Kadınlar, gördükleri her türlü eğitimle, hem savaş sanatında, hem de başka mesleklerde başarı göstermektedirler. Campanella “bu konuda ben de Platon gibi düşünüyorum” demektedir.
Güneş Kent’te bütün işler, bütün yurttaşlar arasında eşitçe paylaşılmakta ve adam başına günde dört saat çalışma düşmektedir. Günün geri kalan saatleri faydalı ve çekici bilgilere ayrılmaktadır.
Campanella, en büyük yönetici olan Hoh, yani Metafizikçi’nin de daha önce de belirtildiği üzere, iyi bir eğitim almış olması gereği üzerinde durmaktadır. Her şeyden önce Hoh’un da diğer insanlar gibi ‘Bilgi’ adı verilen kitabı çok iyi bilmesi gerekmektedir. Bundan başka, “Hoh olabilecek kimsenin, cumhuriyet olsun, krallık olsun, bütün devletlerin yasalarını, devlet biçimlerini, geleneklerinin ve dinlerinin tarihlerini derinlemesine bilmesi gerekir. Ayrıca... yerde ve gökte olup bitenlerden haberi olacak. Bütün mekanik sanatlar konusunda bilgisi olacak...Fizik ve astronomi bilgisi de ayrıca önemlidir... Ama her şeyden önce Hoh’tan istenen, metafiziği ve teolojiyi iyiden iyiye, bütün bilim ve sanatları, ilkeleri, tanımlamalarıyla adamakıllı bilmesi, nesnelerin benzerlik ve ayrılık ilişkilerini, dünyanın düzenini ve kaderini, Tanrı’nın ve yaratıkların önem sırasını ve benzerliklerini, Tanrı’nın gücünü, Tanrı’da gerçeğin ve idealin birleşmesini kavramış olması, Tanrı ve insan sevgisine ermesi, yer, gök ve denizle ilgili ne varsa hepsini bilmesi, hiç değilse bir insanın varabileceği bilgi katına varmasıdır. Ayrıca Hoh’un, peygamberlerin kitaplarını ve astrolojiyi adamakıllı incelemiş olması aranır. Böylece Güneş Ülkeliler, kimin Hoh olacağını daha önceden kestirebilirler. Çünkü böylesine geniş ve çeşitli bilgiye herkeste pek rastlanmaz. Böylesine yüce bir göreve kimse otuz beşini doldurmadan seçilemez. Bu görev ömür boyunca sürer. Ama, bu ara, Güneş Ülkesi’nde Hoh’tan daha bilgili, devlet işleri için daha yetkili birisi çıkacak olursa, o zaman eski Hoh, yerini yenisine bırakır.”
Görülüyor ki Hoh’un bilmesi istenen pek çok konunun yanında, ondan bilmesi beklenen en önemli konulardan biri de metafizik ve teolojiye iyiden iyiye vâkıf olmasıdır. O, dünyanın düzenini, Tanrı-evren-insan ve diğer varlıklar arasındaki ilişkileri, Tanrı hakkındaki bilgileri, kısacası tüm varlık alanlarını bilmek ve tanımak zorundadır. Hoh olan kişi, bu görevi ömür boyunca sürdürür, ancak bu işe kendisinden daha layık biri çıktığında da hiç çekinmeden bu görevi ona devreder. Campanella’ya göre Hoh, bu bilgileri yalnızca kitaplardan okuyarak da elde etmez, zira kitaplardaki bilgiler, yalnızca ezberlemeye yöneliktir. Ona göre “dehanın özü, bütün bilimleri kendine mal etmek ve derinlere inmektir.”
Campanella, baş yöneticinin bilgilerini adeta Tanrısal bir kaynağa bağlar gibidir. “Biz, kendi devletimizi Tanrı’nın eseri olarak göstermek amacıyla insan aklının filozofça bir buluşu diye koyuyoruz ortaya” ifadesinden de bu anlaşılmaktadır. Campanella’nın, Hoh için çok özel bir eğitim sürecinden bahsetmemesi, onun Tanrısal bilgiye sahip olduğunu kabul etmesinden dolayı olsa gerektir.
Ancak, Hoh’un yardımcılarının çok daha fazla ve bir çok konuda eğitim almaları gerekmektedir ki Hoh’a gereken yardımı yapabilsinler.
