5 sonuçtan 1 ile 5 arası

Konu: Rahman ve Rahim İsimlerin Sırrı

    Share
  1. #1
    ***
    DIŞARDA
    Points: 60.713, Level: 100
    Points: 60.713, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    ArzuNur - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Vip Özel Üye
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Mesajlar
    9.488
    Points
    60.713
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    27

    Standart Rahman ve Rahim İsimlerin Sırrı

    Şu hadsiz kâinatı şenlendiren, bilmüşâhede, rahmettir.Şu hadsiz kâinatı şenlendiren, bilmüşâhede, rahmettir. Ve bu karanlıklı mevcudâtı ışıklandıran, bilbedâhe, yine rahmettir. Ve bu hadsiz ihtiyacât içinde yuvarlanan mahlûkatı terbiye eden, bilbedâhe, yine rahmettir. Ve bir ağacın bütün hey'etiyle meyvesine müteveccih olduğu gibi, bütün kâinatı insana müteveccih eden ve her tarafta ona baktıran ve muâvenetine koşturan, bilbedâhe, rahmettir. Ve bu hadsiz fezâyı ve boş ve hâlî âlemi dolduran, nurlandıran ve şenlendiren, bilmüşâhede, rahmettir. Ve bu fânî insanı ebede namzed eden ve ezelî ve ebedî bir zâta muhatap ve dost yapan, bilbedâhe, rahmettir.
    Ey insan! Mâdem rahmet böyle kuvvetli ve câzibedar ve sevimli ve mededkâr bir hakikat-i mahbubedir; "Bismillahirrahmanirrahim" de, o hakikate yapış ve vahşet-i mutlakadan ve hadsiz ihtiyacâtın elemlerinden kurtul. Ve o Sultân-ı Ezel ve Ebedin tahtına yanaş ve o rahmetin şefkatiyle ve şuââtıyla o Sultana muhatap ve halîl ve dost ol.
    Evet, kâinatın envâını hikmet dairesinde insanın etrafında toplayıp bütün hâcâtına kemâl-i intizam ve inâyet ile koşturmak, bilbedâhe, iki hâletten birisidir:
    Ya kâinatın herbir nev'i kendi kendine insanı tanıyor, ona itaat ediyor, muâvenetine koşuyor. Bu ise, yüz derece akıldan uzak olduğu gibi, çok muhâlâtı intâc ediyor. İnsan gibi bir âciz-i mutlakta, en kuvvetli bir Sultân-ı Mutlakın kudreti bulunmak lâzım geliyor. Veyahut, bu kâinatın perdesi arkasında bir Kadîr-i Mutlakın ilmi ile bu muâvenet oluyor. Demek kâinatın envâı insanı tanıyor değil; belki, insanı bilen ve tanıyan, merhamet eden bir Zâtın tanımasının ve bilmesinin delilleridir.
    Ey insan, aklını başına al! Hiç mümkün müdür ki, bütün envâ-ı mahlûkatı sana müteveccihen muâvenet ellerini uzattıran ve senin hâcetlerine "Lebbeyk!" dedirten Zât-ı Zülcelâl seni bilmesin, tanımasın, görmesin?
    Mâdem seni biliyor, rahmetiyle bildiğini bildiriyor; sen de Onu bil, hürmetle bildiğini bildir. Ve kat'iyen anla ki, senin gibi zaif-i mutlak, âciz-i mutlak, fakir-i mutlak, fânî, küçük bir mahlûka koca kâinatı musahhar etmek ve onun imdadına göndermek, elbette hikmet ve inâyet ve ilim ve kudreti tazammun eden hakikat-i rahmettir.
    Elbette böyle bir rahmet, senden küllî ve hâlis bir şükür ve ciddî ve sâfî bir hürmet ister. İşte o hâlis şükrün ve o sâfî hürmetin tercümânı ve ünvânı olan "Bismillahirrahmanirrahim" 'i de; o rahmetin vüsûlüne vesîle ve o Rahmân'ın dergâhında şefaatçi yap.
    Evet, rahmetin vücudu ve tahakkuku, güneş kadar zâhirdir. Çünkü, nasıl merkezî bir nakış, her taraftan gelen atkı ve iplerin intizamından ve vaziyetlerinden hâsıl oluyor; öyle de, bu kâinatın daire-i kübrâsında bin bir ism-i İlâhînin cilvesinden cilvesinden uzanan nurânî atkılar, kâinat sîmâsında öyle bir sikke-i rahmet içinde bir hâtem-i Rahîmiyeti ve bir nakş-ı şefkati dokuyor ve öyle bir hâtem-i inâyeti nesc ediyor ki, güneşten daha parlak kendini akıllara gösteriyor.

    Allah ile olduktan sonra ölüm de, ömür de hoştur...




  2. #2
    ***
    DIŞARDA
    Points: 60.713, Level: 100
    Points: 60.713, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    ArzuNur - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Vip Özel Üye
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Mesajlar
    9.488
    Points
    60.713
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    27

    Standart Cevap: Rahman ve Rahim İsimlerin Sırrı

    BİRİNCİ SIR
    Bismillâhirrahmânirrahîm'in bir cilvesini şöyle gördüm ki:
    Kâinat simasında, arz simasında ve insan simasında, birbiri içinde birbirinin nümunesini gösteren üç sikke-i rububiyet var.
    Biri, kâinatın heyet-i mecmuasındaki teavün, tesanüd, teânuk, tecavübden tezahür eden sikke-i kübrâ-yı Ulûhiyettir ki, Bismillâh ona bakıyor.
    İkincisi, küre-i arz simasında, nebâtat ve hayvanâtın tedbir ve terbiye ve idaresindeki teşabüh, tenasüp, intizam, insicam, lûtuf ve merhametten tezahür eden sikke-i kübrâ-yı Rahmâniyettir ki, Bismillâhirrahmân ona bakıyor.
    Sonra, insanın mahiyet-i câmiasının simasındaki letâif-i refet ve dekaik-i şefkat ve şuâât-ı merhamet-i İlâhiyeden tezahür eden sikke-i ulyâ-yı Rahîmiyettir ki, Bismillâhirrahmânirrahîm'deki er-Rahîm ona bakıyor.
    Demek, Bismillâhirrahmânirrahîm, sahife-i âlemde bir satır-ı nuranî teşkil eden üç sikke-i ehadiyetin kudsî ünvanıdır ve kuvvetli bir haytıdır ve parlak bir hattıdır. Yani, Bismillâhirrahmânirrahîm, yukarıdan nüzul ile, semere-i kâinat ve âlemin nüsha-i musaggarası olan insana ucu dayanıyor. Ferşi Arşa bağlar, insanî arşa çıkmaya bir yol olur.
    14.Lema nın 2. Makamı

    Allah ile olduktan sonra ölüm de, ömür de hoştur...




  3. #3
    ***
    DIŞARDA
    Points: 60.713, Level: 100
    Points: 60.713, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    ArzuNur - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Vip Özel Üye
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Mesajlar
    9.488
    Points
    60.713
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    27

    Standart Cevap: Rahman ve Rahim İsimlerin Sırrı

    Allah(c.c)ın Rahman ve Rahim isimleri arasında ne fark vardır? Risalede bir yerde Dünyada Rahman ahirette Rahimdir geçiyor. Bunun farkını öğrenebilir miyim?

    Cenab-ı Hakkın Rahman ismi “ister mü'min, ister kâfir; ister iyi isterse kötü olsun; rahmeti bütün herkese yayılan ve bütün yaratılmışların rızıklarını ve geçim şekillerini içine alan rahmetin sahibi Allah” olarak tanımlanır. Rahim ismiyse “merhamet eden, çok merhametli olan, esirgeyen, koruyan, acıyan, verdiği nimetleri iyi kullananları daha büyük ve ebedi nimetler vermek suretiyle mükafatlandırıcı Allah“ şeklinde tarif edilir.

