Kalpteki Allah(cc) muhabbetini korumak
İman taklitte kalırsa, insan gerçek müslüman olamaz.
İmanı taklitten ve zayıflıktan kurtarmak için, önce iman edilen şeyler hakkında bilgi sahibi olmalıdır. Sonra kalpte Allah(cc) sevgisini besleyecek sebeplere sarılmalıdır.
Bu sebeplerin en başında zikir, tefekkür, namaz, dua, helâl lokma, sadaka verme ve haramlardan el çekme gelir.
Kalbi örten, kirleten, daraltan günahlardan tevbe etmelidir.
Sık sıkla ilâhe ilallah kelime-i tevhidini kalp ve dil ile söyleyerek imanı tazelemelidir.
İmanı kuvvetli, edebli ve şerefli Allah(cc) dostları ile beraber olmalıdır.
Bu tedbirlere Ashab-ı Kiram dahi muhtaçtı.
Öyle ki, onların tek derdi imanlarını ve kalpteki Allah(cc) muhabbetini korumaktı.
Hz. Rasulullahın (A.S.) vahiy katiplerinden Hanzala el-Üseydi (R.A.) anlatıyor:
Bir gün Ebu Bekir Sıddik (R.A.) ile karşılaştım, bana:
Nasılsın? diye sordu. Ben de:
Hanzala münafık oldu! dedim. O:
Sübhanallah! Sen ne diyorsun?dedi. Ben:
Bizler Hz. Rasulullahın (A.S.) yanında bulunuyoruz. O bize Cennet ve Cehennemi anlatıyor. Öyle ki, sanki onları gözümüzle görüyor gibi oluyoruz. Sonra huzurundan çıkıp çoluk-çocuğa karışınca ve işlere dalınca, orada aldığımız çok şeyleri unutuyoruz (İçeride bir türlü, dışarıda başka türlü hallere giriyoruz. Bunun münafıklık olmasından korkuyorum) dedim.
Hz. Ebu Bekir (R.A.) de:
Vallahi bizde de benzeri şeyler oluyor!dedi.
Bu durumu kendisine arzetmek için beraberce Hz. Rasulullahın (A.S.) huzuruna gittik. Beni görünce:
Ey Hanzala neyin var? diye sordu. Ben:
Ya Rasulallah, Hanzala münafık oldu!dedim.
Efendimiz (A.S.):
Bu nasıl sözdür? diye sordu. Ben de:
Ya Rasulallah. Sizin huzurunuzda bulunduğumuzda bizlere Cennet ve Cehennemi hatırlatıyorsunuz. Öyle bir hale giriyoruz ki, onları gözümüzle görüyor gibi oluyoruz. Sonra huzurunuzdan çıkıp çoluk çocuğa karışınca ve işlere dalınca, orada aldığımız çok şeyleri unutuyoruz! dedim.
Bunun üzerine Rasulullah (A.S.):
Nefsim elinde olan Allah(cc)a yemin olsun ki, eğer siz benim yanımda iken elde ettiğiniz duruma ve zikir haline devam edebilseydiniz, melekler ziyaretinize gelir,
sizinle yataklarınızda ve yollarınızda müsafaha ederlerdi. Fakat ey Hanzala! Bazen böyle, bazen öyle olur. buyurdu ve bunu üç defa tekrar etti.
(Müslim, Tirmizî)
Eşref Ali Tânevi (Rh.A.), bu hadisten çıkardığı neticeleri zikrederken diyor ki:
İnsanın bazı amellerinden dolayı nefsine kâfir, münafık gibi onun çirkin sıfatını ifade eden kelimeler kullanması caizdir. Müşahede ve melekut aleminin keşfi mümkündür.
İnsan, bir halde sabit kalmayıp devamlı değişim içinde (tasavvufî tabirle telvin halinde) bulunmaktadır.
Ayrıca, mücahedeler ve riyazetlerle manevi ilerleme elde edildiği gibi; kamil şeyhin sohbeti ve nazarıyla da manevi terakki elde edilebilir.
Fakat bunun etkisi riyazetle elde edilen gibi derin ve kalıcı değildir.
Hz. Hanzalanın (R.A.):
Biz Peygamber Efendimizden (A.S.) ayrıldıktan sonra daha çok dünya ile meşgul oluyoruz ve bu arada pek çok şeyi unutuyoruz sözü, onun Peygamber Efendimizden uzakta kaldığında manevi zayıflığa düşmesinden kaynaklanıyordu. (Eşref Ali, Hadislerle Tasavvuf)
Saadet ve nur asrındaki insanlar bu destek ve himayeye muhtaç olunca, felaket devrinde yaşayan bizler, daha fazla imanımızı muhafaza ve kalbimizi ihya derdine düşmeli değil miyiz?
Nurullah TOPRAK