***
DIŞARDA
Points: 455.346, Level: 100
Level completed: 0%,
Points required for next Level: 0
Overall activity: 100,0%
Achievements


Sabredenler ve şükredenler çardaği
SABREDENLER VE ŞÜKREDENLER ÇARDAĞI
Hıçkıra hıçkıra, “Ya Rabbi madem beni affettin, günahsız olarak ruhumu al” diyordu. Allah ve ahiret aşkıyla yananların haliydi bu. Nikâhı dünyada kıyılıp da sevdası Cennette süreceklerin niyazı.
Ve secde uzadı, uzadı, uzadı… Derken anlaşıldı ki, Süheyl’in duası kabul edilmişti ve huzur-u Rahman’a vasıl olmuştu. Efendiler Efendisi, “Size daha ilgincini haber vereyim mi?” dedi. “Şu an Hifa da vefat etmiştir.” Cenazeler yıkandı, kefenlendi, namazları kılındı. İki mezar yan yana kazıldı. Birine Hifa, diğerine Süheyl yatırıldı. Başlarına birer taş konuldu ve birinin üzerine şükredenlerden Süheyl, diğerine ise, sabredenlerden Hifa kazındı. Böylece aşkların temeline Lillah atandı. Allah için sevmek, Allah için ölmek. Bütün mesele bu. Gerisi laf-ı güzaf!...
Şiddetli muhabbettir aşkın tarifi. Sevmek, çok hem çok sevmek. Bir güzel vardı saadet asrında Medine’de. Dillere destan bir güzel vardı. Gerçi o asrın insanlarından güzel olmayan var mıydı? Lakin onun Cemîl isminden hissesi biraz fazlacaydı. Güzeldi, hoştu, zengindi. Bir gönül olmasın ki, gönlünde yer etmiş olmasındı. Evli kadınlar akraba olmak için onunla, onu kocalarına eş isteyecek kadar güzeldi. İsmi onunla anılmak başka bir güzeldi devr-i saadette, Medine’de, insanlar içinde. Evet dese bir kere, hazinelerini ayaklarının altına serecekti zenginler. Evet dese, belki o anda canını verecekti nice yiğitler. Krallar başına tac edecekti onu evet dese, deseydi evet tac edecekti onu başına krallar. Böyle mi sevilirdi bir güzel? Bir güzel ancak böyle sevilirdi.
Sevda iklimin rânâ kokusuydu Medine’de Hifa. Hifa’ydı Medine’deki rânâ kokunun ismi. Hifa da olsa ismi, aşikârdı olabildiğince sevda ülkesinin muhib kalblerinde. Hoştu başlar, bir hoştu gönüller. Aşk denince, sevda denince sevda hikâyelerinin hiçbirisi baş edemezdi Hifa’nın esintisiyle.
Fakat o, bu durumdan rahatsızdı. Rahatsızlığı, o başka hülyaların insanıydı. Rabbini arzuluyordu Cennette. Cennete götürecek bir yol arıyordu kendisine. Herkes onun aşkıyla yanıyordu ya, o da Rabbinin aşkıyla yanıyordu. Güzelliğinden sultanlar yangındı. O, sultanlar sultanının güzelliğine yangındı. Mahcuptu biraz da. Mahzundu öylesine, müteemmil gönüller serptiğinden zamanın dilimlerine. Ne var ki o, o onu arzuluyordu işte.
Çok sürmedi ızdırabı. Sevgililer sevgilisinin huzurunda buluverdi kendisini. “Beni Cennete götürecek bir amel tavsiye eder misiniz, ya Resülallah!” diyordu dudaklarından dökülen kelimeler. Herkesin “Cennetim olur musun?” dediği o güzel. O Hifa. O, güzelliğiyle, zenginliğiyle, efendiliğiyle, iffetiyle çoğu kimseye Cennet olacak güzel, Cennetin yolunu soruyordu kâinatın Efendisinden.
Aklından, hayalinden neler geçiyordu neler. Namaz kıl mı diyecekti? Yoksa orucu mu tavsiye edecekti. Ya da malını dağıt mı diyecekti? Efendiler efendisi. Büyük bir iştiyakla Resulüllah’ın ağzından kalbine dökülecek kelimeleri intizar ediyordu Hifa. Zamanın zamansızlaştığı zamanları yaşıyordu ya, “Evlen, ya Hifa!” buyurdu Efendimiz. “Zira evlenirsen dininin yarısını tamamlamış olursun!”