HZ. PEYGAMBER VE AHLAKPeygamber, haberci ve elçi demektir. Fakat burada peygamber herhangibir kişi veya devletin habercisi ve elçisi değil, bütün kainatınsahibi olan Allah’ın elçisidir. Bu elçinin yaptığı temel iş tebliğetmek, sakındırmak ve müjdelemektir.Ragıb el- İsfehani diyor ki, « Allah’ın, yaratıklarına gönderdiği ikielçisi vardır. Bunlardan biri batından yani iç bünyedendir ki o,akıldır. Diğeri zahirden yani dış bünyedendir ki, o da peygamberdir.Hiçbir kimsenin, daha önce iç bünyeden, batından seçilen elçidenyararlanmadıkça, dıştan seçilen elçiden, peygamberden yararlanmasımümkün değildir.» Bir insanda bu iki elçiliğin bir arada bulunması,nimetlerin en büyüğüdür, iki ışık kaynağından aydınlanmabahtiyarlığına eriştirir. Nur üstüne nur, ışık üstüne ışıktır. İşteHz. Peygamber bu nimete ve bahtiyarlığa eren mümtaz bir kişidir.Ahlak ruhun oturmuş ve yerleşik biçiminin, tavrının adıdır. Ahlakferdin kendi kendini belirlemesi, kendini gerçekleştirmesidir. Butanım, bir açıdan ahlakın fıtriliğini, diğer açıdan,kazanılabilirliğini dile getirmektedir.Fakat bu iki yaklaşımın dayerine göre geçerli sayılabileceği düşünülebilir. Bizim üzerinedikkat çekeceğimiz yaklaşım,ahlakın kazanılabilir bir etkinlikolduğunu dile getiren anlayıştır.Ahlak, ruhun tavrı ve iç suretiolunca, bu tavır neye karşı, bu suret neyin önünde olacaktır? Bununaraştırılmasına girişince, insanın yapısına dönüp bakmakgerekecektir. Kur’an-ı Kerim’de bu araştırmaya ışık tutacakmetinlere, ayetlere yer verilmiştir:« Rabbin meleklere demişti ki,-Ben çamurdan bir insan yaratacağım. Onu biçimlendirip ona ruhumdanüflediğim zaman derhal ona secdeye kapanın.(Sad,71-72; Hicr,28-29)»; «Ey insanlar biz sizi bir erkek ve kadından yarattık... Allahyanında en üstün olanınız en çok korunanınızdır.(Hucurat,13)»Bu ayetlerden ilkinde insanın bir beden ve ruhdan mürekkep biryaradılışta olduğuna ve insan ruhunun doğrudan Allah’dan geldiğine,bedenin ise, çamurdan olduğuna, Allah’dan gelenin çamurdan olanaüstünlüğüne özellikle dikkat çekilmektedir.İkinci ayette ise insanın beden yanının çamura nisbet edilmesi yerinebir anne ve babaya nisbet edildiğini, bedeni varlığın müteselsilvaroluşa çıkış tarzının ifade edildiğini, ardından insanların endeğerlisinin, Allah katındaki değerlilik ölçüsünün takvaya ve ruhunegemen olmasına bağlı kılındığını görüyoruz.Doğrudan Allah’dan gelen insan ruhu, neyin karşısında egemenlikkuracak? Neye karşı tavır koyacak? İç yüzünü kime gösterecek ki,kendini gerçekleştirmiş olsun?Başlangıçta çamurdan, sonraları anne ve babadan gelen insan bedenindeiki önemli güç vardır: İstek ve arzu gücü, öfke gücü. Biyolojik vefizyolojik varlığımızın devamı bu iki gücün kendilerine aitvazifelerini yapmasına bağlı kılınmıştır. Bunlardan birincisi arzu veistek gücünün temel görevi daima istemek ve arzulamaktır, Öfkegücünün asıl görevi, istek ve arzuların önüne çıkan engelleri yoketmektir. Bu iki gücün ışığı, ancak görevlerini yapacakkadardır.Görevlerini terk ettirecek bir enerji ve ışıktanyoksundurlar. Her insan ferdinde bu iki güç mevcut olduğuna göre,herkes isteyecek, arzulayacak, arzusuna engel olan şeyleri ortadankaldıracak demektir. Herkesin istek ve arzusu bizim şu küçükdünyamıza yöneliktir. Arzulara engel olan şeylerde bu dünyamızdan veonun üzerinde bulunanlardan gelecektir. Bu durumda arzu ve isteklerçatışınca öfkeler kabaracak, baskın çıkan arzusuna ve isteğinekavuşacaktır. Yani alıştığımız deyimle “orman kanunu” geçerliolacaktır. Oysa ferdi insan hayatının ve onlardan meydana gelensosyal hayatın kurulması ve devamı bu durumda mümkün olmayacaktır.Halbuki insan, tabiatı ve yaratılışı gereği toplumsal hayat içindevarolmaya mecbur medeni bir varlıktır. Toplumsal hayat fiziki vebedeni birimlerin bir arada bulunduğu bir hayat biçimi değil, manevive fikri bir hayattır. Öyleyse ferdi korumanın ve toplum hayatınısürdürmenin kanunu ve ilkeleri de manevi ve fikri ilkeler olacaktır.