve ârifin ayna olmasi da, ilm mertebesinde ise de, ârifin aynasi disarida vardir ve bütün kemâlleri disarda göstermekdedir.

    Süâl: Ademin ayna olmasi ne demekdir? Adem, hiçbirsey degildir. Hangi bakimdan vücûdün aynasi olmakdadir?

    Cevâb: Adem disardaki varliklara göre hiçdir. Fekat ilmde bir ayrilik kazanmisdir. Hattâ, ilmde bir varlik da olmusdur. Tesavvuf yolunun sonuna varanlar ?kaddesallahü teâlâ esrârehümül'azîz", ademin zihndeki varligina, vücûdün aynasi, sundan dolayi demislerdir ki, adem mertebesinde bulunan bütün kötülüklerin ve asagiliklarin hiçbiri, ademin karsiligi olan vücûdde bulunmaz. Ademde bulunmayan her üstünlük de, vücûdde vardir. Bu incelige dikkat edilirse, adem vücûddeki kemâllerin görünmesine sebeb olmakdadir. Ayna olmak demek de, iste budur. Burasini iyi anla! Isine çok yarayacakdir. Her seyin dogrusunu bildiren ancak Allahü teâlâdir.

    Oglum! Bu yazilan ma'rifetlerin hepsinin Allahü teâlâ tarafindan ilhâm edilmis olduklarini, seytân vesveselerinin hiç karismadigini umarim. Buna delîl, sened olarak sunu da söyleyeyim ki, bu bilgileri yazmak istedigim ve Allahü teâlâya sigindigim zemân, meleklerin ?alâ nebiyyinâ ve aleyhimüssalâtü vesselâm" sanki seytânlari buralardan kovduklari görüldü. Onlari buralara yaklasdirmadilar. Herseyin dogrusunu Allahü teâlâ bilir.

    Kiymetli ni'metleri meydâna çikarmak, hamd yollarinin en büyüklerinden biridir. Bu büyük ni'metleri açiklamaga kdim. (Ucb), kendini begenmek sanilmasindan uzak olacagini umarim. Ucb nasil olabilir ki, Allahü teâlânin yardimi ile, kendi kötülügüm ve alçakligim hep gözümün önündedir. Bütün kemâller, iyilikler de Allahü teâlânindir. Geçmisde ve gelecekde olan her hamd âlemlerin Rabbi içindir. Onun Peygamberlerine ve Peygamberinin kerîm olan Âline ve yüksek Eshâbinin hepsine iyi düâlar ve selâmlar olsun ?salevâtullahi teâlâ aleyhi ve alâ Âlihi ve Eshâbihi ecma'în"! Dogru yolda bulunanlara ve Muhammed Mustafânin izinde gidenlere de selâm olsun ?aleyhi ve alâ âlihissalevâtü efdalühâ vetteslîmâtü ekmelühâ"!

    Ilâve: Vücûd ve adem ve Allahü teâlânin sifatlari, akl ile anlasilamaz. Allahü teâlâ, akl ile anlasilamiyan seyleri görüp anliyabilen baska bir kuvvet, sevdigi kullarina verir. Bu kuvvete (Basîret=Kalb gözü) ve bu kullara (Evliyâ) denir. Evliyâ, kalb gözleri ile görüp anlar ve birbirlerine anlatirlar. Baskalarinin, bu seyleri akl ile arasdirmalarina izn verilmedi. Kalb gözüne kavusmak için, müslimân olmak ve tesavvuf yolunda çalismak lâzimdir. Tesavvuf yolunda çalismiyan müslimânin kalbi hastadir. Müslimân olmiyan bir kimsenin kalbi ölüdür. Kalb gözü kördür. Otuzdördüncü mektûba bakiniz!

