Casiye suresi ayet 23
kendi hevasını ilah edinen
"Heva ve hevesini tanrı edinmek" ifadesiyle bir kimsenin, nefsinin her istediğini yapması ve yaptığı işin Allah indinde haram mı helal mı olduğunu dikkate almadan davranması kastolunmaktadır. Böyle bir insan, Allah emretmiş bile olsa, eğer nefsi istemiyorsa o işi yapmaz. İşte bu kimse nefsine itaat ettiği şekilde, başkalarına da itaat ediyorsa şayet, o kimseleri de tanrı edinmiş olur. Her ne kadar bu kimse, o kimseleri ilah ve ma'bud edinmediğini söylese de veya o kimselerin putunu yaparak onlara tapmasa da onları tanrı edinmiştir. Çünkü bu kayıtsız şartsız teslimiyeti, onun bu kimseleri tanrı edindiğinin bilfiil ispatıdır. Ve bu da apaçık şirktir. Allah'tan başkasına bu şekilde itaat eden kimse, itaat ettiği kimseye secde etmemekle ve lisanen onun ilah olduğunu söylememekle, şirkten kurtulamaz. Nitekim diğer büyük müfessirler de bu ayeti, bu şekilde yorumlamışlardır. İbn Cerir, "Allah'ın koyduğu helal ve haramı dikkate almadan nefsinin arzusuna göre davranan kimse, nefsini ilah edinmiş olur" demektedir. El-Cessas ise "Böyle bir kimse Allah'a itaat ettiği gibi nefsine itaat eder" derken, Zemahşeri, "Nefsinin yönlendirdiği gibi hareket eden kimse, nefsine tıpkı Allah'a itaat ettiği gibi itaat etmektedir
Ali imran suresi ayet 78
Onlardan öyleleri var ki, kutsal kitabı dik durarak okurlar, böylece okuduklarını Allah kitabından sanmanızı sağlamaya çalışırlar. Oysa bu okudukları şeyler kitaptan değildir. `Bu Allah katındandır' derler. Oysa Allah katından değildir. Böylece bile bile Allah adına yalan söylerler.
Ali imran suresi ayet 79
Hiçbir insana yakışmaz ki kendisine kitap, yetki ve peygamberlik verildikten sonra insanlara dönsün de Allah'ı bırakarak bana kul olunuz' desin; tersine ona yakışan söz; `Okuyup öğrendiğiniz bu kitap gereğince Allah `a kul olmayı benimseyiniz' demektir.
Ali imran suresi ayet 80
Onun size, melekleri ve peygamberleri ilâh edinmenizi emretmesi de düşünülemez. O size, müslüman olduktan sonra, kâfir olmayı emreder mi hiç?
Din adamları, doğru-dürüst hareket etmediği zaman, "din adamlığı" adıyla gerçekleri saptırmaya en müsait araçlar konumuna düşerler. Kur'an'ın, ehl-i kitabın bu grubu hakkında kaydettiği gerçeği, biz zamanımızda çok rahat olarak anlıyoruz. Onlar daha önceden belirlenmiş bazı hükümlere varmak için kitaplarının metinlerini, çarpıtarak yorumluyor, istedikleri tarafa çekiyorlar, kitabın metinlerinin bu anlamda olduğunu ve verdikleri bu hükmün gerçeğin somut ifadesi olduğunu iddia ediyorlardı. Halbuki önceden belirlenen bu hükümler, temelinde bu dinin gerçeği ile çelişiyordu. Bu işi yapanlar; pasif durumdaki halkın çoğunun dinin gerçeği ve bu metinlerin gerçek anlamları ile metinleri kendilerine uyarladıkları uydurma hükümlerin arasını ayıramayacağı varsayımına dayanıyorlardı. Göstermelik olarak "din" kılıfına büründürülmüş bazı din adamlarında bu örneği bugün çok rahat anlayabiliyoruz. Bunlar, dini meslek edinenlerdir; dini her türlü isteğin hizmetine verenlerdir. Onlar bir menfaat elde edeceklerini sezdiklerinde, bu dünyanın mallarından birinin onlara hediye edileceğini fark ettiklerinde, nassları alırlar, arzu edilen şekilde kullanırlar! Bu metinleri alırlar, götürürler beşeri arzuların peşinde kullanmaya başlarlar. Bu nassların konusunu belirlenmiş arzulara uygun düşürmek için eğip bükerler. Bu din ve dinin temel gerekleriyle çelişen yönelişler ile dini bağdaştırmak için sözlerin yerlerini değiştirirler. Söz benzerliği bile olsa Kur'an ayetlerinden birinin anlamı ile, yaltaklık yapmayı görev bildikleri kişilerin arzu ve istekleri arasında bir benzerlik bulma çabasına düşerler! Bu çalışmada habire didinir, var güçleriyle çalı şırlar: "Onun Allah katından olduğunu söylerler. Halbuki o, Allah katından değildir. Bile bile Allah adına yalan söylerler". Aynen Kur'an'ın sözünü ettiği ehl-i kitap grubunun yaptığı gibi. Bu, yalnız ehl-i kitaba özgü bir felaket değildir. Din mensupları arasında Allah'ın dininin ucuzladığı, bu dünyanın mallarından birinin pahasına bile değmez konuma düştüğü her çeşit arzu ve isteğe rahatlıkla boyun eğer hale geldiği, her ümmetin başındaki felakettir bu! Bağlılığın bozulduğu, gönüllerin Allah adına bile yalan uydurmaktan çekinmediği, Allah'ın kullarına yaltaklık için O'nun sözlerini saptırmaktan çekinmeyen, Allah'ın dinine aykırı olan saptırılmış arzularının peşinde koşan her ümmetin durumu budur. Sanki yüce Allah bu açıklama ile müslüman cemaati o bulaşıcı hastalıktan sakındırmaktadır. Çünkü yahudilerden liderlik emanetinin alınmasına bu olumsuz tutumlar; neden olmuş bulunmaktadır.
