Risâle-i Nur, Kur’ân’ın Î’câzını gösteren bir tefsirdir

Eski Harb-ı Umûmiden evvel ve evâilinde, bir vâkıâ-ı sâdıkada görüyorum ki, Ararat Dağı denilen meşhur Ağrı Dağının altındayım. Birden o dağ müthiş infilak etti. Dağlar gibi parçaları, dünyanın her tarafına dağıttı. O dehşet içinde baktım ki, merhum vâlidem yanımdadır.
Dedim: "Ana korkma; Cenâb-i Hakkın emridir. O Râhim’dir ve Hâkim’dir."
Birden, o halette iken baktım ki, mühim bir zât bana âmirâne diyor ki: "Î’câz-ı Kur’ân’ı beyan et."
Uyandım, anladım ki bir büyük infilak olacak. O infilak ve inkılâptan sonra, Kur’an etrafındaki surlar kırılacak.Doğrudan doğruya Kur’an
kendi kendini müdâfaa edecek.Ve Kur’an’a hücum edilecek; î’câzı, onun çelik bir zırhı olacak.Ve şu î’câzın bir nevini şu zamanda
izhârına, haddimin fevkınde olarak, benim gibi bir adam namzet olacak.Ve namzet olduğumu anladım
.
-- Barla Lâhikası, s.9. --



Risâle-i Nur, şu zamanın ihtiyaçlarına uygun bir ilâçtır


Hem, yazılan eserler, risâleler-ekseriyet-i mutlakası-hariçten hiçbir sebep gelmeyerek, rûhumdan tevellüd eden bir hâcete binâen âni ve def’î olarak ihsan edilmiş. Sonra bâzı dostlarıma gösterdiğim vakit, demişler: "Şu zamanın yaralarına devâdır." İntişar ettikten sonra ekser kardeşlerimden .anladım ki, tam şu zamandaki ihtiyaca muvâfık ve derde lâyık bir ilâç hükmüne geçiyor.
-- Mektûbât, s. 363. --



Risâle-i Nur ispata dayanan bir Kur’ân tefsiridir


Risâle-i Nur, Kur’ân’dan çıkan bürhânî bir tefsir olduğundan Kur’ân’ın nükteli, hikmetli, lüzumlu, usandırmayan tekrarâtı gibi onunda lüzumlu,hikmetli,belki zarûri ve maslahatlı tekraratı vardır.Hem Risâle-i Nur,zevk ve şevk ile dillerde,usandırmayan,dâimâ tekrar edilen Kelime-i Tevhîdin olmasından,zarûri tekrarâtı kusur değil; usandırmaz ve usandırmamalı.
-- Şualar,s.65. --



Risâle-i Nur tahkîkî îmânı kazandırır


Bâzı mûterizler Risâle-i Nur’un kıymetini bir derece kırmak için demişler: "Herkes Allah’ı bilir. Adi bir adam, bir velî gibi Allah’a îman eder" diye Nur’lann pek yüksek ve pekçok kıymettar ve gâyet lüzumlu tahşidâtını ziyâde göstermek istemişler. Şimdi, İstanbul’da, daha dehşetli bir fikirde, anarşî fikirli küfr-ü mutlaka düşmüş bir kısım münâfıklar, Risâlc-i Nıir gibi ekmek ve suya ihtiyaç derecesinde herkes muhtaç olduğu îman hakîkatlerine ihtiyacı düşürmek desîsesiyle diyorlar ki: "Her millet, herkes Allah’ı bilir. Onu, daha yeni ders almaya ihtiyacıınız çok yok" diye mukâbele etmek istiyorlar.
Halbuki, Allah’ı bilmek, bütün kâinatı ihâta eden Rubûbiyetine ve zerrelerden yıldızlara kadar cüz’î ve küllî herşey Onun kabza-i tasarrufunda ve kudret ve irâdesiyle olduğuna katî îman etmek ve mülkünde hiçbir şerîki olmadığına ve
kelime-i kudsiyesine, hakîkatlerine îman etmek, kalben tasdik ettirmekle olur. Yoksa, "Bir Allah var" deyip, bütün mülkünü esbâba ve tabiata taksim etmek ve onlara
Allahtan başka hiçbir ilâh yoktur.




Risâle-i Nur’un dâvâsı memleketi ve âlem-i İslâmı alâkadar eden küllî bir hâdisedir

Risâle-i Nur’a âit dâvâ ve îtiraz, cüz’î bir hâdise ve şahsî bir mesele değil ki, çok ehemmiyet verilmesin. Belki bu milleti ve memleketi ve hükûmeti ciddî alâkadar edecek ve dolayısıyla âlem-i İslâmın nazar-ı dikkatini ehemmiyetli bir sûrette celb edecek bir küllî hâdise hükmünde ve umûmi bir meseledir.
-- Şuâlar, s. 237. --

Risâle-i Nur, vatan ve millete faydâlı hizmetler görür


Evet, eserler tesirlidir. Fakat, millet ve vatanın tam menfaatine ve hiçbir zarar dokundurmadan yüz bin adama kuvvetli îmân-ı tahkîkî dersi vermekle, saadet ve hayat-ı ebediyelerine tam hizmette tesirlidir. Denizli hapishânesinde, kısmen ağır ceza ile mahkûm yüzler adam, yalnız Meyve Risâlesi’yle, gâyet uslu ve mütedeyyin sûretine girmeleri, hattâ iki üç adamı öldürenler, onun dersiyle daha tahta bitini de
öldürtmekten çekinmeleri ve o hapishâne müdürünün ikrârıyla, hapishânenin bir terbiye medresesi hükmünü alması, bu müddeâya reddedilmez bir senettir, bir hüccettir.



Risale-i Nur, talebelerinin îmanla kabre girmelerini sağlar


Azîz, sıddık kardeşlerim, .
Latîf, manidar ve beşaretli iki hadiseyi beyan ediyorum.
Birincisi : Me’yusane bir hatıradan müjdeli bir ihtar.
Bugünlerde hatırıma geldi ki, hayat-ı içtimaiyeye giren, hangi şeye temas etse, ekseriyetle günahlara maruz kalıyor; her cihetle, günahlar, serbestçe insanı sarıyorlar. "Bu kadar günahlara karşı insanlann husûsi ibadatıve takvası nasıl mukabele edebilir?" diye me’yusane düşündüm. Hayat-ı içtimaiyedeki Risale-i Nur Talebelerinin vaziyetlerini tahattur ettim. Risale-i Nur Şakirtleri hakkında, necatlarına ve ehl-i saadet olduklarına dair kuvvetli işârât-ıKur’âniyeyi ve beşâret-i Aleviye ve Gavsiyeyi düşündüm. Kalben dedimki: "Herbiri bin yerden gelen günahlara karşı bir dil ile nasıl mukabele eder, galebe eder, necat bulur?" diye mütehayyir kaldım. Bu tahayyürüme mukabil ihtar edildi. ki: Risale-i Nur’un hakîki ve sadık şakirtleri mabeynindeki düstur-u esasî olan iştirak-i a’ma1-i uhreviye kanunuyla ve samîmi ve sadık tesanüd sırrıyla, herbir halis ve hakîki şakirt, bir dil ile değil, belki kardeşleri adedince dilleriyle ibadet edip istiğfar eder. Bin taraftan hücum eden günahlara karşı bin dil ile mukabele eder. İhlas ve sadakat ve Sünnet-i Seniyyeye mutabakat ve hizmet derecesine göre o küllî ubûdiyete sahip olur.
Bu büyük kazancı elden kaçırmamak gerektir. Bazı melaikenin kırk bin dil ile zikrettikleri gibi, halis ve hakîki müttakî bir şakirt dahi kırk bin kardeşinin dilleriyle ibadet eder, necata nıüstehak olur, inşaallah.
İkincisi : Eski zamanda on dört yaşımda iken icâzet almanın,alâmeti olan üstad tarafından bir cübbe bana giydirmek vaziyetine manileri bulundu. Yaşımın küçüklüğüyle, memleketimizde büyük hocalara mahsus kisve giymek yakışmadığını; saniyen o zaman büyük alimler bana karşı üstadlık vaziyetini değil, ya rakip veyahut teslimiyet derecesine girdikleri için bana bir cübbe giydirmek ve üstadlık vaziyetini alacak kendilerine güvenenler bulunmadıve evliya-i azîmeden dört beş zatın da vefat etmeleri cihetiyle elli altı senedir icâzetin zâhir alâmeti olan cübbeyi giymek, bir üstadın elini öpmek, üstadlığını kabul etmek hakkımı, bu günlerde yüz senelik bir mesafede Hazret-i Mevlana Zülcenaheyn Halid Ziyaeddin kendi cübbesini pek garip bir tarzda bana giydimıek için gönderdiğini, bazı emarelerle bana kanaat geldi. Ben de o mübarek yüz yaşında cübbeyi giyiyorum, Cenab-ı Hakka şükrediyorum.

-- Sikke-i Tasdîk-ı Gaybî, s.134.--


Risale-i Nur’ a hizmet kalbe rahat, rızka bereket, vücuda sıhhat verir
Risale-i Nur benim bedelime sizlerle görüşür, derse müştak yeni kardeşlerimize güzelce ders verir. Nurlarla ya okumak veya okutmak veya yazmak sûretindeki meşguliyet; tecrübelerle kalbe ferah, rûha rahat, rızka bereket, vücuda sıhhat veriyor.
-- Şualar, s. 410. --

__________________