  7. #237
    Reyhani
    Reyhani - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Mektubat-ı Rabbani 235. Mektup

    Bu mektûb, molla Abdülgafûr-i Semerkandî, Hâci bey Firketi ve hâce Muhammed Esref Kâbilîye yazilmisdir. Bu yolun büyüklerini sevmek, dünyâ ve âhiret se'âdetinin sermâyesi oldugu bildirilmekdedir:

    Allahü teâlâya hamd olsun. Onun sevgili Peygamberine ve Âline ve Eshâbinin hepsine salât ve selâm olsun! Bizi sevenler, iyi biliniz ki, arka arkaya gelen kiymetli mektûblariniz, sevginizin çoklugunu, bir ân önce kavusmak istediginizi bildirdigi için, bizleri çok sevindirdi. Allahü teâlâ, bu yolun büyüklerine olan muhabbetinizi artdirsin. Bu sevgiyi, dünyâ ve âhiret se'âdetinin sermâyesi biliniz! Bu sevginizin artmasi için, Allahü teâlâya düâ ediniz! Bu sevgi, insanin islâmiyyete uymasini kolaylasdirir. Bâtinin cem'iyyeti ya'nî, kalbin her ân Allahü teâlâ ile olmasi, bu sevgi ile elde edilir. Eger dünyânin bütün sikintilarini ve zulmetlerini, lekelerini kalbe doldursalar, bu sevgi bulunursa, hiç üzülmemelidir. Ümmîdli olmalidir. Eger kalbe daglar gibi çok hâller ve nûrlar yagdirsalar, fekat bu sevgi kil kadar azalsa, bunlari harâblik, felâket bilmelidir ve istidrâc oldugunu anlamalidir. Buna siki yapisip sonra, isinize bakiniz! Kiymetli ömrü lüzûmsuz seylerle bos yere geçirmeyiniz! Fârisî beyt tercemesi:

    Sana söyliyecegim hep budur:
    Çocuksun, yol ise korkuludur!

    Size ve dogru yolda gidenlere ve Muhammed aleyhisselâmin yolunda bulunanlara selâm olsun!

  8. #238
    Reyhani
    Reyhani - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Mektubat-ı Rabbani 236. Mektup

    Bu mektûb, kiymetli oglu Muhammed Sâdika ?kaddesallahü teâlâ sirrehül'azîz" yazilmisdir. Ba'zi sirlari bildirmekdedir:

    Allahü teâlâya hamd olsun! Onun sevgili Peygamberine salâtü selâm olsun! Çok kiymetli oglum! Hâlinizi açikladiginiz mektûbunuzdan, Vilâyet-i hâssa-i Muhammediyyeye ?alâ sâhibihessalâtü vesselâmü vettehiyye" bagli oldugunuz anlasilmakdadir. Bunun için Allahü teâlâya çok sükr ediniz! Çok zemândan beri, bu ni'mete kavusmak istiyordunuz. Simdi, cenâb-i Hakdan ümmîd ederek, gönlümü size verdim. Sizi bu devlete çekmege ugrasdim. Önce, sizi Vilâyet-i Mûsevîde buldum. Oradan çekerek, Vilâyet-i hâssa-i Muhammediyye içine almak nasîb oldu. Bundan dolayi Allahü teâlâya sonsuz hamd ve sükrler olsun! Siz, bu vilâyete çekerek getirildiginiz için, yirmi günden çok oluyor ki, koynumdasiniz, yetisiyorsunuz. Baglantiniz kuvvetli olmadigindan, belki sizin hiç haberiniz olmamisdir. Simdi kuvvetlendigi için sizin de, anladiginizi sanirim. Allahü teâlânin bu günâhi çok kuluna, her ân durmadan yagan ni'metlerinden hangi birini yazayim? Fârisî iki beyt tercemesi:

    Ben o topragim ki, ilk behâr bulutu,
    lutf eder, verir bereketli yagmuru.

    Vücûdümün her kili, dile gelse de,
    sükr edemem ni'metlerinin hiçbirine.

    Kiymetli oglum Muhammed Sa'îdin mektûbunda bildirdigi hâlleri pek dogru, çok kiymetlidir. Böyle kiymetli hâller, tanidiklardan pekaz kimseye nasîb olmakdadir. Allahü teâlânin, onu da, Vilâyet-i hâssa-i Muhammediyye ile sereflendirmesini ümmîd ederim. Oglum Muhammed Ma'sûm, Allahü teâlânin lutfü ve ihsâni ile, yaradilisinda bu devlete elverislidir. Allahü teâlâ, sevgili Peygamberinin sadakasi olarak, onda bulunan bu kuvveti meydâna çikarsin! Âmîn.

