Sayfa 29/30 İlkİlk ... 27282930 SonSon
297 sonuçtan 281 ile 290 arası

Konu: Kurandan Okuyalim

  1. #281
    ***
    DIŞARDA
    Points: 8.615, Level: 62
    Points: 8.615, Level: 62
    Level completed: 55%,
    Points required for next Level: 135
    Level completed: 55%, Points required for next Level: 135
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    tahsin33 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Vip Özel Üye
    Üyelik tarihi
    Oct 2008
    Yer
    Mersin
    Mesajlar
    1.126
    Points
    8.615
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    18

    Standart Cevap: Kurandan Okuyalim

    Vakıa suresi ayet 88
    Eğer o yakınlaştırılmışlardan ise

    Eğer o yakınlaştırılmışlardan ise" buyruğu ile yüce Allah, Ölüm esna¬sında ve öldükten sonra diriliş halinde insanların tabakalarını sözkonusu et¬mekte ve derecelerini açıklayarak şöyle buyurmaktadır; "Eğer o" ölen şahıs "yakınlaştırılmışlardan ise" buyruğunda sözü edilenler (ileriye geçenler olan) es-Sâbikûndur.

    Vakıa suresi ayet 89
    Artık Rahatlık, güzel kokular ve Naîm cenneti vardır"

    Artık Rahatlık, güzel kokular ve Naîm cenneti vardır" buyruğunda (rahatlık anlamı verilen): lafzı genel olarak "re" harfi üstün ile okunmuştur.
    İbn Abbas ve başkalarına göre bu dünyadan yana bir rahatlık vardır, anlamındadır.
    el-Hasen ise bu, rahmet demektir, diye açıklamıştır.
    ed-Dahhak istirahat ve dinlenmek diye açıklamıştır.
    el-Kutebi buyruk kabirde onun için güzel esintiler vardır, demektir, diye açıklamıştır.
    Ebu'l-Abbas b. Ata dedi ki:
    "Rahatlık" yüce Allah'ın yüzüne bakmak "reyhan (güzel kokular)" ise O'nun kelâmını ve vahyini dinlemektir. "Naim cenneti" ise orada yüce Allah'ı görmekten yana perdelenmemesi demektir.
    el-Hasen, Katade, Nasr b. Âsim, el-Cahderi, Ruveys ve Yakub'dan rivayetle Zeyd ise -"rahatlık" anlamındaki lafzı "re" harfini ötreli olarak okumuşlardır. Bu kıraat İbn Abbas'tan da rivayet edilmiştir.
    el-Hasen dedi ki:
    (Bu okuyuştaki) Ruh'tan kasıt rahmettir, çünkü o da merhum (ölen) kimse için hayat gibidir.
    Aişe (r.anha) da şöyle demiştir: Peygamber (sav) "re" harfini ötreli olarak: okumuştur. Bu da; O kimse için cennette ebedi kalıcılık ve hayat vardır, demektir. İşte rahmet budur.
    "Güzel kokular" buyruğu hakkında Mücahid ve Said b. Cübeyr rızık, Mukatil Himyer dilinde rızktır diye açıklamışlardır. "Allah'ın rızkını taleb etmek üzere çıktın" denilir.
    Katade, bu cennettir derken, ed-Dahhak rahmettir diye açıklamıştır. Bunun, hoş kokusu koklanan, bildiğimiz reyhan (fesleğen) olduğu da söylenmiştir. Bunu el-Hasen ve yine Katade de söylemiştir.
    er-Rabî' b, Haysem dedi ki: Bu ölüm esnasında olacaktır, cennet ise öldükten sonra diriltileceği vakte kadar onun için saklı tutulacaktır. Ebu'1-Cevzâ dedi ki:
    Bu ruhunun kabzedileceği vakit olacaktır. O reyhan demetleriyle karşılanacaktır.
    Ebul-Âliye dedi ki:
    Dünyada mukarreblerden olan bir kimseye iki reyhan dalı getirilip, onları koklamadıkça hiçbir kimsenin ruhu bedeninden ayrılmaz. O bunları koklarken ruhu kabzedilir.

    Vakıa suresi ayet 90
    Ve eğer "Ashab-ı Yemin"den ise,

    "Ve eğer o Ashabu'l-yeminden ise..." yani "eğer o" bu ölen şahıs "Asha-bu'1-yeminden ise,

    Vakıa suresi ayet 91
    Artık, "Ashab-ı Yemin"den selam sana.

    Ashabu'l-yeminden sana selam olsun!" Yani sen onlardan sevdiğin esenlikten başka bir şey görmeyeceksin. Onlar adına üzülme, şüphesiz onlar Allah'ın azabından kurtulacaklardır.
    Anlamın: Onlardan selam ulsun sana, şeklinde olduğu da söylenmiştir ki; sen onlar için üzülmekten yana kurtulacaksın, demektir. İkisinin de an¬lamı birdir. Bir diğer açıklamaya göre; ey Muhammet! Ashabu'l-yeminden olan kimseler Allah'ın sana salat ve selam getirmesi için sana dua ederler, demektir. Onlar sana selam söylerler ey Muhammed, anlamında olduğu da söylenmiştir.
    Bir başka açıklamaya göre anlamı şudur: Ey kul, sen hoşuna gitmeyecek şeylerden yana esenliktesin. Çünkü sen Ashabu'l-yemindensin. Buna göre bu¬rada: "Çünkü sen" lafzı hazfedilmiş olmaktadır. Ona ikram olmak üzere ona "es-selam" denilerek selam verilir, diye de açıklanmıştır. Buna göre selâmın nerede sözkonusu olacağı hususunda üç görüş bulunmaktadır.

    Birincisine göre,
    kişinin dünyada iken ruhunun kabzedileceği esnada ölüm meleğinin ona selam vereceğidir.

    İkinci görüşe göre;
    kabirde kişiye soru sorulacağı vakit, Münker ve Ne-kir ona selâm verir.

