Varligin Kalbine Düsüyorum..
Hac, kendi ekseni etrafinda dönüp duran hayatin en önemli turbulansidir. Hacca cagrilan her insan, aslinda, kullugunu sahihlestirme adina alir bu daveti.
Kiblesi Mekke kadar sahici olacaktir bundan böyle. Secdesi, Kabe kadar gercek olacaktir artik. Allah'i birlemesi Kabe'yi tavaf eden insanlar sayisinca yeni ve canli sahitler kazanacaktir. Bir bakima belki ilk defa müminin gördüguü, müminin inandigi olacaktir. Imani elle dokunulur, gözle görülür hale gelecektir. Bu yüzden, hele de hacca ilk gidenler nasil bir davet aldiklarini fark etmezler, fark edemezler. Nereye dogru gittiklerini de bilmezler, tahmin edemezler.
Icimizden cagrili olanlar bedendeki kanin kalbe ugrayan kismina benzer. Onlar bedenin kalbine gider gibi, varligin kalbine, yani, hepimizin yenilendigi, tazelendigi, yeniden inanma heyecani yüklendigi o kudsi odaya girer gibidirler. Bize o tazeligi bulastirmak üzere dönerler aramiza... O halde, neden her birimiz bizim adimiza varligin kalbini dolananlara, imanin sadrini dolduranlara eslik etmeyelim. Hic olmazsa hayalen, hic olmazsa onlari heyecanlarini gündelik telaslarimizin icinde bir koleksiyon gibi taklitle yasayarak, yasatarak. Gidenlerin ardindan ruhumuzla gitmek de güzel degil midir? Haydi, öyleyse düsün pesime...
Iste simdi ihramimi kusandim. Birligin sembolu, sadeligin nisanesi ihramin icinde yalin ve etiketsiz bir insan oluverdik. Ne milliyetimiz var, ne makamimiz, ne kimligimiz, ne ismimiz. Kabe'nin eteginde, ümmetin birliginde erimek üzere nefsimiz simdi. Bir havuzu kazanmak adina havuzda eriyen benligimizin cözülmesini hissederek yürüyorum. Herkesle beraber, herkes gibi coklugumu bir'de eritmeye gidiyorum.
Her gün bes vakit Kabe'ye dönüp, Rabb'imize ubudiyet sözü veriyor degil miyiz? Bu da bir Kabe yolculugudur aslinda. Mesafeler kat edilmiyor bu yolculukta. Tek bir niyet menzile eristiriyor bizi: kul olma niyeti. Iste bu niyettir ki, en bitmez mesafelerden daha uzak, en sarp daglarin kestigi yollardan daha dolambacli, belki cöllerle ve daglarla ölcülemeyecek bir yolun yolcusu eyler bizi. Kul olmaya niyet, en kulli terkedisleri iceren bir uzun ve keskin seferdir.
Ve simdi tavaftayim. Bir selam, sadece bir selam ile katiliyorum Bir olanin birligini et ve kemikleriyle, söz ve dilleriyle gösteren kalabaliga. Kabe'ye varip, kibleye dönerek, ben-merkezimin yörüngesinden cikiyor, Rabbimin isteklerinin cekim alaninda tavafa giriyorum. Tavaf odur ki, kendi basinaligini terk edesin, kendi heva ve hevesinin etrafinda pervane olmaktan vazgecesin.
Simdi Safa-Merve arasinda yedi kez kosuyorum. Kimden kaciyorum? Kime kosuyorum? O'ndan kaciyor ama yine O'na kosuyorum. O'nun kahrindan kacip yine O'nun lutfuna kosuyorum aslinda. O'nun bu halimizle bizi ancak atese layik gören adaletinden, O'nun layik olmadigimiz halde cenneti ihsan eden fazlina kosuyorum, siginiyorum..
Ve simdi Arafat'tayim. Simdi O'nu tanima sirasi. Arefe O'nu bilme zamani, Arafat O'nunla bilisme, muarefe etme mekani. Cennetten yana arzusunu soranlara Rabia "Bana ev degil komsu lazim" demisti ya. Simdiye dek 'ev' etrafinda dönüp durdugum yeter, artik 'komsu'yu tanima zamani. "Kabe'den ayril; simdi Bana Kabe'den daha yakinsin!" diye fisildaniyor kalbime. Arefe'nin aksaminda, günes Arafat'tan kaybolurken, ben de benligimin yalanci aydinligini kalbimin karasinda yitirmeye calisiyorum. Beyazlara burulu bedenimi yanima alip, "Arafat'tan bosanan" kullara karisiyorum... Mes'ar'e dogru "ak!"iyorum. Kendini unutup, yalnizca "Allah'i hatirla"makla mesgulum. O nasil beni hiclik derelerinde unutmayip varlik düzüne cikardiysa, nasil beni dalalet karanligindan hidayet nuruna yönelttiyse, ben de O'nu öylece hatirliyorum, aniyorum. "Sen bundan önce unutulmus da olabilir, dalalette de kalabilirdin." (Bak. Bakara 198).
Ve Mina. Ve hasir sabahi... Yeniden dirilis... Günün ilk isIklarinin dürtmesiyle kendi yalnizligimdan diriliyor, mahserin kalabaligina karisiyorum. Mes'ar'in ice dogru yolculugu disariya dogru vuruyor. Ben de tipki cölün kumlari arasindan kopardigim taslar gibi, arzin beni baglayan zincirlerini kirmak üzereyim. Gelen bayram sabahidir artik. Yorgun yüzlerde gezinen, cokmus omuzlara inen bayram günesinin sicak dokunusudur.
Hayir, hayir. Elimdekiler tas degil! Taslari seytana firlatirken bendeki cehaleti, gafleti, serri ve günahi da seytana savuruyorum. Cehaleti ve gafleti kendimden uzaklastirmak niyetim, serri elimden taslar gibi savurmaliyim ki, O'na kurbiyetim yani yakinligim artsin, kurbanim O'na yakinlik vesilem olsun.
Iste, ruhumuzu cokluktan bire, muhitten merkeze dogru ceken, hayatimizin kristallestigi ölüm anina yakinlastiran hacca böylece yakinlasabiliriz diye düsünüyorum. Belki böylece kullugumuzun sinanacagi keskin siratlara ayaklarimizi degdirebiliriz. Böylece "hesap günü"ne giden yol üzerinde biraz olsun konaklayabiliriz.
Ben varligin kalbine dolup dönecegim, insaAllah. Ve size taze kan borclu olacagim.
Senai Demirci...