***
DIŞARDA
Points: 155.310, Level: 100
Level completed: 0%,
Points required for next Level: 0
Overall activity: 0%
Achievements


Sevdim Seni Diyemedim
Sevdim Seni Diyemedim
Sevdim seni hep canlara canan diye sevdim
Bir ben degil âlem sana hayran diye sevdim.”
Bir çogumuzun asina oldugu bu ilahiyi ilk duydugum zaman çok hosuma gitmisti. Teypten defalarca dinledim. Sonra dilime dolanan nakaratini mirildanmaya basladim.
“Sevdim seni, sevdim seni, sevdim Ya Resulallah” der demez... Birden bire sustum. Ne diyordum ben?!!!
Hayalen O’nu; Peygamberimi (s.a.) karsimda hissetmeye çalistim. Sanki kulaklarina inanamams bir ifadeyle yüzüme bakiyordu. Bu öyle bir bakisti ki, gözlerinden gözlerime oradan da kalbime; yo yo yalniz kalbime degil tâ iliklerime kadar isleyen tarif edilmez bir enerji yansiyor... Ve bana soruyor:
- Gerçekten sevdin mi beni?
Utandim... Bir sey diyemedim.
Nasil diyebilirdim ki?
Ya “isbat et sevgini” dese!
Nasil isbat edebilirim ki O’nu sevdigimi?
Hayalen bile böyle bir soruya muhatap olmak beni bir çikmazin içine sokmustu. Kendi kendime bile yüzlesemedigim bu gerçek beni içten içe rahatsiz etmeye devam ediyordu.
Yillar sonra beni çok iyi anlayan, bir çok seyi ayni duygu frekansinda yasadigimiz bir arkadasim, bu ilahiyi mirildanmaya baslayinca ona bütün hislerimi açtim. O da bana, kendisinin de ayni duygulari yasadigini söyledi.
Bundan sonra kendi kendimle yüzlesmeye basladim. Kitaplardan okuyup ögrendigim sevgi kahramanlarini bir bir gözümün önüne getiriyordum:
Peygamberin (s.a.) yaninda bile ona olan hasret duygulari içinde kivranan, ondan ayri iken de onun hayalini gözünün önünden hiç ayiramayan Hz. Siddiyk.
Peygamberin vefat haberini alir almaz kilicina sarilan Hz. Ömer.
“Simdi sen aramizdasin, istedigim zaman gelip seni görebiliyorum. Ahirette ise cennete girebilsem bile sen peygamberlerle beraber olacaksin, ben ise seni görebilecek miyim” diye günden güne eriyen Sevban.
Peygamberinin yüzünü göremeyecek olan gözlerinin dünyada baska seylere de bakmasina razi olmayan, bunun için de Hz. Peygamberin vefatindan sonra gözlerinin kör olmasi için dua eden ve hayatinin geri kalan kismini kör olarak yasayan sahabi Abdullah Bin Zeyd (r.a.) (Kurtubî, El-Cami V, 271)
- Bunlar Peygamber’i (s.a.v) görmüslerdi. Fakat biz görmedik, dedi içimden bir ses.
- Üveys el-Karânî, dedim bahaneci nefsime.
O ki ayni devirde yasadigi halde O’nu (s.a.) göremedi. Peygamberinin Uhud’da kirilan bir disine bedel otuz iki disini kurban etti.
- Hayir, dedi nefsim senden bu istenmiyor.
- Biliyorum, benden bu istenmiyor. Istenseydi zaten, çoktan kaybetmistim bu imtihani.
- Sair Nâbî’yi hatirla, dedim nefsime.
- Ya da Imam-i Âzâm Ebu Hanife’yi.
Hani defalarca hacca gittigi ve her defasinda Medine’yi ziyaret ettigi halde utancindan Kabr-i Serifine yaklasamadigi Peygamberinden (s.a.) özel davet almisti. Bir fakirin rüyasinda “Ümmetimden falanca beni ziyaret etsin” seklinde ismen büyük imami davet etmis. Imam-i Âzâm da sevinç ve heyecan içinde o fakiri madden ihya etmisti.