Ayetlerden anlaşıldığına göre İsrailoğulları'nın bu kesimi Allah'ın kitabında mecazî anlamlar ifade eden cümleler arıyorlardı. onlarla ağızlarını eğip büküyor, onları başka anlamlara çekiyor, metinlerden, eğip-bükmekle ve saptırmakla dahi çıkmayacak anlamlar çıkarmaya çalışıyorlardı. Böylece uydurdukları şeyleri kitlelere, "Allah'ın kitabından gerçekler" diye yutturuyorlar ve "Bunlar Allah'ın dedikleridir" demeye kalkışıyorlardı. Halbuki Allah onları söylemiş değildi. Onlar bununla İsa'nın (selâm üzerine olsun) ve onunla beraber "Kutsal Ruh"un uluhiyetini ispatlamayı amaç ediniyorlardı. Çünkü onlar Baba, Oğul ve Kutsal Ruh üçlüsüne inanıyorlar, bunların üçünü bir varlığa, yani tek Allah'a indirgiyorlardı. -Allah onların bu anlayışlarından uzaktır: İsa'dan da bu iddialarını destekleyen birtakım sözler rivayet ediyorlardı. Allah onların bu saptırmalarını ve başka şekilde yorumlamalarını reddetti. Allah'ın peygamberlik için seçtiği ve onu bu büyük görevle yükümlü kıldığı bir peygamberin insanlara kendisini ve melekleri ilah edinmelerini emretmeyeceğini, bunun imkânsız olduğunu belirtti:
"Hiçbir insana yakışmaz ki, kendisine kitap, yetki ve peygamberlik verildikten sonra insanlara dönsün de `Allah'ı bırakarak bana kul olunuz' desin; tersine ona yakışan söz; `okuyup öğrendiğiniz bu kitap gereğince Allah'a kul olmayı benimseyiniz' demektir."
"O'nun size melekleri ve peygamberleri ilah edinmenizi emretmesi de düşünülemez. O size müslüman olduktan sonra kâfir olmayı emreder mi hiç?"
Peygamber, kendisinin kul olduğunu, kulların da kullukları ve ibadetleriyle yöneldiği biricik ilâhın Allah olduğunu kesin olarak biliyordu; insanlardan kulluğu gerektiren ilâhlık sıfatın ı kendisine ya tırmalarını istemeyi mümkün değildi. Hiçbir peygamberin insanlara "Allah'ı bırakarak bana kul olun" demesi söz konusu olamaz. Peygamberin onlara çağrısı "Allah'a kul olmayı benimseyin" şeklindedir. Allah'ın kulları ve köleleri olarak Allah'a bağlanın, ibadet ile yalnız ona yönelin. Hayat sisteminizi yalnız O'ndan alın. Böylece tertemiz ve Rabbanîler olarak O'na yönelin. Kitabı bilmenizin ve onu tetkik etmenizin hükmü ile Rabbaniler olunuz. Çünkü kitabı bilmenin ve onu tetkik etmenin gereği budur.
Peygamber, insanlardan, melekleri ve peygamberleri ilâh edinmelerini asla istemez. Peygamberleri onlara, Allah'a teslim olduktan ve O'nun ilâhlığına bağlandıktan sonra inkâr etmelerini emretmez. Zira O, insanları saptırmak için değil Allah yoluna iletmek için gelmiştir. Onları kâfir yapmak için değil, İslâm'a iletmek için gönderilmiştir.
Buradan da anlaşılıyor ki, bu kesimin İsa'ya (selâm üzerine olsun) izafe ettiği iddianın imkânsız olduğu ortaya çıktığı gibi "Bu Allah katındandır" şeklindeki iddiaların da Allah adına uydurulan bir yalan olduğu anlaşılıyor. -Aynı zamanda bu kesimin müslümanların safında şüphe ve kuşku yaymak amacıyla tekrar ettikleri bütün çabalar boşa çıkıyor. Zira Kur'an, onları müslüman cemaatin duyacağı, göreceği biçimde bütün çıplak yönleri ile ortaya koyuyor. Ehl-i kitabın bu kesimi gibi bir de müslüman olduklarını iddia eden bir grup vardır. Bunlar, daha önce belirtildiği gibi, dini bildiklerini de iddia ediyorlar. Halbuki onlar, bugün bu Kur'an ayetlerinin kendilerine cevap olarak yöneltilmesi gerekenlerin başında gelirler. Onlar değişik şekillerde Allah dışında başka ilâhlar icat etmek için Kur'an ayetlerini eğip-büküyorlar.
Bu uydurma anlayışlarına yamamak için Kur'an ayetlerini didik didik ediyorlar "O'nun Allah katından olduğunu söylüyorlar. Halbuki bu Allah katından değildir. Allah adına bile bile yalan söylüyorlar."
Nisa suresi ayet 153
Ehl-i kitap senden, kendilerine gökten bir kitap indirmeni istiyor. Onlar Musa'dan, bunun daha büyüğünü istemişler de, "Bize Allah'ı apaçık göster" demişlerdi. Zulümleri sebebiyle hemen onları yıldırım çarptı. Bilâhare kendilerine açık deliller geldikten sonra buzağıyı (tanrı) edindiler. Biz bunu da affettik. Ve Musa'ya apaçık delil (ve yetki) verdik.
Onlar Resulullah'ı (salât ve selâm üzerine olsun) sıkıştırıp kendilerine, gökten bir kitap indirmesini istiyorlardı. Yazılmış, somut, elleriyle dokunabilecekleri yazılı bir kitap indirmesini istiyorlardı.
"Ehl-i Kitap senden kendilerine gökten kitap indirmeni isterler."
Yüce Allah, peygamberinin yerine cevap vermeyi üzerine alıyor. Yahudilere karşı, O'na ve müslüman topluma, onların tarihinden; peygamberleri, önderleri ve uyarıcıları Musa (a.s)'ı ve kıssalarını anlatıyor. Yahudiler Musa'ya iman ettiklerini iddia ediyorlardı. İsa'nın ve Peygamberimizin peygamberliğini doğrulamıyorlardı.
Bu karakterleri yeni ortaya çıkmamıştır. Sadece onların bu nesline de özgü değildir. Tersine bu, onların eskiden beri var olan karakterleridir.
Onlar peygamberleri, önderleri ve uyarıcıları Musa (a.s) döneminde ne idilerse şimdi de öyledirler. Duyguları son derece kabadır. Somut şeylerden başkasını algılayamazlar. Onlar, hep sıkıntı verirler, baskı ve güçten başkasına teshiri olmayacak kadar bozulmuşlar. Onlar, küfür ve ihanette son derece ileri gitmişlerdir. Verdikleri sözden çok çabuk dönerler ve yine aksini yaparlar. -Sadece insanlara karşı değil, Rabblerine karşı da öyledirler- Onlar oldukça kaba ve iftiracıdırlar. Verdikleri sözden dönmek pek de zor değildir onlar için. Çirkin şeyleri açıkça söylemekten de utanmazlar. Dünya nimetlerine de çok düşkündürler. Haksız yollarla insanların mallarını yemek isterler. Bu arada Allah'ın emrinden ve O'nun katında bulunan sevaptan da yüz çevirirler.
Ayet-i Kerime'nin bu girişimi, onların iç yüzlerini ortaya çıkarıp rezil etmektedir. İfadenin güçlülüğü ve çok yönlülüğü o zamanlar yahudilerin, İslâm ve İslâm peygamberine karşı kurdukları iğrenç tuzaklar karşısında takınılması gereken tavrı göstermektedir. Onlar, bu iğrenç tuzaklarını bu gün bile bu din ve bu dine inananlara karşı kurmaktan geri kalmıyorlar.
"Ehl-i Kitap senden kendilerine gökten kitap indirmeni istiyorlar."
Bu istekleri seni sıkmasın. Bunda şaşılacak bir şey yok. Garip bir şey söz konusu değildir.
"Onlar vaktiyle Musa'dan daha büyüğünü isteyerek "Bize Allah'ı açıkça göster" demişlerdi."
Yüce Allah'ın, peygamberi Musa'nın eliyle gösterdiği apaçık mucizeler; yahudilerin duygularını harekete geçirmeye, vicdanlarını uyandırmaya ve gönüllerini güven ve teslimiyete yöneltmeye yetmemiştir. Üstelik yüce Allah'ı açıkça görmeyi istemişlerdir. Bu istek, imanın sevecenliğinden nasibini almış yada inanma yeteneğini kaybetmemiş bir karakterden çok, kendini beğenmiş bir karakterden gelebilir.
"Bu zalimce tutumları yüzünden kendilerini yıldırım çarpmıştı."