Lisânî ve kalbî zikre olan ihtiyaç bilinen bir gerçektir. Bu ihtiyaç önceden olduğu gibi günümüzde de mevcuttur. Tarikatlar arasındaki tek fark, tatbik şekillerindedir.

Sıddîkiye (Nakşibendi) tarikatına intisab edenler, önce "letâifi aşere"lerinde zikredip, kalplerinin tasfiyesine ve nefislerinin tezkiyesinde muvaffak olurlar. Sonra murakabe ile meşgul olurlar. Son olarak, Kur'an-ı Kerim okumak ve Kelime-i Tevhid'le görevlendirilmekle, bu feyiz deryasından istifade etmeye devam ederler.

Müridin bunlarla meşgul olması, içtihad derecesine varan büyük evliyaların içtihadlarının ürünüdür. Bu dereceye ulaşamamış olanlara düşen yegâne görev, tabi olmaktır.

Nakşibendi tarikatında yapılan zikir şekli, hâfî (gizli) zikirdir. Nitekim Peygamber Efendimiz (S.A.V) bir hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur:

"Zikrin en hayırlısı hâfî olanıdır." (Ahmed b. Hanbel; 1/172-180-187)

Kalbi zikirlerin telkininde, bâtınî nisbetler ‘Allah’ lafz-i celalinin, nefy-i isbatın, murakabenin ve dili hareket ettirmeden huzurun telkin edilmesi ile elde edilebilir. Hafî zikir, Hz. Ebu Bekir (R.A)'a mahsus olarak, Peygamber Efendimiz (S.A.V)'den teveccüh yoluyla bâtınî olarak verilmiştir. Hz. Peygamber Efendimiz (S.A.V) bu konu hakkında şöyle buyurmuştur:

"Allah-u Teala, benim sadrıma (göğsüme) ne doldurduysa, onu olduğu gibi Ebu Bekir'in sadrına ilka ettim." (Keşfu-l-Hafa; 190)

Allah-u Zülcelal'i zikretmek, ibadetlerin en şereflisidir. Zikir, hem dünya hem de ahirette mutlu olmanın sebebidir. Allah'ın rızasını celbedici ve rızkı kolaylaştırıcıdır. Zikir etmeye devam edenler, diğer insanlara karşı heybetli görünürler.

Toprak, nasıl yağmurla bol mahsul vermeye muktedir ise zikir ile de insanın gönlünde, Allah-u Zülcelal'e karşı sevgi ve muhabbet meydana gelir. Zikir, kul ile Allah arasındaki yabancılık duygusunu giderir. Allah'ın zikri ile meşgul olan kimse bu zikre devam ettikçe; gıybetten, yalan söylemekten ve bütün günahlardan korunur. Muhabbetullah'ın (Allah sevgisinin) aslı zikirdir.

Allah'ı unutmak, şekavete ve bedbaht olmaya sebeptir. Zikir maddi ve manevi lezzetlerin en üstünüdür. Zikreden kişi, maddeten ölse bile, manen diridir. Gafil ise bunun tam aksidir.

Allah-u Zülcelal bir ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur:
"Rabbini sabah akşam içinden yalvararak ve korkarak an, sakın gafillerden olma." (A’raf; 205)

Diğer bir ayet-i kerimede de şöyle buyurmuştur:
"Onlar; ayakta iken, otururken, yanları üstüne yatarken, hep Allah'ı hatırlayıp anarlar. Göklerin ve yerin yaradılışı hakkında inceden inceye düşünürler." (Al-i İmran; 191)

Diğer bir ayet-i kerimede ise şöyle buyrulmuştur:
"Allah'a teslim olan ve Allah'a iman eden, Allah'ın emirlerini yerine getiren, sâdık olan, güçlüklere katlanan, mütevazi olan, sadâka veren, oruç tutan, mahrem yerlerini koruyan, Allah'ı zikreden erkeklerle kadınlar yok mu? Cenab-ı Hak, onlara mağfiret ve büyük ecir (mükâfat) hazırlamıştır." (Ahzab; 35)

Allah-u Zülcelal diğer bir ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur:
"Ey mü'minler! Allah'ı çok zikredin, sabah, akşam tesbih ve tenzih edin. Sizi karanlıktan aydınlığa çıkarmak için; üzerinize rahmetini, feyz ve bereketini gönderen O'dur. Melekler de sizin için mağfiret dilerler. Allah mü’minlere karşı merhametlidir. Onlar Allah'a kavuştukları gün, nail olacakları iltifat; selamdır. Allah onlara pek iyi bir mükâfat hazırlamıştır." (Ahzab; 41-43)

Ebu Musa el-Eş’ari (R.A)'ın rivayet ettiğine göre, Peygamber Efendimiz (S.A.V) şöyle buyurmuştur:
"Rabbini zikredenlerle, zikretmeyenlerin misali; diri ile ölü gibidir." (Buhari; Deavat:66, Müslim; Salatü’l-Müsafirin:211)

Ebu Hureyre (R.A)'dan rivayet edilen bir hadis-i şerifte de Hz. Peygamber Efendimiz (S.A.V) buyurmuştur:
"Aziz ve Celil olan Allah buyurdu ki: Ben kulumun zannına (itikâdına) göreyim. Beni zikrettiğinde, Ben onunlayım. (Rahmetim, yardım ve inayetim onunla beraberdir.) O Beni, kalbinde gizlice zikrederse, Ben de onu bu suretle anarım. Beni bir cemaat içinde zikrederse, Ben de kulumu o cemaat efradından daha hayırlı (Cebrail ve Mikail gibi) bir cemaat içinde (rahmetimle) anarım." (Buhari; Tevhid:15, Müslim; Zikir:6)

Yine Ebu Hureyre (R.A)'ın rivayetine göre, Peygamber Efendimiz (S.A.V):
"Müferridûn ilerlediler!" buyurdu. Ashab-ı Kiram:
"Ya Rasulallah müferridûn kimlerdir?" diye sordular. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz (S.A.V) şöyle buyurdu:
"Onlar öyle kimselerdir ki, aziz ve celil olan Allah'ın zikrinde aşırı gidenlerdir. (çok zikredenlerdir.)" (Müslim; Zikir:4)

Ebu Said El-Hudri (R.A)'dan rivayet edilen bir hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz (S.A.V) şöyle buyurmuştur:
"Size mecnun (deli) denilinceye kadar Allah'i zikrediniz." (Ahmed b. Hanbel; 3/68-71)

Yine, Ebu Said El-Hudri (R.A)'dan rivayet edildiğine göre Peygamber Efendimiz (S.A.V) şöyle buyurmuştur:
"Kıyamet günü derece bakımından insanların en üstünü, bol bol Allah'ı anan kimselerdir." ( Tirmizi; 3598)

Muaz (R.A)'dan rivayet edilen diğer bir hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz (S.A.V) şöyle buyurmuştur:
"Ademoğlu kendisini Allah'ın azabından kurtaracak, zikirden daha üstün bir amel işlemedi." Sahabe-i Kiram dedi ki:
“Allah yolunda cihad da mı... Ya Rasulallah?” Bu soru üzerine Peygamber Efendimiz (S.A.V) şöyle buyurdular:
“Evet, Allah yolunda cihad da! Ancak kılıcı (silahı) çekersin, kırılıncaya kadar dövüşürsün. Sonra yine çekersin, kırılıncaya kadar yine dövüşürsün; Sonra yine çekersin, kırılıncaya kadar yine dövüşürsün; işte ancak bu ondan üstündür.” (Mecmaü’z-Zevaid:X/73; Rüdani:5/234,hd. 9217)


Seyda Muhammed Konyevi Hazretleri (k.s.)