Dehsete kapildim. Ben bu sevda yolunda yaya kalmistim. Hem de çiplak ayakla.
Ertesi gün yine o arkadasimla beraberiz; bulundugumuz ortam feyiz alis-verisinin daha farkli oldugu bir ilmî meclis. Derse ara verilmisti, teneffüste idik. Arkadasim yine o ilahiyi mirildanmaya basladi, yüzüme bakarak... Gözlerinin içi gülüyordu...
Diktim gözlerimi gözlerine. Gözlerimiz konusmaya basladi; dilimizin aciz kaldigi, kelimelerin kisir, anlatmaktan aciz kaldigi manalari. Kalplerimiz anlamaya basladi; kulaklarimizin duymaktan, zihinlerimizin anlamaktan aciz kaldigi duygulari. Sonra,
- Çikmazdayim, arkadasim, dedim ve devamla, çikmazdayim “seviyorum” desem. Bu büyük bir iddia... “Sevmiyorum” demek. Bu büyük bir cür’et...
Ne demek istedigimi –zannettigimin de ötesinde- çok iyi anlamisti. Gözlerinin içi gülümser bir halde,
- Haklisin, dedi. “Ama simdi “seviyoruz” diyebiliriz. Fakat bunu her zaman söyleyemeyiz” diye de ilave etti.
Bu sefer de ben onun ne demek istedigini çok iyi anlamistim. Anlamistim ya; bu cevap, benim gönül firtinami dindirmek yerine siddetini artirmisti. Simdi “seviyorum” diyebilmek, daha sonra unutuvermek bu sevgiyi...
- Sevgi unutulabilecek bir sey miydi ki? Simdi sev sonra unut, olur mu?
Bu soruyu bütün gün sordum kendi kendime. Sonra,
- Bir anne çocugunu unutuyor mu? Bir asik sevgilisini unutuyor mu?
Ah arkadasim! Yarami sarmaya k
tin, daha çok kanattin!
Ayet-i Kerime’nin tehdidi geldi aklima “De ki: Eger, babalariniz, ogullariniz, kardesleriniz, esleriniz, hisim akrabaniz, kazandiginiz mallar, kesada ugramasindan korktugunuz ticaret, hoslandiginiz meskenler size Allah’tan, Resulünden ve Allah yolunda cihad etmekten daha sevgili ise, artik Allah emrini getirinceye kadar bekleyin. Allah fasiklar toplulugunu hidayete erdirmez.” (Tevbe, 9/24)
Eyvah; eyvah ki ne eyvah! Iki tarafi keskin biçak!
Sevmek... Ki, ne yaptim, sevgi adina...
Sevmemek... Ki, buna gönül isyanda,
- Hayir; seviyorsun, diyor.
Nefis ise kendini münafik gibi hissetmekte...
Iste bu hengamda gönlümün kulaklarinda bir ses yankilanmaya basladi, asirlar öncesinden,
- Hanzala münafik oldu! Hanzala münafik oldu!
Kulak verdim heyecanla bu eninli haykirisa.
Hz. Siddiyk da dahil oldu bu sarsici haykirisin sahibine, sonra birlikte gittiler O gönüller tabibine. Yaralari sarildi O’nun eliyle.
Meger öyle olurmus insan sohbet meclisinde. Sonra dünya mesgalesi girince, o feyiz yogunlugu azalirmis. Eger azalmamis olsa, o hal korunabilse melekler o kullarla yataklarinda, sokaklarda gezerlerken musafaha ederlermis. (Kandehlevi, Müslüman Sahsiyeti)
Biraz hafifledi yüregimdeki firtina.
Ey gönüller sultani! Ey tabibler tabibi!
Çaresizim, çikmazdayim, sivazla sirtimi, oksa basimi ve teselli et beni. Gel rüyalarima da göreyim seni. Belki o zaman bulurum aradigim sevgi kivamini. Davet et beni Medine’ye. Misafirin olayim her sene.
Allahümme salli alâ seyyidina Muhammed.
-aLiNti-