Görülüyor ki her iki filozof da eğitim konusuna ciddiyetle eğilmektedirler. Platon, eğitimi yalnızca koruyucular ve yöneticiler için zorunlu olarak görürken, Campanella bütün halkın eğitilmesi gereğinden söz etmektedir. Bununla birlikte Platon, yöneticilerin eğitimi konusunda daha detaylı bilgiler sunarken, Campanella baş yöneticinin eğitimi konusunda yeterli bilgi sunmamaktadır.
SONUÇ
Gerek Platon, gerekse Campanella, kurmayı düşledikleri devleti, insanları mutlu etmek için tasarlamışlardır. Eğitim anlayışları bakımından insanları daha iyiye götürmeyi hedefleyen bu toplum düzenleri, yaklaşık olarak aynı tarzda düşünülmüştür. Campanella’nın yer yer Platon’un düşüncelerine katıldığını veya katılmadığını belirtmesi, onun geniş çapta Platon’dan etkilendiğini göstermektedir. Ancak bu etkilenme, onun Platon’la her konuda aynı düşüncede olduğu anlamında değildir.
Platon, toplumun insan organizmasına benzetilebileceğini, dolayısıyla da insanın beden ve ruha ait bölümlerinin, devlette de bulunabileceğini kabul etmektedir; oysa Campanella’da böyle bir benzetmeye rastlanmamaktadır.
Her iki düşünür de kurmayı planladıkları ortaklık esasına dayalı toplumun, tabiata uygun olduğunu söylemektedirler. Filozofların, devlet anlayışlarında kanuna yer vermemelerinin sebebi, devletin doğaya uygun olduğunu kabul ettiklerinden dolayı olabilir. Doğaya uygun olan devletin, doğal hukuk kurallarına göre idare edilmesi gereğini dikkate alarak, aklın kurallarına göre devletin yönetilebileceğini düşünmüş olmaları muhtemeldir. Böylece onlar, ideal devletin, tabiata uygun devlet olduğunu kabul etmektedirler. Fakat, özellikle Platon’un doğal hukuk kurallarına tam anlamıyla uyduğu söylenemez.
Platon, sınıflı bir toplum özleyişi ile toplumu üç sınıfa ayırmakta, Campanella’da ise ikili bir tasnif göze çarpmaktadır. Bununla birlikte, Campanella, Metafizikçi dediği baş yöneticinin yardımcılarından söz ederken, adeta Platon’un toplum sınıflandırmasını takip ediyor sanısı doğmaktadır. Şöyle ki Campanella’nın yardımcı yönetici dediği Akıl, Platon’un yöneticiler sınıfının düşünme özelliğine; Güç dediği yönetici, Platon’un askerlerine ve onlardaki cesarete; nihayet Sevgi de üreticilerin özelliği olan içgüdüye tekabül eder gibi görünmektedir. Campanella’nın farkı, bunları toplum sınıfı değil de yönetici bölümleri olarak kabul etmesidir. Ancak Platon, insan doğasını incelemekle işe başlayıp insanla devlet arasında bağ kurduğu halde, Campanella, insan tabiatı ile devlet arasında ilgi kurmamıştır.
Yönetim ve toplum anlayışı bakımından sosyalizmin ilk örneği gibi görünen Platon’un devlet anlayışı, Campanella’da daha ileri giderek bir komünizm şeklinde yansımaktadır. Esasen Platon için de komünizm terimini kullanabiliriz. Ancak onun komünizm anlayışı, yalnızca koruyucular, yani askerler ve yöneticiler için planlanmaktadır. Dolayısıyla da onun komünizmi, sınırlandırılmış bir komünizmdir. Çünkü Platon, üreticiler için mülkiyet hakkı tanıdığı gibi, yöneticilerin de her türlü kısıtlamalara uyması gereğinden söz etmektedir. Oysa Campanella, hiçbir sınıfa mülk edinme hakkı tanımamakta, diğer taraftan da yöneticilere, Platon’a göre daha fazla yetki tanımaktadır. Komünizmde de yetkiler, tek bir güçte toplandığı için, Campanella’nın görüşleri komünizme daha uygun görünmektedir.
Her ikisinin de kadın ortaklığından bahsetmek suretiyle kadınlık onurunu hiçe saydıkları anlaşılmaktadır. Düşündükleri evlilikler de aile kurmaya yönelik değil, sadece üstün bir nesil üretmeyi amaçlamaktadır. Bu onursuzluğu, kadınların erkeklerle birlikte eğitim görebilecekleri tarzındaki açıklamalarla yumuşatmak istemiş olabileceklerini gözden uzak tutmamak gerekmektedir. Ancak itiraf etmek gerekir ki, her iki düşünür de cinsel konulara oldukça geniş yer ayırmaktadırlar. Yine her iki düşünür de evlenmelerin rasgele değil, devlet eliyle düzenlenmesinde hemfikirler. Bununla, namus kavramına önem verdiklerini vurgulamak istemiş olabilirler. Ancak devletin kadınlar için tek eşli evlilikler yerine tekrar evlendirmelerde kadınların başka erkeklerle de evlenmelerine müsaade etmesi, çocuk yapma yaşından sonra cinsel birleşmede serbestiyet getirmesi, Campanella’nın çocuk doğuramayan kadınları orta malı olarak nitelemesi, kadınlık onurunu zedeleyici gibi görünmektedir.
Her iki filozof da dinî inançlardan söz etmekte ve devlette inanca önemli bir yer vermektedirler. Bununla birlikte her iki düşünürde de eğitim, her şeyin önünde yer almaktadır. Platon’da, üreticiler sınıfı için bir eğitimden söz edilmemekte, oysa üreticiler ve yöneticiler için her bakımdan mükemmel olan bir eğitim düşünülmektedir. Bu ise, Platon’un sınıflı toplumunda eğitim ve öğretimde bir fırsat eşitliği bulunmadığını göstermektedir. Dolayısıyla da Platon’un devlet anlayışı, eşitsizlik ilkesine dayalı görünmektedir. Oysa Campanella, köleler hariç, toplumun bütün kesimlerinin çocukluktan başlayıp devam eden bir eğitim sürecinden eşit bir şekilde yararlanmalarını benimsemektedir. Hatta o, çalışma saatlerinde bile bu eşitliğe uymakta, çalışma dışındaki zamanların da sanatsal faaliyetlerle geçirilmesi gereği üzerinde durmaktadır. Platon’un eğitim anlayışında oyuna yer verilmezken, Campanella, eğitimin zorluğunun oyunlarla aşılmasına işaret ederek, eğitimde pedagojik bir yaklaşıma yer vermektedir.
Platon, ideal devlette kölelerin yapabilecekleri bir iş olmadığı için, bu kuruma yer olmadığını belirtirken, Campanella, kentte kölelerin de olabileceğinden söz etmekte ve bunların ağır işler için kullanılabileceklerini kabul etmektedir. Ancak, bunların toplumda bir yeri ve değeri bulunmamaktadır.
Her iki düşünür de ideal bir devlet modeli düşündükleri halde, bu ideal, Platon’da, Aristokratik bir yönetim biçiminde gözükürken; Campanella’da ağırlıklı olarak monarşiye daha yakın bir biçimde görünmektedir. Çünkü her husustaki son karar, baş yöneticiye aittir.
GÜNEŞ ÜLKESİ
İtalyan Giordano Bruno 1600 yılında Roma'da diri diri yakılırken Fransız Michel de Montaigne yaşamıyordu, öleli sekiz yıl olmuştu. Ama bir başka İtalyan, Tommaso Campanella, o sırada otuz iki yaşındaydı ve Bruno'nun diri diri yakılışını gördü. Oysa, onun da başına gelecekler vardı, diri diri yakılmayacaktı ama, İspanya egemenliğine karşı çıktığından ötürü ömrünün yirmi yedi yılını Napoli zindanlarında geçirecekti.
XVI. yüzyıldan XVII. yüzyıla geçiyor, XVIII. yüzyıla yöneliyoruz. Görüyorsunuz ki XII. yüzyılda öldüğü sanılan ortaçağ henüz gizli gizli yaşamakta, can çekişmektedir. Bu koca karanlık çağı öyle birkaç yüzyıl içinde temizleyivermek olacak iş değildi elbet.
Kendilerini mutlu kılacak devleti yeryüzünde bulamayan insanlar, onu masallarda tasarlıyorlar. İngiliz Thomas More'un Ütopya masal devletinden sonra, İtalyan papazı Tommaso Capanella'nın (1568-1639) Güneş Ülkesi masal devleti böylesine bir düşünce ürünüdür. Örnek, Platon'dan gelmiştir. Rönesans, yeni Platonlar yaratmaktadır. Aranılan, insan mutluluğudur. Tommaso Campanella da Platon'la Tomas More gibi, bu mutluluğun, düzenli bir devletle gerçekleşebileceği kanısındadır. Her üçüne göre de kişilerin mutluluğu için devlet gereklidir. Ancak bu devletin nasıl olması gerektiği yolunda birbirlerinden ayrılmaktadırlar. Bununla beraber, kişiyi mutlu kılacak devletin toplumcu bir devlet olmasında birleşmektedirler.
