"Allah (c.c.) yanında en makbul insan takva sahibi olandır, doğru yolda gidendir. İnsanın büyüklüğü, iyiliği ameline göredir. İnsanın ameli ne kadar çok olursa, Allah'a (c.c.) yanında o kadar makbul ve iyilerden olur. Cehennem ve kabir azabından muaf tutuldukları, büyük yaratıldıkları halde Peygamberlere dahi Cenab-ı Hak taat ve ibadet etmelerini emretmiştir. Onlar da asla muhalefet etmemişlerdir. Şayet etselerdi Peygamber olamazlardı. Allah'ın yanında en makbul kul, en efdal Peygamber olan Hz. Muhammed (s.a.v.) bile en çok ibadet eder, taatte bulunur ve Hak yolunda eza ve cefaya katlanırdı. İbadetlerinin çokluğundan dizleri şişerdi. Yine de Allahu Teâlâ: "EMROLUNDUĞUN GİBİ DOSDOĞRU HAREKET ET" diye hitabda bulunmuştu. Bu ayeti kerime inzal oldu. Hz. Peygamber (s.a.v.): "Beni Hud süresi ihtiyarlattı" buyurmuştur. Hz. Peygamber Allah'tan bu kadar korkar, emirlerine karşı gelmekten çekinirdi. İnsanda Allah'a kullukta böyle olmalı. Kimsenin canı, keyfi çalışmak, ibadet yapmak istemese bile, Allah'ın gazabına uğramamak, cehennem ateşinde yanmamak, ahirette perişan olmamak için yüzünü Allah'a döndürmeye mecburdur. Nasıl dünya hayatında, perişan ve muhtaç olmak İstemi-yorsa ahiret içinde aynı şeyi istemeli, Allah'ın emirlerine uymalıdır. Şayet uymazsa öldüğü vakit Allahu Teala ona azab eder, kabir azabı çeker, sonunda cehennemlik olur. İşte bu felaketlere uğramamak için, insanın yüzünü Allah'a çevirip emirlerine uyması lazımdır ki Allah onu tanısın."

Seyyid Muhammed Raşid Hz. (k.s)