  9. #239
    Reyhani
    Reyhani - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Mektubat-ı Rabbani 237. Mektup

    Bu mektûb, molla Muhammed Tâlib-i Beyânegîye yazilmisdir. Sünnet-i seniyyeye yapismagi istemekde, büyüklerin yolunu övmekdedir:

    Allahü teâlâ, bizi ve sizi islâmiyyetin dogru yolunda bulundursun! Kiymetli kardesim! Naksibendiyye yolunun büyükleri, sünnet-i seniyyeye uymus, azîmet yolunu tutmuslardir. Sünnet-i seniyyeye uymakla ve azîmet yolunu seçmekle birlikde, eger ahvâl ve mevâcid ile sereflenirlerse, büyük ni'met bilirler. Eger, ahvâl ve mevâcide kavusurlar, fekat sünnete yapismakda ve azîmeti seçmekde gevseklik olursa, bu ahvâli hiç begenmezler ve böyle mevâcidi, ya'nî kendinden geçmegi istemezler. Bu gevsekligi, felâketin baslangici bilirler. Çünki, Hindistândaki din adamlari olan Cûkiyye ve Berehmenler ile eski Yunan felesoflari da böyle tecellî sanilan tecellîlere ve Âlem-i misâldeki kesflere ve vahdet-i vücûd bilgilerine mâlik oldular. Fekat, rezîl ve rüsvâ olmakdan ve felâkete sürüklenmekden kurtulamadilar. Se'âdetden mahrûm kalmakdan baska, ellerine birsey geçmedi. Kardesim! Allahü teâlânin lutfü ve ihsâni ile, bu büyüklerin yoluna girdiginize göre, onlar gibi olmaniz lâzimdir. Onlarin yolundan kil kadar ayrilmamalisiniz! Ancak, böylece, onlarin yüksekliklerinden, birseylere kavusabilirsiniz. Önce, Ehl-i sünnet vel-cemâ'at mezhebi âlimlerinin kitâblarinda bildirilenlere uygun olarak, i'tikâdi düzeltmek lâzimdir. Bundan sonra, farzlari, vâcibleri, sünnetleri, müstehablari, halâl ve harâmlari, mekrûhlari ve sübheli olanlari, Ehl-i sünnet âlimlerinin fikh kitâblarindan ögrenmeli ve isler, bu bilgiye uygun olmalidir. Bunlar yapildikdan sonra, sira üçüncüsüne gelir ki, bu da, tesavvuf bilgileridir. Ehl-i sünnet i'tikâdi ve fikh bilgilerine uygun isler, tayyârenin iki kanadi gibidir. Bu iki kanad saglam olmadikca, maddesiz, zemânsiz âleme uçulamaz. Bu iki kanad elde edilmeden, ahvâl ve mevâcid hâsil olursa, felâket uçurumuna dogru yuvarlanildigi anlasilmalidir. Böyle hâllerden ve vecdlerden kurtulmak için Allahü teâlâya siginmalidir. Fârisî misra' tercemesi:

    Is budur. Bundan baskasi hiçdir!

    Arabî misra' tercemesi:

    Habercinin isi, yalniz haber vermekdir.

    Kiymetli kardesim meyân seyh Dâvüd oraya gelmisdir. Onun sohbetini büyük ni'met biliniz. Nasîhatlarina kiymet veriniz. Gösterdigi yolda bulununuz! Kendisi, bu yolun büyüklerinin talebesi yaninda çok bulunmusdur. O büyüklerin yolunu ve gidislerini iyi ögrenmisdir. Orada bulunan kardeslerimiz ve mîr Nu'mân hazretlerinin yardimi ile bu yüksek yola girmis olanlar, seyh hazretlerinin sohbetini ganîmet bilsinler. Onun halkasinda, bir yere otursunlar. Birbirlerinde yok olsunlar. Böylece cem'iyyete kavusurlar. Ya'nî gönülleri Allahü teâlâya baglanir. Bu yolda ilerler, yükselirler. (Mektûbât)i okuyunuz! Çok fâidelidir. Fârisî misra' tercemesi:

    Aranilan hazînenin nisânini verdim sana!

    Size ve dogru yolda gidenlere ve Muhammed Mustafânin izinde olanlara selâm olsun ?aleyhi ve alâ âlihissalevâtü vetteslîmâtü etemmühâ ve ekmelühâ"!

  10. #240
    Reyhani
    Reyhani - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Mektubat-ı Rabbani 238. Mektup

    Bu mektûb, mîr Muhammed Nu'mâna yazilmisdir ?kaddesallahü teâlâ sirrehül'azîz". Din kardeslerinin çogalmasinda iyi ümmîdler vardir. Mürîdlerin ma'rifetlere, hâllere kavusmasi, pîrlerin gevsekligine ve (Ucb)a sebeb olmamasi bildirilmekdedir:

    Âlemlerin rabbi olan Allahü teâlâya hamd olsun! Peygamberlerin efendisine ve Onun temiz olan Âline ve güzel Eshâbinin hepsine salât ve selâm olsun! Hâce Rahmînin adami ile gönderdiginiz kiymetli mektûb geldi. Bizi çok sevindirdi. Talebenin hâlleri uzun yazilmis olmakla sevincimiz katkat artdi. (Din kardeslerinizi çogaltiniz!) hadîs-i serîfinde buyuruldugu üzere, din kardeslerinin çogalmasi ümmîd vericidir. (Kasas) sûresinin otuzbesinci âyetinin, (Seni kardesinle kuvvetlendiririz) meâl-i serîfi de, bu ümmîdi kuvvetlendirmekdedir. Fekat, önce kendi hâllerine ve islerine bakmak lâzimdir. Kendi hareketini, durusunu düsünmelidir. Talebenin ilerlemesi, rehberlerin isini gevsetmemelidir. Talebenin harâretli çalismasi, rehberlerin çalismalarini sogutmamalidir. Bundan dolayi, çok korkmak ve titremek lâzimdir. Talebenin hâllerini ve makâmlarini, kendisi için aslan gibi ve kaplan gibi tehlükeli bilmelidir. Onlarla ögünmek ve sevinmek nerede kalir. Ucb kapisinin bu yoldan açilmamasina çok dikkat etmelidir. (Hayâ, îmândan bir parçadir) hadîs-i serîfi gözönünde tutularak, mürîdlerin ilerlemesinden utanmali ve yüz kizarmalidir. Tâliblerin çalismalarinin kizismasindan ibret almali, çalismayi artdirmalidir. Isleri, ibâdetleri bozuk görmeli, niyyetleri düzeltmege çalismalidir. Söz ile ve hâl ile, dahâ var mi demelidir. Sizin güzel hâllerinizden bunlarin umuldugu açikca belirlidir. Fekat, nefs-i emmâre ve iblîs-i la'în gibi din düsmanlari düsünülerek agir yazildi. Tâliblere olan teveccühünüzün, yardimlarinizin bu yoldan gevsememesi için cevâbimiz asiri oldu. Iki ni'metin de bir arada bulunmasi lâzimdir. Yalniz birini yapmak, asagida kalmak olur. Hâce Rahmî kardesimizin ve seyyid Ahmedin hep yaninizda bulunmasi lâzimdir. Siz de onlara çok yardim ediniz. Mîr Abdüllatîf de, tevbe edebildi ise, ona da yardiminizi esirgemeyiniz. Dogru yolda ilerlesin. Birkaç tâlibin Kâdirî yolunu istediklerini yaziyorsunuz. Ebû Bekr-i Siddîkin yolundan baska hiçbir yolu, hiçbir kimseye bildirmeyiniz! Iki yol birbirleri ile karisdirilmasin! Fekat, yalniz külâh ve secere isterlerse ve istihâre uygun çikarsa, kabûl edersiniz ve nasîhat verirsiniz. Allahü teâlâ size ve arkadaslariniza ve sevdiklerimize ve talebenize ve dogru yolda gidenlere ve Muhammed Mustafânin izinde bulunanlara selâmet versin ?aleyhi ve alâ âlihissalevâtü vetteslîmâtü etemmühâ ve ekmelühâ"!

Sayfa 24/34 İlkİlk ... 2223242526 ... SonSon

Benzer Konular

  1. Ramazan ayının üstünlükleri imam rabbani
    By ArzuNur in forum Mübarek Gün Ve Geceler
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 28.09.08, 22:42
  2. İmâm-ı Rabbâni Hazretleri'nden bir nasihat...
    By ArzuNur in forum Nasihatlar
    Cevaplar: 4
    Son Mesaj: 16.07.08, 21:58
  3. İmam-ı Rabbani
    By Kartal__13 in forum İslami Şiirler
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 21.06.08, 23:34
  4. İmÂm-i RabbÂnÎ
    By İslam-Gülü in forum İslam Büyüklerimiz ve Alimlerimiz..
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 10.06.08, 15:14

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •