HÜCREDE MADDE ALIŞVERİŞİ

Maddelerin hücreye girerken ilk karşılaştıkları engel hücre zarıdır.Hücre, dış ortam ile zar vasıtasıyla ilişki kurar, hücreye girerek ve hücreden çıkacak tüm maddelere hücre zarı aracılık eder.Hücre zarı seçici geçirgen bir özelliğe sahiptir.Hücre için gerekli besin maddeleri, gaz ve iyonlar bu zar vasıtasıyla hücre dışı ortamdan alınır ve kendisi için zararlı metabolizma artıkları, gaz ve iyonlar yine zar yardımıyla dış ortama verilir.Bu sayede hücre, hücre dışı sıvı ile hücre içi sıvının iyon dengesini koruyarak homeostosi sağlar.Hücre zarı seçici geçirgen özelliğinden dolayı bütün maddelerin girmesini engeller.
Seçici geçirgen oluşmasında porların büyüklüğü, zarın kimyasal yapısı ve geçecek moleküllerin durumu etkili olmaktadır.Bunlar dikkat alındığında şunlar söylenebilir:

Küçük moleküller (iyot, etil alkol, yağ asitleri) büyüklerden daha kolay geçer:

Glikoz ve daha küçük moleküller geçebilir, glikozdan büyükleri (glikojen, nişasta, protein) geçemez.H2O(su), O2(oksijen), CO2(karbondioksit) çok kolay geçen maddelerdir.

Nötr moleküller iyonlardan daha kolay geçer:

Çünkü zar üzerinde iyonların geçişini zorlaştıran (+) ve (-) yükler vardır.Yani zar da iyonik yapıdadır.(O2, H2O, CO2, CO, NH3)

Yağı çözen maddeler kolay geçer:

Çünkü zarın ana yapısı yağdır.Bu maddeler zarın seçici geçirgenliğini bozarak geçerler.(Alkol, eter ve kloroform gibi)

Yağda çözünen maddeler kolayca geçer:

Yağda eriyen A, D, E, K vitaminleri böyledir.B ve C vitaminlerinden daha kolay geçerler.

Hücre zarından geçişler iki şekilde olur:

1.Pasif Taşıma -Nötr AtomlarO- 2, Na +, Cl-, Mg++) iyonlara göre kolay

2.Aktif Taşıma -Negatif İyonlarCl-, O-2, HCO3-, PO4-3) pozitif iyonlara (Na+, K+, Mg+2, Ca+2) göre hücre zarından daha kolay geçer.)
A. PASİF TAŞIMA

Hücrede madde alış verişinde enerji harcanmıyorsa bu taşımaya pasif taşıma denir.Pasif taşımanın bazı özellikleri şunlardır:
Hücreye madde giriş ve çıkışında enerji harcanmaz.
Canlı ve cansız hücrelerde gerçekleşir.
Taşıma çok yoğun ortamdan az yoğun ortama doğrudur.
Buradaki ‘çok yoğun’ nitelemesi ilgili maddenin bulunduğu ortamdaki derişiminin, geçiş yapacağı ortamdaki derişimden büyük olduğu anlama gelir.

1.DİFÜZYON:

Her madde moleküllerden meydana gelir ve bu moleküller sürekli bir hareket halindedir.Bu hareket katılardan gazlara doğru gittikçe artar.Maddenin üç hali, kendisini oluşturan moleküllerin hareket yeteneklerine bağlı olarak ortaya çıkar.Katı cisimlerin molekülleri birbirine çok yakın olduklarında serbest hareket etmeleri önlenmiştir.Moleküllerin bu hareket yetenekleri sonucu, yoğun olarak bulundukları bölgeden , az yoğun olarak bulundukları bölgeye doğru hareket etmelerine difüzyon denir.

Başlangıçtaki durum Difüzyon sonundaki durum

Su içerisine atılan şekerin çözünmesi, odanın bir köşesindeki kolonyanın kokusunun bütün odaya yayılması, mürekkebin yada potasyum permanganat
kristalinin suda dağılması, hücre zarından geçebilen küçük maddelerin hücre içine alınması veya atılması birer difüzyon olayıdır.
Difüzyon olayında, bir ortamda bulunan hareket halindeki moleküller birbirleriyle çarpışmakta, en sonunda da ortama eşit olarak dağılmaktadır.
Ortamın sıcaklığı arttıkça moleküllerin hareket yetenekleri de artacağı için difüzyon hızı da artar.Difüzyon olayında iki ortam arasındaki yoğunluk farkı eşitleninceye kadar madde geçişi devam eder.Bu nedenle yoğunluk farkı arttıkça difüzyon hızı da artar.
Canlı hücrelerde besin maddeleri ile metobolizma artıkları hücre zarından geçmek zorundadırlar.

Eğer bir zar, su ve suda çözünmüş bütün maddeleri ve iyonları geçiriyorsa bu zara geçirgen(permeoble), hiçbirini geçirmiyorsa geçirgen olmayan(impermeoble), bazısını geçirip, bazısını geçirmiyorsa buna da yarı geçirgen(semipermeable) zar denilir.


Difüzyon Kolaylaştırılmış difüzyon

Küçük moleküllerin hücre zarından taşınmasında, basit difüzyon, porlardan geçiş, kolaylaştırılmış difüzyonda rol oynar.

Basit Difüzyon (Lipid Tabakada Eriyerek Geçiş)

Basit difüzyonda moleküller çok yoğun bulundukları taraftan az yoğun bulundukları tarafa geçerler.Basit difüzyon ile O2 ve CO2 gibi gazlar, etanol, üre, gliserol ve yağ asitleri gibi küçük moleküller yağda eriyerek zarı geçerler.

Ortam Hücre Zarı Sitoplazma

H2O(su) molekülleri yağda erimemekle birlikte, çok küçük çaplı ve yüksüz(nötr) olduklarından basit difüzonla hücreye girip, çıkarlar.
Glikozlar, aminoasitler, ATP, nükleotidler basit difüzyonla geçemezler.

PORLARDAN GEÇİŞ

Porlar, lipid tabaka arasında bulunan proteinlerin oluşturduğu içi su dolu kanalcıklardır.
Su moleküllerinin porlardan geçişi lipid tabakadaki geçişlerden çok hızlıdır.
İyonların (Na+, K+, Cl-, HCO3-)ve küçük moleküllerin geçişi porlar sayesinde olur.
Glikoz dahil bütün karbonhidratlar, aminoasitler, nükleotidler porlardan geçemez.

KOLAYLAŞTIRILMIŞ DİFÜZON

Hücre zarından geçebilecek küçüklükteki bazı maddeler, yoğunluk farkı olsa dahi, zarda bulunan taşıyıcı moleküllerle bağlanarak hücreye alınabilir. Kolaylaştırılmış difüzyon denilen bu olayda enerji harcanmaz.Çünkü, moleküllerin taşıyıcı proteinlerle bağlanması fiziksel basınçla geçekleşir.
İyon veya moleküllerin taşıyıcı ptoteinler (permeoz) yardımıyla hücre zarı lipid tabakasından geçmesi sağlanır.Örneğin, glikoz hücre içine veya dışına çok yoğun ortamdan az yoğun ortama doğru böyle taşınır.

Hücre dışı Hücre Zarı Sitoplazma

DİFÜZYON HIZINA ETKİ EDEN FAKTÖRLER

Difüzyonun hızlanmasına ve yavaşlamasına neden olan etkenler şunlardır:

Sıcaklık arttıkça moleküllerin kinetik enerjileri ve çarpışma sayıları artacağı için difüzyon hızı da artar.
İki ortam arasında yoğunluk farkı arttıkça difüzyon hızı da artar. Çünkü yoğunluk farkı arttıkça çarpışma ve geçen madde sayısı da artar.
Yağda çözünen ( bazı vitaminler , A-D-E-K ) ve yağı çözen ( alkol ve eter ) maddeler, hücre zarından daha hızlı difüzyona uğrar.Çünkü belirtilen moleküller hücre zarının yağ olan kısmından, diğer moleküllere oranla daha hızlı geçebilirler.
Moleküller difüzyon sırasında hücre zarındaki porlardan geçeceğinden , küçük olanlar büyük olanlardan daha hızlı difüzyona uğrar.
Hücre zarındaki moleküller iyonik yapıda ( + ) veya ( –) yüklü olduğundan nötr (yüksüz) moleküller daha hızlı difüzyona uğrarlar.
Hücre zarındaki por sayısı ve sıklığı ne kadar çok olursa, difüzyon o kadar hızlı olur.İki ortamın yoğunluğu eşitlenince difüzyon gözlenmez hale gelir.
Difüzyon, katılarda yavaş, sıvılarda hızlı , gazlarda daha hızlı gerçekleşir. Maddenin molekülleri ne kadar hareketli ise difüzyon hızı o kadar yüksektir.


OZMOS

Ozmos özel bir difüzon şeklidir.Derişimleri farklı iki çözelti, seçici, geçirgen bir zarla ayrıldığında su moleküllerinin fazla olduğu ortamdan az olduğu ortama doğru bir geçiş olur.Böyle seçici geçirgen bir zarda suyun difüzyonuna ozmos denir.Bu olayı daha açık bir şekilde anlatmak için basit bir deney düzenlenebilir.Bu amaçla bir beherglas ve küçük bir cam huni alınır.Huninin ağzı bir zarla (sucuk yapımında kullanılan bağırsakla) kapatılır ve boyun kısmına kadar şeker çözeltisi ile doldurulur.Bu huni su dolu bir beherglasa yerleştirilir.Huni içerisinde birim hacimde bulunan su molekülü miktarı, beherglas içinde bulunan birim hacimdeki su molekülü miktarından daha azdır.Çünkü huni içerisindeki ortamın bir kısmını şeker molekülleri kaplamıştır.Yarı geçirgen zardan şeker molekülleri geçemeyeceği için oradaki derişim farkından dolayı beherglastaki suyun bir kısmı zardan huni içerisine geçer.Burada su moleküllerinin geçiş yönü, suyun yüksek oranda olduğu yere doğrudur.Su geçişi dolayısıyla şeker bulunan çözeltinin seviyesindeki bir yükselme görülür.Huni içinde yükselen bu çözeltinin yapmış olduğu basınç, suyun daha fazla huni içerisine geçmesine engel olur.



Aralarında yarı geçirgen zar bulunan farklı derişimdeki iki çözeltiden daha fazla çözünmüş madde içereni, daha az çözünmüş madde içeren çözelti suyunun (Çözücünün) bir kısmını emer.Bu emme kuvvetine ozmotik basınç demir.
Madde derişimi yüksek olan çözeltinin ozmotik basınçı su olmadıkça (çözeltideki su miktarı arttıkça) düşer.Örneğin; bitki köklerinde bulunan emici tüylerdeki ozmotik basınç su emiliminde etkilidir.Ozmotik basınç yüksek olduğunda topraktaki su, emici tüy hücrelerine geçer.
Hücrelerinin yapısında % 60 - % 65 oranında su bulunması genellikle canli hücrelerde ozmos olayının gerçekleşmesine neden olur.Ozmos olayı hücrelerde şişme, büzülme gibi şekil değişiklilerine yol açar.Ancak hücrenin içinde bulunduğu ortamdaki çözünmüş madde derişimi ile hücre içindeki çözünmüş madde derişiminin eşit olduğu durumlarda, hücrede herhangi bir şekil değişikliği gözlenmez.Derişimi hücre içindeki çözünmüş madde derişimine eşit olan çözeltiye izotonik çözelti denir.Örneğin; insan hücreleri için 0,009 NaCl ( sodyum klorür ) çözeltisi izotonik bir ortamdır.
Canlılarda hücre içi ve dışında bulunana maddelerin derişimi sürekli olarak değişir.bu değişime bağlı olarak gerçekleşen ozmos sonucu hücrede plazmoliz, deplazmoliz ve turgor oluşur.

PLAZMOLİZ

Bitki hücrelerinin çevreleriyle ilişkileri hayvansal hücrelerden daha farklıdır.Çünkü, bitki hücrelerindeki zar üzerinde ona destek olan hücre duvarı vardır.Bu durum hücrenin farklı davranmasına neden olur.Bitki hücresi, kendinden yoğun bir ortama (tuzlu su vb.) konulduğunda , ozmos kurallarına göre su kaybettikçe, çeperden ayrılarak ortaya doğru çekilir ve büzülür.Bu olaya sitoplazma bozulması anlamına gelen plazmoliz denir.
Hücre uzun süre plazmoliz durumunda kalırsa ölebilir.Bir çözeltide çözünmüş madde derişimi, hücre içindeki çözünmüş madde derişimden büyük ise bu durumdaki çözeltiye hipertonik çözelti denir.Plazmolize uğrayan hücreler kendilerinden daha yoğun olan hipertonik çözelti içinde bulunurlar.


Örneğin; yemekten çok önce yapılmış salataya eğer tuz konursa salatadaki hücreler su kaybederek büzülür ve tabaktaki su oranı artar.

DEPLAZMOLİZ

Plazmolize uğramış bir hücre saf su ortamına konulursa su olarak eski haline döner.Hücrenin su olarak eski haline dönmesine deplazmoliz denir.
bir çözeltide çözünmüş madde derişimi , hücre içindeki madde derişiminden az ise bu durumdaki çözeltiye hipotonik çözelti denir.Deplazmolize uğrayan hücreler kendilerinden daha az yoğun olan hipotonik çözelti içinde bulurlar.


TURGOR

Bitki hücreleri, çoğunlukla hipotonik çözeltilerinin bulunduğu ortamlarda içlerine su alır.hücre içine aşırı derecede su girmesi, hücrenin şişmesine ve belirli bir iç basıncın doğmasına neden olur.Hücredeki fazla suyun zara yaptığı basıncı karşılayacak sert bir yapı mevcut değilse, hücre patlar ve sonunda ölür.Sert bir duvara sahip olan hücrelerde ise durum böyle değildir.
Her şeyden önce hücre duvarı , yaptığı karşı basınçla hücreye daha fazla su girmesine engel olur.Hücreye giren fazla su çeperlerde basınç yaparsa hücre zarı hücre duvarına dayanır.Hücre duvarıda fazla esnek olmadığı için hücre sitoplazmasına basınç yapar.İşte bu karşı basınç hücreye daha fazla suyun girişine engel olur.Hücrede meydana gelen bu iç basınca turgor basıncı denir.
Turgor basıncı bitki hücrelerinin şişmesini ve gergin kalmasını sağlar.Bu durum odunsu olmayan bitkilerde belirli bir diklik ve sertlik kazandırır. Hücrenin su kaybetmesi sonucu bu basınç düşer ve bitkiler solar.
Turgor durumunda olan hayvan hücrelerinin içine giren su hücre çeperi olmadığı için hücrenin parçalanmasına neden olabilir.Bu olaya hemoliz denir.
Turgor olmuş bir hücrede osmotik basınç azalmış, turgor basıncı artmıştır.


Plazmolize uğramış hücrede;

Turgor basıncı < Osmotik basınç

Deplazmolize uğramış hücrede;

Turgor basıncı > Osmotik basınç

İzotoniğe uğramış hücrede;

Turgor basıncı = Osmotik basınç

EMME KUVVETİ = Osmotik basınç -- Turgor basıncı

Emme kuvveti Osmotik basınç

Çoğu biyolojik olay, osmotik basıncın etkisiyle gerçekleşir.Bunları şöyle açıklayabiliriz;

Bitkilerden stomaların açılması osmotik basınç sonucu oluşan turgor olayı ile olur.
Bitki hücrelerinin su alıp şişmesi, osmotik basınç sonucu oluşan turgor olayı ile olur.
Bitkilerin kökleriyle topraktan su almaları kök hücrelerindeki osmotik basınç ile olmaktadır.Bu durum kök hücrelerinde suda erimiş haldeki organik besinlerle sağlanır.Tuzlu topraklarda yaşayan kara bitkilerinde osmotik basınç daha yüksektir.
Doku sıvısındaki maddelerin kılcal damara emilmesi osmotik basınç sonucu oluşur.
Bitki ve hayvan hücreleri kendilerinden daha yüksek osmotik değere sahip ortamlarda plazmoliz olur.
Şeker hastalarının kan sıvısındaki glikoz miktarı yüksektir.Böylece kan sıvısındaki yüksek osmotik basınç dokulardan kana su geçişini arttırır.
Fazla tuzlu beslenen kişilerin kanlarındaki osmotik basınç yüksektir.Bu durumda dokulardan kana su geçişi artar.



AKTİF TAŞIMA

Aktif taşıma mutlaka enerji harcanarak gerçekleşen bir taşımadır. Hücreler, içinde yaşadıkları ortamdan farklı bir kimyasal birleşime sahiptir. Örneğin; potasyum iyonları hücre içinde sodyum iyonları ise hücre dışında daha fazladır.Derişim farkından dolayı potasyum iyonları hücre dışına, sodyum iyonları da hücre içine girme eğilimi gösterir.Ancak canlı bir hücre derişim farkından dolayı ortaya çıkan bu tür geçişleri, zardaki aktif taşıma mekanizmasıyla tersine çevirir.



Açıkça görüldüğü gibi hücrelerin yaşadıkları ortamla kendi iç ortamları arasında madde derişimi bakımndan farklar vardır.Bu derişim farkına karşın canlı hücreler bazı molekülleri ve iyonları enerji (ATP) harcayarak maddenin büyük derişimde olduğu ortama doğru taşır.Eğer hücrelerin böyle özellikleri olmasaydı hücre içi ile dışı arasındaki madde derişimi eişt olacaktı.Böyle bir durum ise hücredeki yaşamsal olayların durmasına yol açacaktı.
Aminoasitler ve glikoz gibi bazı moleküller, sodyum ve potasyum gibi iyonlar hücre zarından enerji harcanarak enzimler yardımıyla taşınır.Eğer, bir maddenin hücre zarından geçişi hücrenin enerji kullanmasıyla oluyorsa bo olaya AKTİF TAŞIMA denir.Aktif taşımada madde , derişimi küçük olan ortamdan derişimi büyük olan ortama doğru taşınır.Taşıma, enzimler yardımıyla gerçekleşir ve canlı hücrelerde görülür.
Zardaki aktif taşımaya en güzel örnek , sinir hücrelerinde görülen sodyum ve potasyum iyonlarının taşınması olayıdır.Bu iki iyonun yer değiştirmesi ile sinir hücrelerinden uyarı akışı sağlanır.Hücre zarından sodyum iyonunun dışarıya , potasyum iyonunun içeriye geçişinde ATP enerjisi harcanır.
Dinlenmekte olan bir kimsede bu yolla harcanan enerji, vücuttaki toplam enerjinin % 30 - % 40 kadardır.
Aminoasitler, bazı iyonlar, bazı hallerde glikoz hücre içine aktif taşıma ile alınırken, istenmeyen ve zararlı maddelerin hücre dışına atılması yine bu yolla yapılır.
Bitkiler de topraktaki suda erimiş mineral elementleri, kökleri ile aktif taşıma yoluyla alırlar.

Yine denizde yaşayan bir balığın vücudundaki fosfor miktarı deniz suyundaki fosfor miktarından iki milyon kere fazladır. Ayrıca insan dahil, ileri yapılı hayvanların kas ve sinir hücreleri de çevresindeki sıvıya daha çok yüksek konsantrasyonlarda potasyum taşırlar.Zardaki aktif taşımaya örnek olarak çeşitli hücrelerde görülen sodyum-potasyum pompasıdır.Sodyum hücre dışında , içerdekinden 10 kat daha fazladır.potasyum ise hücre içinde dıştakinin 30 – 35 kat fazladır. ATP enerjisi kullanılarak Na+ hcre dışına pompalanırken , K+ hücre içine pompalanır.Burada taşıyıcı protein ATP azdır.Bu enzim ATP’ yi hidrolizle ADP ve inorganik fosfata ( P ) dönüştürerek
sodyumun dışarıya , potasyumun da içeriye taşınması için gerekli enerjiyi sağlar.
Aktif taşımayla en çok iyonlar ve porlardan sığabilen küçük moleküller taşınır.Büyük moleküller ise endositoz yada ekzositoz ile geçer.

ENDOSİTOZ

Hücre dışındaki katı ve sıvı maddelerin hücre zarı tarafından koful oluşturularak hücre içine alınmasına endositoz denir .Bu olay, bitki hücrelerinde bulunan hücre çeperi yüzünden gerçekleşmez.Çünkü cansız olan hücre çeperi hücre zarının hareketini engeller.Ama hayvanlarda böyle bir yapı bulunmadığı için bu olay görülür.Endositoz, hücre içine alınan maddenin katı yada sıvı oluşuna göre fogositoz ve pinositoz şeklinde gerçekleşir.

Fogositoz

Büyük moleküllü katı maddelerin hücre içine alınmasıdır.Fogositoz bir hücrelilerde akyuvarlarda ve karaciğerdeki bazı hücrelerde görülür. Hücre büyük moleküllü katı maddeleri yalancı ayaklar çıkarak çevirir ve koful içine alarak bir anlamda onu ‘yutar’ .Kan hücrelerimizden akyuvarlar, mikropları bu şekilde yok eder.



Hücre zarıyla etrafı kuşatılan madde koful içerisinde sitoplazmaya girdikten sonra lizozomla birleşir.Bu besin kofulunu lizozomlarda enzimleri parçalayarak sindirim kofulunu oluştururlar.Parçalanmış maddenin hücreye yararlı olanları sitoplazmaya geçer , diğerleri ise dışarı atılır.Karaciğerdeki bazı hücreler vücudumuza giren mikropları, ölmüş hücre parçalarını, toz parçacıklarını fogositozla alır ve onları zararız hale getirir.Fogositoz yapan hücreler, hemen hemen bütün organlarda vardır .

Pinositoz

Büyük moleküllü sıvı maddelerin hücre içine alınma şeklidir.Pinositoz özellikle bağırsak ve böbrek hücrelerinde görülür.Hücre yüzeyine gelen sıvı maddenin zara değdiği noktalarda , içeriye doğru cep şeklinde çöküntüler veya kanallar oluşur.Cep veya kanalcıklardan akan sıvı madde , bunların uç kısımlarında oluşan kofulların kopmasıyla sitoplazmaya geçer. Bunların uç kısımlarında oluşan kofulların kopmasıyla sitoplazmaya geçer.Pinositozla hücre, yalancı ayaklar çıkarmadan sıvı maddeyi bir anlamda ‘içer’.




Fogositoz ve pinositoz ile maddenin hücreye girişi kofullar içinde olur.Ancak bu kofullar fogositozda büyük ve pinoitozda çok küçüktür.Her iki olayda da enerji kullanılır.Bu nedenle fogositoz ve pinositoz aktif taşıma olayına benzer.
Sıvı maddelerin hareketi daha fazla olduğundan , sıvı maddelerin hücreye alınması biraz daha pasiftir.
Pinositoz ve fogositoz olayları bitki hücrelerinde görülmez, enerji kullanılarak gerçekleşir.
Pinositoz ve fogositoz olayı ile alınan maddeler daha sonra lizozomda hücre içi sindirim olayı ile sindirilerek hücre için kullanılır hale gelir.
Endositoz olayında hücre zarı küçülür.
Pinositoz olayına örnek olarak ; vücudumuzda görev yapan hormonların büyük bir kısmı bu yolla içine alınır.

EKZOSİTOZ

Hücre içine alınan mikroplar, katı cisimler v sıvı maddeler , lizozomdaki enzimlerle parçalandıktan sonra yararlı maddeler haline gelir.Hücre tarafından kullanılmayan maddeler ise dışarı atılır.Hücrelerin koful içindeki maddeleri hücre dışına vermesi olayına ekzositoz denir.Hücrelerin dışarıya verdiği maddeler , ise yaramayan atık ürünler alabileceği gibi hücre tarafından özel olarak üretilen maddeler de olabilir.Salgı yapan hücreler sitoplazmada hazırlanmış olan ürünleri dışarı verir.Örneğin; solunum yollarındaki mukus salgısını yapan hücreler hazırladıkları mukusu zaman zaman dışarı vermek zorundadır.


Hücre fogositozla bakteri alır (endositoz) ve bunları hücre içinde lizozomlarla sindirir.Geri kalan atık ürünleri dışarı verir.(ekzositoz)
Hücredeki salgı ürünleri endoplazmik retikulumda hazırlanır ve yeterli birikime ulaştıktan sonra tomurcuk şeklinde koparak sitoplazmaya geçer.
Oradan golgi aygıtına gelen keseler burada iyice olgunlaştıktan ve değişikliğe uğratıldıktan sonra salgı olarak hücre dışına verilir.
Ekzositoz olayı , salgı yapan bütün hücrelerde görülür.Örneğin; tükürük, pankreas ve süt bezlerindeki hücreler ekzositoz yapar.
Ekzositoz olayında hücre zarı büyür.
Ekzositoz olayıyla sadece artıklar atılmaz.Bitki ve hayvanlardaki hormonların, enzimlerin ve diğer bazı salgıların hücre dışına atılması da bu olayla sağlanır.