Şu halde doğrudan Allah’dan gelen insan ruhu şehvet ve öfke gücüneegemen olacak, yüzünü onlara gösterecek, ışığını onlara yayacak veonlara karşı tavrını koyacaktır. Ruh, belirlenmemiş, kurulmamışaydınlık bir tabiata sahiptir. Ona ilim gücü denildiği de olur. Ruh,öfke gücünü etki altına alınca bir yiğitlik yapmış olur. Ruh ve akılistek ve arzu gücünü etkisi altına alınca iffetlilik kendisinigöstermeye başlar. Yiğitlilik ve iffetlilik de adaleti, dengeyimeydana çıkarır. İşte bunlar, güzel ahlakın kişide beliren üçbiçimidir. Ama bunların hepsinin başı ilim gücüdür, akıldır. Aklınkendisini gerçekleştirmesine de hikmet denir. Hikmet ise bütün güzelahlakın başıdır. Hikmet faydayı, iyiyi ve hazzı insana sağlayanmutlak fazilettir. Onun zıddı olan cehalet ise, zararı, kötüyü veacıyı insana taşıyan mutlak rezalettir. Şu halde güzel ahlak hikmetinkorunduğu bir ortamda kendini gösterir. Her türlü doğru bilgialışverişinin sağlandığı ortam, hikmete en elverişli ortamdır.Bu noktada, Hz. Peygamber ve ahlak ilişkisine göz atmak istiyoruz.Kur’an-ı Kerim Hz. Peygamberin büyük bir ahlakın sahibi olduğunusöylüyor. Hz. Aişe «onun ahlakı Kurandı» diyor.Hz. Peygamber ise: «Ben sadece güzel ahlakı tamamlamak içingönderildim.» buyuruyor. Güzel ahlaktan ne anlıyorsunuz, sorusuna Hz.Peygamber hemen şu ayeti:«Affı tut, iyiliği emret, cahillere aldırışetme(Araf, 199)» okuduktan sonra şöyle cevap veriyor: «Güzel ahlakseninle ilişkisini kesenle ilişki kurman, seni mahrum bırakanı mahrumetmemen ve sana haksızlık ve zulüm yapanı bağışlamandır.»Hz. Peygamber, bir hadisinde dinin güzel ahlaktan ibaret olduğunu,bir diğer hadisinde de güzel ahlakın «öfkelenmemek» ten ibaretolduğunu ifade etmiştir. Diğer taraftan o, ancak en güzel ahlakıgerçekleştiren kimsenin iyi bir mümin olabileceğini beyan etmiştir.İbn. Abbas (r.a): «Her binanın bir temeli vardır. İslamın temeli degüzel ahlaktır» demiştir. Ayrıca Enes b. Malik Hz. Peygamberden şurivayeti aktarmıştır: «Kul, ibadet konusunda zayıf olduğu halde,güzel ahlakı sayesinde, ahirette büyük derecelere erer.» Nihayet,soyluluğun güzel ahlak ile olduğunu ifade eden bir hadisi de buradahatırlamalıyız. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:«Tedbir gibi akıl,güzel ahlak gibi soyluluk yoktur.»Hemen belirtmeliyiz ki güzel ahlak iç dünyamızda, karar veniyetlerimizde gerçekleşir, fiillerimizde görünüşe çıkar. Bu nedenlekişilik ve şahsiyet, iş ve fiillerden ziyade, niyet ve kararlarlailgilidir. Bunu Hz. Peygamber vazgeçemeyeceğimiz bir ilke olarakortaya koymuş ve şöyle buyurmuştur:«İşler ve ameller niyetleregöredir. Her bir kişinin kişiliği, ameliyle değil niyetiyleorantılıdır.» Niyet ise ruhun ve aklın işidir, aklın kararıdır.Ahlak, ruhun ve aklın bu karar ve niyeti üzerine dayanır, onunlagerçekleşir. Ruh, doğrudan Allah’tan geldiğine göre; akıl, Allah’ıniç bünyeden seçtiği elçisi olduğuna göre güzel ahlak, Allah’ınelçisinin kararı ve egemenliği üzerine kurulur. Bu, ilahi elçininzaferi, onun görevine ve benliğine sahip çıkmasıdır. İnsanfertlerinde de bu başarının sağlanması, ilahi düzenin gereğidir,ilahi düzenin sürüp gitmesidir. Bu nedenle güzel ahlak, insanınkendini gerçekleştirmesi, kendinin hakimi olmasıdır, denilmiştir.İki elçiliği birden kendinde toplayan Hz. Peygamber güzel ahlakı, enyüksek derecede gerçekleştirme işi ile memur edilmiştir. BizMüslümanlara göre bu görevini o, başarıyla tamamlamıştır. Bu nedenleKur’an-ı Kerim’de «Andolsun Allah’ın elçisinde sizin için en güzelbir örnek vardır. (Ahzab,21)» buyurulmuştur. Hz. Peygamber güzelahlakı en yüksek derecede gerçekleştirmede başarılı olunabileceğininen güzel örneğidir. Ama bize göre Hz. Peygamberin gerçekleştirmeyibaşardığı güzel ahlak, farz-ı kifaye türünden bir iş değildir. Herferdin gerçekleştirebileceği bir kişilik kazanma aşamalarının tümünüihtiva eder. Bunun başlangıcı, kişinin kendine saygılı olması ve sonuda kendine duyduğu saygıyı başka insan fertlerine de aynenduyabilecek noktaya gelinmesidir. Bu hususu Hz. Peygamber şöyle ifadeetmiştir: «Herhangi biriniz kendisi için hoşlandığı şeyi kardeşi içinde sevmezse iman etmiş olmaz.»Bunu toplum düzeyinde gerçekleştirmenin ilkesini Kur’andagörmekteyiz. Kur’an ki, Hz. Peygamberin ahlakı ondan ibarettir: «SiziMescid-i Haram’dan çevirdiklerinden dolayı bir topluma karşıbeslediğiniz kin, sizi saldırıya sevketmesin. İyilik ve takvaüzerinde yardımlaşın, günah ve düşmanlık üzerinde yardımlaşmayın.(Maide,2)»Başka larına duyulan haset ve kin, toplumu kendi benliğindenuzaklaştırmamalı, taşkınlık yapmaya götürmemelidir. İyilik ve sakınmaçerçevesinde yardımlaşma sağlanmalıdır. Aksi halde günah ve düşmanlıkyapmak üzere bir araya gelindiği zaman, hem fertler hem de toplumkendi benliğini yitirir, kendini kaybedip dağılır gider.Hz. Peygamberin peygamberliğinin, güzel ahlakı tamamlamakla sınırlıve çerçeveli olması ne demektir? Bunu anlamak için, ondan önce geçenbirkaç peygamberin durumuna bakmamız gerekir. Nuh peygamber, davetineuyulmadığını görünce, sonunda dayanamayıp kavmine lanet eder veAllah’dan cezalandırılmalarını ister. Musa peygamber,davetineuyanların sık sık vazgeçtiklerini görünce,kavmine beddua eder ve uzunsüre kıtlıkta yaşamalarına neden olur. Yunus peygamber kendisinekulak verilmediğine dayanamayarak,kavmi için beddua edip azap isterve kavmini terk edip gider.Hz. Muhammed’e (S.A.V)gelince; görevini yapmaya başladığı andanitibaren çeşitli dozda engellemelere maruz kalmış, daha da ilerigidilerek taşlama ve kovulmalara kadar değişik, düşmanca ve olumsuztavırlara muhatap olmuştur. Fakat o « Allah’ım kavmim cahildir,onları bağışla » diye kavmi lehinde dua etmiştir.Hz. Muhammed (S.A.V) kavmini bağışlamış,ilişkiyi kesmelerine rağmenilişkisini sürdürmüş, mahrum etmelerine rağmen vermeye devam etmiş,işkence yapmalarına rağmen onları bağışlamıştır. Tek kelimeyle o,öfkelenmemiş ve öfkesine yenik düşmemiştir. İşte onun tanımı ile yineonun gerçekleştirmeyi başardığı güzel ahlak budur. Bu ise en büyükyiğitliktir.Risalet (elçilik) görevini askıya alması veya terk etmesi içinkendisine yapılan başkanlık koltuğu, güzel kadınlar, istediği kadarmal verilmesi tekliflerini reddetmiş, değil bunları « Sağ elimegüneşi sol elime ayı koysanız yine de ben elçilik görevimisürdüreceğim » demiş ve dediğini de yapmıştır. O’nun görevi,elçiliği, aklın, şer’in ve hukukun üstünlüğünü kurmak ve korumaktırdiye özetlenebilir. Bu uğurda en cazip istek konusu olan tekliflerigeri çevirerek istek ve arzu gücüne yenik düşmemiş aksine ona egemenolarak en büyük iffetlilik örneğini gerçekleştirmiştir. İştepeygamber, işte ahlak.