Campanella'nın Güneş Ülkesi (Civitas Solis), Topraban adasındadır (Seylan). Ülke, yedi bölgeye ayrılmıştır ve her bölge bir yıldızın adını taşımaktadır. Tepedeki tapınağın içinde yedi şamdan yanıyor. Pythagoras'tan kalma sayı mistikliğinin Campanella'da da sürüp gittiği görülmektedir. Koyu dinci olan bu devletin başında büyük metafizikçi ya da sol adını taşıyan bir papaz vardır. Campanella, böylelikle, Mesih Monarşisi (Monarchia Messiae) adlı yapıtında savunduğu, bütün prenslerin papanın yönetimi altına girmeleri düşüncesini de gerçekleştirmektedir. Büyük metafizikçi işbaşına seçimle gelir, koltuğunu bilgeliğin gücüyle kazanmıştır. Daha açık bir deyişle, büyük metafizikçi, güneş ülkesinin en bilge kişisi olduğu için seçilir. Ömrünün sonuna kadar bu koltukta oturabilir. Ancak, kendisinden daha bilge bir kişi yetişirse büyük metafizikçiliği ona bırakmak zorundadır. Büyük metafizikçi ya da sol, memurlarını kendi seçer. Kesin ve karşı konulmaz yetkileri vardır. Kendisinden daha bilge bir kişi yetişmediği sürece bir çeşit diktatördür. Dinsel ve siyasal yönetim, tümüyle ona bırakılmıştır. Kendi seçtiği üç büyük bakan vardır. Pon (pouvoir, güç) adını taşıyan güç bakanıdır, askerlik ve savaş gibi güce dayanan bütün işleri o yönetir. Sin (sagesse, bilgelik) adını taşıyan bilgelik bakanıdır, dinsel ve eğitimsel bütün işleri o yönetir. Mor (amour, aşk) adını taşıyan aşk bakanıdır, sağlık işleriyle cinsel işleri o düzenler.,
Platon, özel mülkiyeti sadece yöneticiler için ve en iyi yönetmeyi sağlamak amacıyla yasaklıyordu. Thomas More, özel mülkiyeti eşitliği sağlamak ve kötülüklerin kökünü kurutmak amacıyla bütün vatandaşlara yasaklamıştır. Campanella bu konuda Thomas More'a katılmaktadır. Güneş ülkesinde de özel mülkiyet bütün vatandaşlar için kaldırılmıştır. Her şey devletindir. Güneş ülkeliler birlikte üretip birlikte tüketmektedirler. Thomas More'un yasakladığı lüks üretime Campanella izin vermektedir. Ona göre, kişilerin mutluluğu için lüks de gereklidir. Platon'un sekiz saat olarak yasalaştırdığı çalışma yükümü (mükellefiyet), Tomas More'da altı saat, Campanella'da dört saattir. Çalışma saatlerinin gittikçe azalmasının nedeni, planlı çalışmanın az emeği gerektirdiği düşüncesidir. Campanella'ya göre lüksü de içine alan bütün üretim için vatandaşların dört saatlik çalışmaları yetecektir. Böylelikle vatandaşlar eğlenmeye, güzel sanatlarla uğraşmaya, Tanrı'ya bağlanmaya daha çok vakit bulacaklar ve daha mutlu olacaklardır. Güneş ülkesinde tembellik suçtur ve cinsel birleşmeden yoksun bırakılmak cezasıyla cezalandırılmaktadır.
Platon, aileyi de özel mülkiyet gibi sadece yöneticiler için ve iyi yönetmeyi sağlamak amacıyla yasaklıyordu. Thomas More aileye dokunmamış, tersine, aileyi desteklemişti. Campanella bu alanda Platon'la birleşmektedir. Güneş ülkesinde aile yoktur, kadınlarla erkekler evlenmeden birbirleriyle birleşirler. Çocuklar, Platon'da olduğu gibi , toplumundur, ana babalarını tanımazlar. Devlet onları toplu olarak büyütür, eğitir ve iyi vatandaş yapar. Ancak, Thomas More özel mülkiyet yasağını Platon'a karşı nasıl bütün topluma yaymışsa, Tommaso Campanella'da aile kurmak yasağını Platon'a karşı bütün topluma yaymaktadır. Bir başka deyişle, Platon'da sınıflar vardır ve yasaklar bu sınıflar için ayrı ayrıdır; Thomas More'la Tommaso Campanella'da sınıflar yoktur, konulan yasaklar da bundan ötürü bütün toplum içindir. Güneş ülkesinde aile bulunmadığı halde cinsel birleşmeler pek o kadar kolay değildir, isteyen istediğiyle birleşemez. Kimin kiminle birleşeceğine memurlar karar verir. Bu yasa, aşk bakanının yürütmek zorunda bulunduğu başlıca görevlerden biridir. O kadar ki, aşk bakanı, sadece insanların yetkinliğiyle değil, hayvanların yetkinliğiyle de görevlidir. Bu açıdan üretim araçları olarak ele alınan insanlar ve hayvanlar, yetkin olmalıdırlar.
