MUCİZE
«Niçin?» ve «nasıl?» dan kurtuldun mu, anlarsın!
Bırak, batakta akıl, dibi arasın varsın!...
Mümin, aklı da böyle anlar, mucizeyi de...
Ölçü ruhun, doğruda, güzelde ve iyide.
Kalbde ilâhî nurla görüyor, anlıyoruz,
Kalbden uzak mı düştük, hiçi nişanlıyoruz
Mukaddes parmak göğe doğru... Ve ay iki şak;
Vurduğu granit kaya, külden daha yumuşak.
Çukurlarda su kaynar, O’nun oku değince;
Yemek tükenmez olur. O «Bismillâh» deyince.
Mucize o iştir ki, bitirilmez saymakla;
Sen bir kafes geçir de su kör ışıklı akla;
Gel, karanlıkta gör, nur gibi, nur gibi duru,
«Olur»daki «olmaz»la, «olmaz»daki «olur»u !...
Her sey mucize O’ndan, çehre, kas, göz ve kirpik;
Yere düşmeyen dua, fezayı saran iplik.
Kurtulus mührü ayak, Kur’âna mecrâ ağız...
O ki, âlem o yüzden; O ki, o yüzden varız!...
Toprakta sürünürken aklın çürük mahsulü,
En büyük sahabîde inanmanın usulü:
Mirac günü kâfirler, Ebubekr’i kuşattı,
Dediler: Bak seninki ortaya neler attı?
Uzaklıkları yenmis, meleklerle oluşmuş;
Yedi kat göğü aşmış, Allah ile buluşmuş...
Evet, O dedi, gel de bu yükü akla çektir!...
Ve cevap: «O mu dedi, O dediyse gerçektir!...»
N.F.Kısakürek