***
DIŞARDA
Points: 455.346, Level: 100
Level completed: 0%,
Points required for next Level: 0
Overall activity: 100,0%
Achievements


Mustafa İslamoğlu(sünnet)
Mustafa İslamoğlu(sünnet)

- Rivayet geleneğimizin bize tanıttığı peygamber çok az gerçek çok fazla kurgusal, efsanevi bir varlık" diyorsunuz.Geleneğin bu peygamber yorumunun temel sebebi nedir?
-Bir kez bu soruyu böyle sormadan evvel şöyle bir soru sormak lazım: Bizim bilgiyi edinme ve üretme sistemimiz neden böyle bir kapıyı açık bırakmış? Sorun epistemiktir. Epistemeloji: Bilginin elde edilmesi, üretilmesi, iletilmesiyle ilgili tüm süreçlere verilen addır. Bilgi bilim de denilir. Yani bu öncelikle epistemik bir problemdir. Bu problem İslam'dan mı kaynaklanıyor veya İslam'ın temel referanslarından mı kaynaklanıyor? Hayır, öyle olsaydı yani İslam'ın temel kaynakları, özellikle Kur'an, rivayeti salt rivayet oluşu itibariyle mutlak bir otorite tanısaydı o zaman kendisi bir nas olmasına rağmen, akla referans, düşünceye referans vermezdi. Oysa ki Kur'an'ın kendisi dışında referans verdiği, en çok referans verdiği şey düşüncedir. Hatta bizim için bir numaralı referans olan Kur'an bir başka yere gönderme yapar: "Efela yetedebberune'l Kur'an" (47:24) "Tedebbür etmezler mi?" Bir metni son sözü söylemiş kabul etsek ,neyi tedebbür edeceğiz? O zaman tedebbüre ne gerek var? Eğer sadece uygulayıcıysak, o zaman tedebbüre gerek yoktur. Tedebbür üretmektir, bilgiyi üretmek, geleceğe yönelik bilgiden sonuçlar devşirip tedbir almaya tedebbür denir. Tezekkür de öyle, o da geçmişe yöneliktir, geçmişe yönelik olarak düşünmek ve geçmişten bilgiyi bugüne getirmektir. Onun için zikir hatırlamadır. Taakkul de öyledir. Geçmişle gelecek arasında bilgiyi bağlamak, bağlantı kurmak... Bütün bu süreçlerin hepsine birden tefekkür denir. Tefakkuh; bütün bu süreçlerle elde ettiğimiz bilgiyi bugün, şimdi ve buradamıza taşımak, hayata taşımaktır tefakkuh...
Görüyorsunuz, bunların beşini de Kur'an kullanır. Ve Kur'an düşünmenin, bilgi üretmenin tüm süreçlerini düşünceyle bağlar, bağlantısını kurar. Ve düşünceden müstakil bir bilgi üretme yöntemi yoktur. Onun için, düşünce nassın verdiği referanstır ...
... O zaman aşırı yüceltmeci peygamber tasavvuru nereden kaynaklanıyor? Cahili Arap aklından kaynaklanıyor. Cahili Arap aklında rivayetin otoritesi tartışılmazdır. Onun için mutlaka babalardan rivayet edilmesi gerekir. Ve Kur'an onun için der ki: "Ya onların babaları düşünmüyor, akletmiyor ve doğru yolu bilmiyor idiyselerde mi?" (5:104) Çok önemli. Yani, "Onların babaları doğru yolu bulamamış ve akletmemiş idiyselerde mi babalarını takip edecekler?" anlamında bunu sorar.
Çünkü baba referansı aynı zaman da rivayet referansıdır. O nedenle Kusslar vardı, kaas da denirdi bunlara. Kıssacı demektir, naklederlerdi sürekli. Sözlü bir kültür sürekli nakledilirdi. Ve işte bu naklin mantığı İslam'ın referanslarından sonra da adeta bir tortu biçiminde kaldı. Onun için uydurma müessesi çıktı. İslam'da, hadis biliminde mevzu hadis probleminin çıkışı aslında rivayetin otoritesinden bağımsız anlaşılamaz... Neden? Çünkü her yeni zaman, zemin ve imkanla birlikte birçok yeni problem ortaya çıktı. Bu problemlere çözüm aranırken kimi makul çözümler de üretildi. Fakat üretilen çözümün sunulması için mutlaka bir rivayete ihtiyaç vardı, yani bu çözüm makuldur, makul bir biçimde üretilmiştir diyerek o çözümü insanların istifadesine sunamıyordunuz o akıl gereği. O zaman birileri bunları rivayet formuna dönüştürdü. Bilmem anlatabiliyor muyum? İşte uydurma sistemi bunun için geliştirildi. Modern bir alim "Bu va'z etmedir, bu ihtiyaca binaen yapıldı, başka çareleri de yoktu" diyor. Aslında bence tabii öyle değil. Çareleri vardı. O çare; Kur'an selim aklı referans gösterir. Dolayısıyla Kur'an, aklın koordinatlarını belirler. Ve örnekler verir. Bilgi nasıl üretilir? Kur'an bunun örneğini verir, Kur'an hayattaki her tür soruna cevap vermez; fakat her tür soruna cevap verecek formülleri verir. Siz o formüllerden yola çıkarak bilgiyi üretir elde edersiniz ve dağıtırsınız.
İşte bu noktada Kur'an'ın, bu sistematiğini tabii ki anlayanlar oldu. İşte İmam Azam Ebu Hanife. Ama iki anlayış hep oldu: Bilgiyi tüketen anlayış, bilgiyi üreten anlayış. Bilgiyi tüketen anlayış rivayetin otoritesine sığındı. Bilgiyi üreten anlayış bazen bu otorite karşısında dayanamadı, tutunamadı, geri çekilmek zorunda kaldı. İşte İmam Ebu Hanife'nin yaşadıkları. İşte O'na gelen itirazlar. Mesela: "Hadis bilmemekle", koca koca muhaddisler tarafında"mürcie" olmakla suçlanmak. Bugün herkese söylediğimizde önünü ilikleyecek bir takım isimler tarafından cenazesi kılınamayacak bir insan olmakla suçlanması İmam-ı Azam'ınki. Bu suçlamalara neden hedef olmuştu? Çünkü yaklaşımı bilginin üretilmesine yönelikti. Ve rivayetin otoritesini, mutlak otoritesini kabul etmiyordu. Onun için "hum rical,nahnu rical" diyen O'dur, İmam-ı Azam'dır. "Onlar adamsa, biz de adamız." Bunu O'na dedirten bir itiraz vardı. Aslında bu İmam-ı Azam tarafından, bir cevaptır, hatta kendi üstüne gelen bir saldırıya cevaptır. O nedenle bu iki çizgi de hep yaşadı. Sorduğunuz soru bununla ilgilidir.
-Yani şöyle de düşünebiliriz o zaman; Hanefi mezhebi, bir manada İmam-ı Azam'ın öğretisi, Kur'an'ın sünnetin ruhuna en uygun öğretidir
-Aynen öyledir.