Aile konusunda Campanella'nın bir özelliğide, Thomas More'un özel mülkiyette bulduğu bütün kötülükleri ailede bulmasıdır. Thomas More bütün kötülüklerin (hırsızlık, kavga, öldürme, kıskançlık, yalan) kaynağını özel mülkiyetin varlığında bulmaktaydı. Tommaso Campenella da bütün bunların kaynağını ailenin varlığında bulmaktadır. Ona göre kötülüklerin tümü kadına ve çocuklara verilen değerden doğar. Bu değerler ortadan kalkarsa kötülükler çok azalacaktır. Bu noktada da More'la Campanella arasında bir ayrılık vardır. More, özel mülkiyetin kaldırılmasıyla kötülüklerin tümüyle ortadan kalkacağına inanıyordu. Campanella, ailenin kaldırılmasıyla kötülüklerin büsbütün ortadan kalkacağına inanmıyor, sadece azalacaklarını söylüyor. Bu düşüncesinin sonucu olarak da Güneş ülkesinde güçlü bir ceza hukuku ve ceza sistemi vardır.
Campanella'nın pratik etkileri, Platon'la More'a göre, çok geniş olmuştur. Öncelikle, pratik alanda hiçbir yankı uyandırmadıkları halde, Tommaso Campanella uzun bir süre gerçekleşmiştir. Kalabriya ayaklanması, Güneş ülkesinin gerçekleştirilmesi için yapılmıştır. Rinaldi adındaki bir sosyalist şefin yönetiminde yapılan ayaklanma, önceden haber alınıp bastırılmasaydı, Campanella'nın düşü, daha o yaşarken gerçekleşecekti. Bu ayaklanmaya otuz çektirmeyle Türkler de katılmışlardır.
Campanella'nın öldüğü yıl olan 1639'da, cizvit papazları, onun düşünü Paraguay'da gerçekleştirdiler. İspanya'nın olayı önemsememesinden yararlanan papazlar, Paraguay yerlilerini Güneş ülkesi örneğine uygun olarak örgütlediler. Toprak mülkiyeti, Tanrı'ya (Paraguay yerlilerinin dilinde Tupanbak) bırakılmıştı. Ülke otuz köye ayrılmıştı. Üretim, Tanrı için yapılmaktaydı, tüketimse bütün vatandaşlar içindir. Her köyde iki cizvit papazıyla bir yerli yardımcı, üretim ve tüketimi düzenliyordu. Ancak aileye dokunulmamış, aile cizvitlerce de, Thomas More'da olduğu gibi, desteklenmişti. Daha da ileri gidilerek, birtakım erdemsizlikler doğurduğundan ötürü bekarlık yasaklanmıştır. Evlenme zorunluğuna karşı, çocuklar toplumundu. Çocuk, memeden kesilinceye kadar ansında bırakılıyor, memeden kesilince toplumsal eğitime veriliyordu. Çocuklara, aileye bağlılık yerine topluma bağlılık duygusu aşılanıyordu. Çocuklar, koyu bir Katolik eğitimiyle yetiştiriliyorlardı. Esir avcılarından kaçan bütün yerliler Güneş ülkesine sığınıyorlardı. 1765 yılında ülkenin nüfusu yüz elli bine çıkmıştı. Paraguay Güneş ülkesi 1773 yılına kadar, yüz otuz yıl yaşadı. 1767 yılında, dinsel nedenler yüzünden, İspanyollar Paraguay'dan cizvit papazlarını kovdular. Yerliler, alıştıkları düzeni bir süre daha uyguladılarsa da sağdan soldan gelen baskılara dayanamıyarak dağılmak zorunda kaldılar. Tupanbak, topraklarını koruyamamıştı. Böylece, Tommaso Campanella'nın Katolik egemenliği ütopyası da tarihin derinliklerine karışmış oldu.