    Kur'an'ın ilk ayeti olan ve yüz on dört defa tekrar edilen Besmeledeki Rahman ve Rahim isimleri arasındaki fark genelde “Allah, dünyanın Rahmanı ve ahiretin Rahimidir” cümlesindeki veciz ifadeyle açıklanmıştır. Rahman ismi gereği Cenab-ı Hak, dünyada tüm canlılara, mümin-kafir ayırımı yapmaksızın tüm insanlara, şefkat ve merhametle muamele etmektedir. Cenab-ı Hakkın Rahim ismiyse gerçek anlamda Cennette müminlere mahsus olarak tecelli edecektir.

    Cenab-ı Hakkın isimleri farklı olduğu gibi, tecellileri de farklı ve bu tecellilerin yansıdığı aynalar, alemler de farklıdır. Rahman ismi ayrı bir tecelliyi ve aynayı gerektirdiği gibi aynı durum Rahim ismi için de geçerlidir. Bediüzzaman bu hakikati şu sözleriyle özetlemiştir: “Rahmân, nasıl hakikî bir dünyada rızka muhtaç hakikatli zîruhları ister; Rahîm de, öyle hakikî bir Cenneti ister. (Mektubat, s. 86)”

    Bediüzzaman, Kur’an dört temel konusu olan tevhid, haşir, nübüvvet ve ubudiyet ile adalet hakikatlerinin besmelede dahi bulunması sırrını açıkladığı bir yerde Rahman ile Rahim isimleri arasındaki bu farka da şöyle bir yaklaşım getirmiştir:

    “Rahman isminde adaletin nizamına ve rahmetin cilvelerine işaret var. Çünkü, muhtelif, karmakarışık mevcudat, intizamı ile güzelleşmiş. Ve rahmetin cilvelerine mazhar olabilir. Ve Rahîm’de haşre işaret var. Çünkü, mânâsında hem affetmek, hem rahmet ve şefkat etmek ve bu fâni dünyada o dört mânâ hakikati ile umumî bir surette görünmediğinden elbette bir diyar-ı âharda o mânâlar tamamıyla tezahür edebilir. Hem rahmet ve şefkatin hakikati, dirilmemek üzere ölmekle kabil-i tevfik değildir. Demek Rahîm’deki şefkat, parmağını Cennete uzatmış gösteriyor. (Emirdağ, s. 330)”

    Rahman ismi büyük nimetlere, Rahim ismi ise küçük nimetlere bakmaktadır. Fakat bu Rahim isminin Rahman isminden daha önemsiz olduğu anlamını taşımaz. Çünkü büyük bir nimetten beklenilen fayda küçüğe bağlı ise, o küçük büyük sırasına geçmesi sırrınca Rahim ismi de en az Rahman ismi kadar önemlidir. (Bkz. İşaratü’l İ’caz, s. 21-22) Yani insanın lezzet alması için yeryüzü genişliğinde nimet sofrasını Rahman ismiyle hazırlayan Cenab-ı Hak, Rahim ismiyle insana her türlü nimetin lezzetini alacak bir dil ve tatma duyusu vermeseydi, tüm bu nimetlerin anlamı kalmayacaktı.

    Bediüzzaman, besmeleyi tahlil ettiği başka bir yerdeyse, Besmelenin kainatın yüzünde, yeryüzünde ve insanın yüzünde, birbiri içinde, birbirinin izini taşıyan üç Rububiyet mührünü taşıdığından bahsetmiştir. Bunlardan birincisi Allah isminden kaynaklanan ve kainat genişliğinde “sikke-i kübra-yı Uluhiyet”tir. İkincisi Rahman isminden kaynaklanan “sikke-i kübra-yı Rahmaniyet”tir ki, yeryüzündeki tüm bitki ve hayvan türlerinin terbiye ve idaresindeki düzen, uyum, benzerlik ve yardımlaşmadan ortaya çıkan sonsuz bir merhametin tecellisidir. Üçüncüsü ise Rahim isminden kaynaklanan ve insanın yüzünde ortaya çıkan “sikke-i ulya-ı Rahimiyettir”. (Bkz: Sözler, s. 15)

    Bu açılımlardan anlaşılmaktadır ki, Rahman ismi yeryüzü sayfasında daha parlak bir surette yansırken, Rahim ismi ise insanın yüzünde parlak bir şekilde görülmektedir.

    Risale-i Nur’un meslek esası olarak “acz, fakr, şefkat ve tefekkür” yolunun anlatıldığı Yirmi Altıncı Söz’ün Zeylinde, insanın fıtratındaki fakirliğin Rahman ismine ve şefkatin de Rahim ismine ulaştırdığı tespiti yer alır. Burada dört şeritli acz, fakr, şefkat, tefekkür yolunun diğer hakikat yollarına göre çok daha kısa, güvenli, geniş ve parlak bir yol olduğu dile getirilmiştir. Çünkü insan fakirliğini nefsinde gördüğünde, doğrudan Cenab-ı Hakka, Onun Rahman ismine yönelmektedir. Oysa en keskin yollardan biri kabul edilen aşk yolunda giden biri kendi nefsinden elini çekse, mecazi bir çok sevgililere takılabilir. Tüm sevgililer üzerindeki fena ve zevali gördükten sonra Mahbub-u Hakiki olan Cenab-ı Hakka ulaşabilir.

    Risale-i Nur’da vahiy ile ilham arasındaki farkın anlatıldığı bir başka yerdeyse yine Rahman ve Rahim isminin tecellileri arasındaki nüansın ortaya çıktığı dikkat çekicidir. Risale-i Nur’un bu bölümünde Bediüzzaman, vahyin gölgesiz, safi ve havas insanlara mahsus olduğunu; fakat ilhamın ise gölgeli ve genel olarak tüm insanlara, hatta hayvanlara bile ait olabileceğini dile getirmiştir. Meleklerin ilhamlarından, insanların ilhamlarına, hatta hayvanların ilhamlarına kadar Cenab-ı Hakkın yarattıklarıyla çok çeşitli konuşmaları bulunmaktadır. Bediüzzaman’a göre Cenab-ı Hakkın kendini yarattıklarına fiilen sevdirdiği gibi, sözleriyle, huzuruyla ve sohbetiyle de sevdirmesi Rahmaniyetinin ve Rahman isminin gereğidir. Kullarının dualarına fiilen cevap verdiği gibi, perdeler arkasında konuşmasıyla dualara cevap vermesi Rahimiyetinin ve Rahim isminin gereğidir. (Bkz: Şualar, 116)

    Rahman ve Rahim isimlerinin anlatıldığı bir başka yer ise Sekizinci Mektuptur. Bu mektupta, Hz. Yakup’un Hz. Yusuf’a (as) olan yüce duygusunun aşk değil şefkat olduğu hakikati anlatılmaktadır. Kur’an’daki kıssalar içinde en güzel bir kıssa olan Hz. Yusuf’un (as) kıssası içinde dikkat çekici bir şekilde öne çıkan Hz. Yakup’un (as) yüce hissi çok önemli bir hikmeti ders vermektedir. Yani Hz. Yakup’un (as) Hz. Yusuf’a karşı hissettiği, Züleyhanın hissettiğiyle aynı şey değildir. Züleyha Hz. Yusuf’a aşık iken, Hz. Yakup (as) ise aşktan çok yüce bir duygu olan şefkate sahiptir. İşte bu şefkat duygusu Cenab-ı Hakkın Rahman ve Rahim isimlerine ulaştıran en keskin yol olmaktadır. Bediüzzaman “iki nur-u azam” olarak nitelendirdiği bu iki ise ulaşmak için “fakr ile şükür” ve “acz ile şefkat” yolunu keşfettiğinden bahsetmiştir. Kişi nefsinde fakirliğini hissederek, kendisine ve diğer varlıklara verilen yeryüzü genişliğindeki sayısız nimetleri fark edip şükrederek Rahman ismine ulaşabilecektir. Benzer şekilde insan sonsuz acizliğini görüp, kendisine tüm varlıkları hizmet ettiren, yardımına şefkatle koşturan yaratıcısını fark ettiğinde de Onun Rahim ismini çok daha kesin bir şekilde hissedebilecektir.

    Tüm bunlardan sonra sonuç olarak şunları söyleyebiliriz. Rahman ismi Cenab-ı Hakkın büyük nimetlerine bakar, daha çok dünyadaki merhamete delalet eder ve yeryüzü sayfasındaki düzen, uyum ve yardımlaşma gibi merhamet tecellileriyle anlaşılır. Rahim ismi ise daha çok küçük nimetlere bakar ve insanın maddi, manevi sayfasında okunur. İnsanın en büyük ihtiyacı ve duası olan Cennetin kabulüyle Rahim ismi gerçek anlamda tecelli edecektir. İnsan hem kendi fakrını hem de tüm varlıkların fakrını fark ederek, onları besleyen, rızıklandıran Cenab-ı Hakkı arayışıyla Rahman ismini bulabilir. Cenab-ı Hakkın Rahim ismine ulaşması için kullanması gereken donanımı ise kendisine emanet olarak verilen acz ve şefkat hisleridir.

    M.Said İşeri/Risale-i Nur Enstitüsü

    Allah ile olduktan sonra ölüm de, ömür de hoştur...




  4. #4
    ***
    DIŞARDA
    Points: 60.713, Level: 100
    Points: 60.713, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    ArzuNur - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Vip Özel Üye
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Mesajlar
    9.488
    Points
    60.713
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    27

    Standart Cevap: Rahman ve Rahim İsimlerin Sırrı

    Şefkat dahi aşk gibi, belki daha keskin ve daha geniş bir tariktir ki, Rahîm ismine îsal eder.Şefkat, Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin “acz, fakr, şefkat, tefekkür” yolu olarak tarif ettiği, iman ve Kur’an hizmetinin dört rüknünden biridir. İnsanı “Rahîm ismine îsal” eden en büyük bir vesiledir.



    Rahîm ismine kâmil mânâda mazhariyet, insanlara iyiliklerin en büyüğü olan iman vadisinde yardımcı olmakla, onları ebedî azaptan kurtarıp sonsuz bir saadete kavuşturmak için bütün himmet ve gayretiyle çalışmakla gerçekleşir. Allah Resûlü (asm.) bu mânânın en ileri temsilcisidir. O, müşrikleri tebessümüyle ezer, affıyla mahveder, tevazuuyla küçültür, faziletiyle öldürürdü. Onun bu engin şefkati karşısında, kendinden geçenler, eriyip tükenenler, “ölmeden evvel ölür” ve “ashab” olarak dirilirlerdi. Ama, o engin şefkate karşı koymakta direnenlere, o şefkat timsali üzülmekten başka ne yapabilirdi!?..



    O, müşrikleri tevhide davet eder, onların cehennem azabından kurtulmaları için bütün himmetiyle, en ağır ve dayanılmaz şartlar altında gayret gösterirdi. Ama, şirkin de amansız düşmanıydı.



    Nitekim, Cenâb-ı Hak da en büyük cürüm, en ileri cinayet olarak şirki göstermiş. “Allah şirki asla bağışlamaz. Bundan başkasını ise dilediği kimse için bağışlar.” (Nisa Sûresi, 48) buyurmuş ama, kendisine ortak koşan o bedbahtların kurtuluşu için de kitap inzal etmiş ve sevgili Habibini (asm.) hakkı tebliğ ile vazifelendirmişti. Biz de O Resûl-ü Kerim’in (asm.) ümmeti olarak, şefkatle cihazlanmalı ve inanmayanları imana, şirke düşenleri de tevhide davet etmeliyiz.



    Malûmdur ki, kâfire düşmanlık küfrü içindir. Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin ifadesiyle, “Bir insan zâtı için sevilmez, sıfatı için sevilir.” (Münazarat)



    O halde biz, kâfirin küfür sıfatına düşman olacak, o sıfatı taşıdığı için de onu sevmeyeceğiz. Ama onun, salâhına, necatına, hidayetine şefkat ile gayret edeceğiz.



    Bununla birlikte, her şey gibi şefkatin de bir ölçüsü vardır. Bu ölçüyü aşan şefkat, şefkat olmaktan çıkar ve kaderi tenkit yoluyla insanı dalâlete götürebilir. Böyle bir tehlikeye düşmemek için Risale-i Nurdaki şu hakikatları kalbimizin en derin köşelerine kadar zerk etmeliyiz:



    “Allah’ın rahmetinden fazla rahmet edilmez. Allah’ın gadabından fazla gadab edilmez.” (Sözler)



    “Şefkat-i insaniye, merhamet-i Rabbaniyenin bir cilvesi olduğundan, elbette rahmetin derecesinden aşmamak ve Rahmeten-lil-Âlemîn olan Zâtın (asm.) mertebe-i şefkatinden taşmamak gerektir.” (Kastamonu Lâhikası)

    Allah ile olduktan sonra ölüm de, ömür de hoştur...




  5. #5
    ***
    DIŞARDA
    Points: 60.713, Level: 100
    Points: 60.713, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    ArzuNur - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Vip Özel Üye
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Mesajlar
    9.488
    Points
    60.713
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    27

    Standart Cevap: Rahman ve Rahim İsimlerin Sırrı

    Acz-i Mutlak” ve “Fakr-ı Mutlak” terimlerini açıklar mısınız?</STRONG>“Fâtır-ı Hakîm, insanın mahiyet-i mâneviyesinde nihayetsiz azîm bir acz ve hadsiz cesim bir fakr dercetmiştir.”

    Sözler

    acz; güç yetirememek, elinden gelmemek, söz dinletememek gibi mânâlara geliyor.

    İnsanın aczi ve fakrı için Üstad Bediüzzaman Hazretleri, “acz-i mutlak” ve “fakr-ı mutlak” tabirlerini kullanır. Mutlak, yâni kendisine bir sınır çizilemeyen acz ve fakr.

    İnsan saç yapmaktan âcizdir, ama ona ihtiyacı da var; saçın fakiri.

    Göz, kulak, burun, dudak da yapamıyor; ama bunların da fakiri.

    Ne kalp yapmak elinden geliyor, ne ciğer ve ne böbrek; hepsinin de fakiri.

    Atlıyoruz diğer organlarını ve dış dünyaya geçiyoruz:

    Dudağının önünde nöbet bekleyen havadan, toprağa, suya, güneşe, aya kadar nice mahlûkatı yapmaktan âciz ve bunların herbirinin de fakiri.

    Ve ebed yurdu: Bu acz ve fakrın hayallere sığmaz misalleriyle dolu.

    aczin son hududu, iradesizlik. Birşey isteyebilmekten bile mahrum olma. İşte insan nutfe hâlinde iken aczin bu en ileri mertebesinde idi.

    İhtiyaç nedir, istemek nedir bilmezdi. Ağız nedir, akıl nedir bilmezdi. Güneş nedir, hava nedir bilmezdi. Nutfe olduğunu, rahimde bulunduğunu, annesinin ötesinde uçsuz bucaksız bir kâinat olduğunu bilmezdi. O âlemden faydalanabilmesi için bu rahim menzilinde çok organlarla donanması gerektiğini bilmezdi. Bilse bile bunların yapılması onun için imkânsız idi. İşte insanoğlu bu menzilde mutlak bir acz içinde kıvranırken Allah’ın rahmeti ve inayeti imdadına yetişti.

    İnsanın çok zengin olduğu ve bütün mahlûkatı geride bıraktığı bir diğer saha: Fakr.

    Fakr: Elinde bulunmamak, ihtiyacı olmamak. Zenginliğin zıddı.

    Bir adam düşününüz. Ayağına bol gelen eski ayakkabılarını sürterek yürüyor. Pantolonu yetmiş yamalı, kumaşın aslını ayırt etmek güç. Üzerinde bir gömlek; düğmeleri dökülmüş, rengi ağarmış.

    “Acaba bu adamdan daha fakir birisi olabilir mi?” diye düşünürken, birden hayâlinizde giydiklerinin hiçbiri kendi malı olmayan bir diğer fakir canlansın. İşte o ikinci fakir biziz, hepimiz, bütün bir insanlık âlemi.

    Başımız mı bizim, gövdemiz mi, kollarımız mı? Hepsi Hakk’ın mahlûku.

    Bacaklarımız mı bizim, ayaklarımız mı, parmaklarımız mı? Hepsi Rabbimizin ikramı.

    Aklımız mı bizim, kalbimiz mi, hâfızamız mı? Tamamı Allah’ın ihsanı…

    Biz kendimize mâlik olmadığımıza göre, bizden daha fakir kim olabilir?

    Burada bir soru hatıra geliyor: Bu kâinatın en mükemmel meyvesi olan insan, niçin en âciz ve en fakir olarak yaratılmış? Bunun hikmetini şu harika ifadelerde olanca doyuruculuğuyla buluyoruz:

    “Fâtır-ı Hakîm, insanın mahiyet-i mâneviyesinde nihayetsiz azîm ve bir acz ve hadsiz cesim bir fakr dercetmiştir. Tâ ki kudreti nihayetsiz bir Kadîr-i Rahîm ve gınası nihayetsiz bir Ganiyy-i Kerîm bir zâtın hadsiz tecelliyatına, câmî, geniş bir âyine olsun.” (Sözler)


    Allah fakiri doyurur, güçsüze yardım eder. Herkese ihtiyacı olan şeyleri gereği kadar lûtfeder. Kediye kanat gerekmez, öyleyse o, kanadın fakiri değildir. Yaradılışına bu ihtiyaç konulmamıştır. Ağaç da yürümek istemez. Onun da böyle bir ihtiyacı yoktur. Taşlar da büyümek istemezler.

    Bütün bu mahlûkatın akla da ihtiyaçları yoktur. Bu noktada insanlardan zengindirler. O Rahman-ı Rahîm, her fakir mahlûkunun, tabiri câizse, cebini doldurmuş. Bu dünya hayatını güzelce geçirmesi için gerekli bütün organları, hassas bir ölçüyle ve gereği kadar, ona lûtfetmiş. Bu taksimatta fakirler daha kârlı çıkmışlar.

    En fakir ve en âciz olan insan, yaratılışının gereği olarak, sadece hayatla yetinmemiş, akıl da istemiş. Dünya ile yetinmemiş, cennete talip olmuş.

    Cenâb-ı Hakk, taşın imdadına Rezzak ismiyle yetişmiyor. Zira, taşın rızka ihtiyacı yok. Ama kuşa rızık ihsan ediyor. Muhtaç olan kuştur. Ve görünüşte taş, kuştan daha zengindir. Fakat, Allah katında o fakirlik daha makbûl olmuş ve Rezzak isminin tecellisiyle şeref ve rütbe noktasında, kuş, taşı çok gerilerde bırakmış.

    Diğer isimler de bu misâle göre düşünüldüğünde, Allah’ın bütün isimlerinin tecellisine muhtaç olan insanoğlunun, mahlûkat içinde en fakir, en âciz, ama en şerefli olduğu açıkça anlaşılır.

    Bu mânâyı zevkedebilen ârif insanlar “fakr” ile fahretmişler.

    Kul aczini bildiği nisbette Rabbına sığınır; fakrını bildiği ölçüde O’na dua ve niyazda bulunur.

    Allah ile olduktan sonra ölüm de, ömür de hoştur...




Benzer Konular

  1. Ya Rahman Ya Rahim C.c
    By SiLa in forum Esmâül Hüsnâ
    Cevaplar: 2
    Son Mesaj: 27.07.10, 00:09
  2. Salavâtın bir sırrı
    By SiLa in forum Esmâül Hüsnâ
    Cevaplar: 6
    Son Mesaj: 26.07.10, 23:51
  3. Sıla-i Rahim
    By Hakikatbin in forum Haftanın Konusu
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 13.10.08, 19:09
  4. 55- Rahman
    By BaRLa in forum Kuran-ı Kerim meali
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 21.06.08, 21:23
  5. Rahim Ve Rahimağzı Kanseri
    By SiLa in forum Kanser
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 19.06.08, 11:24

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •