***
DIŞARDA
Points: 455.346, Level: 100
Level completed: 0%,
Points required for next Level: 0
Overall activity: 100,0%
Achievements


Kur’an’ı kur’an ile anlamalıyız
KUR’AN’I KUR’AN İLE ANLAMALIYIZ
İslâm, inanmak ve yaşamak için gönderilmiş bir dindir. İyi bir müslüman olmak için de dini iyi anlamak ve yaşamak gerekir.
Belki de ilk İslâm asrından sonra Müslümanların en büyük sorunu dini anlamama ya da yanlış anlamlandırma olmuştur. Şüphesiz dini yanlış anlamanın en büyük nedenlerinin başında TAKLİD hastalığı gelmektedir. Neredeyse İslâm’ın ilk asrından günümüze kadar bu hastalık iki sahada kendisini göstermiştir: İTİKAD ve AMEL..
İtikad, Allah’a bilerek bağlanmadır. O’nu, aklen ve kalben tasdik etmedir. Aklın devrede olmadığı bir iman, iman değildir. Zira yüce Allah biz insanları aklımız sayesinde muhatap kabul etmektedir. Hz. Peygamber (a.s)’ın da buyurduğu gibi; “Aklı olmayanın dini de yoktur”. Bütün mesele, İslâm’a giriş kapısı olan Allah’a imanın, aklî mi yoksa taklidi mi olup olmadığı meselesidir. Eğer bir insan İslâm dinine “evet” derken, dinin sahibi olan Allah’ı aklı ile bulmuşsa; yani tahkik ederek O’na ulaşmışsa bu inanç, bu itikad sahihtir ve sahibini Allah’ın izni ile selamete çıkarır. Yok eğer taklit sonucu Allah’a iman etmiş ise; İslâm’ı anlama ve yaşamada ömrü boyunca sıkıntıya düşer, ahiret hayatında da herhalde kurtulanlardan olmaz!..
Kur’an diyor ki: “Onların çoğu zanndan başka bir şeye uymazlar. Oysa zann, gerçekten/ilimden bir şey ifade etmez. Muhakkak ki Allah, onların yaptıklarından haberdardır”. (10/36) Ve yine: “De ki: Yanınızda bize çıkaracağınız bir bilgi var mı? Siz sadece zanna uyuyorsunuz ve siz sadece saçmalıyorsunuz”. (6/148) buyurulmaktadır.
İslâm’ı anlama ve yaşamada en önemli engellerden birisinin taklid olduğu muhakkak. Bu hastalığın da temel nedeni aklın güzel kullanılmamasıdır. Bu konuda da yüce Allah: “Allah’ın izni olmadan hiç kimse inanamaz. O, aklını kullanmayanları pislik içerisinde bırakır.” (10/100) buyurmaktadır.
İslâm’ı en güzel bir biçimde anlamak için önce aklımızı kullanacağız. Eşyaya ve eşyanın etrafında olup bitenlere dikkatlice bakacağız. Aklımız ve duyularımız eşyanın yaratılışını idrak seviyesine ulaşacak. Bu idrak ile yüce yaratıcıya ulaşacağız. Fakat, Yüce Yaratıcı’ya inanmak aklın işi iken; O’na kavuşturacak olan yolu bulabilmek, yalnızca aklın değil vahyin de işidir. Zira akıl, Allah’ı bulabilecek vasatta yaratıldığı halde, O’nun mahiyetini idrakte aciz kaldığından, O’na kavuşabilmesi için mutlaka peygamberlerin rehberliğine ve vahye ihtiyaç vardır.
İnsanların aklederek Allah’ı bulmalarından, O’na iman etmelerinden sonra da yapacakları işler vardır. İnsanın, hayat ve kainat gerçeği bana Allah’ı hatırlatıyor, O’nu idrak ettiriyor demesiyle İslâm yaşanmıyor. Bu, işin ilk ve önemli safhası iken; bundan sonra yapılması gereken husus, İslamı anlamak ve İslamı, Kur’an’ın emrettiği, Hz. Peygamber’in pratize ettiği bir biçimde yaşamaktır. Bunun için de İslam’a, belirli bir metod ile yaklaşmamız gerekir. Bilindiği gibi eğitimde iki metoddan bahsedilir: tümden gelim ve tüme varım..
Herhangi bir sanat için, herhangi bir icat için belki de “tüme varım” metodu geçerli olabilir. Ama İslâm bir sanat kolu değil ki! Dolayısıyla İslâm’a bir sanat gibi bakamayız. İslâm bir dindir. Bu dinin iyi anlaşılabilmesi ve yaşanması için ‘tümden gelim’ metodu ihtiyar edinilmelidir. Bunun da temeli Kur’andır. İslâm’ı anlamak ve yaşamak için öncelikle Kur’an’a yönelmeliyiz. Kur’an’ın onayını almayan hiçbir görü, düşünce ve davranış İslâmî değildir. Velev ki bu Hz. Peygamber’e atfedilse de!
Kur’an’ın onayını almayan görüş, düşünce ve davranışları tespit edebilmemiz için ise, öncelikle Kur’an’ı bilmek zorundayız. Çünkü biz insanların Allah ile ilişkilerimizi, O’nunla konuşmamızı temin eden tek şey Kur’andır. İnsan, Allah’ın kendisine gönderdiği vahyi; inanç ve hayat düsturu kabul etmek mecburiyetindedir. Çünkü Allah, insan ile vahiy yoluyla konuşur. İnsan da Allah’a dua ile cevap verir. Vahiy ve dua.. İşte bu iki kavram Allah ile kul arasındaki temel kavramlardır. Bunun idraki, vahyi idrakten geçer. İnsan, inanan insan, şayet “Ben Kur’an’ı anlayamam” diyorsa, bu haşa Allah’a buhtandır. Çünkü Allah, anlamamız için bu Kur’an’ı gönderdiğini söylüyor. Belki de yeryüzünde müslümanlara yapılan en büyük kötülük “Sen Kur’an’ı anlayamazsın” demektir. Kim böyle söylüyorsa ya cahildir, ya da hain! Müslüman bu tür insanlarla yüzyüze geldiğinde, içinde bulunduğu bu durumu iyi sorgulamalı. Şayet muhatabı cahilse, ki cahil; bilmediğini bilmeyendir, o zaman yapacağı şey Kur’an’ın emrine uyarak cahilden yüz çevirmektir. Şayet muhatabı hain ise, o zaman da tedbirini almalıdır. En iyi tedbir ise, Kur’an’a sımsıkı sarılarak önce Kur’an’ı Kur’an ile anlamaya çalışmak, ardından da bilhassa ameli konularda Kutlu Resul’ün sünneti ile O’nu anlamaya ve yaşamaya çalışmaktır.
Unutulmamalıdır ki insan yeryüzünde, yaratılış gayesine uygun bir hayat projesini inşa etmekle görevlidir. Böyle bir sorumluluğun üstesinden gelebilmek için de Kuran neslini yetiştirmelidir. Kur’an nesli de ancak Kur’an’dan başlayarak yetişir, yetiştirilir.
Süleyman Aslantaş