    Üçüncü görüşe göre
    kıyamet gününde ölümden sonra diriltileceği vakit melekler oraya (cennete) ulaşmasından önce ona selam vereceklerdir.
    "Eğer"in cevabı e]-Müberrid'e göre hazfedilmiş olup, ifadenin takdiri: Her ne olursa olsun "Ashabu'l-yeminden selam olsun sana." Eğer o kimse Ashabu'l -yeminden ise "Ashabu'l-ycminden selam olsun sana" anlamındadır. Burada şartın cevabı (ikinci defa tekrarlanan! Ashabu'l-yeminden selam olsun, sana, ibaresi) daha Önceki ifadenin delâleti dolayısıyla hazfedil mistir. Nitekim bir kimsenin: "Sen zalimsin, eğer bunu yaparsan" ifadesinde cevabın lıazfedümesi de bu kabildendir, çünkü daha önce geçen ifade (sen zalimsin tabiri) buna delâlet etmektedir.
    el-Ahfeşin görüşüne göre ise; "sana selam olsun" anlamındaki buyruğun başındaki "fe" harfi hem: İse" edatının cevabı, hem de: "Eğer"in cevabıdır. Bu da şu demektir: "İse" anlamındaki lafzın cevabı daha önceki lak di re göre "eğer" anlamındaki edatın cevabının yerini tutmaktadır. "Fe" harfi de buna göre her ikisinin cevabını teşkil etmektedir.
    ez-Zeccac'a göre "İse" edatının anlamı, bir şeyden bir başka şeye geçişi ifade eder. Daha önce sözünü ettiğimiz hususu bırak, başka bir konuya geç, anlamına gelir.

  2. #282
    ***
    DIŞARDA
    Points: 8.615, Level: 62
    Points: 8.615, Level: 62
    Level completed: 55%,
    Points required for next Level: 135
    Level completed: 55%, Points required for next Level: 135
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    tahsin33 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Vip Özel Üye
    Üyelik tarihi
    Oct 2008
    Yer
    Mersin
    Mesajlar
    1.126
    Points
    8.615
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    18

    Standart Cevap: Kurandan Okuyalim

    Vakıa suresi ayet 92
    Ve eğer o, yalanlayan sapıklardan ise,

    "Eğer o" ölümden sonra dirilişi "yalanlayıcı" ve hidayetten, hak yoldan uzak "sapıklardan ise,

    Vakıa suresi ayet 93
    Artık (onun için de) alabildiğine kaynar sudan bir ziyafet vardır.

    Ona kaynamış sudan bir ziyafet vardır." Yani onların kaynar sudan bir nzıkları olacaktır. Nitekim yüce Allah: "Sonra gerçekten sizler ey sapıklar, yalanlayıcılar. Siz elbette Zakkum ağacından yiyeceksiniz," (el-Vâkıa, 56/51-52) diye buyurduğu gibi; "Sonra onun üzerine kaynamış sudan bir katkıları olacaktır." (es-Sâffât, 37/67) diye buyurmaktadır.

    Vakıa suresi ayet 94
    Ve çılgınca yanan ateşe bir atılma da.

    "Ve cehenneme bir atılış" yani cehennem ateşine girdiriliş vardır. Cehennemde bir ikamet ve onun türlü azablannın tadılması vardır, diye de açıklanmıştır.
    "Atılış" ile aynı kökten olmak üzere: "Onu cehenneme attı, ona cehennemi boylattı" denilir.
    Burada (âyette) mastar mefule izafe edilmiştir. Nitekim Filan kişiye mal verilişi söz konusudur" tabiri ona mal verilir anlamında kullanılır. Bu buyruk; şeklinde "te" harfi kesreli olarak da okunmuştur ki: "Cehenneme atılış şeklinde bir ikram vardır" demek olur.

    Vakıa suresi ayet 95
    Şüphesiz ki bu, kesin bilgi veren hakkın ta kendisidir.

    Bizim sana bu anlattıklarımız katıksız ve kesin bilgidir. Burada -ki her ikisi de aynı şey oldukları halde- "hak"ın yakîn (kesin bilgi)'e izafe edilmesi lafızlarının farklı oluşundan dolayı uygundur. el-Müberred dedi ki: Bu senin "aynu'l-yakîn, mahzu'l-yakîn (hakkın ta kendisi, katıksız kesin hak, gerçek)" demene benzer, O halde böyle bir tabir Kûfelilere göre bir şeyin kendi kendisine izafe edilmesi kabilindendir. Basralılara güre ise İşin gerçeği Kesin bilgi yahut kesin haberdir" takdirindedir.
    Bunun tekid olduğu da söylenmiştir. "Yakîn: kesin bilgi" lafzının aslında "hak: gerçek"in sıfatı olduğu, mevsufun sıfata -mecaz ve kullanım genişliği imkânı ile- böyle geldiği de söylenmiştir ki; bu Oa yüce Allah'ın: "Âhiret yurdu" (Yusuf, 12/109) buyruğuna benzemektedir.
    Katade de bu âyet-i kerime hakkında şunları söylemektedir: Yüce Allah bu Kur'ân-ı Kerim'in bildirdiklerinin kesin bilgiler olduklarını göstermedikçe hiçbir kimseyi bırakmaz. Mümin dünyada iken buna kesin olarak inanır, bu inancının da kıyamet gününde ona faydası olacaktır. Kâfir ise kesin bilgi ve inancın kendisine fayda vermeyeceği bir zaman olan kıyamet gününde buna kesin olarak inanacaktır.

    Vakıa suresi ayet 96
    Öyleyse büyük Rabbini ismiyle tesbih et.

    Yani yüce Allah'ı kötülükler¬den tenzih et.
    "İsmiyle* buyruğunun başındaki "be" harfi zaiddir. "İsim" de müsemmânın kendisidir,
    "Tesbih et" buyruğunun Rabbini hatırlamak ve O'nun emri ile namaz kıl, demek olduğu da söylenmiştir.
    Büyük Rabbînin adını an ve O'nu tesbih et anlamında olduğu da söylenmiştir.
    Ukbe b. Âmir'den şöyle dediği rivayet edilmiştir: "O halde Rabbini büyük adıyla tesbih et" buyruğu nazil olunca, Peygamber (sav): "Bunu rükûıınuzda söyleyin" diye buyurdu. "O en yüce Rabbinin ismini tesbih et" (el-Âla, 87/1) buyruğu da nazil olunca Peygamber (sav): "Bunu da sücudunuzda söyleyin." diye buyurdu. Hadisi Ebû Dâvûd rivayet etmiştir.
    Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

  3. #283
    ***
    DIŞARDA
    Points: 8.615, Level: 62
    Points: 8.615, Level: 62
    Level completed: 55%,
    Points required for next Level: 135
    Level completed: 55%, Points required for next Level: 135
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    tahsin33 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Vip Özel Üye
    Üyelik tarihi
    Oct 2008
    Yer
    Mersin
    Mesajlar
    1.126
    Points
    8.615
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    18

    Standart Cevap: Kurandan Okuyalim

    Rahman suresi ayet 1
    Rahman (olan Allah) .

    "Rahman" olan Allah "Kur'ân'ı Öğretti" buyruğu hakkında Said b. Cü-beyr ile Âmir eş-Şa'bî şöyle demişlerdir:
    "er-Rahmân" bir araya getirilmele¬ri halinde yüce Allah'ın isimlerinden birisini teşkil eden üç sûrenin başlangıcıdır: "Elif, lâm, Ra" ile "Hâ, Mîm" ve "Nün." Bunların bir araya getirilmeleri halinde "er-Rahmân" adı ortaya çıkar.

    Rahman suresi ayet 2
    Kur'an'ı öğretti.

    "Kur'ân'ı öğretti." Yani yüce Allah onu peygamberine öğretti, o da onu bütün insanlara eksiksiz tebliğ etti.
    Bu sûre Mekkeli müşrikler: Rahman da neymiş? demeleri üzerine inmiştir.
    Bu buyruğun Mekkelilere: Ona bu Kur'ân'ı bir insan öğretiyor ve o da Yemâme'nin Rahmân'ıdır sözlerine cevab olmak üzere indiği de söylenmiştir. Onlar bu sözleriyle yalancı Müseylemeyi kastediyorlardı. Bunun üzerine yüce Allah: "Rahman (olan Allah) Kur'ân'ı öğretti" buyruklarını indirdi.
    ez-Zeccac dedi ki:
    "Kur'ân'ı öğretti." Onun hatırlanmasını ve okunmasını kolaylaştırdı demektir. Yüce Allah'ın: "Andolsun ki Biz Kur'ân'ı öğüt almak için kolaylaştırdık." (en-Necm, 54/17) buyruğu da bu anlamdadır.
    Yüce Allah, Kur'ân'ı insanların kendisi ile kendisine ibadet etmelerinin bir alâmeti kılmıştır, diye de açıklanmıştır,

    Rahman suresi ayet 3
    İnsanı yarattı.

    Diğer bir ifadeyle, insanı yaratan Allah olduğu için, insana bir gayeye mebni bir yol göstermek de O'na düşer. Bu bakımdan, Allah'ın Kur'an'ı bir yol gösterici olarak göndermesi, Rahman sıfatı yanında "Hâlık" sıfatının bir gereğidir. Çünkü bir şeyi yaratan, onun yaratılış nedenini bileceğinden fonksiyonunu da belirler. Dolayısıyla Kur'an'ın Allah tarafından gönderilmiş olması gayet doğaldır.
    Şayet böyle olmasaydı, bu şaşılacak birşey olurdu; zira bir şeyi yaratanın onun nedenini bilmemesi ve fonksiyonunu belirlememesi mümkün değildir. Allah, kainatın ve içindeki her mahlukun yaratılış gayesini belirlemiş, ona bir yol çizmiş ve bu yolda yaratılış gayesine uygun yürümesi için onu görevlendirmiştir. Hatta insanın bedenini, saçının her telini, küçücük hücrelerin fonksiyonlarını bile belirlemiştir. Bu, onların yaratılışından önce takdir edilmiştir. Buna rağmen, insan gibi bir varlığı yol göstericisiz bırakmak nasıl mümkün olabilir? Bu husus, Kur'an'da çeşitli yerlerde ve çeşitli konularla da açıklanmıştır.
    "Doğru yola iletmek bize aittir" (Leyl: 12)
    "Doğru yolu göstermek Allah'a aittir" (Nahl: 9)
    (Firavun) "Rabbiniz kim ey Musa? dedi, (Musa) Rabbimiz, herşeye yaratılışını verip, sonra onu doğru yola iletendir dedi." (Taha: 49-50)
    Yani, Allah bu kainatın nizamı içerisinde herşeyin vazifesini tayin etmiştir. Bu, kendi başına öyle kuvvetli bir delildir ki, ön yargısız düşünen herkes, "İnsana Allah tarafından bir peygamber gelmesini ve bir kitap gönderilmesini" gayet doğal karşılamak zorunda kalır.

    Rahman suresi ayet 4
    Ona beyanı öğretti.

    "el-Beyan" kelimesinin bir anlamı, insanın kendi maksadını açıklaması, diğeri ise, hayır ve şer arasındaki farkın açıklanması demektir. Bu her iki anlamı da taşıyan küçük cümle ile (Ona beyanı öğretti) deliller tamamlanmıştır. Çünkü insanları hayvanlardan ayıran en önemli özellikler, konuşmak ve açıklamaktır. Bu özellikleri, insanın diğer varlıklardan üstünlüğünü ortaya koyar. Bu sadece konuşma özelliği değildir. Zira konuşmanın ardında akıl, şuur, idrak, fehim gibi yenetekler vardır ki, bunlar olmaksızın konuşmak mümkün değildir. Dolayısıyla insanda konuşma melekesinin olması, onun şuur ve irade sahibi olmasının delilidir. Kendisine böylesine yetenekler bağışlandıktan sonra, elbette insanın hidayeti şuursuz varlıklarınki gibi olacak değildir. Ayrıca insanoğlunun bir diğer özelliği de ahlâk duygusudur. İşte bu yüzdendir ki, insan gayet doğal olarak iyi-kötü, haklı-haksız, zulüm-adalet, doğru-yanlış arasındaki farkları anlar ve ahlâksızlık bataklığına gömülse dahi, bu özelliğini tamamen yitiremez. Bu özelliklerinin gereği olarak, insanlığın hidayeti, cebrî ve tabii kanunlara göre değil de vicdana ve şuura dayalı olarak düzenlenmiştir. Örneğin balığın yüzmesi, kuşun uçması ve insanın organlarının faaliyeti için her hangi bir eğitime ve öğretime gerek yoktur. Çünkü fıtraten nasıl görevlendirilmişlerse, o şekilde hareket etmek zorundadırlar. İnsanlar, kendi hayatları için kitapları, tebliğ ve telkinleri, okuma ve yazmayı, mantığı, eğitim ve öğretimin bir vesilesi olarak kabul edip doğal yeneteklerini bu konuda yeterli kabul etmezler. O halde insanı yaratanın, kendilerine verdiği bu görevi daha iyi yerine getirebilmeleri için insanlara yol gösterici olarak peygamberler ve kitaplar göndermesine niçin hayret edilsin? İnsan için hidayetin en uygun yolu budur. Çünkü "beyan" gibi bir nimet ile şereflendirilmiş bir varlığa, en uygun yol göstericilik vazifesini Kur'an yerine getirebilir.

  4. #284
    ***
    DIŞARDA
    Points: 8.615, Level: 62
    Points: 8.615, Level: 62
    Level completed: 55%,
    Points required for next Level: 135
    Level completed: 55%, Points required for next Level: 135
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    tahsin33 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Vip Özel Üye
    Üyelik tarihi
    Oct 2008
    Yer
    Mersin
    Mesajlar
    1.126
    Points
    8.615
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    18

    Standart Cevap: Kurandan Okuyalim

    Rahman suresi ayet 5
    Güneş ve ay (belli) bir hesap iledir.

    Yani, Güneş, Ay ve yıldızların doğuş ve batışı, değişmeyen, muazzam bir kanuna tabidir. Bu kanunun sayesinde insanlar, mevsimlerin vaktini, günlerin sayısını, ürünlerin olgunlaşma zamanlarını tespit edebilmektedirler. Bunca varlığın yeryüzünde yaşayabilmesinin nedeni, Güneşin yeryüzünden belli bir mesafede tutulmuş olmasıdır. Şayet Güneş ölçüsüz hareket etseydi ve yeryüzüne yaklaşsa, ya da uzaklaşsa idi, bunca varlık yok olurdu. Ayrıca Güneş ve Ay birbirleriyle uyum içindedirler ve bizlerin kullandığı takvimler onların hareketlerine bağlıdır.

    Rahman suresi ayet 8
    Sakın mizanda 'haksızlık ve taşkınlık yapmayın.'

    Rahman suresi ayet 9
    Tartıyı adaletle tutup doğrultun ve tartıyı noksan tutmayın.

    "Çünkü, kainatın nizamı adalet ve dengeye dayanır. Dolayısıyla size verilen yetki ve hareket dairesi içerisinde adaleti teessüs etmeniz gerekir. Şayet siz, kendinize tevdi edilmiş bir başkasının hayatını telef ederseniz, böyle yapmakla temelinde adalet saklı olan bu nizamı ifsad etmiş olursunuz. Bu nizam haksızlık ve adaletsizliği kabul etmez. Değil büyük bir zulüm, terazide hile yapmak suretiyle müşterinin hakkını yemek gibi küçük bir haksızlık dahi, adalet ve denge üzerine kurulu bu alemin nizamını sarsar.
    Bu üç ayette, Kur'an talimatının biri tevhid, diğeri adalet olan iki önemli bölümünden, ikincisi açıklanmıştır. Böylece bu kısa cümlelerle, Rahman olan Allah'ın Kur'an vasıtasıyla gönderdiği hidayet vurgulanmış olmaktadır.

    Rahman suresi ayet 10
    Yere gelince; onu da (yaratılmış bütün) varlıklar için alçaltıp koydu.

    Bu ayetten, 25. ayete kadar, insanların ve cinlerin, kendilerinden yararlandıkları Allah'ın nimet ve ihsanları hakkında sözedilmiştir. Bu ayetlerden çıkarılacak ahlâki ders, insanların kendi iradeleriyle Allah'a ibadet ve itaat etmelerinin istenmiş olmasıdır. Kendilerine verilen serbest irade dolayısıyla ister Allah'a itaat ederler, isterlerse etmeyebilirler. Ancak doğal olarak ve ahlâken Allah'a ibadet etmeleri gerekir.

    "" tertip ve tanzim etmek, yapmak, hazırlamak ve koymak demektir. Ayrıca yaratmak anlamında da kullanılır. Yani insanları ve diğer mahlukatı yaratmak gibi. İbn Abbas'a göre, "Enaam", sadece bedeni değil ruhu da kapsar. Mücahid, bu kelimeyi "Hakaik" şeklinde açıklar. Katade, İbn Zeyd, Şa'bi, tüm canlıların "Enaam" kapsamına girdiğini söyler. Nitekim lugat alimleri de aynı görüştedirler. Tüm bu açıklamalardan anlaşıldığı üzere, bazı kimselerin bu ayete dayanarak "Yeryüzündeki kaynakların hakimi devlettir" şeklinde çıkardıkları sonucun beyhude olduğu ortadadır. Bu kimseler, diğer ideolojilerin anlayışlarını Kur'an'a da sokmak istiyorlar. Oysa bu ayetin lafızlarından, siyak ve sibakından, "Enaam" kelimesinin sadece insanlığı kapsamayıp tüm mahlukatı da içerdiği açıkça anlaşılmaktadır. Dolayısıyla bu ayet, yeryüzünün "Halk" için yaratıldığı gibi komünist bir anlayışı doğrulamaz. Çünkü burada vurgulanmak istenen husus, kainat içinde her mahluk için uygun şartların sağlanmış olmasıdır. Yani, bu kainat kendi kendine meydana gelmemiştir. Onu yaratan ve uygun bir hale getiren Allah'tır.

    Rahman suresi ayet 11
    Onda meyveler ve salkımlı hurmalıklar vardır,

    Rahman suresi ayet 12
    Yapraklı taneler ve güzel kokulu bitkiler.

    Yani, insanlar için yiyecekler, hayvanlar için yem.

    Rahman suresi ayet 13
    Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?

    "Âlâî" kelimesi ilerideki ayetlerde de tekrar tekrar kullanılmıştır. Biz bu kelimeyi çeşitli yerlerde çeşitli anlamlarda tercüme ettiğimiz için, başlangıçta bu kelimenin geniş anlamlarını açıklamak gerekiyor.
    Bu kelime (Âlâî) genellikle müfessir ve lugat alimleri tarafından "nimetler" olarak tercüme edilmiştir.
    a) İbn Abbas, Katade ve Hasan Basri'den de bu anlam nakledilmiştir. Bu hususta en önemli delil, Rasulullah'ın (s.a) "Cinler bu ayeti işittiklerinde, tekrar tekrar -biz Rabbimizin hiçbir nimetini yalanlamayız- diye cevap verdiler" şeklindeki hadisidir. Dolayısıyla bazı modern araştırmacıların "Bu kelime hiçbir surette -nimetler- anlamında kullanılmamıştır." şeklindeki görüşlerine itibar etmek mümkün değildir.
    b) "Âlâî" kelimesi, "mükemmel ve şaşılacak kuvvet" anlamına da gelmektedir. Nitekim İbn Cerir et-Taberi, İbn Zeyd'in "Febi eyyi âlâî Rabbi kuma..."nın "Febi eyyi kudretillah" anlamına geldiği şeklindeki görüşünü nakletmektedir. Zaten kendisi de 37. ve 38. ayetleri yorumlarken "Alai" kelimesini "kudret" olarak açıklamıştır. İmam Razi'de 14-16. ayetleri tefsir ederken, bu ayetlerin nimeti açıklamak için değil, kudreti açıklamak için kullanıldığını, 22-23. ayetleri tefsir ederken de, yine bu ayetlerin Allah'ın nimetlerini değil, şaşılacak kudretini açıkladığını söyler.
    c) "Âlâî" kelimesinin bir diğer anlamı ise özellikler, hamde layık sıfatlar, kemalat ve faziletler demektir. Bu anlamı hem müfessirler hem de lugat alimleri kullanmışlardır

    "Tükezziban" (yalanlıyorsunuz) ifadesiyle, insanların Allah'ın nimetlerine ve hamde layık sıfatlarına karşı takındıkları tavır kastedilmektedir.
    a) Bazı kimseler, bu nimetleri Allah'ın yarattığına inanmazlar ve tüm bu maddelerin kendi kendilerine oluştuğunu ya da bir tesadüf sonucu kendiliğinden meydana geldiğini zannederler. Dolayısıyla bunun ardında bir hikmet olduğunu düşünmezler.
    b) Bazı kimseler ise, bu nimetleri yaratanın Allah olduğunu kabul etmekle birlikte, O'nun ilahlığında başkalarının da pay sahibi olduğunu düşünerek onlara ibadet ederler. Allah'ın verdiği rızıktan faydalanmalarına rağmen, başkalarına "hamd-ü sena" ederler. Örneğin, bir kimseye bir takım yardımlarda bulunduğunuzu farzedin. Şimdi bu şahıs, sizin yanınızda ve sizin yardım ettiğiniz şey için, bir başkasına teşekkür ederse, siz ona ne dersiniz? Ona nankör ve yalancı demez misiniz?
    c) Bazı kimseler de, tüm bu nimetleri Allah'ın verdiğine inanırlar fakat O'nun emirlerini yerine getirmezler. Allah'ın gönderdiği mesaja hiçbir şekilde kulak asmazlar. İşte bu da başka türlü bir nankörlüktür. Ve Allah'ın nimetlerini yalanlamaktır.
    d) Bazı kimseler ise, Allah'ın nimetlerini yalanlamadıkları gibi, ayrıca nankörlük de etmezler. Ancak bu kimselerin yaşadıkları hayat tarzının nankörlük edenlerinkinden bir farkı yoktur. Bu tür kimseler, her ne kadar dilleriyle inkar etmemiş olsalar bile, fiilen Allah'ın nimetlerini yalanlamaktadırlar.

  5. #285
    ***
    DIŞARDA
    Points: 8.615, Level: 62
    Points: 8.615, Level: 62
    Level completed: 55%,
    Points required for next Level: 135
    Level completed: 55%, Points required for next Level: 135
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    tahsin33 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Vip Özel Üye
    Üyelik tarihi
    Oct 2008
    Yer
    Mersin
    Mesajlar
    1.126
    Points
    8.615
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    18

    Standart Cevap: Kurandan Okuyalim

    Rahman suresi ayet 14
    İnsanı, ateşte pişmiş gibi kuru bir çamurdan yarattı.

    İnsanların yaratılışının başlangıcı, Kur'an'da çeşitli bölümlerde, çeşitli safhalarıyla açıklanmıştır. Şimdi bu safhaları bir tertip içinde sırayla görelim.
    a) Turab (toprak)
    b) Tîn (çamur)
    c) Tîn-i Lazîb (yapışkan çamur)
    d) Hammen Mesnun (kuru çamur)
    e) Salsalin min Hammin Mesnun ke'l-Fehhar (ateşte pişmiş gibi kuru çamur)
    f) Beşer (topraktan suret, model, Allah onu kendi has ruhundan üflemiş ve meleklere secde etmelerini emretmiştir. Sonra da çift çift yaratmıştır.)
    g) "Summeceale neslehu min sulâletin min main mehin" (sonra onun neslini bir özden, hakir bir sudan-başka bir ayette nutfeden verilmiştir- kıldı.)
    Bu safhaları açıklayan aşağıda bir tertip içinde sıraladığımız ayetleri okuyunuz.
    a) "Allah'ın yanında İsa'nın durumu Adem'in durumu gibidir. Onu topraktan yarattı. Sonra ona -ol-dedi. Artık olur." (Al'i İmran: 59)
    b) "O, herşeyin yaratılışını güzel yaptı ve insanı yaratmaya çamurdan başladı." (Secde: 7)
    c) "Şimdi sor onlara: Yaratılış bakımından kendileri mi daha çetin, yoksa bizim yarattıklarımız mı? Biz kendilerini yapışkan bir çamurdan yarattık" (Saffat: 11)
    d-e) "İnsanı ateşten pişmiş gibi kuru çamurdan yarattı." (Rahman: 14)
    f) "Ey insanlar! Sizi tek bir nefisten yaratan ve ondan eşini var edip ikisinden birçok erkekler ve kadınlar üreten Rabbinizden korkun..." (Nisa: 1)
    g) "Sonra onun neslini bir özden, hakir bir sudan kıldı." (Secde: 8)
    h) "Ey insanlar! Eğer öldükten sonra dirilmekten kuşkuda iseniz, biz sizi topraktan, sonra nutfeden, sonra alakadan, sonra yaratılışı belli belirsiz bir çiğnem etten yarattık ki, size (kudretimizi) açıkça gösterelim. Dilediğimizi belirtilmiş bir süreye kadar rahimlerde tutuyoruz, sonra sizi bir bebek olarak çıkarıyoruz. Sonra güçlerinize ermeniz için (sizi büyütüyoruz.) İçinizden kimi öldürülüyor, kimi de ömrün en kötü çağına (ihtiyarlığa) itiliyor ki, bilirken birşey bilmez hale gelsin. Yeri de ölmüş görürsün. Fakat biz onu üzerine suyu indirdiğimiz zaman titreşir kabarır ve her güzel çiftten bitirir." (Hac: 5)

    Rahman suresi ayet 15
    Cânn'ı (cinni) da 'yalın dumansız bir ateşten' yarattı.

    "Maricin men narin" ifadesinde geçen "nar," ağaç ve kömürün yanmasıyla meydana gelen bir ateş değil, özel bir ateştir. "Mâric" ise dumansız alev demektir. Yani, ilk insan nasıl çamurdan yaratıldıysa, ilk cin de ateşten yaratılmıştır. Yine nasıl ilk insan topraktan yaratılmış ve onun nesli nutfe ile devam ediyorsa, ilk cin de ateşten yaratılmış ve nesli devam etmektedir. Dolayısıyla insanların babası Adem ise, ilk cin de, cinlerin babasıdır. Adem bir "beşer" olarak yaratıldıktan sonra, onun toprakla bir ilişkisi kalmamıştır. Çünkü artık onun bedeni et, kemik ve kandan müteşekkildir. Her ne kadar toprakla bir ilişkisi olsa dahi, bu doğrudan doğruya değildir. Tüm bunlar, cinler için de geçerlidir. Yani onlar ateşden yaratılmıştır ama, nasıl insanlar toprak değilse onlar da ateş değildir.
    Bu ayetten iki husus anlaşılmaktadır.
    a) Cinler, salt ruhi varlıklar değillerdir ve onların da maddi cisimleri vardır. Onlar halis bir ateşten yaratıldıkları için, insanlar onları göremezler; zira kendileri topraktan yaratılmışlardır. Bu hususa A'raf 27'de şöyle değinilmiştir:
    "Ey Ademoğulları, şeytan, ana babanızı, çirkin yerlerini onlara göstermek için elbiselerini soyarak Cennetten çıkardığı gibi, sizi de bir belaya düşürmesin! Çünkü o ve kabilesi, sizin onları göremiyeceğiniz yerde sizi görürler..." (A'raf: 27)
    Ayrıca cinler hızlı hareket etmekte, değişik şekillere dönüşmekte ve topraktan yaratılmış olan insanın görünmeden giremeyeceği yerlere, hiç hissettirmeden girmektedir. Bu özellikler, ateşten yaratılmış bir varlık için mümkündür.
    b) Cinler, insanlardan farklı bir varlıktır. Çünkü onların yaratıldığı madde, insanların, hayvanların ve bitkilerin yaratıldığı maddeden farklıdır. Dolayısıyla bu ayet, bazı kimselerin öne sürdüğü gibi "cinler insanlardan bir kısımdır" şeklindeki iddiayı açıkça reddetmektedir. Bu iddiaya göre, bu ayette mizaç farklılığı vurgulanmıştır. Örneğin, bazı insanlar çok halim ve yumuşak bir yapıya sahip olurlarken, bazıları da ateşli ve öfkeli kimselerdir ki, bu kimselere şeytan demek daha doğru olur. Bu yorum Kur'an'ı tefsir değil tahrif etmektir. Önceki ayette insanın topraktan yaratılışı ayrıntılarıyla açıklanmıştır. Bu ayrıntılı açıklamalara rağmen akıllı bir insan, bu ayetin yumuşak mizaçlı insanları tarif ettiğini söyleyebilir mi? İnsanın kuru çamurdan, cinin de halis ateşten yaratıldığını beyan eden ayetlerden, birinin yumuşak, diğerinin de sert mizaçlı insanları kastettiği sonucunu çıkarmak mümkün müdür?

    Rahman suresi ayet 16
    Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?

    Burada " Âlâî " kelimesinin şaşılacak kudret anlamında kullanılmış olması daha münasiptir. Ayrıca nimetler şeklindeki anlam da anlaşılıyor. Topraktan insanı, ateşten cini yaratmak, Allah'ın yüce kudretinin bir göstergesidir. Ayrıca kendilerine dünyada önemli işler yapabilmeleri için, çeşitli yetenekler bağışlamış olması, Allah'ın insanlara ve cinlere büyük bir nimetidir. Bizler cinler hakkında her ne kadar yeterli bilgi sahibi değilsek de, insanoğlunun yaptığı önemli işleri açıkça görüyoruz. Şayet Allah insanlara, zihni ve akli yeteneklerinin yanında kuşların ve balıkların bedenleri gibi bir beden verseydi, insanın bu tür işleri becerebilmesi nasıl mümkün olacaktı? İnsana zihni yeteneklerine uygun bedeni uzuvlar, (el, ayak, göz, kulak, dil, boy vs.) bağışlamış olması Allah'ın büyük bir nimetidir. Çünkü akıl, şuur, icad etme yeteneği, istidlal ve yapıcı özellikleriyle bedensel özellikleri uyum sağlamasaydı, bu yetenekleri anlamsız kalırdı. İşte bu, Allah'ın hamde layık sıfatlarıdır. Zira, ilim, hikmet, merhamet ve kemal derecesindeki yaratıcı kuvveti olmadan insanı nasıl yaratabilirdi? Dolayısıyla bu muazzam yaratılışı kör ve sağır bir kuvvetin meydana getirmesi mümkün değildir.

  6. #286
    ***
    DIŞARDA
    Points: 8.615, Level: 62
    Points: 8.615, Level: 62
    Level completed: 55%,
    Points required for next Level: 135
    Level completed: 55%, Points required for next Level: 135
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    tahsin33 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Vip Özel Üye
    Üyelik tarihi
    Oct 2008
    Yer
    Mersin
    Mesajlar
    1.126
    Points
    8.615
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    18

    Standart Cevap: Kurandan Okuyalim

    Rahman suresi ayet 17
    O, iki doğunun da Rabbidir, iki batının da Rabbidir.

    "Meşrikeyn ve mağribeyn" (iki doğu ve iki batı) ifadesiyle, kış ve yaz mevsimlerinin en kısa ve en uzun günleri kastediliyor olabilir. Ya da yeryüzünün yarı küresidir. Kış mevsiminin kısa günlerinde güneş, en dar açıdan doğar ve batar, yaz mevsiminin en uzun günlerinde güneş en geniş açıdan doğar ve batar. En uzun ve en kısa iki gün arasındaki günlerde güneşin doğuş ve batışı hergün farklı açılarda olur. Nitekim başka bir ayette (Meariç: 40) "Doğuların ve Batıların Rabbi" ifadesi kullanılmıştır. Ayrıca güneş bir yarı kürede doğarken, diğer bir yarı kürede batar. Bu şekilde düşünürsek, yeryüzünün iki doğusu ve iki batısı olmuş olur. "Doğuların ve batıların Rabbi" ifadesi de birkaç anlama gelebilir, 1) Güneş Allah'ın emriyle doğar ve batar, ayrıca bu, hergün farklı açılarda vuku bulur. 2) Yeryüzünün de güneşin de sahibi O'dur.
    Çünkü bunların ayrı ayrı sahipleri olsaydı, bu kadar uyum içinde bulunamazlardı. 3) Doğunun ve batının ve ikisinin arasındaki herşeyin sahibi Allah'tır. Tüm bunları yaratmak ve güneş ve yeryüzünün hikmete dayalı nizamını kurmak O'na aittir.

    Rahman suresi ayet 18
    Şu hade Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?

    Burada "Alâi" kelimesinin anlamının, mevki ve mahal itibarıyla "kudret" manasında olması daha muhtemeldir. Ve fakat aynı zamanda nimet ve hamde layık sıfatlar anlamını da ihtiva eder. Güneşin doğuşunu ve batışını bir kurala bağlamış olması, Allah'ın büyük bir nimetidir, çünkü bu değişmez kuralın, insanlara, hayvanlara ve bitkilere sayısız yararları vardır. Şayet mevsimler bu sisteme bağlı olarak devran etmeseydi, insanlar, hayvanlar ve bitkiler hayatlarını sürdüremezlerdi. Yarattığı mahlukat için her türlü uygun ortamı hazırlaması, Allah'ın rahmet, Rububiyet ve hikmetidir.

  7. #287
    ***
    DIŞARDA
    Points: 8.615, Level: 62
    Points: 8.615, Level: 62
    Level completed: 55%,
    Points required for next Level: 135
    Level completed: 55%, Points required for next Level: 135
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    tahsin33 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Vip Özel Üye
    Üyelik tarihi
    Oct 2008
    Yer
    Mersin
    Mesajlar
    1.126
    Points
    8.615
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    18

    Standart Cevap: Kurandan Okuyalim

    Rahman suresi ayet 19
    Birbirleriyle kavuşup karşılaşmak üzere iki denizi salıverdi.

    Evet iki denizi mercetti (salıverdi) . Burada merc müteaddidir . mânâsınadır ki, salıverdi demektir. Bu da esas itibariye karıştırmak mânâsına gelirse de, bu ayrı bir kullanmadır. Bu iki deniz hakkında misal olmak üzere çeşitli yorumlar yapılmıştır. Önce Furkan Sûresi'nde geçen "O, iki denizi birbirine salmıştır. Bu, tatlı ve susuzluğu giderici; şu tuzlu ve acıdır. Ve ikisinin arasına birbirine kavuşmalarına engel olan bir perde koymuştur."(Furkân, 25/53) âyetine mutabık olmak üzere biri tatlı diğeri acı iki derya denilmiş. Mesela Şap denizine Nil, Basra Körfezi'ne Dicle dökülmüş olduğu gibi, diplerindeki suların birbirlerine kavuşması ile beraber birden bire diğeri ile karışmaksızın bir hayli mesafeleri uzayıp giden büyük sularla temsil edilmiştir. Buradaki iltikâ (karşılaşma) fiilî olarak birbirine temas mânâsına gelmektedir. İltikâ, temas edecek şekilde yakınlık ve komşuluk olarak da yorumlanabilir. Bu, acı denizin altında veya yakınında yer alan su hazineleri şeklindeki düşünceye de uygun olabilir.

    İkincisi,
    her ikisinin suyu da acı olmak üzere bir zamanlar Faris Denizi adı verilen Hint Okyanusu ile Rûm denizi denilen Akdeniz ile temsil edilmiştir ve aralarındaki engel Arabistan yarımadası veya karşılaşmak üzere bulundukarı Süveyş engelidir. Buna göre : "o iki deniz, birleşeceklerdir" mânâsına da yorumlanabilir ki, bu da Süveyş kanalının ileride açılacağını göstermektedir. "İkisinden de inci ve mercan çıkar." (Rahmân, 55/22) âyeti de, bu ikinci mânâya daha yakın bir anlam ifade etmektedir. Zira tatlı sudan inci ve mercan çıkması, biraz te'vile dayalıdır.

    Üçüncüsü,
    gök denizi ve arz denizi denilmiştir ki denizlerle, bulutlar veya daha geniş bir mânâ kasdedilmiş olabilir.

    Dördüncüsü,
    yeri etrafından kuşatan dış denizle yerin kıtaları arasındaki iç deniz ki, bu iki deniz birbirine kavuşurlar. Yer, aralarında bir engel halinde kalır, böylece taşıp da o yeri istilâ edemezler.

    Beşincisi,
    "maşrikayn ve mağribeyn" (iki doğu ve iki batı)de geçtiği üzere acı, tatlı, iç dış, semavî ve arzî hatta hakikat ve mecaz her iki nev'iyle deniz de demek olabilir ki en genel anlamı budur. Bu suretle işarî mânâ olarak cismanî (maddi) âlem ile ruhanî (manevî) âlem anlamı da bulunabilir ki aralarında mevcut olan berzah da, hayal ve gölge alemi olmuş olur. Kavuşurlar. Bu cümle ya istinâfiyye (başlangıç) ya da hal cümlesidir. Mânâsı, kavuşurlar yahut karşılaşırlar. Veyahutta öyle bir halde salmıştır ki, kavuşacaklardır veya kavuşuyorlardır.

    Rahman suresi ayet 20
    İkisi arasında bir engel (berzah) vardır; birbirlerinin sınırını geçmezler.

    Berzah, esasen iki şey arasında bulunan engel ve ayırıcı sınır demektir. Coğrafya ıstılahında bilindiği gibi iki deniz arasında bulunan karaya denir. Berzah, burada ya bu anlamı ifade etmektedir, ya da kudretten herhangi bir sınır mânâsınadır. Aralarında bir berzah bulunduğundan dolayı o iki deniz birbirine geçmezler. O berzahı, o haddi aşıp da diğerinin yerini işgal edecek, özelliğini ortadan kaldıracak bir zulüm ve tecavüz yapmazlar, yapmaya meydan bulmazlar

    Rahman suresi ayet 21
    Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?

  8. #288
    ***
    DIŞARDA
    Points: 8.615, Level: 62
    Points: 8.615, Level: 62
    Level completed: 55%,
    Points required for next Level: 135
    Level completed: 55%, Points required for next Level: 135
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    tahsin33 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Vip Özel Üye
    Üyelik tarihi
    Oct 2008
    Yer
    Mersin
    Mesajlar
    1.126
    Points
    8.615
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    18

    Standart Cevap: Kurandan Okuyalim

    Rahman suresi ayet 22
    İkisinden de inci ve mercan çıkar.

    "Mercan", İbn Abbas, Katade, İbn Zeyd ve Dahhak'a göre, küçük incilerdir. İbn Mes'ud ise, mercanın Araplar tarafından deniz kabukları (istiridyeler) için kullanıldığını söyler.

    "" (iki denizden çıkarlar.) Bazıları, inci ve mercanın tuzlu suda bulunduğunu söyleyerek, bunların hem tuzlu hem de tatlı suda nasıl çıkabileceği şeklinde itirazda bulunuyorlar. Bu itiraza şu şekilde cevap verilebilir: Bilindiği gibi denizlerde hem tuzlu sular, hem de tatlı sular toplanır. Dolayısıyla iki deniz ifadesiyle aynı husus kastolunmaktadır. Şayet bunların (inci ve mercan) deniz altında tatlı su kaynağı olan yerlerde veya onların meydana geldiği yerlerde hem tatlı hem de tuzlu suyun bulunduğu keşfolunursa hiç şaşırmamalıdır. Nitekim Bahreyn ülkesi, bu inci ve mercanların çıktığı en eski kaynaklardan birisidir. Orada deniz altında tatlı su kaynakları olduğu bilinmektedir.

    Rahman suresi ayet 23
    Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?

    Burada, "Alâi" kelimesinin "kudret" anlamında olması daha muhtemeldir. Bununla birlikte "nimetler ve hamde layık sıfatlar" şeklindeki manalar da kelimenin içinde saklıdır. Bunca kıymetli eşyayı yaratmış olması Allah'ın bir nimetidir. Ayrıca mahlukuna güzellik zevki vermekle birlikte bu zevkin tatmin olacağı güzel eşyaları da halk etmesi, Onun rububiyetinin şanındandır.

    Rahman suresi ayet 24
    Denizde koca dağlar gibi yükselen gemiler de O'nundur.

    Yani, gemiler de O'nun kudretinin bir tezahürüdür. Ve insanlara, onlarla denizleri aşma yeteneği vermiştir. İnsanların gemileri yapmak için kullandıkları malzemeyi de Allah yaratmıştır. Ayrıca gemilerin deniz üzerinde dağlar gibi yüzebilmeleri, Allah'ın kanunu sayesinde mümkün olabilmektedir.

    Rahman suresi ayet 25
    Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?

    " Âlâî" kelimesinin, burada nimet ve ihsan anlamında olması kuvvetle muhtemeldir. Ancak yukarıda zikrettiğimiz gibi kudret ve hamde layık sıfatlara da işaret eder.

  9. #289
    ***
    DIŞARDA
    Points: 8.615, Level: 62
    Points: 8.615, Level: 62
    Level completed: 55%,
    Points required for next Level: 135
    Level completed: 55%, Points required for next Level: 135
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    tahsin33 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Vip Özel Üye
    Üyelik tarihi
    Oct 2008
    Yer
    Mersin
    Mesajlar
    1.126
    Points
    8.615
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    18

    Standart Cevap: Kurandan Okuyalim

    Rahman suresi ayet 26
    (Yer) Üzerindeki her şey yok olucudur;

    Bu ayetten 30. ayete kadar cinlere ve insanlara iki gerçek bildirilmiştir.
    a) Sizler ve sizlere dünyada verilen bu varlık ebedi değildir. Ebedi ve zevali olmayan ancak Allah'ın zatıdır. Kainattaki herşey O'nun azametine ve şanına şehadet etmektedir. O'nun lütfu iledir ki, dünyadaki bunca nimet sizlere nasip olmuştur. Şayet bunu aranızdan kendi marifeti sayan bir kimse çıkacak olursa, bu sadece onun aptallığının ve kısır mantığının sonucundan başka bir şey değildir. Eline biraz güç geçen ve emri altına bir kaç kişiyi alan, hemen kendisini ilah sanmaya başlar. Oysa bu iktidarı ne kadar sürebilir ki? Zira insan, kainattaki bir bezelye tanesi kadar yer işgal etmez. Kendisine 50-60 yıllık bir iktidar verildiği için insanın büyüklenmesi çok anlamsızdır.
    b) Sizler, Allah'tan başkalarını (melekler, peygamberler, evliyalar, Ay, Güneş vs.) mabud ittihaz ediyorsunuz ama onlar sizlerin ihtiyaçlarını gidermeye muktedir değillerdir. Çünkü onların bizzat kendileri Allah'a muhtaçtırlar. Gökyüzünde, yeryüzünde ve hatta tüm kainatta her olan, Allah'ın izniyle vuku bulmaktadır. Hiçbir mahluk bir başkasının kısmetini değiştiremez.

    Rahman suresi ayet 27
    Celal ve ikram sahibi olan Rabbinin yüzü (zatı) bakî kalacaktır.

  10. #290
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: Kurandan Okuyalim

    Emeklerinize sağlık Allah c.c razı olsun.
    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

Sayfa 29/30 İlkİlk ... 27282930 SonSon

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •